• Sonuç bulunamadı

FÜNHÂS VE HZ. EBÛ BEKİR

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 90-98)

Bir mümin için teblið ve irþad vazifesi, sürekli olmalýydý ve tabii olarak Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), bu vazifeye Medine’de de devam ediyordu. İnsanlarla sohbet ediyor, ilahi mesajýn enginliklerini onlarla paylaþýp hakka davet ediyordu.

Zaman zaman yanýna uðradýðý Funhâs adýnda birisi vardý. Bu adam, Tevrat ve İncil’i iyi bilen alim bir zattý;

havrada, çocuklara Hz. Musa kýssalarý anlatýr ve onlara, geleceðin bilgeleri olmalarý konusunda uyarýlarda bulu-nurdu. Bu adam bir Müslüman oluverse, etrafýndaki bir çok insan da İslam’la tanýþýr ve kitleler halinde dine de-haletler yaþanýrdý. Gitti bir gün yanýna ve iman hakikat-lerinden bahisler açtý uzun uzun. Ahiretten bahsetti de-falarca ve bile bile gerçeði gizlemenin vebaline deðindi.

Ardýndan da;

– Yazýk sana ey Funhâs! Allah’tan kork ve gel de Müs-lüman ol. Sen de biliyorsun ki Muhammed, Allah tarafýndan

HAZRETİ EBÛ BEKİR

hak ile gönderilmiþ bir elçidir. Zaten bu, elinizdeki Tevrat ve İncil’de de yazýlý, dedi.

Funhâs’ýn bu tarakta pek bezi yok gibiydi. Tuttu bir de, en temel meseleleri alaya almaya baþladý. Kendisini hakka davet eden Ebû Bekir’e þunlarý söylüyordu;

– Vallahi de ey Ebû Bekir! Bizim Allah’a ihtiyacýmýz yok! O bize muhtaç! Onun bize olan talepleri kadar biz ondan istekte bulunmuyoruz. O bizden deðil, biz ondan daha zenginiz. Baksana, þayet bizden daha zengin olsaydý, Sahibinizin de dediði gibi mallarýmýzdan borç istemezdi; si-ze faizi yasaklýyor ama bisi-ze faiz veriyor! Þayet bizden daha zengin olsaydý, bize faiz vermezdi.

Ebû Bekir gibi birisini çileden çýkaracak sözlerdi bunlar.

Þeytanca bir zeka ile, kömürü elmas gösterme gayreti içine girmiþ, yetmiyormuþ gibi bir de Zât-ý Ulûhiyete karþý haka-ret ediyordu.

Daha sözünü bitirmeden, suratýna öyle bir tokat inmiþti ki adam, neye uðradýðýný þaþýrdý. Belli ki hiç beklemediði bir tepkiydi bu. Ardýndan, þunlarý söylüyordu Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh);

– Ey Allah düþmaný! Nefsim yed-i kudretinde olana and olsun ki, þayet sizinle bizim aramýzdaki anlaþma olmamýþ olsaydý, senin kelleni koparýrdým.

Hâlbuki Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), narin yapýlý ve yu-muþak huylu bir adamdý. Ancak, Allah ve Resûlü’nün ala-ya alýndýðý yerdeki duruþunu, en babayiðit adamlarýn ala- ya-nýnda bulmaya da imkân yoktu.

Dil belasýna Hz. Ebû Bekir’den dayak yiyen Funhâs,

da-ha sonra þikâyet için Efendimiz’in yanýna geldi. Hýrpa landýðý her halinden belliydi. Ancak o, olanlardan ders almýþa da benzemiyordu ve kendi yaptýklarýndan hiç bahis açmadan Ebû Bekir’in kendisine saldýrýp dövdüðünü söyledi Efendiler Efendisi’ne. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sel-lem), Hz. Ebû Bekir’i yanýna çaðýrdý ve sordu;

– Niçin böyle bir þey yaptýn?

Ebû Bekir mahcuptu. Ancak, yaný baþýnda duran bu alçaða haddi bildirilmeliydi. Söyledikleri yetmiyormuþ gi-bi gi-bir de gelmiþ, aleyhinde konuþtuðu yerden imdat di-leniyordu. Normal þartlarda kendini müdafaa etmekten hoþlanmazdý ama burada meseleyi, olduðu gibi aktarmak gerekiyordu. Bunun için þunlarý söyledi Hz. Ebû Bekir

(ra-dıyallahu anh);

– Yâ Resûlallah! Bu, Allah düþmaný adam, çok büyük bir günah iþledi. Zât-ý Bâri hakkýnda aðza alýnmayacak þeyler söyledi; -haþa- Allah’ýn fakir, kendilerinin ise zengin olduðunu sanýyor. Ben de kýzdým ve dediklerinden dolayý Allah için dövdüm onu.

