• Sonuç bulunamadı

1.3.6. İnanç Unsurları

1.3.6.3. Günah, Sevap, Haram ve Tövbe

1.3.6.3.1. Günah, Sevap

İnsanoğlunun amel defterine işlenecek iki tür eylem vardır. Bunlardan birincisi, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılması gerekenleri içeren sevap, ikincisi ise yasak edilen ve cezalandırılacağı bildirilen günahlardır. Kur’ân’da, kulların kötülüklerini aslında kendi nefislerine yaptıkları (Nisa: 107) ve Allah’ın hain ve günahkârları sevmediği bildirilir. (Nisa: 111) Kitap’a göre, gerçek dindarlar günah sözler kullanmazlar ve haram yemezler. (Maide: 62)

Yaratıcı, vahiy yoluyla bildirildiği gibi yaşayan ve yasaklardan kaçınan kullarına sevapları karşılığı nice ödül vaat eder. Allah onlara hem bu dünyada hem ahirette nice nimetler sunacağını müjdeler. (Âl-i İmran: 148)

Dağın Öteki Yüzü anlatısında, kurtuluş mücadelesi esnasında korkuya kapılmanın

günah olduğundan dem vurur. Millîci bir Anadolu kadını olan Fitnat Hanım, henüz bir çocuk olan Vicdan’ı uykusunda bağırdığı bir gece koynuna alarak, “ona, vatan, düşman çizmesi altındayken korkuya kapılmanın Allah indinde günah, kul indinde suç olduğunu” anlatır. (Atasü, 2008: 49)

Efrasiyab’ın Hikâyeleri’de, dindar bir kadın olan Hamiyet Hanım kızları için

isteklerine şahit olan anneleri iseevlatlarının bu arzularına seyirci kalmasının günah olduğu fikrine kapılır. (Anar, 2007a: 149)

“Ezine Canavarı” adlı bu hikâyede, Hamiyet Hanım ve kızlarına, Ayvaz adlı bir kasap ve oğulları talip olurlar. Mahallenin çöp çatanı Maymun Saniye durumu öğrenir ve kız almaya giderken yardım etmenin sevap olduğu belirterek kendisinin de gelmesini teklif eder. Kasabın durumu kabul etmesi için de, cennete giderse oradan kendilerine dua edeceğini söyler. (Anar, 2007a: 178)

Hikâyede, kasabın evindeki fare haberleri abartılı bir şekilde yayılmaktadır. Maymun Saniye, kabul günlerinde bu mevzuyu anlatmak istediğini ancak bunun günah olduğunu vurgular. (Anar, 2007a: 183)

Hocaefendi’nin Sandukası anlatısında, İkiciler Örgütü’nün peşinde olduğu sanduka ve

kilidi, Raşit’in sevgilisi Dilruba tarafından görülmüştür. Raşit, ondan kilidin resmini çizmesini ister ancak kadın reddeder. Çünkü o, resim çizmenin günah olduğuna inanmaktadır. Bunun üzerine adam Dilruba’yı ikna etmek için dinimizde sadece suret resmetmenin günah olduğunu söyler. Hatta bunun bile tartışmalı olduğunu ekler. (Kongar, 1990: 81)

Kara Kitap’ta Galip, geçmişte mankencilik işiyle uğraşan Bedii Usta’nın mahzenini

ziyaret eder. Burada onlarca vücut mankeni vardır. Osmanlı zamanında önemli bir meslek erbabı sayılan bu adam, Şeyhülislam’ın, Allah’ın varlıklarını bu kadar iyi taklit etmek onunla boy ölçüşmektir, fetvası üzerine işini bırakır. (Pamuk, 1999: 62)

Anlatıda günah algısı üzerinden bir İslam eleştirisi de yer almaktadır. Celal’in yazısında, bir Beyoğlu haydudunun yaptırdığı İstanbul resimleri üzerinde durulur. Bu resimlerin, İslam’da yasak olan sanatı geliştirmekten ziyade, seçkin müşterileri memnun etmek için yapıldığından bahsederken parantez içinde bir eleştiri yöneltilir.

Hayır, ünlü haydut bu resimleri İslâm’ın yasaklamaları yüzünden pek geri kaldığımız bu sanatı (resmi diyorum orospuluğu değil) desteklemek için değil, zevk sarayına İstanbul’un ve Anadolu’nun dört bir yanından gelecek seçkin müşterilerine müzik, esrar, içki ve kızlar kadar İstanbul’un güzelliklerini sunabilmek için yaptırmıştı. (Pamuk, 1999: 375)

Yazarın burada İslam dinine bir eleştiri getirdiği görülmektedir. Verilen bilgiye göre, İslamiyette resim yapmak yasaklanırken fahişelik serbest bırakılmıştır. Fakat bu bütünüyle yanlış bir değerlendirmedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde, fuhuşun çirkin ve yaklaşılmaması gereken bir eylem olduğu (İsra: 32), bunun açık ya da gizli yapılmaması gerektiği (Enam: 151) ve bu günahın cezasının ağır olduğu (Nur: 2; Furkan: 68) bildirilir. Bu ayetlere dayanarak yazarın yanlış bir yönlendirmede bulunduğunu görmek mümkündür.

