• Sonuç bulunamadı

“Hastalığın yanı sıra yoksulluk. Bir gün Beyoğlu’nun bir ara sokağında rastladım, elinde bir ekmek vardı, yarısını yemişti: Sonra bana ekmeği aldığı fırını gösterdi. Bana da verdi. Dedi ki (kolay kolay böyle konuşmazdı): ‘Bazen yemek yiyecek param olmuyor; böyle yapıyorum; bir ekmek satın alıp onu yiyorum.’ “37

Yoksulluğu konusunda Süreyya Berfe’nin saptaması ise ilginçtir:

“Enis Batur’un, son dönemlerde ise özellikle Namık Kuyumcu’nun, İzmir’de elinden tutanların ilgisi olmasaydı bu kadar bile yaşayamayacaktı belki.”38

Yerleşik ve düzenli bir hayata geçişi bir türlü gerçekleştiremeyen (ya da belki bunu kendisi istemeyen) Ece Ayhan, Cemal Süreya’yı da örnek göstererek bir anlamda bu durumunu “kendi konumunda olanların niteliksel farklılıklarının bir sonucu” ya da “niteliğin sistem ve iktidar bileşenlerince cezalandırılması” olarak görme eğilimindedir:

“Bu arada ilginç bir olgu ortaya çıktı: Meğer ikimiz de ne denli çok ev değiştirmişiz: Cemal Süreya’nın 30’a benim ise 50’ye yakın! Eh, zaten rengi sarı bir devletin kiralık bodrum ya da çatı katlarında oturmuştuk hep!”39

başbakanı Bülent Ecevit’in örtülü ödenekten yaptığı parasal yardımla İsviçre’ye gönderilen Ece Ayhan,40 orada ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil tarafından ameliyat edilir. Hastaneye yatışını 7 Ekim 1974 tarihli günlük sayfasında

“Kantonsspital’e, üniversite hastanesine yatış. Oda EW 40.”41 diye not alan Ece Ayhan’la Prof. Dr. Gazi Yaşargil arasında 6 Ekim 1974 günü şöyle bir konuşma geçer:

“Ve bürosundaki masanın üzerinden eline bir kurukafa aldı.‘Tümör burada!’ dedi bana göstererek, ‘Sağ kulağının arkasında bir yerde. (‘Akustik nörinom’ denen bir bölge). Duymayan sağ kulağının duymasını işte kaldırmış, köreltmiş. ‘Merak etme! Selim bir ur, iyi huylu. Kulağın arkasında ufacık bir delik açacağım. O dar yerden içeri girebilmek için de orada bulunan bir siniri koparacağım. Sonra da o tümörü bir fare gibi kemireceğim. Ve o küçük şeyi temizledikten sonra o koparmış olduğum siniri yeniden birbirine bağlayacağım. Tutabilir de, tutmayabilir de, onu bilemeyiz.

Tutmamışsa işte bu yüzdendir ki sağ gözkapağın kapanmayacaktır, kapanmayabilir.’ ”42

Ameliyat sonrası bu tümör ölümcül olmaktan çıkarılmakla birlikte, öbür organlarına verdiği hasarın sıkıntılarını şair ömür boyu çekmek zorunda kalmıştır.

Yurtdışında tedavisinin sürdüğü üç yıl boyunca annesi de büyük maddi sıkıntılar çeker; geçinmek için birkaç kişinin parasal yardımı yeterli olmayınca Ece Ayhan’ın kitaplarını satmak zorunda kalır:

“Şimdi ben kendi imkânlarımla gidip ameliyat olamazdım. Milyarder yeri orası. Hele üç yıl kalmak ne demek. Bir çocuk Matthias Dalvit orada burs buldu bana. Annem de burada benim kitaplarımı satarak geçindi. Benim şimdi hiç kitabım yok, biliyor musun? Halbuki ortaokuldan beri kitap alırım.

Çaktırmadan İdris de (Küçükömer) yardım edermiş anneme. Ev sahibi de kirayı arttırmamış. Ne buzdolabı, ne çamaşır makinesi vardı. Ocak bile yoktu,

40 Başbakan Bülent Ecevit’in yardımı ile ilgili günlüğünde şu ifadeler yer almaktadır: “Dr. Gazi Yaşargil müthiş meşgul. Ve Türkiye’den 5.000 İsviçre Frankı geldiğinden söz açtı, aşağı muhasebeye havale etmiş, Schatter’e. Ecevit göndermiş, başbakan olarak.” (Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, s.25.