Realitenin dile geldiðini duyunca Fünhâs, rahatsýz ol-muþtu ama çareyi, Ebû Bekir’in anlattýklarýný inkarda bul-du ve;

– Ben bunlarý demedim, diye söylenmeye baþladý. Ne yüzsüz adamdý; bunca yaptýklarý yetmiyormuþ gibi bir de Ebû Bekir’i yalanla itham ediyordu. Bir kez perde yýrtýlýnca insanda, demek bütün bunlar olabiliyordu.

Çok geçmeden, Sýddîk-i Ekber’in sadakatini haykýran Kur’ân âyetleri inmeye baþladý; semâ dile gelmiþ ve Cibril-i

FÜNHÂS VE HZ. EBÛ BEKİR

HAZRETİ EBÛ BEKİR

Emîn, İnsanlýðýn Emîni’ne vahiy indiriyordu. İnen âyet-lerde, aynen Funhâs’ýn söylediklerine yer veriliyor ve böy-le iki yüzlü ve sahtekâr kimseböy-lerin, yakýcý bir azaba dûçâr kalacaklarý anlatýlýyordu.58

Gerçi çok geçmeden Funhâs ve onun gibi düþünenler, tek taraflý olarak anlaþmayý feshedecek ve buna mukabil de, önce Kaynuka oðullarý, ardýndan da Nadîr oðullarý yur-dundan çýkarýlýp Medine dýþýnda bir yere gitmek zorunda kalacaklardý.

58 İbn Hiþâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye, 3/96-97

BEDİR’E DOĞRU

Gönülleri Kâbe’de kalsa da Mekke.. Utbe.. Ukbe.. Þey-be.. Ebû Leheb.. Ebû Cehil hepsi de geride kalmýþtý. Artýk, baþta Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere, medenî bir Medine’de beraberce kulluktaki hazzý yaþýyorlardý.

Ancak küfrün kini buralara da ulaþacak ve Mekke’de elle-rinden kaçýrdýklarý ortak düþmanlarýný Medine’de de rahat býrakmayacaklardý.

Nihayet yollar Bedir’de birleþmiþti; bu, er meydanýna çýkýlan ilk gündü ve tedbir de o ölçüde yerine getirilmeliydi.

Zira, yýllarýn emeði bir noktaya gelmiþ ve yeryüzünde Allah için atan yürekler bugün ilk kez, kendilerinden en az üç kat daha büyük bir düþmanla karþý karþýya geliyordu. Onun için Allah Resûlü, kol ve kanatlarýný olabildiðince kaldýrmýþ Rabbine þöyle yalvarýyordu;

– Allah'ým! Þu cemaat burada helâk olursa, artýk sana yeryüzünde kulluk olmaz. Va’dettiðin nusretin, Allah’ým!

Efendiler Efendisi’nin bu þekildeki yalvarýþlarýna

muka-HAZRETİ EBÛ BEKİR

bil Hz. Ebû Bekir ise, bir taraftan, Resûlullah’ýn üzerinden düþen ridâsýný omuzlarýna atarken diðer yandan da þu ifa-deleriyle Allah Resûlü’ne destek veriyordu;

– Endiþe etme yâ Resûlallah! Ve müjdeler olsun Sana ki, mutlaka Allah, Sana vaat ettiði nusretini hiç þüphesiz ulaþtýracaktýr.

Bunda þüphe yoktu; zira Resûlullah da biliyordu. Az ön-ce, hangi müþrikin nerede öleceðinin haberini vermiþ ve;

– Allah bana, nusret vadetti, buyurmuþtu.59

Demek ki mesele, baþkasýnýn ne yaptýðýndan ziyade, her bir müminin ne yapmasý gerektiðinde düðümleniyordu.

Onun için Ebû Bekir de, kendine düþeni yerine getiriyor ve kuvve-i maneviyeyi takviye adýna yapmasý gerekeni yapýyordu.

