• Sonuç bulunamadı

EFENDİMİZ (S.A.S.) KATINDAKİ YERİ

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 101-106)

Herkesin karþý çýktýðý yerde davaya sahip çýkmanýn ayrý bir yeri vardý ve Allah (celle celâluhû) da, böylesi bir önceliðe ayrý bir deðer veriyordu. Bunu ifade ederken Yüce Mevlâ;

– Sizden, fetihten önce infak eden ve savaþan kimse ile bunlarý yapmayan, elbette bir olmaz.

İþte onlar, bundan sonra infak edip savaþanlardan, de-rece bakýmýndan daha yüksektirler.

Bununla beraber Allah, her birine de cennet vaad eder.

Allah, yaptýðýnýz her þeyden haberdardýr’66 buyuracaktý.

Þüphesiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da farklý dav-ranamazdý ve O’nun katýnda da ilklerin ayrý bir deðeri ola-caktý.

Evet, belâlarýn musibet olup yaðdýðý dönemlerde Allah davasýna öncülük edenlerin, Allah katýndaki mükâfatýný takdire kimsenin gücü yetmezdi. Ahlâk-ý ilâhinin

müces-66 Bkz. Hadid, 57/10

sem timsali olan Allah Resûlü de farklý olamazdý.. olmadý da..! Hirâ’daki vuslatla baþlayan süreçte kendisine ilk sahip çýkan Yâr-ý Gâr’ýna her defasýnda sahip çýkan Allah Resûlü

(sallallahu aleyhi ve sellem), baþka ilkler söz konusu olduðu yerler-de bile, ilklerin ilkine daha ayrý bir vefa gösterecek ve böy-lelikle, herkesin karþý çýktýðý zamanlarda destek vermenin ne anlama geldiðini herkese fiilen de göstermiþ olacaktý.

Bir gün ashâbýyla birlikte oturuyordu. Uzaktan sadýk dostunun geliþini gördü; belli ki üzüntülüydü. Uzaktan þöy-le bir süzdükten sonra;

– Arkadaþýnýzýn baþýna bir þey gelmiþ!’ buyurdu. Zira, adamýný iyi tanýyordu. Kolu-kanadý kýrýlmýþ gibiydi; mah-cubiyetten süzülmüþ ve yüzünün rengi solmuþtu.

Nihayet selâm verip yanýna oturduðunda Ebû Bekir

(ra-dıyallahu anh), boynunu büktü ve mahcup bir eda ile þunlarý söyledi Habîb-i Zîþân Hazretlerine;

– Benimle Ömer ibn Hattâb arasýnda bir þey oldu. Biraz aceleci davrandým ve üzdüm onu. Gerçi sonra piþman oldum ve beni affetmesini söyledim. Ancak o, buna ya-naþmadý. Ben de, Sana geldim yâ Resûlallah!’

Sadýk dostunun üzülmesine O da üzülür ve sýkýntý çek-mesine gönlü razý olamazdý. Önce dua sadedinde;

– Allah Ebû Bekir’e maðfiret etsin! buyurdu Allah Re-sûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Belli ki, sevdiklerin sevinciyle huzur buluyor, üzüntülerinden de olabildiðince mahzun kalýyordu. Bir anda ortamýn havasý deðiþmiþ, sanki sema bulutlarla kaplanývermiþti..

Diðer tarafta, Hz. Ömer de piþman olmuþ ve gönlünü

HAZRETİ EBÛ BEKİR

alýp helallik dilemek için Ebû Bekir’in evine gitmiþti. O’nu orada bulamayýnca da, bulabileceði yere yönelip doðruca mescidin yolunu tutacaktý. O da üzgündü. Huzura girip selâm verdiðinde, Allah Resûlü’nün yüzünden havayý okumuþ, semada ne türden þimþeklerin çaktýðýný da hemen fark etmiþti. Piþman olmuþtu ama olanlarý geri getirmeye de imkân yoktu. Tükenmiþti adeta orada koca Ömer..!

O kadar ki, nahif Ebû Bekir’in yüreði bu manzaraya dayanamadý ve Efendiler Efendisi’nin ayaklarýna kapana-rak þöyle yalvarmaya baþladý;

– Vallahi yâ Resûlallah! Zulme sebep olan bendim.

Kusur bende..!

O kadar ki, cümlesini ardý ardýna tekrarlýyor ve yalvaran ses tonuyla affýný talep ediyordu.

Yaðmur yüklü bulutlardan rahmet çaðlamak üzereydi.

