• Sonuç bulunamadı

HABEŞİSTAN’A YÖNELİŞ

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 63-71)

Belli ki artýk Mekke’de rahat yoktu. Hem, Habeþistan’a önceden gidenlerin hayýr haberleri geliyordu. Çok geçme-den Hz. Ebû Bekir de, hicret için Efendiler Efendisi’ngeçme-den izin istedi. Talep makuldü ve izin de verilmiþti. Bulunduklarý yerde þiddet ve baský artsa da yeryüzü geniþti ve o da, dayýsýnýn oðlu ile birlikte Habeþistan’a doðru hicret için yola çýktý. Kendisinden önce gidip Kureyþ’in baskýsýndan kurtulan ve böylelikle Kur’ân okuyup namaz kýlmalarýnýn önünde bir engel kalmayan diðer sahabîlere kavuþacak, içinden geldiði gibi dinini o da yaþayabilecekti.

Bir müddet yol aldýktan sonra karþýlarýna eski dostu ve Mekke’liler katýndaki deðeri büyük insan ibn Düðunne çýkageldi. Onun gibi saygýn birisinin yola revan oluþunu görünce telaþla sordu;

– Nereye gidiyorsun?

– Beni kavmim vatanýmdan çýkmaya zorladý. İþkence

ettiler ve maddi mudâyaka içine almaya çalýþtýlar’ diye cevapladý Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh).

Þaþýrmýþtý ibn Dügunne. Onun gibi faziletli, güzel ahlak sahibi ve herkesi kucaklayan tavýrlarýyla meþhur birisi nasýl olur da böyle bir sonuca zorlanabilirdi.!? Bu þaþkýnlýðý keli-melerine de yansýdý;

– Niçin? dedi önce. Arkasýndan da;

Allah’a yemin olsun ki sen, yakýnlarýna iyilik konusunda hepimizden önde bulunuyorsun, ihtiyacý olanlara yardým ediyorsun, iyilik yapýyor ve yoksullarý gözetip kolluyor-sun. Hemen geri dön; çünkü artýk sen, benim korumam altýndasýn’ dedi.

Hz. Ebû Bekir’in zaten gönlü Mekke’de kalmýþtý; Efendisi orada bulunurken Habeþistan hicretine nasýl tahammül edebilecekti..! Onun gibi birisi, hemen Mekke’ye geri dön-meli ve bir ihtiyacý olduðunda, Efendiler Efendisi’nin ya-nýndaki yerini almalýydý. Zaten, maiyyetin mümtaz Sýd-dîk’ine yakýþan da bu deðil miydi!? Þimdi ise, tarihi bir fýr-sat çýkmýþtý karþýsýna ve severek bu teklifi kabul etti.

Beraberce geri döndüler. Elinden tuttuðu Ebû Bekir’le birlikte Kâbe’ye gelen ibn Dügunne, Mekke halkýna þöyle haykýrdý;

– Ey Kureyþ topluluðu! Þüphe yok ki ben, Ebû Kuhâfe’nin oðluna emân verdim. Bundan sonra ona kimse kötü niyet beslemesin.

İbn Düðunne’nin hatýrýný kýramayan Kureyþ’in tek þartý vardý; Ebû Bekir, açýkta namaz kýlýp Kur’ân okumayacak, insanlarý da dine davet etmeyecekti.

HABEŞİSTAN’A YÖNELİŞ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

Evinin bir köþesini ibadet yeri olarak ayýrmýþtý; namazlarýný burada kýlar, yanýk sesiyle Kur’ân okuyup gözyaþlarýyla Rabbine burada yalvarýrdý. Onun yöneliþlerindeki bu sa-mimiyetin farkýna varan bazý insanlar, etrafýnda toplanýr ve okuduklarýna kulak verip hareketlerini seyre dalardý.

Bilhassa çocuklarla kadýnlar ve köleler için artýk burasý, bir buluþma noktasý haline gelmiþti.

Tebliðdeki en etkin yoldu bu ayný zamanda ve Hz. Ebû Bekir de, bu yolu kullanarak farkýnda olmadan insanlarýn gönlünü İslam adýna kazanmaya baþlamýþtý.

Ancak bu durumun farkýna çabuk vardý Kureyþ. Hemen ibn Dügunne’ye gidip, durumdan haberdar ettiler;

– Þüphesiz sen Ebû Bekir’e, bize eziyet etsin diye eman vermedin. Hâlbuki o, Kur’ân okuyup namaz kýlarken öy-le etkili, öyöy-le güzel bir temsili var ki, çoluk çocuðumuzun, kadýnlarýmýzýn dinini deðiþtireceðinden korkuyoruz’ diyor-lardý.