İþin burasýnda, çadýrýn içinde hafifçe kendinden geçen Allah Resûlü, yerinden sýçradý ve yeniden yöneldi Hz. Ebû Bekir’e. Ardýndan da, beþaret yüklü þu cümleleri söyleme-ye baþladý;

– Müjdeler olsun ey Ebû Bekir! Þüphesiz Allah’ýn sa-na olan yardýmý geldi. İþte Cibril, burnundan soluyan atýný mahmuzlamýþ emir bekliyor.60

Artýk, her þey tamamlanmýþ ve sýra kýlýçlara sarýlmaya gelmiþti. Bunun için Efendiler Efendisi çadýrýndan çýktý ve cemaatini teþvik ederek ilk iþaretini vermiþ oldu.

Nihayet savaþ baþlamýþ ve vaat edilen nusret de gelmiþ, meseleyi temelinden çözme niyetiyle gelen Kureyþ de,

inti-59 Sahîhu ibn Hibbân, 11/114(4793)

60 Ebû Ca'fer et-Taberî, er-Riyâdu'n-Nadrati,2/35

kam yeminleri ederek eli boþ geri dönmek zorunda kalmýþtý;

hem de ölüp gidenler yanýnda bir de geride yetmiþ kadar esir býrakarak.

Her kararýnda sýrat-ý müstakim hâkimdi. Bedir sonrasý esirlere nasýl muamele edilmesi gerektiði konusunu açtý Resûlü Ekrem Efendimiz ashabýna. Hz. Ömer gibi bazý sahabîler, kýlýçtan geçirilmelerini söylüyorlardý. Ancak Ebû Bekir (radıyallahu anh), farklý düþünüyor, onlarý belli bir bedel karþýlýðýnda serbest býrakýp geliriyle de askeri güç elde et-mek gerektiðini söylüyordu. Efendimiz de ayný kanaatteydi ve sonuçta onun teklifi tercih edilmiþti. Buna göre, okuma-yazma bilenler, on sahabîye öðretme, bilmeyenler de fidye karþýlýðýnda serbest býrakýlacaklardý.61

Kaderin cilvesine bakýn ki, Hz. Ebû Bekir’in büyük oðlu Abdurrahman da, babasýna karþý savaþan Kureyþ ordu-sunun içindeydi. Kureyþ’le birlikte Bedir’e kadar gelmiþ, babasýna karþý savaþ için diþ biliyordu.

Savaþ baþlayýnca Hz. Ebû Bekir’in, kendi öz oðlunun karþýsýna dikilip onunla savaþma isteðine Allah Resûlü

(sal-lallahu aleyhi ve sellem) müsaade etmeyecekti. Belki de, Abdur-rahman’ýn da gelip Hakk’a teslim olacaðýný bilen Allah Resûlü, onun hak olandan uzaklaþmasý için eline ma zeret vermek istemiyordu.

Gerçekten gün gelip de, Abdurrahman da teslim oldu-ðunda,62 aralarýnda Bedir konusunu konuþmaya

baþlaya-61 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 1/43

62 Uhud savaþýnda da müþriklerin safýnda gelen Abdurrahman, ancak Hudeybiye musâlahasý içinde Müslüman olmuþtur. Bundan sonra, imrenilecek bir hayat yaþayan Abdurrahman, Halid ibnü’l-Velid ile birlikte Yemâme’de bulunmuþ ve burada da büyük kahramanlýklar göstermiþtir. Siyasetin aðýr bastýðý dönemlerde, halife Yezid’e beyat

et-BEDİR’E DOĞRU

HAZRETİ EBÛ BEKİR

caklardý. O günkü ruh haletini anlatan Abdurrahman, þa-yet o gün babasý karþýsýna çýkmýþ olsaydý ona bir þey yap-mayacaðýný söylerken öz babasý Ebû Bekir, ayný kanaatte deðildi; onun için hak yolda, kendi oðlu da olsa mücade-le etmek gerekiyordu ve þayet o gün karþýsýna öz oðlu da çýksaydý mutlaka iþini bitireceðiniifade edecekti.63

me hususundaki bütün gayretlere raðmen direnmiþ, yüklü hediyeler karþýsýnda, ‘dinimi dünya karþýsýnda satamam’ diyerek teklifleri geri çevirmiþ ve Mekke’ye gelerek, hicretten 55 yýl sonra burada vefat etmiþtir.

63 Halebî, Sîretü'l-Halebiyye, 2/374

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 90-98)