İslamiyet’in resmi yasaklaması bahsi Benim Adım Kırmızı’da da sıkça geçen bir bahistir. Katil cinayet nedenlerini aktardığı bölümde, Padişah’ın Enişte’ye yaptırdığı resmin neden günah olduğu açıklamaktadır. Ona göre, resimde perspektif usulü dine uygunsuz olarak kullanılmıştır. Nesneler yaratıcının bakışından değil, Batı resmi gibi bizim gözümüzden çizilmiştir. Bu büyük bir günahtır. İkincisi, İslam dünyasının lideri ve halifesi olan Padişah’ın bir köpekle aynı boyutta çiziliyor olmasıdır. Üçüncüsü ise yine aynı büyüklükte bir şeytanın resmedilmesi ve bununla da kalmayarak onun cana yakın bir şekilde tasvir edilmesidir. Katil Zeytin, Padişah’ın yüzünün Batı’daki gibi detaylı çizilmesinin onu putlaştıracağını düşünmektedir. Hristiyanlar bu yanlışa düşmüşlerdir. O, portre yapımının İslamiyet’e uygun olmadığını ve İslamî resmi bitireceğini düşündüğü için bunu büyük günah addetmektedir. (Pamuk, 1998a: 446)

Katilin sahip olduğu bu inanca, anlatının başlarında nakkaş Leylek ve Enişte de değinmiştir. Leylek’e göre, eski Türk toplumlarında resim yasaktır ama Osmanlı’daki resim günah değildir. Çünkü çizilen nesneler Allah’ın onları gördüğü yere uygun çizilmektedir. Yani her biri aynı boyda ve küçüktür. Batı resmi ise perspektif fikri ve portre anlayışı yüzünden günahtır. (Pamuk, 1998a: 85)

Enişte de Hz. Muhammet’ten nakledildiği söylenen bir hadisi bu anlamda düzeltir. Katil, Buhari’den aktardığı hadise göre, ressamların Allah tarafından cezalandırılacağını ifade eder. Enişte ise bu bilgiyi musavvirler olarak düzeltir. Yaratmak işinin faili olan musavvir sadece Allah’tır. Bu işi yaptığını iddia eden kişiye kıyamette bir şans tanınacak ve yaratamayınca azaba mahkûm edilecektir. Günah olan budur. (Pamuk, 1998a: 185)

Günah olgusu anlatıda bir kuşak üzerinden de vurgulanmıştır. Nakkaş Kelebek, kendisini ziyaret eden Kara’nın, karısına ait kırmızı bir kuşağa baktığını görür ve bu durum için “kenarda günah gibi duran karımın kırmızı kuşağına dikkatle bakıyor.” ifadesini kullanır. (Pamuk, 1998a: 83) Burada İslamiyet’te eşin mahremiyetine vurgu yapılmıştır. Kuşağa ait olan kırmızı renk, şehveti ve dolayısıyla günahı çağrıştırması bakımından bilinçli olarak kullanılmıştır.

Metinde kadın kılığına girecek olan bir meddah, bundan önce erkek ve kadın arasındaki şehevî münasebetten dem vurur. Nikâhtan önce günah olan bu hissiyat ve eylemi engellemek içinse, yine dinen yasak edilen oğlancılığa yönelmek gerektiğinden bahseder.

Yüzü açık bir kadın görmek, onunla konuşmak, onun insan hallerine tanık olmak biz erkeklerde hem şehevi, hem de derin manevi acılara yol açtığı için, dinimizin emrettiği gibi kadınları, özellikle güzel olanları, nikâhlanmadan hiç görmemek en iyisidir. Şehevi hisleri mecburen tatmin için kadınları aratmaz güzel oğlanların dostluğunu aramak tek çaredir ve sonunda bu ta tatlı bir alışkanlık olur. (Pamuk, 1998a: 401)

Müslüman bir kimsenin günahtan kaçınmak için başka bir günaha meyletmeyi salık vermesi, çarpıcı bir konudur.

Resimli Dünya anlatısında da İslam ve resim üzerine bir cümle sarfedilir. Kâmil

Uzman’ın nezdinde, dinle çatışsa da, Osmanlı’da bu sanatın önemine değinilir. (Gürsel, 2000: 66)

Aynı anlatıda, Sultan Mehmet’in Gentile’ye portresini yaptırması da eleştirilir. Padişah’ın resim yaptırarak din hükümlerini çiğnediği ifade edilir. (Gürsel, 2000: 176)

İslamiyet dininde resim çizmenin günah olduğuna dair net bir söylem yoktur. Buna karşın, putperestliği teşvik etme endişesi ile Müslümanlar arasında uzun süre yayılamamıştır. Bu, eğitimle aşılmış bir durumdur. Zira problem resmin kendisi değil, onu inancın merkezine oturtma eğilimindeki insandır.