Aslýnda bu halleriyle onlar, Hz. Ebû Bekir’in içinde bu-lunduðu halin güzelliðini de kabullenmiþ oluyorlardý. An-cak inat ve taassup, her güzelliði elde etmenin önüne ba-zen engeller oluþturuyor ve bu durumda insan, bir türlü iyi ve güzel olana ulaþamýyordu. Onlarýn esas endiþe edip korktuklarý konu, hakikat karþýsýndaki zaaflarýydý ve bu se-beple, realiteyle yüz yüze gelmekten çekiniyor, etraflarýndaki insanlarýn da buna muttali olmasýný istemiyorlardý.

Çok geçmeden yeniden geldiler ibn Dügunne’nin ya-nýna;

– Git ona ve evine girmesini söyle. Evinde dilediði gibi

davransýn, diyor ve baþkalarýnýn görebileceði yerde namaz kýlýp Kur’ân okumaktan vazgeçmesini talep ediyorlardý.

İbn Dügunne’yi de etkilemiþlerdi. Geldi Ebû Bekir’in yanýna ve þunlarý söylemeye baþladý;

– Ey Ebû Bekir! Ben sena, kavmine eziyet edesin di-ye eman vermedim. Onlar, senin Kur’ân okuyup namaz kýldýðýn mekândan rahatsýzlýk duyuyorlar. Bu halinle onla-ra eziyet ediyorsun. Evine gir ve oonla-rada istediðin gibi ibade-tine devam et.

Zaten Hz. Ebû Bekir için, dini adýna teblið yapamayýp insanlarýn elinden tutamadýðý, namazýný kýlýp Kur’ân’ýný açýktan okuyamadýðý yerde, bir müþrikin garantörlüðü altýnda yaþamaktansa Allah’ýn inayetine sýðýnmak daha makuldü. Aslaný zincire vurup baðlamak gibi bir þeydi bu.

Hâlbuki insanlýk ondan hizmet bekliyordu ve Ebû Bekir de, zincirlerini bir kenara býrakýp, ardýndan meþakkat gelse de hizmet yolunu tercih edecekti.

Çok düþündü. Belki denileni yapsa, dinini yaþama konu-sunda bir problem yaþamayacaktý. Ancak, inandýðý deðerler, dinin bireysel bir inanç sistemi olmadýðýný haykýrýyordu.

Hem öyle olsaydý, Resûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) niye bu kadar sýkýntýya katlanýyordu ki.!? Ferdi mükellefiyetler arasýnda, baþkalarýnýn elinden tutup onlarý da gerçekle yüz yüze getirmek de vardý. Onun gibi birisinin, bu durumda nasýl davranmasý gerekiyorsa o da öyle hareket etti. Gitti ibn Düðunne’ye ve verdiði emaný iade edip Allah’ýn hýfz ve korumasý altýna sýðýndýðýný ilân ederek geri döndü.37

37 Sahîhu Buhârî, 2/804 (2175)

HABEŞİSTAN’A YÖNELİŞ

HAZRETİ EBÛ BEKİR

Ne var ki, o günün Mekke’sinde böyle bir ilân, belâ ve musibetlerin saðanak olup yeniden yaðmasý anlamýna ge-liyordu.

Artýk dar alandan çýkmýþ ve Rabbine kulluk vazifesini çoðunlukla Kâbe’de devam etmeye çalýþýyordu. Ancak bu, belli ki kolay olmayacaktý. Kureyþ’in eski hiddeti yeniden canlanmýþ ve artýk güvencesi de kalmayan Ebû Bekir’i yakýn takibe almýþlardý.

Bir gün Kâbe’de durmuþ namaz kýlýyordu. Kureyþ’in sefihlerinden birisi yanýna yaklaþtý ve yerden avuçladýðý toz ve topraðý, hakaret dolu sözlerle secdede Rabbiyle baþ baþa olan Ebû Bekir’in üstünden boþaltýverdi.

Bu arada yanlarýndan, Kureyþ’in ileri gelenlerinden bir baþkasý geçiyordu. Üstündeki toz ve topraðý temizleme-ye çalýþan Hz. Ebû Bekir’in gözleri de, kendisini istihzâî tavýrlarla süzen bu adama takýldý.38 Yaptýðýnýn kime ne zararý olabilirdi? Bu zulmü kim tasvip edebilirdi ki!? İn-sanlýk adýna belki bir deðer kalmýþ olabileceði ümidiyle seslendi ona;

– Þu sefihin yapýp durduðu þeye bir baksan!

