• Sonuç bulunamadı

HİZMET YARIÞININ ÖNCÜSÜ

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 53-63)

Ebû Bekir her fýrsatý, inandýðý deðerler istikametinde kullanma yarýþýna girmiþti. Önceki malumatýný da bu istika-mette kullanmak istiyordu. İnsanlarýn soy ve þecereleriyle ilgili bir ilim dalý olan ‘neseb’ bilgisine vukûfiyeti sebebiyle, Mekke’ye dýþarýdan gelip de Allah Resûlü’nden İslâmiyet hakkýnda bilgi almak isteyen insanlar konusunda Efendiler Efendisi’ni bilgilendiriyor ve böylelikle, her yönüyle ta-nýnan muhataplara Kur’ânî hakikatler daha eslem bir ze-minde sunulmuþ olunuyordu. Onun bu gayretleri, hariçten gelenlerin imana daha yatkýn olmalarýný netice veriyor ve sonuçta Müslüman olmalarýný kolaylaþtýrýyordu.

O günün Mekke’sinde, bütün bu gayretlerin hoþ karþýlan-masý beklenemezdi. Zira teker teker zenginler İslam’a ko-þarken, birer birer de gariplere hürriyet yollarý gösterilmeye baþlanmýþtý. Mekke, iki yönlü bir kuþatma altýndaydý; bir taraftan itibarlý insanlarýný kaybediyordu (!) diðer yandan da, hizmetçi ve kölelerinden mahrum oluyorlardý.

Kureyþ, Ebû Bekir’in kendilerinden adam kayýrtmasýna asla razý olamazdý, olmadý da..! Bir müddet sonra kendisi

de þiddete maruz kalmaya baþladý. Zira Kureyþ’in, açýktan tebliðe tahammülü yoktu. O ise, Kur’ân okuyor ve açýkta namaz kýlýyordu. Ondaki bu yeni deðiþim, bazý insanlarýn dikkatini çekiyor ve bu insanlar, onun etrafýnda toplana rak yanýk yanýk Kur’ân okuyuþunu dinliyor, okur ken gözyaþ-larýna hâkim olamayýþýný hayretle seyre dalý yorlardý.

Küfrün insafý yoktu; Müslüman olmadan önce yedikleri ayrý gitmeyen can dostlarý bile, önünü kesmek için amansýz bir mücadele baþlatmýþtý. Tek hedefleri, ortak düþman ilân ettikleri insanlarý ortadan kaldýrmak ve canavarlýkta geride býraktýklarý sýrtlanlarla sarmaþ-dolaþ bir hayat yaþamaya devam etmekti. Bu sebeple her geçen gün, þiddetin dozunu artýrýyor, neticeye gitmek için sürekli fýrsat kolluyorlardý.

Henüz 40 kiþiye ulaþmadýklarý günlerdi. Çýkýp açýktan insanlara Hakký teblið etmek için Hz. Peygamber’den

(sallallahu aleyhi ve sellem) izin isteyip ýsrar etti Hz. Ebû Bekir.

Önce Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), güç dengesinin olmadýðýný vurgulayýp;

– Biz, adet itibariyle çok azýz! dese de Hz. Ebû Bekir’i kýrmadý ve beraberce Kâbe’ye geldiler. Herkes bir köþeye çekilmiþ, insanlarý açýktan İslâm’a davet eden Hz. Ebû Bekir’i dinliyordu. Böylelikle o, ayný zamanda ilk hatip ol-ma vasfýný da ihraz etmiþ oluyordu.

Ancak, kendi iradesi dýþýnda bir baþka geliþmeye asla tahammülü olmayan Kureyþ, dört bir yandan üzerleri-ne çullanýverdi. Oradaki herkesi hedef almýþlar ve elleri-ne elleri-ne geçirmiþlerse önlerielleri-ne gelen herkese, acýmasýzca vuruyorlardý. Bu arada, Hz. Ebû Bekir’i de ayaklarý altýna almýþ çiðniyorlardý. Bilhassa Utbe ibn Rebîa’nýn,

tüken-HİZMET YARIÞININ ÖNCÜSÜ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

me bilmeyen bir hýncý vardý ve Hz. Ebû Bekir’i, ölümüne dövüyordu. O kadar ki, yüzü kanlar içinde kalmýþ, burnu âdeta yüzüne yapýþmýþtý. Tâkati tükenen Hz. Ebû Bekir’in bedeni, hareketsiz bir þekilde yerde yatýyordu. Nihayet, ‘öl-dü’ diye bir kenara býrakýp çekip gittiler.