Bu bağlamda, Hristiyanlıkta görülen İsa ve Meryem ikonları, havari resimleri gibi dinî çizimlere İslamiyet’te çok sık rastlanmadığını görüyoruz. Hz. Muhammet’i resmetmek inananlarca hoş karşılanmayan bir durumdur. Bunun sebebi, İslamiyet’in tevhit esasına dayanmasıdır. İnanca göre, Allah’a eş başka bir kudret yoktur. Kelime-i şehadette de belirtildiği gibi Hz. Muhammet onun kulu ve elçisidir.

Resimli Dünya’da İslamca günah sayılan bir eylem için Allah’ın rızasının gözetildiği

görülür. Venedik’e ayak bastıktan kısa bir süre sonra Kâmil Uzman bir genelev arar ancak bulamaz. Uzman bu arayışını “Allah rızası” sözü ile dillendirir. “Oysa burada, bir zamanlar Akdeniz’in en büyük genelevi olan bu kentte, Allah rızası içi tek orospu, deyim yerindeyse ‘mostralık’ bir tek randevu evi bile yoktu.” (Gürsel, 2000: 89)

Engereğin Gözü’nde, Padişah’ın cariyesi Güldeben’i anlatmak için de günahtan

faydalanılmıştır. Habeş Ağa, on dört yaşında bir Fransız devşirmesi olan bu kızın kokusunu “en dini bütün Müslüman’ı bile boğazına kadar günaha öylesine sokardı ki…” sözüyle tarif eder. (Livaneli, 2012: 54)

Puslu Kıtalar Atlası’nda, Kubelik insan bedenini kesip biçmenin günah olduğunu

aktarır. Fakat o bedende ne olduğuna dair merakı ağır basar. Bu yüzden ölü bedenleri incelemeye başlar. (Anar, 1998: 26)

Anlatıda, İslam dinince günah addedilen ve tüketilmeyen domuz etine de değinilmiştir. Ünlü dilenci Hınzıryedi, bir Müslüman olmasına rağmen zamanında yanlışlıkla yediği domuz etinden vazgeçememektedir. Kendisini kandıran ve bir süre hizmetinde bulunduran Ebrehe’yi öldürdükten sonra ise mezarı başında, bu yasak eti yiyip içki içeceği sözünü verir. (Anar, 1998: 218) Dinin iki yasağını bir mezarın üzerinde tüketmek sözü, çarpıcı bir örnektir.

Dağın Öteki Yüzü anlatısında, Vicdan’ın kardeşi, Burhan’ın ağabeyi Reha, mutsuz

geçen hayatını, kanser olduğunu sanarak, intihar ile noktalar. Kardeşleri sarsan bu ölüm, yazar tarafından, diğer karakterlerin bakış açıları üzerinden okuyucuyla paylaşılır. Burhan, ağabeyinin ölümüne makûl yaklaşır fakat intihar etmesinin dinen günah olduğunu düşünür. (Atasü, 2008: 125)

Yazar Atasü, bu bölümde kendisine de üçüncü bir şahıs gözüyle bakarak bir çocuğun ağzından dayısının ölüm haberini paylaşır.(Atasü, 2008: 125) Bu, metinde üstkurmacayı sağlayan ögelerden biridir.

Yeni Hayat anlatısında, bir otobüs kazası sonrası farklı kimliklere bürünen Canan ve

Osman, bir bayi toplantısı için Güdül’e giderler. İkili burada Sıtkı adında bir bira bayii yetkilisiyle karşılaşırlar. Bu adam, inançlı biri olduğunu savunmasına karşın İslam’ın tüketmeyi günah saydığı bir içecek olan bira satmaktadır. Fakat o, yaptığı işin inançları ile çelişmediğinden bahseder, rakı gibi alkollü olmadığını söylediği içeceğin gazoz mahiyetinde olduğunu savunur. (Atasü, 2008: 99)

Günah ve sevap kavramlarını metinler özelinde değerlendirdiğimizde, bunlardan özellikle günah kavramının sıkça değinilen bir konu olduğunu görüyoruz. Domuz eti, içki ve intihar eylemi, günah olmaları yönüyle metinlerde işlenmişlerdir. Bunun yanında eski Türk devletlerinden Osmanlı’ya kadar, resim ve heykel sanatının, inananlarca, günah sayılması tartışmaya açılmıştır. Hatta bu unsurlar üzerinden bir İslam eleştirisi yapıldığı da görülmektedir. Yine, evlenmeden karşı cinsle münasebette bulunmanın günah olduğunu söylenen bir bölümde, erkekler bu duygularını tatmin için hemcinslerine yönlendirilirler. Günahtan arınmak için günaha yönlendiren bu öğüt, ironik bir örnek olarak öne çıkmaktadır.