• Sonuç bulunamadı

A. SANAT

2. SANAT VE GELENEK

1.3. Şiir ve Etik

“Etik”, Ece Ayhan’ın en sık kullandığı, en çok dikkat çekmek istediği kavramlardan biridir. Hatta denebilir ki “etik” onda bir üstkavramdır; bütün insani eylem ve durumların anlamsal niteliğinin, konumlanışının, varoluş nedeninin bu kavram ekseninde ele alınmasını ister. İnsanın, özellikle “çağdaş insan”ın asıl meselesidir etik:

“Dostoyevski ‘Tanrı yoksa her şey mübah mı’ diye sorar. Tanrı öldü!

Biliyorum. Ama insanın etik olarak sağlam olması lazım. Yüzyıllardan beri etik olarak sağlam olmanın kavgası var.”269

“Etik” sözcüğünün Türkçeye “ahlak” olarak çevrilmesinin yanlış olduğunu düşünen şair, bu kavramın kendi bakış açısına göre tanımını ve şiirle ilişkisini şöyle ortaya koyar:

264 İlhan Berk, “Kafamızı Kurcalayan Kimi Sorular Üzerinedir: I”, Dipyazılar içinde, s.29.

265 Sedat Ergin, “Bir Söyleşi”, Dipyazılar içinde, s.14.

266 Ece Ayhan, “Cihat Özgemen’le Karınca Gerçeküstücülüğü Üzerine”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.231.

267 Sedat Ergin, “Bir Söyleşi”, Dipyazılar içinde, s.14.

268 Ece Ayhan, Morötesi Requem, s.89.

269 Reha Mağden, “Dışlanacağımı Biliyorum”, Aynalı Denemeler içinde, s.43.

“Niye mutluyuz? Mutluluk nedir? Etik soru sormaktır. Sorgulamaktır.

İnsanın kötülüğünü, acılarını, insana ait her şeyi. İyilik kötülük sözcükleri olguyu anlatmak için bana yetmiyor. Bu konu bütün insanların kafasını kurcalamıştır. Etikçi olmak bu işte. (…) Şairler böyle soruları sorarlar.

Başkalarına boş sorular gibi gelebilir.”270

“Her şeyden kuşkulan(mak gerekir)” anlamına gelen Latince “umnibus debutendum [est]” sözünün kendisi için “vazgeçilmez” olduğunu söyler Ece Ayhan;

ana niteliği “sorular sormak” olan etiği bu sözle temellendirmek ister.

“Sorular sormak”, “kuşkulanmak”, “her şeyi kurcalamak” şiirle etiği buluşturur; bu yüzden şair “etikçi” olmak zorundadır:

“Bir şair, şairse yani, öyle sade bir şair falan değilse, temelde de, ayrıntıda da etikçi olmalıdır.”271

Bilimsel, sanatsal ve felsefi uğraşıların etiğe uygun olabilmesi için öncelikle

“kötülüğün görülmesi” ve “kurcalanması” gerekmektedir. Böylece, sözü edilen alanlarda eser ortaya koyabilmenin ilk koşulu da yerine getirilmiş olur. Şair bu yaklaşımını, “Kötülüğü kurcalamazsan zaten hiçbir şey yapamazsın. Ne resim yapabilirsin, ne düşünebilirsin, ne felsefe…”272 sözleriyle dile getirir.

Etikten yoksun bir toplumda karşıt düşüncelere, farklı yaklaşımlara tahammül yoktur; bu yüzden öyle toplumlarda hiçbir alanda gelişme, ilerleme görülmez.