Derken, konudan haberdar olan akrabalarý gelip onu aldýlar ve hareketsiz yatan Ebû Bekir’i evine götürdüler.

Durumun ciddiyetini görünce de, yeniden Kâbe’ye döne-rek, yemin billâh edip, oradakilere þunlarý söyleyeceklerdi;

– Vallahi! Þayet Ebû Bekir ölürse, Utbe’yi de biz öldü-rürüz.

Ardýndan tekrar Hz. Ebû Bekir’in evine döndüler. Bütün akrabalar toplanmýþ, yaþadýðýna dair bir tepki vermesini bekliyorlardý. ‘Cevap versin’ diye de sürekli konuþturmaya zorluyorlardý.

Akþama doðru bir ara kendine gelir gibi oldu.. Ebû Bekir hareket etmiþti; evet.. yaþýyordu..! Etrafýndaki akrabalarý, böylelikle rahat bir nefes almýþlar, yýllar boyu devam etme-si muhtemel bir kan davasýný daha hafif atlatmýþlardý.

Ebû Bekir, niçin yaþadýðýný çok iyi bilen bir insandý ve ufkunu hep O’nun sevgisi doldurmuþtu. Malýný da canýný da, daha baþtan feda ederken, bu günlere zaten hazýrdý.

Güçlükle kendini toplamaya çalýþtý; zorlasa da kendini, ayaða kalkamýyordu. Bir þeyler demeye çalýþýyordu. Titrek dudaklarýndan dökülen ilk cümle þu oldu;

– Resûlullah ne durumda?

Etrafýndakilerin bu heyecaný anlamalarýna imkân yoktu ve ölüme ramak kala geri dönen bir adamýn, ayýlýr ayýlmaz ilk tepki olarak baþkasýný düþünüp O’nun hâlini sormasý,

onlar için anlaþýlýr bir durum deðildi. Hiç önemsemediler bile ve ardýndan ona yiyecek ve içecek vermeye çalýþtýlar.

Onun gýdasýnýn, yeme ve içmeyle alâkasý olmadýðýný bile-mezlerdi. Beraber yola çýktýklarý yerde Habîbi’nin baþýna bir þey gelmiþse Ebû Bekir, nasýl yemek düþünebilir, hayýr ha-berlerini almadýðý sürece soðuk suyla nasýl serinleyebilirdi.!?

Yaþadýðýný görmüþlerdi ya, artýk akrabalarý da ayrýlmýþ, Ebû Bekir annesiyle baþ baþa kalmýþtý. Gözlerini yeniden açtýðýnda, annesi baþýnda elinde bir kâse çorbayla bekli-yordu. O, yine güçlükle hareket ettirdiði dudaklarýyla ayný cümleleri tekrarladý;

– Resûlullah nasýl? O ne durumda?

– Vallahi, sahibin hakkýnda bir bilgim yok, diye cevap-la dý annesi, þaþkýn bakýþcevap-larcevap-la. Bir anne ocevap-larak yüreði yaný-yor du; yýllardýr özlemini çektiði ve nice yalvarmalardan son ra Rabbisinin kendisine ihsan ettiði biricik oðlunun, kol ve kanadý kýrýlmýþ, kanlar içinde yatýyordu.

Çaresizdi… Ayaða kalkmak için kendini zorladýysa da buna imkân yoktu. Kendi baþýna çözemeyeceði bir prob-lemle karþý karþýyaydý ve yalvardý âdeta annesine;

– Ne olur, Hattab’ýn kýzý Ümmü Cemil’e bir gitsen de O’nun durumunu soruversen!

Anne yüreði, daha bir þefkatle atýyordu ve oðlunun bu isteðini yerine getirmek için Ümmü Cemil’in yanýna gitti, çaresiz. Önce;

– Ebû Bekir, senden Abdullah’ýn oðlu Muhammed’in durumunu soruyor, dedi.

