• Sonuç bulunamadı

FEHÎM-İ KADÎM’İN HAYATI, SANATI VE ESERLERİ 1 HAYAT

2.2. Edebî Sanatların Kullanımı

2.2.1. Heyecana Bağlı Sanatlar 1 Mecâzi Mânâ Sanatları

2.2.1.2. Gerçek Mânâ Sanatları 1 Hüsn-i Ta c lîl

Hüsn-i Ta’lil sanatı, gerçek bir olayın meydana gelmesini hayalî ve güzel bir nedene bağlayarak açıklamaktır. Ancak bu nedenin kesin bir yargıya dayanması gerekir. Hüsn-i talil’de de tecâhül-i arif’te olduğu gibi gerçek bir nedeni bilmezlikten gelme gibi bir durum vardır. Hüsn-i talil’i, tecâhül-i ariften ayıran, gerçek bir olayın hayali bir nedene bağlanmasıdır.

Bir beyitte Müşteri yıldızı, aşk ile yanan ve sevgilinin aşkı ile onu öven bir gazel söyleyip, sema eden bir sofu olarak tasavvur edilmiştir. Güzel bir Hüsn-i Talil sanatı yapılarak Müşteri yıldızının dönüşü aşk ile açıklanmıştır.

Şevkun ile sofî-i Bircîs-nâm

İtdi sanem-gûy-ı gazel-hân semâc (K.3/13)

Sonbaharda özellikle ağaçların yaprakları sararır ve kızarır. Şair bu durumu yine bir gönülden yükselen âhın, alevli pamuğununu rüzgara dökmek suretiyle, bahçelerin tarumar olması olarak açıklar.

Dökmede bâda âh-ı dil penbe-i şucle-nâkini

Oldı şükûfe rîhte geldi hazân-ı bâğ-ı dâğ (G.153/4)

2.2.1.2.2. Mübâlağa

Sebk-i Hindî içinde en sık kullanılan edebî sanatlardan olan mübalağa, bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok veya pek az göstermektir.

Fehîm’in de şiirlerinde en sık rağbet ettiği edebî sanatlardan biri mübalağa sanatıdır. Şair sevgilinin boyunu mübalağa ile gökyüzüne kıyaslar ve ona atlas feleğinden makam cübbesi kesmek ister ama, atlas feleği bile ona kısa gelecektir.

Mucarrâ hûbdur kadd-i bülend-i şâhid-i kasrum

Keserdüm çarh-ı atlasdan kabâ-yı câh kutehdür (G.96/2)

Bir diğer beyitte ise gözyaşı âşıkların aşk derdini ifade etmek üzere mübalağa içinde söz konusu edilmiştir. Fehîm de gözyaşlarının, fıskiye gibi coşarak feleğe ulaştığını ve şekil itibarıyla bir tas olarak tasavvur ettiği feleği havan tokmağı gibi dolaştığını söyler:

Fevvâre-sıfat cûşiş idüp âb-ı sirişküm (G.220/3)

2.2.1.2.3. Nidâ

Nida sanatı, şairin çok duygulanması ve heyecanlanması sonucunu doğuran olayları ve varlıkları göz önüne getirip “ey, hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidir.

Bir beyitte gönle “ey gönül ateşi” diye seslenen şair gönlün güneş yakutu ile aynı mayaya sahip olduğunu ve kendisine zarar veremeyeceğini ifade eder:

Yâkût-ı âfitâb ile hem-mâyedür gönül Ey âteş-i derûn idemezsin zarar bana (G.7/6)

2.2.1.2.4. Tekrîr

Tekrir, sözün şiirde etkisini güçlendirmek üzere anlamın üzerinde yoğunlaştığı sözcük ya da söz öbeklerini arka arkaya yinelemektir.

Fehîm’in şiirlerinde tekrir sanatı için pek çok örneğe rastlamak mümkündür. Dîvân’da yer alan 203 numaralı gazelde, gazelin tek sayılı beyitlerinde “câşıkam câşık ki” çift sayılı beyitlerinde ise “cârifem cârif ki” şeklindeki paralelliklerde tekrir sanatının başarılı bir şekilde uygulandığını görmek mümkündür. Gazelin ilk iki beyti örnek olmak üzere aşağıda verilmiştir.

cÂşıkam câşık ki fikr-i zülf-i havrâ eylemem

Pây-ı caklı beste-i zencîr-i sevdâ eylemem

cÂrifem cârif ki sırr-ı rûhi iz’ân itmeğe

Secde-i teslîm-i iccâz-ı Mesîhâ eylemem (G.203/1-2)

bir tekrir sanatı yapılmıştır.