“Sorgulama”nın olmadığı yerde “kötülük” kaçınılmaz bir sonuçtur ve bu durum insanlar arasında bir “kötülük dayanışması” yaratır. Böylece toplumlar birer “kötülük toplumu”na dönüşür ve “‘kötülük toplumları’nda, ‘kötülük dayanışması’ gereğince en yalın şeyler bile sorgulanmaz.”273

“Oysa insan toplumlarının evrensel (ve çok da yalın) bir kuralı vardı, bildiğimce; işte bu ölçütü kimse bükemez bükemeyecektir de; ‘Adamın dedikleri ya doğruysa?’ Akla gelebilen her konuda işletilir işletilebilir bu, doğallıkla özellik insan toplumlarında!”274

270 Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, a.g.e. içinde, s. 34.

271 Ece Ayhan, Morötesi Requiem, s.72.

272 Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi: Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.62.

273 Ece Ayhan, “En Yalın Olanı Sorgulamak”, Sivil Şiirler, s.115.

274 İlhan Berk, “’Defterler’ Üzerine Bir Konuşma”, Dipyazılar içinde, s.39.

“Etikçi şair”in ve kendini “insan” hisseden herkesin en küçük bir ödün vermeyip ve inadı da elden bırakmadan öncelikle yapması gereken, bu “kötülük dayanışmasını”, hoşgörüsüzlüğü ortadan kaldırmaya çalışmaktır:

“Evet, kim ne derse desin, bence, küçük bir ‘kötülük dayanışması’ bile su içtiği yere dek kovalanmalıdır!”275

Çünkü “dünyada ancak ‘iyilik dayanışması’ olabilir olabilirse” ve “herhalde

‘insansal dayanışma’ budur.”276

Şair, kendi edimlerinin de büyük ölçüde bunu sağlamaya yönelik olduğu inancındadır:

“Ben direniyorum, direneceğim de. Hayır, kesinlikle sizin bildiğiniz gibi değil diye! Atı alan Üsküdar’ı geçmiş de olsa, bence hem direnmek hem diretmek gerek. Haklılığın inadı denen şey bence budur işte.”277

Zaten kendisine aslında “etikçi” denmesinin daha doğru olacağını278,

“başlangıçtan beri etikçi”279 olduğunu öne süren Ece Ayhan, “etik”e verdiği önemi dile getirebilmek için kimi zaman âdeta “şair” olarak anılmaktan duyduğu üzüntüyü sergilemek ister:

“Ben aslında şair falan değilim. Yanlış meslekte uğraşıyorum. Ben etikçiyim. İnsana yaklaşma denemeleri bakımından şiir bana yetmiyor. Benim kaynaklarımın geliştiği yer şiir değil. Şiirden gelmiyorum ben, araç olarak kullanıyorum. Yanlış mesleği seçmişim.”280

Bu yaklaşımlar, ilk anda bir çelişki görünümü vermektedir. Bir yandan şiirle etiğin sıkı ilişkilerini, hatta özdeşliğini göstermeye çalışırken; bir yandan da şairliği etikçilik için bir engel olarak görmek, bu iki kavrama ilişkin düşüncelerin yeterince sistematize edilemediğinin, hatta zihinsel bir savrukluğun göstergeleri olarak bile değerlendirilebilir. Ancak, bunun bilinçli bir tutum olduğunu varsayarsak, Ece Ayhan’nın bu şekilde belki şiirle etiğin onun arzuladığı biçimde buluşamayacağına

275 Ece Ayhan, “Ömer Uluç ile, Bir Yakından Bir de Uzaktan Konuşmalar”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.213.

276 Ece Ayhan, “Kargalar ve Nilgün Marmara”, a.g.e.., s. 162.

277 Ece Ayhan, Haklılığın İnadı ya da Kötülük Toplumu”, a.g.e.., s.33.

278 Enver Ercan, “Kırk Yıldır Yeni Bir Sözdizimi ile Yeni Bir Dilbilgisinin Peşindeyim”, Şiir Uçar Söz Olur (Şairlerle Söyleşiler), Yön Yayınları, İstanbul 1994, s.70.

279 Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, Aynalı Denemeler içinde, s.33.