Ancak o gün, iman ettiðini açýklamak bir insan için, belâ ve musibetlere kapýlarýný açmak anlamýna geliyordu. Evet,

HİZMET YARIÞININ ÖNCÜSÜ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

Ümmü Cemil de iman etmiþti ama Kureyþ’in þerrinden bir nebze emin olabilmek için imanýný açýklamýyordu. Önce, ne Ebû Bekir’i ne de Abdullah’ýn oðlu Muhammed’i tanýdýðýný söyledi. Ancak Ümmü'l-Hayr buraya kadar gelmiþse mut-laka önemli bir durum söz konusuydu.

– Bu iþte bir gariplik var’ deyip birlikte eve geldiler. Hz.

Ebû Bekir, evde baygýn ve hareketsiz yatýyordu. Yanýna yaklaþýp hâlini görünce kendini tutamadý Ümmü Cemil.

Ümmü'l-Hayr’a hissettirmemeye çalýþtýðý durumu da göz ardý ederek;

– Sana bunu reva görenler, şüphesiz ki ehl-i fısktýr. Umu-yorum ki Allah, çok geçmeden senin intikamını alır, de-yiverdi farkına varmadan. Ebû Bekir’in tepkisi yine farklı de ðildi;

– Resûlullah ne yaptý? O nerede?

Ümmü Cemil kendini toparlamýþ ve yeniden temkinli haline avdet etmiþti;

– Annen burada, konuþtuklarýný duyuyor’ dedi sessizce.

Ebû Bekir, annesini tanýyordu ve:

– Ondan sana bir zarar gelmez. Ondan sýr çýkmaz, diye teminat verince, Ebû Bekir’i rahatlatacak müjdeyi verdi;

– Sað ve salim.

Ancak o, bununla yetinecek gibi gözükmüyordu. Zaten sadakat de bunu gerektiriyordu. Tekrar sordu;

– Nerede O?

– Erkam'ýn evinde, diye cevapladý Ümmü Cemîl.

Dünya gözüyle görmeden acýlarý dinecek gibi deðildi ve son bir gayretle kendini toparlayýp;

– Allah'a andým olsun ki, Resûlullah’ýn yanýna gidip

O’nu görünceye kadar ne bir þey içer ne de bir lokma ye-rim, dedi etrafýndakilere.

Baþka çare yoktu ve ortalýðýn sakinleþmesini beklediler.

Akþam olup ortalýk sükûna erince, yatalak Ebû Bekir’in iki koluna girerek ibn Erkam’ýn evine getirdiler.

Kapýdan girip Habîb-i Ekrem’inin nur cemâlini görür görmez üzerine kapandý Sýddîk-i Ekber ve yüzünü gözünü öpmeye baþladý Habîb-i Zîþân’ýn. Dünyalýlar açýsýndan en çok acýnacak durumda olsa da onun için dünyalar kendi-sine bahþedilmiþ gibiydi. Tarifi imkânsýz bir haz yaþýyordu.

Ayný zamanda bu, Allah’ýn en sevgili kulunu, anne-baba-dan, yâr ve yârandan öte sevmenin, imanda kemal nokta yý tutmanýn bir neticesiydi. Zaten Resûlullah da öyle buyur-mamýþ mýydý!?32

Bu arada huzurdaki diðer sahâbîler de, bedeninin her bir yerine darbe alan Hz. Ebû Bekir’in hâline bakýp bakýp aðlaþýyorlardý. Geliþmeler karþýsýnda Allah Resûlü de çok duygulanmýþtý. O’nun bu halini de fark etmiþti ibn Ebî Kuhâfe.

Zaten, çok hassas bir yapýsý vardý ve Habîbi’nin, kendi duru-munu görüp üzülmesine de gönlü razý deðildi, olamazdý..! Bir ara kendini toparlayýp hýçkýrýklarýna hâkim olan Ebû Bekir’in

(radıyallahu anh) dudaklarýndan þunlar döküldü;

– Anam-babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Bende önemli bir þey yok. Sadece o fâsýkýn yüzüme basýp ezmesi biraz acý veriyor.

Bu ne sevgi ki, sevdiðinin kendi yaþadýklarýna üzülmesi-ne de ayrýca üzülüyor ve O’nu üzmemek için iyi olduðunu söylemeye çalýþýyordu.

