• Sonuç bulunamadı

1.3.6. İnanç Unsurları

1.3.6.4. Ölüm ve Cenaze

Her organizmanın bir ömrü vardır. Doğumla birlikte gelişmeye başlayan hücreler zamanla yaşlanır, yavaşlar ve görevlerini yapamaz hale gelirler. Bu noktada kendini yenileyemeyen hücrenin işlevini durdurması olayı da ölüm olarak adlandırılır.

Ölüm, semavi dinlerde, kişinin dünya imtihanının bitmesi şeklinde yorumlanır. İslamiyet’e göre o an amel defteri kapanır ve ruh sorguya çekileceği zamana hazırlanır.

Kutsal Kitap, ölümün her insanın başına geleceğini ve bundan kaçışın olmadığını birçok ayette bildirir. (Nisa: 78; Enbiya: 35; Nahl: 70; Cuma: 8) Kâfirler için ahirette büyük bir azabın olduğu (Âl-i İmran: 91) inkârcıların tövbelerinin ölüm vaktinde kabul olmayacağı (Nisa: 18) ve her kulun Müslüman olarak ölmesi gerektiği ifade edilir. (Araf: 126)

Benim Adım Kırmızı’da, Zarif Efendi’nin cenazesinde bulunan Enişte, okuduğu

“Kitab’ül Ahval’ül Kıyamet”e dayanarak ölünün ruhunun bir zaman sonra kendi bedenini görmeye geldiğini ifade eder. (Pamuk, 1998a: 108) Devamında yapılan cenaze tasviri, İslamî inanca uygun olarak aktarılmıştır. Buna göre, musalla taşı üzerinde duran tabut önünde cenaze namazı kılındıktan sonra merhumun akrabalarına baş sağlığı dilenmiş; naaş Edirnekapı’daki Mihrimah Camisi’nden kaldırılmıştır. Burada, namaz esnasında okunan Allahümme Salli Barik duasına da değinilir. Omuzlardaki cenaze böylece Eyüp Mezarlığına götürülür. (Pamuk, 1998a: 109)

Zarif Efendi’nin naaşı, kabir başında tabuttan çıkarılır ve kefeni sıyrılır. Çevredekilerin “bismillahi ve alâ milleti Resulullah” deyişleriyle ve ağlayışlarla beraber ölü mezara indirilir. (Pamuk, 1998a: 112)

Burada aktarılan ifade, merhum kişi defnedilirken söylenmesi sünnet olan bir sözdür. Türkçesi “Allah'ın ismi ile Resûlullah'ın milleti (dini) üzerine seni gömüyoruz.” demektir. Dolayısıyla dinî uygulamaya uygun bir kullanım yapıldığı görülür.

Anlatıda, Enişte’nin ölüm anı okuyucuya anında tasvir edilmiştir. Bu süreçte de başından geçenlerin İslam inancına uygun olduğu, ölen Enişte’nin ağzından aktarılır. Katil tarafından katledilen adam, bir ışık demeti içinde Azrail’i görür ve kendisiyle konuşur. (Pamuk, 1998a: 200) Ölmeden evvel kızını görme arzusu duyarken bir susuzluğun baş gösterdiğini hisseder. Bu esnada yanında biri belirir ve kendisinden Hz. Muhammet’in yalan söylediğini onaylamasını, dini inkâr etmesini ister. Enişte onun şeytan olduğunu anlar ve

dediklerine kulak asmaz. (Pamuk, 1998a: 203) Bunun üzerine Azrail, ağzını açmasını ister. Ruhu oradan uçacaktır. Bir arı büyüklüğünde tarif ettiği ruhundan azade kalan Enişte’nin ölümü, rahat bir şekilde gerçekleşir. (Pamuk, 1998a: 204)

Anlatının sonraki bölümlerinde, merhumun kızı Şeküre’nin babası için Yasin-i Şerif okuduğu görülür. İslamiyet’te ölünün ardından okunan bu sûrenin, onun ruhunu ferahlatacağına ve de cennete gitmesine vesile olacağına inanılır. Ölen kişinin ardından, ezan öncesi salâ okunması ve “Allah rahmet eylesin.” lafzının dillendirilmesi de bu bölümde yer bulur. (Pamuk, 1998a: 256-257)

Defnedilme işlemi sırasında imam eşliğinde dua edilmesi, Kara Kitap’ta da geçer. Anlatıcı, havanın soğuk olmasından dolayı imam ve insanların bunu hızlıca yaptıklarını ifade eder. (Pamuk, 1999: 83)