Ne çare ki, hitap ettiði kimse ondan daha az sefih de-ðildi;

– Bunu, baþkasý deðil, sen yaptýn kendine! diyordu.

Sözde, ibn Dügunne’nin emanýný býrakmak suretiyle bu duruma kendisinin davetiye çýkardýðýný söylemek istiyor-du. Belki de, baþka diyebileceði bir þey kalmamýþtý ve bir þeyler demiþ olmak için bu kelimeleri söylüyordu.

38 Bu þahsýn Âs ibn Vâil veya Velîd ibnü’l-Muðîre olduðu söylenmektedir.

Rabbi dýþýnda yöneldiði hiçbir kapýdan fayda yoktu Hz.

Ebû Bekir’in. Ve kaldýrdý ellerini, þöyle yalvarmaya baþ-ladý;

– Ne kadar da merhametlisin ey Rabbim! Ne kadar da merhametlisin ey Rabbim! Ne kadar da merhametlisin ey Rabbim!39

Bununla o, beyazý siyah, gündüzü de gece gibi göster-meye alýþkýn bu sefihlere karþý gazabýyla muamele etme-yen Rabbinin merhametindeki enginliði ifade etmiþ oluyor ve isyanlarýna mukabil yine de engin rahmetiyle kucak la-masýndaki azamete olan hayranlýðýný ilan etmiþ oluyordu.

39 İbn Hiþâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye, 2/218

HABEŞİSTAN’A YÖNELİŞ

BOYKOT

Kureyþ’in kini bitip tükenmek bilmiyordu. Habeþistan’a gidenleri geri getirmek için arkalarýndan, kucak dolusu he-diyelerle adamlar göndermiþ ve meliki ikna ederek gidenleri geri getirmek istemiþlerdi ama, aksi bir sonuçla karþýlaþmýþ ve gönderdikleri adamlarý da, elleri boþ geri dönmüþlerdi.

Þüphesiz bu, Müslümanlýðýn kabuðunu kýrmasý ve belde aþýrý memleketlerde yaþanmaya baþlamasý demekti. Artýk Kureyþ, istediði gibi hareket edemeyecek ve dilediði zaman dilediði kiþiye iþkence uygulayamayacaktý.

Üstüne üstelik bir de, en güçlü adamlarý Hz. Hamza ve Hz. Ömer (r. anhümâ) gitmiþ ve Müslüman olmuþlardý. Kureyþ açýsýndan gidiþat iyi deðildi ve hemen bir araya gelip müþterek bir karar aldýlar; buna göre onlarý Mekke’den sürecek, bütün iliþkileri kesecek, alýþ-veriþ yapmayacak ve yapmalarýna da müsaade etmeyecek, yiyecek ve içecek yollarýný da kapa-tarak hepsini çölde ölümle baþ baþa býrakacaklardý. Bunun adý, ‘boykot’tu ve tam üç yýl sürecekti.

Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) da, bu boykotu yaþayan-lardandý. Ebû Tâlib’in þefkat dolu sinesi burada da kendini göstermiþ ve yurtlarýndan kovulan bu insanlara, arazisini tahsis etmiþti. Kýt kanaat bulduklarýyla kendilerini güneþten koruyacak çadýr yapmaya baþlayacak ve böylelikle ayakta kalmanýn mücadelesini vereceklerdi.

Ancak, bu mihnet yýllarý, öncekilere inat daha çetin ge-çiyordu. Hastalýklar baþ göstermiþ, açlýktan insanlar kýrýlýr hale gelmiþti. Hemen her gün bir çadýrdan feryâd ü figan yükseliyordu. Bu iniltileri dindirmek için, mal ve canýyla birlikte mücadele edenlerin baþýnda yine Hz. Ebû Bekir

(ra-dıyallahu anh) vardý.

Üç yýl, hep iniltilerin gölgesinde geçti. Ve gün geldi, Efendimiz’in en büyük hâmisi ve öz amcasý Ebû Tâlib ve-fat etti. Daha onun acýsýný yaþarken bu sefer de mükerrem zevcesi Hz. Hatice katýldý bu kervana. Seneler, hüzün yu-dumluyordu.

BOYKOT

Belgede Hazreti Ebû Bekir BEKİR BURAK (sayfa 63-71)