• Sonuç bulunamadı

Hz Hasan ve Hz Hüseyin

1.3.2. İbadetler ve İbadethaneler

1.3.3.3. Hz Hasan ve Hz Hüseyin

Hz. Hasan ve Hüseyin, Peygamber’in kızı Fatma ve damadı Ali’nin oğullarıdır. Babalarının vefatından sonra halife olarak görülen Hasan, Muaviye’nin baskıları neticesinde Müslüman kanı akmasını istemeyerek onunla bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma sonucu hilafeti Muaviye’ye bırakıp ailesiyle Mediye’ye göç etmiştir. Fakat Muaviye sonradan bu anlaşmaya uymamış ve Hz. Hasan’ı, kendi karısı vasıtasıyla, zehirletmiştir.

Hz. Hüseyin ise Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından ailesi ile birlikte şehit edilmiştir. Bu olay Müslümanlarca “Kerbela” olarak anılır.

Kitab-ül Hiyel’de, çırağı Üzeyir’i kendi veliahtı olarak gören Calût, yılan makinesini

bitirmesi için onu küçük yaştan itibaren yetiştirmeye başlar. Korku yoluyla çocuğa icadın gerekliliğini aktaran Calût, Peygamber torunlarının şehit edilmesini olayını da ona anlatır. (Anar, 2007b: 122)

Resimli Dünya’da ise Peygamber torunları şair Fuzulî üzerinden anılır. Ünlü şairin

yıllarca onların türbeleri önünde bekleyip o çöllerde yazdığı şiirlerle lütuf sahibi olamadığından, fakat diğerlerinin İstanbul saraylarında zevküsefa içinde yaşadıklarından dem vurulur. (Gürsel, 2000: 166)

Yıldızsayan anlatısında, Emir Rıdvan Bin Tutuş tarafından yıldızları yorumlaması

istenen Hüseyin Bin Malik, onların etkisiz olduğunu düşünmeye başlamıştır. Emir’in bu cevabı kabul etmeyecek olması nedeniyle Cahbaz tarafından kendisine yalan söylemesi tembih edilir. Malik bunu kendine konduramaz ve çıkar için yalan söylememek gerektiğini vurgular. Hak için eziyet çekenlerden bahsederken Hz. Hüseyin’i de anar.

Ya buna tenezzül etmeyenler, inançlarını çıkarları için satmayanlar? Kellelerini kütüklerin üzerine yar bağrına koyar gibi koyanlar, derisi yüzülüp, kementle asılanlar, diri diri yakılanlar? Çarmıha gerilirken kazanan İsa, teslim olmadığı için teslim alan Hüseyin ve daha niceleri, adını hiç bilemeyeceğimiz niceleri… (Çubukçu, 1996: 317)

Malik burada Hz. Hüseyin’in, Kerbela’da Emevi halifesi Yezid tarafından şehit edilmesi telmih eder. Ayrıca çarmıha gerilen Hz. İsa ve Hurûfî şair Nesimî’ye de göndermede bulunduğu görülmektedir. Bir tasavvuf şehidi olan şair, hayatı boyunca Hurûfîliği savunmuş ve bu uğurda derisinin yüzülmesine bile aldırmamıştır.

Anlatılarda Peygamber torunlarına olan göndermeler, şehit edildikleri olaylara yapılan vurgular üzerinden gerçekleşmiştir.

1.3.3.4. Hz. Hatice ve Hz. Ayşe

Mekke’nin ileri gelen ailelerinden birinin üyesi olan Hatice, dul bir kadındır. Peygamberin ilk karısı olan bu hanım, eşinden on beş yaş büyüktür. Hz. Muhammet, o vefat edene dek başka bir evlilik yapmamıştır. Ayrıca, İslamiyet’e ilk iman eden kişi olması yönüyle de Hz. Hatice Müslümanlar için önemli bir konumdadır.

Beyaz Kale anlatısında, dul bir kadınla evlenmek istemeyen Hoca ile komşusu

arasında Hz. Hatice bahsi geçer. Hoca önerilen kadını, medenî durumundan dolayı, kendine lâyık görmemektedir. Kadının akrabası ise Hoca’nın bu tavrını yanlış bulur ve ona Hz. Muhammet ile Hz. Hatice’yi anımsatır. Bu telkine rağmen geri adım atmayan Hoca, bahsi geçen kadını duyduğunu ve onun asla Hz. Hatice ile mukayese edilemeyeceğini söyler. (Pamuk, 2006: 84)

Hz. Ayşe, Peygamber’in arkadaşı Ebu Bekir’in kızıdır ve onun Hatice’den sonraki eşlerindendir. Kur’ân-ı Kerîm Peygamber zevcelerini “Müminlerin Annesi” olarak bildirir. (Ahzab: 6) Ayşe de inananlar arasında bu isimle anılır.

