• Sonuç bulunamadı

A. SANAT

2. SANAT VE GELENEK

1.5. Şiir ve İktidar

Ece Ayhan’ın “iktidar” kavramını iki açıdan sorguladığı ve şiirle iktidar arasındaki çatışmayı iki nokta üzerinden değerlendirdiği görülür:

1. Egemen sınıf ve kurumların iktidarı,

2. Özünde “iktidar karşıtı” olması gereken edebiyat ve şiir çevrelerinin iktidarı.

“İktidar” kavramını, “en çok karşı olduğum, ölünceye kadar, toprağın altına girinceye kadar karşı olacağım şey”298 diye niteleyerek, bütün çabasını bir bakıma

“iktidar”a karşı verdiği savaşım olarak da değerlendirir.

Aslında “iktidar” kavramı, özellikle Friedrich Nietzsche’nin öncülük ettiği bir düşünüş çizgisinde Michael Foucault, Elias Canetti, Gilles Deleuze gibi 20. yüzyıl düşünürlerinin önde gelenlerince de felsefe ve sosyolojinin temel sorunsallardan biri olarak ele alınmış, birey ve kurumlar açısından bütün boyutlarıyla sorgulanmaya, tartışılmaya çalışılmıştır. Ece Ayhan, bu isimlerden yalnızca birine, Michael Foucault’ya değinir Ressam Komet’le yaptığı bir söyleşide:

295 Ece Ayhan, “Ömer Uluç ile, Bir Yakından Bir de Uzaktan Konuşmalar”, a.g.e. , s.210.

296 Ece Ayhan, “Yavuz Tanyeli’yle Bir Söyleşi”, a.g.e., s.239.

297 İlhan Berk, “Kafamızı Kurcalayan Kimi Sorular Üzerinedir: I”, Dipyazılar içinde, s.22.

298 Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak Büyüdük”, Şiirin Bir Altın Çağı içinde, s.149.

“Foucault, biliyorsun, ‘iktidar’ı (‘hükümet’ anlamında değil) sevmez ve ‘Fazla anlaşıldığım için karanlıkta kalıyorum’ diyedir yakınırdı.”299

Ece Ayhan’a göre, “iktidar”la “hükümet” farklı kavramlardır ve bizde yapıldığı gibi birbiriyle karıştırılmamalıdır. Hükümettekiler değişebilirler, ama

“iktidardakiler” her süreç ve koşulda âdeta sabittirler. Bu değişmeyen iktidar sahiplerini ülkede yaşanan tüm olumsuzlukların, her türlü haksızlık ve kıyımın sorumluları olarak görür ve onları anlatabilmek için “sırtlan” sözcüğünü kullanır:

“Biz gerçek iktidardan, her birşeyi kapsayan ve helalara ve düşlere dek girmiş, yürürlüğe kurnazca salınmış egemen ideolojilerden, pislikten, Mr.

Hyde’lıklardan yeni adıyla sırtlanlardan söz edelim biraz derim. Kendilerine sanatçı denilen aritmetikli tarihsel enkazlar işte bunu kesinlikle göze alamazlar. (…)Ne yapalım, her anlamda insanlıkdışı olduğu apaçık bir işbu iktidarın, sürüsüyle, böyle ‘süperpoze’ fotoğrafları olacaktır. Hani dipte belli belirsiz Mr. Hyde’ları, sırtlanları görürsünüz.”300

Ona göre, iktidar her yerdedir ve “’herkes’ şu ya da bu biçimde, derece derece iktidardadır.”301 Görünüşte karşıt uçlarda olanlar, aslında bu “iktidar” ilişkisini tümleyicidirler, aralarında “kesinlikle bir ayrım” yoktur. Tek farkları “masanın farklı yanlarına” oturmuş bulunmalarıdır. Önemli olan o “masa”nın herhangi bir “yanında”

yer almak değil, “masaya oturmamak”tır.302 İlk bakışta göze çarpan karşıtlık ilişkileri, kimi düşünce ayrılıkları ve çekişmeler yanıltıcıdır; şair bu yanılgıya düşmemelidir:

“Olup bitenler hep bence tavlada katanaların kapışmasıdır genellikle.

Biraz daha açarsak; bizde laikler gizli dindardır, dindarlar da gizli laik!