41 Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, s.7.

42 Ece Ayhan, a.g.e. , s.8.

Piknik tüp kullanırdık. Ama hiç şikâyet ettiğini hatırlamıyorum annemin.

Sanki varmış gibi davranırdı.”43

Ameliyat ve tedavi sonrası 1977’de yurda dönüp hayatını Çanakkale’de sürdürmeye başlayan Ece Ayhan, Çanakkale Belediye Başkanlığının yardımlarıyla geçici işçi kadrosuna alınarak SSK hastanesinden yararlanma olanağı bulur.44 Ama mevcut hastalıklarına her geçen gün yenileri eklenmektedir. Ayça Atikoğlu bu durumu şöyle aktarmaktadır:

“İnanılacak gibi değil ama Ece Ayhan bu kez de verem olmuş. Beyin, karaciğer, böbrekler gibi uzun bir hastalık listesi olan şair kötü bakımdan, yetersiz beslenmeden dolayı bu sefer de verem… Acilen bir sanatoryuma yatırılması ve bunun için gerekli torpilin bulunması gerekiyormuş. Bir gazeteci arkadaşımızın aklına Turizm Bakanı Ahmet Tan’ı aramak gelmiş.

Tan da kendisine Perşembe günü havale edilen işi, kısa yurt dışı gezisine rağmen Cuma günü hemen halletmiş. Pazartesi günü Çanakkale’den getirilen Ece Ayhan, Heybeliada Sanatoryumu’nda başhekim ve doktorlar tarafından kapıda karşılanmış. Hemen bakıma alınmış, check-up, tomografi vs. ne gerekiyorsa yapılıyor şimdilerde. Bu arada Ahmet Tan, şairi hastaneden arayıp geçmiş olsun demeyi de ihmal etmemiş, o da ona bir şiir okumuş.”45 Ancak, sağlığındaki bozulma gittikçe artmış, bir süre sonra bacakları felç olmuştur. Üstelik hastalıkları birbirini takip etmektedir. 1999 Ağustosunda, edebiyat çevresinden yakın dostu yazar Metin Üstündağ’ın katkılarıyla Çapa Tıp Fakültesine yatırılır. Bu sürece ilişkin Perihan Mağden şunları söyler:

“Gece bir arkadaşım arayıp havadisleri verdi. Çanakkale SSK’da yatmış yirmi gün. Bu esnada yememiş içmemiş. Bir deri bir kemik kalmış.

Niye mi? Ayaklarının üstüne basamıyor ya, tuvalete gitmek zorunda kalmasın diye. Küsmüş de dünyaya. Kapatmış kendini. Neyse Metin’le Hatice bulup İstanbul’a getiriyorlar. Deprem günleri. Hastaneler Ece Mece dinlemiyor.

43 Ece Ayhan, “Dışlanacağımı Biliyorum”, Aynalı Denemeler, s.41.

44 Hasan Bülent Kahraman’ın da bu konuda aracılığı olmuştur: “Son olarak ben Kültür Bakanlığı’nda çalışırken bir gün şair Orhan Aklaya telefon etti. Ece Ayhan ağır hastaydı ve gene sokaktaydı. O sırada bakan olan Ercan Karakaş’a ilettim durumu. Hemen ilgilendi ve kendisini Çanakkale’de bir hastaneye yatırdılar. Çanakkale Belediyesi de bir punduna getirip kendisine küçük bir para bağladı.”

(Hasan Bülent Kahraman, “Aç Kalınca Şairler”, Radikal, 20.9.2004.)

45 Ayça Atikoğlu, “Ece Yine Hasta!”, Milliyet, 21.5.1999. Şair, Refik Durbaş’la yaptığı bir söyleşide

“şeker hastalığı, damar tıkanıklığı, lenf tüberkülozu, kalp büyümesi” gibi hastalıklarının da olduğunu dile getirir. (Bkz. Refik Durbaş, “Kara Şair Ölüme Direniyor”, Sabah, 6.10.1999.)