280 Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak Büyüdük”, Şiirin Bir Altın Çağı içinde, s.149. Ayrıca bkz.: Mustafa Irgat, “Şiirimiz Karadır Abiler”, Aynalı Denemeler içinde, s.30 ; Ece Ayhan, “Şair Olmak”, Öküz’lemeler, s.24 .

ya da bu buluşmanın onun beklediği sonuçları vermeyeceğine ilişkin taşıdığı umutsuzluğu ya da yaşadığı kimi deneyimlere dayalı kırgınlığı yansıtmaya çalıştığı da düşünülebilir. Naki Turan Tekinsav’la yaptığı bir söyleşide, kendine özgü kavramlaştırmaları ve yakıştırmalarıyla bu umutsuzluğunu ve kırgınlığını söyle dile getirir:

“Evet… İlgilenecek bir ‘insan-insan’ yok mu? Dünyayı hep Mr.

Hyde’lar, Mr. Hyde’lıklar, Karanlık ve Alacakaranlık aileler, vakıflar, kapalı dernekler mi tutacak?”281

Yakındığı bu durum, “etik” kavramını “anarşizm”le örtüştürmeye vardıracak denli uç noktalara götürebilmektedir onu:

“İnsan zihni, haddimiz değil ama hele o biraz ethik’çi bir şair geçiniyorsa (ve de üstüne üstlük Logaritmalı Şiirler yazıyorsa), başka türlü katlanır ve işler ve çalışır. Yani, bilinen kurallara, yazın’ın, edebiyatın savcıları, kara kamunun maşer-i ruhu olan şiir otoritelerinden, eleştirmenlerin koydukları kurallara hiç uymaz. Anarşisttir, ne vize alması?

Pasaportu dahi yoktur, nüfus kâğıdı bile yitmiş gitmiş sayılabilir!”282

Her türlü kavramın içeriğini, yaşamın onu getirdiği noktaya göre –daha önceki yaklaşımlarıyla çelişse bile- değiştirmekten, dönüştürmekten kaçınmayan bir şairdir Ece Ayhan. Bu tutumunun temelinde büyük ölçüde öfkesi ve kişisel kırgınlıkları vardır. Eleştiri ve değerlendirmelerinde özellikle şiir ve edebiyat çevrelerine yönelik öfkesinin belirgin etkisi gözlenebilmektedir. İnsanlarda aradığı etik duruş ve davranışlar konusunda karamsarlaşmıştır. Önem verdiği ve aslında bu çevrelerce de önem verilmesi gerektiğine inandığı tavır, düşünce ve duyarlılıklarla sonunda yalnız kaldığını, yalnız bırakıldığını, hatta aldatıldığını düşünür ve bu haliyle çağdaşları arasında “etikçi” tutumu bir tek kendisinin temsil ettiği kanısını taşır:

“Ve yine olanca gücümüzle (…) sorguluyoruz ve irdeliyoruz kimi sorunları; insankalan bile olduk. Kısacası, öfkeyle de olsa Hakk’ımızı, Hakk’ı arıyoruz!”283

281 Ece Ayhan, “Naki Turan Tekinsav’la Sinema Üzerine Bir Söyleşi”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.282.

282 Ütopya, “ ‘Abiler’ Sesi Tüyler Ürpertici Bir Çığlık Olarak bana Tam da 1969’da Kayseri’den Gelip Çarpmıştı”, Sivil Denemeler Kara, s.24.

283 Ece Ayhan, “ ‘Türk Resminde Yeni Dönem’den”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.24.

Etiği, “daha bir insan olunması” için “insanlık basamaklarını geçme”de

“katkıda bulunacak bir yöntem”284 olarak değerlendirmesinin temelinde şu görüş yatmaktadır:

“Sırası geldi: İnsanoğlu, bu dünyada biz’e göre oluşmuş ya da olup bitmiş değildir. Oluşmaktadır. (…) Evet, insanlık, SIKI ŞİİR’e baka (göre) işin sonunda değil, daha başındadır. Yeni başlıyoruz.”285