Bütün cemaati hedefleyerek Allah Resûlü þunlarý söyledi teker teker;

– Allah (celle celâluhû), beni size peygamber olarak gönder-diðinde hepiniz, ‘Yalan söylüyorsun, dediniz. ‘Doðru söy-ledin’ diyen sadece Ebû Bekir idi. Malý ve canýyla bana sahip çýkýp destek veren de O idi. Sahibimi bana býrakmalý deðil misiniz?’67

Doðru söze ne denilebilirdi ki.!? Boyunlar bükülmüþ, baþlar da öne eðilmiþti. Sükut kesilmiþ meclis, mücessem bir koro halinde adeta bu söze ‘sadakte’ (doðru söyledin) diye mukabele ediyordu.

Üzüldüðü yerde bile baþkasýný üzmüþ olmanýn

muhase-67 Sahîhu Buhârî, 4/1701 (4364)

besini yapýyor ve muhatabýnýn duyduðu acýyý vicdanýnda hissedip sonuçtan kendisini sorumlu tutuyordu. Onun için meclisten ayrýlýrken Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), içten içe hayýflanarak yaþanýlanlarýn üzerine gözyaþý döküyordu.

Ona düþen de zaten bu idi. Ancak, zaman zaman ben-zeri olaylar yaþanýlabiliyordu. Bir baþka zaman da Rabîa-tü’l-Eslemî ile arasýnda bir ihtilaf zuhûr etmiþ ve mesele yine Allah Resûlü’ne intikal etmiþti. Aðzýndan, Rabîa’yý kýracak bir söz çýkmýþ ne kadar dil dökmüþse Rabîa’yý razý edememiþti. Bir gönülü kýrdýðý için kolu kanadý kýrýlmýþ gi-biydi ve sonunda;

– Benim söylediðimi sen de bana söyle ki, böylelikle ödeþmiþ olalým! teklifinde bulundu. Rabîa, bunu da kabul etmemiþti. Son sözünü söyledi Hz. Ebû Bekir;

– Ya benden hakkýný alýrsýn, ya da meseleyi Resûlullah’a götürürüm.

Yine olumlu cevap yoktu ve belli ki çözüm mercii ola-rak, yine Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) gözüküyor-du. Ve çok geçmeden beraberce huzura geldiler.

Bu arada meseleden haberdar olan Eslem kabilesinden bir grup da huzura gelmiþler ve Hz. Ebû Bekir’i, yaptýðýndan dolayý kýnýyorlardý. Devreye Rabîa girdi ve;

– Aman ha, susun! O, herhangi birisi deðil, Ebû Bekir’dir.

Allah (celle celâluhû) ondan, ‘maðarada iki kiþinin ikincisi’ diye bahsetmektedir. Sakýn ola ki, ona karþý bana yarým etme-ye çalýþmayýn! Onun üzülmesi, Resûlullah’ý da üzecektir.

Resûlullah’ýn üzülmesi de þüphesiz, gazab-ý ilahiye açýktan davetiye demektir. Bu durumda ise, Rabîa’nýn iþi bitiktir.’

EFENDİMİZ (S.A.S.) KATINDAKİ YERİ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

Derken Hz. Ebû Bekir, baþtan sona anlattý baþlarýndan geçenleri. Belli ki anlatýlanlardan hoþlanmýyordu Allah Re-sûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Nihayet, biraz sitem biraz da ilt i fat dolu bir ses tonuyla Rabîa’ya dönerek þunlarý söyledi;

– Ey Rabia’! Senin Ebû Bekir’le ne alýp veremediðin var.!?

Rabîa da üzülmüþtü; ancak meselenin çözümü adýna atlanan bir detayýn daha bilinmesi gerekiyordu. Bunun için Rabîa;

– Yâ Resûlallah! O bana hoþlanmadýðým bir þey söyledi;

doðru. Ancak, ödeþmek için ayný kelimeyi benim de kendi-sine söylememi teklif etti ve ben de bunu kabul etmedim’

buyurdu. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sel-lem);

– Güzel yapmýþsýn ey Rabîa! Sen ona söyleme! Fakat, istersen þöyle de ona;

– Allah seni maðfiretiyle kucaklasýn ey Ebû Bekir!

Belli ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), ilk günden bu yana maiyyetindeki sultanýn üzülmesini istemiyordu ve bu-nun için de Rabîa’dan, obu-nun adýna duada bulunmasýný ta-lep ediyordu. O’nun, kendince haksýz olduðunu düþündüðü bir yerde bile, kendi yanýnda yerini almasý karþýsýnda o ka-dar mahcup olmuþtu ki Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), olayýn þahidi Hz. Rabîa’nýn da þehadetiyle bir kenara çekilmiþ hýçkýra hýçkýra aðlýyordu.68

68 Hâkim, Müstedrek, 2/189 (2718)

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 101-106)