Özellikle birinci elden ve doğrudan doğruya iktidardaysanız, hükümetteyseniz ayrıca zorunludur da bu. Zorundasınızdır!”303

Türkiye’deki “gerçek iktidar sahipleri”ninse “sosyalbürokratlar” dediği

“sosyal demokratlar” olduğunu savunur:

299 Ece Ayhan, “Komet’le Yengeç Dönencesinde Bir Söyleşi”, Şiirin Bir Altın Çağı., s.216.

300 Ece Ayhan, “Sırtlanlar Üzerine”, a.g.e. , s.152.

301 Bu sözüyle, “herkesin bir biçimde ‘iktidar’a bulaşmış olması”nı kastettiği düşünülebilir. Çünkü genel yaklaşımı, iktidarda bulunanların “belirli” ve “değişmez” bir kitle olduğu yönündedir.

302 Enver Ercan, “Ben Kolsuz Bir Hattatım Yine de Çizmeye Çalışırım”, Şair Çünkü Onlar (Konuşmalar), Kavram Yayınları, İstanbul 1990, s.160, 161.

303 Ece Ayhan, “Bir ‘Devlet Şairi’ Olarak Yahya Kemal”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.52.

“Örneğin bizdeki bu sosyalbürokratlar her zaman iktidardadırlar.

Hükümet olmayabilirler ama iktidardadırlar. Bütün kurumlar, bütün okullar, bütün değer yargıları…” 304 “Biliyorsunuz bugün (1987)de Jön Türkler yani ‘laikler’ nereden bakarsanız bakın iktidardadırlar.305

Bu savunusunun arka planında, şairin çocukluğuna ilişkin anımsamalarının da önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz:

“Bizim çocukluğumuz bunların fotoğraflarıyla geçti. Büyük devlet memurlarının çocuklarının fotoğrafları okul kitaplarında basılırdı. Paşa’nın ikizleri, Milli Eğitim Bakanı’nın oğulları.”306

“İktidar”, aynı zamanda her türlü gerçekliği çarpıtır, her şeyi olduğundan başka türlü gösterir. Kendisini ve kendisine ait her varlığı, her durumu, her eylemi, bu çarpıtılmış gerçeklik düzleminde yarattığı olumlu kavramlar aracılığıyla kodlar halkın zihninde. Tarih de onların lehine yazıldığı için, örneğin tarih boyunca

“iktidarlar, iktidarların çocukları bile zeki, karşıdakiler ise kısa boylu ve eciş bücüş”

gösterilmiş ve öyle algılanmıştır. İktidarın örgütlenişinde “kan bağı çok önemlidir.”

Bu durum, özellikle Türkiye’de neredeyse “kırılmaz bir rekor” sayılabilecek derecede türlü “yasal yollar”la kurulan “aile şirketleri”ni yaratmıştır.307

Şiir her zaman “muhalefette”dir308 ve şairler doğal olarak “iktidar karşıtı”

olmalıdırlar. Oysa Türkiye’de şairlerin çoğunluğu açısından durum böyle değildir.

Bunun nedeni “korku”dur:

“Bizde iktidara, devlete bulaşmaz Türk şairleri. Korkudan.

Belediyecidir onlar. Kaldırımlardan, çukurlardan yakınırlar bir ömür boyu.

Birçoğu da Kemalist hükümet şairidir. Başka bir şey de olamazlar. Maça ister.”309

Bu çoğunluğun dışında kalan “gerçek şairler”in ise “devletle arası açıktır”;

çünkü “iktidarla şiir bağdaşmaz” ve “iktidar nötralize eder.” 310

Şiirin iktidar karşıtlığı başka sanat alanlarındakinden çok daha keskin ve belirleyici bir özelliktir. Şair için iktidarla herhangi bir “uzlaşma” ya da “iyi

304 Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak Büyüdük”, a.g.e. içinde, s.149.

305 Ece Ayhan, “Bir ‘Devlet Şairi’ Olarak Yahya Kemal”, a.g.e, s.52.

306 Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak Büyüdük”, a.g.e. içinde, s.149.

307 Ece Ayhan, “Pera Palas’ın Arkasında”, a.g.e. , s.104.

308 Turgay Özen, “Mehmet Siyah kalem ve ‘Tehlikeli Şiir’ “, Sivil Şiirler içinde, s.74,75.

309 Müslüm Batuk, “Bir Etikçi: Ece Ayhan”, a.g.e. içinde, s.70.

310 Müslüm Batuk, a.g.m., s. 68.

geçinme”den söz edilemez. “Muhaliflik”, bütün sanat türleri arasında şiirin -ayırıcı özelliği de olmanın ötesinde- “ayrıcalığı” gibidir:

“Sözgelimi; ünlü bir kemancı, Şili’nin dünyaca tanınmış faşist diktatörü Pinochet’ye konser verebilir. Ya da ünlü bir sol yazarın kızı, haklarla ve hukukla en ufak ilişiği bulunmayan bir baş yöneticinin, herkesi iteleyerek hem de, elini öpme girişiminde bulunabilir. Erk’le, iktidarla, hükümetle, kısacası olanağı ve parayı verenlerle iyi geçinmek gerekirmiş!