Kesilse silsile mecnûnun olur hâli nâ-merbût Dil-i âşüftesin zencîr-bend-i irtibât itmez

2.2.1.2.5. Telmîh

Sebk-i Hindî şairlerinin sık olarak kullandıkları telmih sanatı, yine Fehîm’in de şiirlerinde en sık kullandığı bir diğer edebî sanattır. Telmih, herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu hatırlatmaktır. Telmih edilen şey uzun uzadıya açıklanmaz, sadece bir iki sözcükle hatırlatılır.

Fehîm, şiirlerinde Dîvân şiiri geleneği içinde işlenen pek çok şahsiyete ve hikayeye telmihte bulunmuştur. Fakat özellikle Musa ve İsa peygamberlere ve onların hikaye ve mucizelerine yapılan telmihlerin sıklığı dikkat çekicidir.

Aşağıdaki şu beyitte İskender’in karanlıklar ülkesinde âb-ı hayât suyunu araması hikayesine telmihte bulunulmuştur. İskender’in âb-ı hayât suyunu arayışı, aslında onun sevgilinin yanağının güneş'ini görebilme hasretinden dolayıdır.

Hasret-i nezzâre-i mihr-i ruhunla meh gibi

Cüst ü cû eylerdi zulmâtı Sikender rûz u şeb (K.1/35)

Bir diğer beyitte ise Musa Peygamber’in İlahi tecellî ye mazhar olması hikayesine telmih vardır. Sevgilinin güzelliğinin kıvılcımlar saçan bir ateş olarak tasavvur edildiği şu beyitte, ateş unsuru Musa A.S.’a tecellî eden ve onun kendinden geçmesine neden olan ışığa telmih içinde zikredilir. Sevgilinin kıvılcım saçan güzelliğinin ateşi, âşıkların gözünü tecellî yeri yapmıştır:

Hayâdan gerçi sen bakmazsın ammâ çeşm-i cuşşâkı Tecellî -zâr kıldı âteş-i hüsn-i şerer-rizün (G.183/5)

Şu rubâîde ise, bütün bu yüce peygamberlerin mucizeleri sevgilide toplanmıştır. Musa, İsa ve Yusuf peygamberlere telmihen onların bilinen mucizeleri ile sevgili tasvir edilmiştir:

Ey Yusuf-ı cÎsâ-dem-i Musâ-lüknet Zülf-i ejder ü leb-i rûhda vü hüsn-âfet Nâmun diğer enbiyâ ki itmiş sende İccazı bu evc-i nebilerün cemciyyet (R.6)

2.2.2. Fikre Bağlı Sanatlar

2.2.2.1. Mânâ Sanatları 2.2.2.1.1. Îhâm

Kelime olarak “şüpheye düşürme” anlamındaki iham sanatı, iki ya da ikiden fazla anlamı olan bir kelimeyi bir mısra ya da beyit içinde en uzak anlamını kastederek kullanmaktır (Pala 1984: C. 1, 484). Ancak, iham sanatında beytin genel anlamıyla, kelimenin çeşitli anlamları arasında yakın bir ilgi kurmak gerekir. Şair kelimeyi öyle bir şekilde kullanır ki okuyan için o kelimenin bütün anlamları çağrışım yapar ve okuyucu “acaba şair bu kelimeyi hangi anlamda kullandı?” diye terettüde düşer.

Bir beyitte “Ol şeh sana bu hâl ile geldi” cümlesindeki “hâl” kelimesi ile hem sevgilinin içinde bulunduğu durumu hem de sevgilinin benini anlatmak üzere kullanılmıştır. Beyitten kelimenin her iki anlamını da çıkarmak mümkündür.

Ol şeh sana bu hâl ile geldi Fehîm ise

Başın yolına şevk ile galtân idüp gelür (G.111/7)

2.2.2.1.2. İktibâs