1929 anlatısında, Şekip’in ölen babası için gelen tabip, vefatı normal bulur. Burada

ölmek eylemi için “ebediyete intikal etmek” deyimi kullanılır. (Sipahioğlu, 1997: 11) Ölen adam, imamın tavsiyesi üzerine ertesi gün Karacaahmet Mezarlığı’na götürülür. Burada defin öncesi kılınan cenaze namazına kimsenin katılmadığı bilgisi de verilir. (Sipahioğlu, 1997: 12)

Ölüm amel defterinin kapandığı bir andır. Dolayısıyla, kişi ölmeden evvel dini akidelere uygun durumda olmalıdır. Bunların en başında Müslüman olmak gelir. İnananlar, mutlak sonu yaşamadan evvel yeniden kelime-i şehâdet getirerek bu din üzere Allah katına çıktıklarını tasdik ederler.

Engereğin Gözü’ndeki Habeş Ağa, boğdurulan devlet büyüklerinden bahsederken

birçoğunun kelime-i şehâdeti bile tamamlayamadıklarından dem vurur. “Güzel güzel konuşup giderken, bir anda neye uğradığını şaşırıp da “Eşhedü” deyip sonunu getiremeyen ve tatlı canını teslim eden çok devlet büyüğü görmüştüm.” (Livaneli, 2012: 35)

İlerleyen bölümlerde yazar, bunun bir örneğini de okuyucuya sunar. Halk tarafından sevilmeyen idamlık bir sadrazamın ölmeden önce kelime-i şehâdet bile getiremediği söylenir. “Gafil vezir kelime-i şehâdet bile getiremeden öbür tarafı boylamış…” (Livaneli, 2012: 59)

Aynı kişinin cenaze töreni anlatılırken imamın “Ey cemaat merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusunu sorduğu görülür. Bu, Müslüman cenazelerinde uyulan bir kaidedir. Cemaat bu soruya “İyi bilirdik!” cevabını verir. (Livaneli, 2012: 62) Ölen kişi pek hazzedilmeyen biri dahi olsa ruhunun ebedî âlemde ıstırap duymaması için herkes haklarını helâl eder. İmam “haklarınızı helal ediyor musunuz?” sorusunu üç kez tekrarlar. Ahali ise üç defa “helâl olsun” der.

Resimli Dünya’da Kâmil Uzman’ın kendi cenazesini düşündüğü bir bölüm vardır.

Sonra musalla taşının üzerinde cemaatin karşısında olacağı an gözünün önüne gelir. Burada insan yaşamını “bir nefeslik saltanat” olarak değerlendirir. Bu ifade Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirinden bir alıntıdır. İmamın, cenazenin başında namaz kılmaya hazırlanan cemaate sorduğu “ölüyü nasıl bilirdiniz” sorusu ve cevabı da geleneğe uygun şekilde yansıtılır. Son olarak da defin işleminden bahsedilir. (Gürsel, 2000: 159)

Puslu Kıtalar Atlası’nda bir Müslüman naaşı ile Hristiyan naaşı yazar tarafından

karşılaştırılır. Kubelik’in otopsi yapacağı bedenbir Müslüman’a aittir. Fakat bu dinen yasaktır. Bu yüzden, arama yapmak için gelen zabitlere bir oyun oynar. Müslüman cesedin cinsel organına bir sünnet derisi dikip gözlerine para koyar.

Mitoloji Sözlüğü’nde, bu inancın Eski Yunan mitine ait olduğunu görüyoruz. İnanışı

aktaran Kharon maddesi şöyledir:

Yeraltı ülkesinde ölülere Akheron ırmağını geçiren sandalcı. Kharon abus çehreli, sert, kaba ve pinti bir ihtiyar olarak canlandırılır. Ölü ruhlarına ırmağı geçirtmek için para alır, onun içindir ki ölülerin ağzına bilobolos (metelik) konurdu. Para almazsa, Kharon ruhları kovar, taş çatlasa yumuşamazdı. Hele toprağa gömülmeyen ruhların Hades bataklığını geçmeleri olanaksızdı, onun içindir ki, ölülerin tek amacı toprağa kavuşmaktır. Gömülemeyen ruhların yüz yıl havalarda serseri dolaştıkları, bu korkunç çileden sonra kaderlerinin ne olacağı konusunda bir karara varıldığı söylenirdi. Bu inanç destanda da, tragedyada da dramatik bazı kişilerin ele alınmasına yol açmıştır. (Erhat, 1996: 173)