Bütün bunlar icracılar için olağan olabilir. Ama, Ankara’da olsun, İstanbul’da olsun, kabul resimlerine bir tek şairin bile katılmayışı anlamlı ve ilginç değil midir? Kimileri değil gitmek, kabul resmi verenlerin elini bile sıkmayacaklarını söylemişlerdir.”311

Ece Ayhan’daki iktidar karşıtı tavrın “devrimci” değil, “anarşist” olduğunu söyleyebiliriz. O, “devrim” düşüncesinin de özünde “iktidara gelmek” arzusunu barındırdığı, bu düşüncedekilerin “iktidar”a gelince “devrimcilik”le ilgilerinin kalmadığı ve kalmayacağı kanısındadır.312 Devrim söylemiyle yola çıkanların emellerine ulaşana kadar şairleri övdüğünü, ama “doruğa çıkınca şairlere veryansın”

ettiğini söyler ve buna örnek olarak da peygamberleri gösterir. Bu durumu âdeta

“kader” gibi gören Ece Ayhan, hem “iktidar” hem de “devrim” yanlıları karşısında şairin konumunu şu sözleriyle belirler:

Ne yapalım, hem şair hem düşünce, her zaman, sürgünde olacaktır!

Atından inmeden sevişmeye alışmalısın!”313

Şairin bir de “İstanbul iktidarı” dediği, eleştirmen, aydın, şair ve yazarlardan oluşan ve genellikle edebiyatın gündemini belirlemeye çalışan çevreler vardır.

Bunlar hem kendi aralarında bir iktidar örgütlenmesi oluşturmuşlar, hem de ülkenin egemen sınıf ve kurumlarıyla sıkı bağlar kurmuşlardır. Zaten “iktidar denilen kuş, artı-değer’in paylaşılması üzerine kurulmuştur. Üleşmek, mülkün temelidir!”314 “Sıkı şairler”e düşen görev bunlarla da hesaplaşmak, aynı karşıt tavrı bu çevrelere karşı da göstermektir:

311 Ece Ayhan, “Ayşe’nin Müzik Kitabı”, Şiirin Bir Altın Çağı, s. 90.

312 Müslüm Batuk, “Bir Etikçi: Ece Ayhan”, Sivil Şiirler içinde, s.69.

313 Ece Ayhan, “Şiir ve İktidar”, Öküz’lemeler, s.17.

314 Ece Ayhan, “Esas Duruş Mülkün Temelidir”, Ludingirra 1 (Mart 1997).

“‘İstanbul iktidarı’na, yularları ellerinden bırakmayan iktidarlara bozuk çalmak elbet tek başına ‘sıkı bir şiir’i yazmanın ölçütü olamaz, ama ilgimi çeken bu şairler.”315

“İktidar ilişkileri”ni edebiyatın, şiirin ve aydın olmanın doğasına aykırı saydığı için bunları “aydın” kabul etmemekle kalmaz, tamamen öznel bir yaklaşımla ve öfkeyle, saptamasını İstanbul’la sınırlamayıp Türkiye geneline özgüler:

“‘Entelektüel’ (ki kesinlikle Türkiye’de yoktur) anlamda ‘aydın’;

yukarıda, ‘iktidar’da olmaz! gibi geliyor bana. ‘İktidar’ın temellerine ve örülen duvarlarına aykırıdır bu. Dediklerim özellikle ‘Doğu nobranlığı’ için daha da geçerli (Günümüzdeki yakın kasap suratlılığı bir düşünün!)”316 Ece Ayhan, hem “şiir ve iktidar” ilişkisini hem de kendi şiiri ve düşüncelerinin bu ilişki yönünden konumunu şu cümlesiyle kısa ve net bir biçimde ortaya koyar:

“Şiirimin hiçbir zaman iktidar’a geçmesini istemiyorum, istemem ben.

(…) Ben, ‘düşünce’min de ‘yukarı’ya gelmesini istemiyorum, istemem hiçbir zaman.”317