Özel bir hastaneye yatırıyorlar Ece’yi. Güç bela. O özel hastanedeki özel doktorlar, iki bacağını birden kesmek istiyorlar Ece’nin: Radikal tedavi. Her neyse. Allahtan Çapa’ya kabul ediliyor sonunda. Damarcılar, ortopedistler bakıyorlar Ece’ye. Bakıyorlar. Yahu orada Türk şiirinin en özgün sesi yatıyor! Diyorlar ki, biz tedaviyle kurtarırız bacaklarını. Helal olsun! Benim bu Çapa’ya minnettarlığım bitmeyecek.”46

Hüseyin Mehmet, bu olayda Metin Üstündağ’la birlikte Enis Batur’un da yardımının bulunduğunu belirterek olayı şöyle aktarır:

“Ece Ayhan evde yalnız oturuyor. Ayakları bedenini kaldıramaz hale geliyor. Küçük Ece’nin [Ece Ayhan’ın yeğeni] elinden birşey gelmiyor.

Derken bir gün Metin Üstündağ Çanakkale’ye gidiyor. Üstündağ, ‘Ece abisi’nin bu halini görünce hemen İstanbul’a gelmesini istiyor ve İstanbul yolculuğu başlıyor. Bundan sonrasını Ayhan anlatıyor: ‘Önce doktora gittim.

Doktor iki ayağımın kesileceğini söyledi. Ne yapalım, dedik.’ Ayhan’ın İstanbul’a gelmesinde Metin Üstündağ ve Enis Batur etkin oluyor. Ayhan, Çapa Tıp Fakültesinde sıkı bir tedaviye alınıyor. Kendi deyimiyle ‘sağ ayağı kurutuluyor.’Ayhan’ın ayaklarındaki kangren oldukça büyük. Ayhan bu durumu oldukça serinkanlı bir şekilde anlatıyor: ‘Sağ ayağı kurtardık. Şimdi doktorlar, sol ayağı kurtarmaya çalışıyorlar’ diyor.”47

Buradaki masrafları SSK tarafından karşılansa bile sigorta kapsamı dışında kalan hastanelerde de tedavi görmek zorunda kaldığından önemli bir maddi kaynağa gereksinim duyar. Bu noktada, yine yakın çevresinden bazı kişilerin yardım ve katkılarının yanı sıra o dönemde yöneticiliğini Enis Batur’un yaptığı Yapı Kredi Yayıncılık’ın, yapıtlarının telif haklarını alması ve yeni baskılarını yapması ile belirli bir maddi desteğe kavuşarak tedavisini sürdürebilmiştir.

Bu arada bir süre İstanbul Maltepe Huzurevinde kalan Ece Ayhan, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in isteği üzerine, bakım ve barınma koşulları bakımından daha iyi olan Acıbadem Huzurevine yerleştirilir. Bu süreçte Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Haseki Hastanesi, Haydarpaşa Hastanesi, Şişli Osman Ağa Kliniği, Central Hospital ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde gördüğü tedaviler sonucunda

46 Perihan Mağden, “Ece Ayhan Orada”, Radikal, 30. 8. 1999.

47 Hüseyin Mehmet, “Can’la Kavga Etmedim Ona Yanarım”, Özgür Politika, 6.10.1999.

felçten kurtulup ayağa kalkabilmiş; Nisan 2001’de yeniden Çanakkale’ye dönerek Yapı Kredi Yayıncılık’tan aldığı telif ücretleriyle geçimini sağlamaya çalışmıştır.

Daha sonra Çanakkale’den ayrılıp İzmir Büyükşehir Belediyesi Gürçeşme Huzurevine yerleşen ve buradaki ihtiyaçları belediye tarafından karşılanan Ece Ayhan, 12 Temmuz 2002’de saat 16.00 sıralarında rahatsızlanarak Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesine kaldırılır. Yoğun bakım servisinde hemen tedaviye alınan şair, yapılan tüm tıbbi müdahalelere karşın kurtarılamaz ve “nörolojik rahatsızlıklarına bağlı kalp yetmezliği” nedeniyle saat 23.45’te vefat eder.48 Kültürpark İzmir Sanat’ta düzenlenen cenaze töreninin ardından, naaşı Çanakkale’ye götürülerek Eceabat ilçesine bağlı Yalova köyünde toprağa verilir (15 Temmuz 2002).

Cenaze töreninde Başbakan Bülent Ecevit’in gönderdiği mesaj da okunur:

“Ece Ayhan çağımızın büyük ozanlarındandı. Şiirleriyle gönlümüzde yaşayacaktır. Türk şiirinin bu müstesna insanına Allah’tan rahmet diliyorum.”49

Başbakan Bülent Ecevit, Kültür Bakanı Suat Çağlayan ve Eski Kültür Bakanı İstemihan Talay cenaze törenine çelenk gönderenler arasında yer almışlardır.