Babasının uyku haplarını içmesi üzerine bir türlü uyandırılamayan Bünyamin, Uzun İhsan tarafından öldü zannedilir. Komşuların feryatlar üzerine toplanmasından sonra çocuğa bir cenaze töreni tertip edilir. Buna göre, önce delikanlının bedeni yıkanır, bir sandukaya konur; sonra da Arap Camisi’ne götürülür. Salâ verilmesinin akabinde cenaze namazı kılınır ve çocuk defnedilmek üzere Kasımpaşa Mezarlığı’na götürülür. Beyaz bir kefen içinde görülen Bünyamin’in naaşı kabre indirilir. Tahtalarla örtülen mezara son olarak toprak atılır. Mezara su dökme âdeti de burada yer bulur. (Anar, 1998: 48-49)

Hınzıryedi domuz eti yemesi yüzünden idama mahkûm edilmiştir. Bir cellat ve imamın hazır bulunduğu infaz töreninde, kendisine iman tazelemesi ve kelime-i şehâdet getirmesi için imkân tanınır. (Anar, 1998: 99)

Ebrehe’nin mekânına yaptığı bir baskınla onu öldüren Hınzıryedi, tebaasına su ısıtma ve mezar kazma görevi verir. Burada ısınması istenen su cenazeyi yıkamak içindir. Ölüyü yıkama görevi, bir süredir onun yanında kalan Bünyamin’e verilir. (Anar, 1998: 218-219)

Bir Cinayet Romanı’nda, Levent’in cenazesinin Teşvikiye Camisi’nden kalktığı bilgisi

verilir. (Kür, 2013: 219) Törene katılan bayanların başlarının örtülü olduğu da söylenir. (Kür, 2013: 222) Bu, ölüye karşı son görev yapılırken herkesin İslam geleneklerine uygun

davranmak istemesi ile ilgilidir. Defin işleminin ardından, maktulün metresi Yeşim’in eve dua, namaz, helva gibi işlemleri yapmaya gittiği bahsi yer alır. (Kür, 2013: 256)

Yıldızsayan’da, ölünün ardından söylenen “Allah taksiratını affetsin” lafzı kullanılır.

(Çubukçu, 1996: 85)

Müslüman cenazelerinde, ölünün ardından Kur’ân-ı Kerîm okumak büyük önem teşkil eder. Bu hareketin Allah’ın rahmetine vesile olması temenni edilir. Namaz ve dualar merhuma adanır. Ölünün ardından helva pişirmek ise dinde yer almamasına karşın Türk-İslam geleneğinde uygulanan bir âdettir.

Yeni Hayat anlatısında, ölen kişinin ruhunun ayrılması sonucu yedi kat göğe

çıktığından bahsedilir. (Pamuk, 1998b: 57) Kur’ân’a göre, gök yedi kattan müteşekkildir. (Nebe: 12) Anlatıda buna gönderme yapılmıştır.

Hilmi Yavuz’un Üç Anlatı’sı, ölünün ardından söylenen “Cenab-ı Hak taksiratını affetsin.”, “Allah gani gani rahmet eylesin.” (Yavuz, 2012: 106), “mekânı cennet olsun” gibi lafızları ihtiva eder. Ölen kişinin adını andıktan sonra ise “canı gene rahmet istedi” söylemine yer verilir. (Yavuz, 2012: 107)

“Fehmi K.’nın Acaip Serüvenleri” kısmında ise bir merhumun ölmeden önce vasiyet ettiği şekilde gömülmesi için meyhaneden çıkan kalabalığın camideki naaşı sırtlayarak kabre tulumbacı usulü götürülmesine dair bir anı aktarılır. (Yavuz, 2012: 106)

Dinen yasak olan bir içeceği tükettikten sonra, dinin mabedine girmek ve naaşı alarak mezarlığa taşımak çarpıcı bir örnek olarak sunulmuştur. Dolayısıyla İslam dininin, yine, kendi öğretilerine aykırı unsurlarla beraber resmedildiği görülmektedir. Bu, postmodern söyleme uygun fakat dinen dine uygun olmayan bir yakıştırmadır.