Boğazkesen’de, Akşemseddin fetih öncesi sultana Eyüp el-Ensari’yi anlatır. Onun

hayatından sunduğu kesitlerin birinde, Hz. Ayşe’ye ait bir başörtüsünün sancak niyetine kullanıldığını belirtir. Hayber Kalesi’nin fethi ile ilgili olan bu kıssada, kalenin yüksek burçlarından korkan Müslümanlara, Hz. Ayşe’nin siyah başörtüsünü kılıcına bağlayan Ali’nin öncülük ettiği ve Ensâri’nin de bu örtüyü bir sancakla eş tuttuğunu aktarılır. (Gürsel, 2011: 204)

Diğer bir Nedim Gürsel anlatısı olan Resimli Dünya’da, Kâmil Uzman’ın okul yıllarından bir kesit aktarılır. Son sınıf Fransızca dersinde, Victor Hugo’nun “Lucrece Borgia” adlı oyunundan bir parça ezberlemesi istenen Uzman, yanına Lucrezia rolü için bir kız arkadaş aramaktadır. Rol için gelen kızlardan birinin adı Ayşe’dir. Uzman bu kızı hem ismen hem de karakter özellikleri nedeniyle Hz. Ayşe’ye benzetir. Bu bölüm, Müslümanların kafasındaki Ayşe algısını yansıtması bakımından dikkate değerdir.

Ayşe –kızın adı Ayşe’ydi, peygamberin çok sevdiği eşinin adını taşıyordu, on sekizinde dul kalan Hazreti Ayşe’nin adını- yeterince ikiyüzlü, şehvet düşkünü ve acımasız olamıyordu. Bir kere görünüşü

engeldi buna, sonra karakteri. Melek kadar saf, temiz bir kızdı. Hani ne derler, ‘pirüpâk’ mı, öyle bir şeydi işte. Ama yeteneği sayesinde aşmıştı tüm güçlükleri, giderek entrikacı kadın rolünü benimsemişti. (Gürsel, 2000: 320)

Bu bölümde yazar, Hz. Ayşe’nin on sekizinde dul kaldığını söyleyerek yanlış bir yönlendirmede bulunmaktadır. Zira Peygamber’in hayatı üzerine yapılan bir çalışmada Hz. Ayşe’nin evlilik yaşı şöyle tespit edilmiştir:

“Esma yüz yaşındayken, Hicretin 73. Yılında vefat etmiştir. Hicret vaktinde yirmi yedi yaşındaydı. Hz. Ayşe ablasından on yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette tam on yedi yaşında olması icap eder. Ayrıca Hz. Ayşe, Hz. Peygamber’den önce Cübeyr’le nişanlanmıştı. Demek evlenecek çağda bir kızdı.” (Berki-Keskioğlu, 1988: 210)

Hz. Ayşe’nin İslam Peygamberi ile çocuk yaşta evlendiği iddiası oryantalist bir bakışın ürünü olarak yansıtılmıştır.

Ters Adam’da, Hz. Ayşe, Hz. Muhammet ve Hz. İsa gibi dinî karakterler, farklı tarihî

figürlerle yan yana getirilerek bir içki masasına oturtulurlar. Oluşturulan bu postmodern masa, Fahri’nin muhayyilesinde hayat bulan bir eğlence ortamıdır. Uçak fabrikasından bozma bir birahane olarak anlatılan mekânda, beş yüz metrelik bir masada kalabalık bir grup, yemeli içmeli bir eğlence içindedir. Bu masadaki isimler şunlardır: Hz. İbrahim, Musa, Anibal, İsa, Muhammet, Balzac, Dostoyevski, Fatih Sultan Mehmet, Shakespeare, Freud, İmparator Napolyon, Kristof Kolomp, Beethoven, Hitler, Edison, Einstein, İbni Sina, Leonardo da Vinci, Darwin, Yunus Emre, Opengeimer, Sokrat, Platon, Neron, Farabi, Hegel, Bağdatlı Ruhi, Nikola Tesla, Evliya Çelebi, Nietzsche, Rilke, Kleopatra, Boticelli, Sultan Cem, Lenin,Hz. Ayşe, Sinan, Jan Jak Ruso, Sait Faik, Melville, Evliya Çelebi, Karl Marx, Albert Camus, Boticelli, Kraliçe Vitorya ve Nietzsche.

Birbirine uyumsuz bu kadro, postmodern bir anlatının gereği olarak yazar Barlas Özarıkça tarafından aynı masaya oturtulmuştur. Tarihî, dinî ve edebî karakterleri ihtiva eden bu mekân fonksiyonel bir yerdir. Öyle ki masanın etrafındaki herkes içkinin etkisinde gibi davranır. Bir tarafta Hegel’i ayartmaya çalışan Kleopatra’dan bahsedilirken diğer tarafta pantolonun düğmeleri çözerek Hürrem Sultan’ı kucağına oturtan Hitler görülür. Karl Marx İngiltere Kraliçesi Viktorya’nın bacaklarını mıncıklarken parmaklarına zil takmış oynayan Boticelli masaya çıkıp dans etmesi için Hz. Ayşe’yi çekiştirmektedir. Yani, “Müslümanların Annesi” olarak bilinen Hz. Ayşe, birahanedeki bir rakkaseyle eş tutulmak istenir. (Özarıkça, 1986: 50)

Peygamber eşlerinde Hz. Hatice ve Hz. Ayşe bazı anlatılarda dinî niteliklerine uygun olarak çizilirlerken birinde Hz. Ayşe için olumsuz bir imaj yaratıldığı görülür.

Postmodernizmin zamanlararası mesafeleri kaldırma, kutsal ve sıradanı aynı seviyeye çekme eğilimi“Müslümanların Annesi” üzerinden kurulan bir örnekte uygulanmıştır.