32 Sahîhu Müslim, 1/67 (44)

HİZMET YARIÞININ ÖNCÜSÜ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

Resûlullah’a bu derece yakýnlaþmýþtý ya, bunu da imaný adýna deðerlendirmeli, fýrsatý kaçýrmamalýydý. Üzerinde tir tir titreyen annesini göstererek, içten yalvaran bir sesle, þu talepte bulundu;

– İþte bu annemdir yâ Resûlallah! Bana karþý sevgisi çok derin, anne-babasýna karþý da çok iyidir. Sen mübareksin.

Onu, bir de Sen Allah’a davet etsen. Onun için Allah’a dua etsen de Allah, Senin vesilenle onu Cehennem’den korusa!

Bu, ne samimiyet.. ve yine bu, ne fedâkarlýktý. Ve böy-lesine samimi talebe Allah Resûlü de hayýr demeyecek-ti. Ellerini açtý ve iman nasip etmesi için yalvardý Rabb-i Rahîm’ine.

Demek ki vakit gelmiþti ve bu ne lütuftu ki, Hz. Ebû Be-kir’in annesi Ümmü'l-Hayr daha oracýkta Müslüman olu-verdi.33

Ölümle burun buruna geldiði anlarda bile baþkalarýnýn dünya-âhiret saâdetini düþünen Hz. Ebû Bekir’in se-vincine diyecek yoktu. Annesinin Müslüman oluþu, bü-tün ýstýraplarýný unutturmuþtu. Resûlullah’la birlikte ibn Erkam’ýn evinde bir ay kadar kaldýlar. O gün, henüz 39 kiþilerdi. Hz. Hamza da, Ebû Bekir’in ölümüne dövüldüðü gün Müslüman olmuþtu.34

Bir baþka gün Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Kâbe’ye gitmiþti. Kureyþ, yine karþýsýna dikildi ve;

– Yâ Muhammed! Atalarýmýzýn ibadet ettiði ilâha iba-det etmekten bizi men eden Sen misin? diye sýkýþtýrmaya baþladý.

33 İbn Hacer, el-İsâbe, 8/200 (12006)

34 Heysemî, Mecmeu'z-Zevâîd, 9/267

– Evet, Ben O’yum! der demez de, aç kurtlar gibi üze-rine üþüþüverdiler. İçinde bulunduklarý çamurdan ken-dilerini çýkarýp kurtarmak isteyen en büyük kurtarýcýya yapýyorlardý bunu… Ukbe ibn Ebî Muayt, Efendimiz’in boðazýna bir sarýk dolamýþ, þiddetle sýkarak O’nu boðmaya çalýþýyordu. Gördükleri karþýsýnda çýlgýna dönen Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), anýnda Ukbe’nin ensesinde bitiverdi ve bir taraftan Kureyþliler’i Efendimiz’den uzaklaþtýrmaya çalýþýyor, diðer yandan da, mümin-i Âl-i Firavun’un dediði gibi þunlarý haykýrýyordu;

– Rabbim Allah’týr, dediði için bir adamý, kalkýp öldür-mek mi istiyorsunuz.!?’35

Doðru ya, Rab tarafýndan açýk mûcizeler ve ebedî me-sajlarla gelen bir þahsa karþý böylesine bir baþkaldýrýnýn ne mantýðý olabilirdi.!? İþlerine gelmiyorsa, yollarý zaten ayrýydý ve herkes kendi yoluna devam ederdi. Bir de þayet kabul ederlerse, iþte o zaman beraberce Cennet’e yürür ve kurtuluþa ererlerdi.

Allah davasýnýn temsil edilmeye çalýþýldýðý her dönem-de böylesi karþý koyuþlara meydan okuyacak Mümin-i Âl-i Firavun gibi, Habîbi’ne aþýk gözü yaþlý Ebû Bekirler’e ne kadar da ihtiyaç var, deðil mi.!?

O günün akþamýnda eve geldiðinde, baþýnda büyük bir yaranýn olduðunu fark etmiþti. Müþriklerden birisi, onun saçlarýndan tutup savururken yaralanmýþ ve belli

35 Sahîhu ibn Hibbân, 14/526; Mü'min, 40/28 "Fir'avn âilesinden imanýný gizleyen mü'min bir adam (þöyle) dedi: "Rabbim Allah'týr dediði için bir adamý öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden kanýtlar getirmiþtir. Eðer yalancý ise yalaný kendi zararýnadýr. Ve eðer doðru söylüyorsa, size va'dettiklerinin bir kýsmý baþýnýza gelir. Þüphesiz Allah aþýrý giden, yalancý kimseyi doðru yola iletmez."