Kayıp Hayaller Kitabı’nda, Hasan ve Hamdi bir film izlemektedirler. Burada bir

çocuk ölmüştür ve cenazeye dair unsurlar yer alır. Filmde, ateş için çalı çırpı toplanmaktadır. Bir kısım insan ise camiden teneşir ve kefen bezi almaya gitmiştir. Bu esnada bir imamın da minareye çıkıp salâ vermeye başladığı görülür. (Toptaş, 1996: 14)

İslamiyet’e göre ölen kişi çok bekletilmeden defnedilmelidir. Anlatıda da yazar tarafından, mezarlar dolduktan sonra ölülerin dışarıda kalacakları ve çürümeye başlamaları üzerine bizi gömün feryatları yakacaklarından söz edilir. (Toptaş, 1996: 152)

Kabristanda dolaşırken görülen bir mezar taşında, Ali Tektaş isminin altında “Ruhuna Fatiha” yazıldığı görülür. Burada, ölünün ardından okunan Fatiha Sûresi’nin taşa işlenme âdetini görürüz. Kazılı olan isimse bize yazarı hatırlatmaktadır. (Ali Toptaş=Ali Tektaş)Yazar, bu kısımda okuyucuya bir oyun oynamaktadır.

Efrasiyab’ın Hikâyeleri’nde, cenaze yıkama işlemi diğerlerinden farklı bir şekilde ele

alınır. “Bir Hac Ziyareti” hikâyesindeki imam İlimdâr, ölüyü yıkarken dua yerine türkü söylemektedir. (Anar, 2007a: 60)

“Hırsızın Aşkı” hikâyesinde ise Fezai’nin dedesinin vefatı, anlatıcı tarafından “rahmeti rahmana kavuşmak” olarak aktarılır. Ölen dede için helva kavurmak, üç hafızın adamın ruhu için hatim indirmesi gibi unsurlar karşımıza çıkar. Naaş, evinden alındıktan sonra gusülhaneye götürülerek yıkanır. Daha sonra minare şerefesinden verilen salâ ile cenaze namazı kılınır. Eş dost, tabutun bir ucundan tutarak kabristana kadar merhuma eşlik eder ve adam, ebedî istirahatgâh olarak adlandırılan kabrine defnedilir. (Anar, 2007a: 196)

Dağın Öteki Yüzü anlatısında, kızı Nefise’yi kanser yüzünden erken yaşta kaybeden

annesi, kızını defnettikten sonra abartılı bir yas tutmaz. Yazar bu durumu dindarlara özgü sessiz bir dayanıklılık olarak tarif eder. (Atasü, 2008: 45)

Anlatının ilerleyen bölümlerinde Vicdan, intihar eden Reha’yı gömmek konusunda dinin emrettiği şekilde aceleci olmak gerektiğini söyler. (Atasü, 2008: 127) Yazar ise vefat eden anne ve babasının mezarları başına uzanır ve mezar sulayıcıların, dua okuyucuların arasından sıyrılıp bu güzel günde bunu başardığı için kendini şanslı sayar. (Atasü, 2008: 256) Burada cenaze defnedildikten sonraki işlemleri yapan görevliler hakkında da bir bilgi aktarılmış olur.

Ters Adam’da, gazete tarafından bildirilen bir ölüm ilanına yer verilir. Bu ilan,

Müslümanların ölüm sonrası adetlerini göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Of eşrafından Dündar oğlu Sacid Hepder bir manevî suikast neticesinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Merhum teşkilatımızın çeşitli cephelerinde fedakârane birfill vazife alarak, kahramanlığını, vatanperverliğini, mesuliyet ve fazilet hislerini cansiperane ispat eylemiştir. Not: Tafsilâtlı hayat hikâyesini gazetemizin iç sayfalarında bulacaksınız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli cemiyet azalarımıza başsağlığı dileriz.(Özarıkça, 1986: 245)

İslamî inançta ölüm, yaratıcının huzuruna çıkmak olarak görülür. Bu yüzden ölen kişinin ardından “Allah rahmet eylesin.” denir. Onun arkasından kötü konuşmak hoş karşılanmaz, çoğunlukla iyi yönleriyle anılır.

Anlatılarda ölüm ve cenazeye dair konular, İslamî akidelere uygun, Türk’ün örf ve adetleriyle örtüşen şekillerde işlenmiştir. Ölüm öncesi, anı ve sonrasında yaşananlar büyük oranda aslına uygun olara yansıtılmıştır. Bunların yanında, ölüyü yıkarken dua yerine türkü söylemek, bir vasiyet gereği cenazenin meyhaneden çıkan adamlarca kabre taşınması gibi çarpıcı örnekler de görülür.