HİZMET YARIÞININ ÖNCÜSÜ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

ki, olayýn sýcaklýðýyla Hz. Ebû Bekir bu yaranýn farkýna varamamýþtý.

Sohbet konularý, ilk günlere geldiði demlerde Hz. Ali, etrafýndakilere þöyle soracaktý;

– Ey insanlar! İnsanlar arasýnda en kahraman ve cesaret sahibi kim?

Tereddütsüz cevap verdiler;

– Sen, ey müminlerin emiri!

Aldýðý cevap karþýsýnda önce baþýný salladý halife Hz. Ali.

Ardýndan da þunlarý söyledi;

– Bana gelince ben, düþmanla karþýlaþýnca, karþýlaþmanýn hakkýný verir ve onun iþini bitiririm. Ancak, o iþin sahibi Ebû Bekir’dir.

Ardýndan da, gözlerini ufka dikerek sözü mecrasýna ge-tirip þunlarý anlatmaya baþladý;

– Biz, bir gün Resûlullah’a çadýr kurmuþ ve müþriklerden gelebilecek tehlikelere karþý O’nu kimin koruyacaðýný ko-nuþuyorduk. Allah’a yemin olsun ki, aramýzda Ebû Bekir’den baþkasý çýkýp da bu iþe talip olamadý. O ise, kýlýcýný çektiði gibi Efendimiz’in baþýna gelip dikiliverdi. Yemin olsun ki en kahraman ve þecaat sahibimiz Ebû Bekir’dir.

Kapý kapýyý aralýyor ve hatýralar, baþkalarýna davetiye çýkarýyordu. Belli ki, böyle bir kahramanlýk, zamanýn belli behrelerinde ortaya konulmamýþtý. Onun için Hz. Ali, sözü-nü bitirmemiþ ve gözüsözü-nü diktiði ufuklardan, yýllar öncesini seyre dalmýþçasýna anlatmaya devam ediyordu;

– Bir gün Resûlullah’ý müþrikler muhasara altýna almýþlar ve;

– Birçok ilahý, tek bir ilah konumuna sen mi getirdin? di-ye sýkýþtýrýp duruyorlardý. Vallahi o gün de, Ebû Bekir’den baþkasý aralarýna dalýp Resûlullah’ý kurtarma cesareti gös-teremedi. Kýlýcýný kaptýðý gibi müþriklerin arasýna dalmýþ ve þöyle diyordu;

– Yazýklar olsun size! Rabbim Allah’týr dediði için bir adamý öldürmek mi istiyorsunuz!?

Bunlarý anlatýrken Hz. Ali, o kadar duygulanmýþtý ki, hýçkýrýklar gýrtlaðýnda düðümlenmiþ de kelimeler dudakla-rýndan çýkamaz olmuþtu. Hüznünü saklamak için yüzünü bir mendille kapatmaya çalýþýyordu ama gözyaþlarýyla ýslanan sakalýndan dökülen damlalar, onun ne derece hüzünlendiðini açýk bir dille aktarýyordu. Bu kadar sami-mi bir duygu seline iþtirak etmemek olur muydu hiç!? Çok geçmeden onun hüznüne cemaat de iþtirak etmiþti. Bir müddet öylece aðlaþýp durduktan sonra kendine gelir gibi oldu ve onlara þöyle sordu;

– Söyleyin bakalým; mümin-i âli firavun mu daha hayýrlý, Ebû Bekir mi?

Sözün geliþindeki manayý sezen o güzide topluluk, so-ru nun geliþinden sezdikleri cevap karþýsýnda yeniden hýç-kýrýklara boðulmuþtu. Aðlamaktan kimse konuþa mayýnca, sorduðu sorunun cevabýný vermek de yine Hz. Ali’ye düþ-müþtü;

– Allah'a yemin olsun ki, Ebû Bekir’le bir dakika bera-ber olmak, yeryüzündeki her þeyden de, mümin-i âli fira-vundan da daha hayýrlýdýr. Çünkü o, imanýný gizleyendi, Ebû Bekir ise imanýný açýktan ilan eden.36

36 Heysemî, Mecmeu'z-Zevâîd, 9/47

HİZMET YARIÞININ ÖNCÜSÜ

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 53-63)