• Sonuç bulunamadı

yanı sıra, birlikte görüşmeye alınacak kişilerin sosyal hayatta birlikte vakit geçiren arkadaşlar olmasına da özen gösterilmiştir. Böylelikle görüşlerin rahat bir ortamda ifade edilmesine ve araştırmanın sohbet havasında gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Bu durumun diğer bir önemli katkısı da; arkadaşlık kavramı etrafında yapılan tartışmalarda görülmüştür. Gruplar halinde gerçekleştirilen görüşmelerdeki genç kız ve erkelerin ortak dünyalarının olması ve aralarında arkadaşlık bağının bulunması, araştırmanın soru – cevap yanında, gözlem boyutunun da devreye girmesine imkân sağlamıştır. Çapraz sorularla aynı olguya farklı bakış açıları tespit edilmeye çalışılmış, ortak paydaların hangi faktörlerin etkisiyle gerçekleştiği gözlemlenmiştir. Sonuç itibariyle elde edilen veriler, katılımcıların cevaplarıyla birlikte paralellik taşıyan iletişimleriyle de tescillenmiştir.

Arkadaşlığın daha çok ergenlik ve gelişim psikolojisi kitaplarının içinde yer alan bölümlerde tartışılması arkadaşlık ilişkilerinin sosyal bir boyutu olduğu gerçeğini göz ardı etmemelidir. Bireyin topluma bağlanma, dünya görüşü, hayat tarzı benimseme ve karakter oluşumu süreçlerine doğrudan ya da dolaylı olarak etki eden arkadaşlığın tanımı, çeşitleri, boyutları, seçme kriterleri araştırma kapsamında ele alınan başlıklar olmuştur.

Elbette asıl konu karşı cins arkadaşlığı algısının biçimlenmesi ve buna yüklenen anlamlar olduğu için birkaç farklı başlıkta bu konu irdelenmiştir. Modern yaşam tarzının en önemli tezahürlerinden olan ve geleneksel evlilik ilişkilerini doğrudan hedef alan flört, çıkma, aşk yapma gibi kavramlarla birlikte evlilik öncesi ilişkiler ve nikâh da dindarlık perspektifinden ele alınmıştır.

Dindarlığı hayatının her alanına nüfuz ettirme çabası içinde olanlarla, dindarlıkta istikrar sağlayamayanların temel ayrışma noktası kız erkek ilişkilerindeki pratiklerin olduğu gözlemlenmiştir. Düşünsel anlamda tüm katılımcıların modern algının etkisiyle değişime açık oldukları tespit edilmiştir. Bunun en net örneği de evlilik öncesinde çiftlerin birbirlerini tanımak için zamana ihtiyaçları olduğu fikridir. Bu noktada geleneksel evlenme modellerinden olan görücü usulüyle evlenmeyi eleştirirken sergilenen tedirgin tavır, görücü usulü evlenmenin İslam’a daha uygun olduğu zannından kaynaklandığını düşündürtmüştür.

Kişinin davranışlarının oluşması konusundaki kadim tartışma burada da gündeme gelmiş ve aile mi, arkadaş mı sorusuna cevap aranmıştır. Arkadaşlığın dindarlıkla kesiştiği misyon noktası tebliğe de değinilmiş ve bu konuda da özeleştiriler yapılmıştır.

Karşı cins ile ilişkiler konusunda duyguların kontrol edilemeyebileceği ama davranış ve hareketlerin kesinlikle iradenin devreye girmesiyle kontrol altında tutulması gerektiği, hem kızlar, hem erkekler tarafından, karşı cins arkadaşlığı pratiklerinde de hem net çizgilere sahip olanlar hem de esnek davrananlar tarafından prensipte kabul edilmiştir.

“Sizce arkadaşlık nedir?” sorusuyla giriş yapılan arkadaşlık kavramına

yönelik tanımlarda öncelikle bazı katılımcılar tarafından “dost ve arkadaş” kavramlarının birbirinden ayrılması dikkat çekicidir. Özellikle erkeklerin bu ayrıma gitmesi şüphesiz yakınlık duygusunun bu yaş grubunda erkekler arasında daha yoğun hissedilmesiyle (Özyılmaz, 2003: 211) ilgilidir. Dostluk ve arkadaşlığın öncelikli ayrıştığı alan “güven” olarak belirtilmiştir.

Arkadaşlık bence ikiye ayrılır. Biri normal arkadaşlık diğeri dostluktur. Dostluk artık kardeş gibi olmuştur. Evimi açtığım bir insan artık benim dostumdur. Burada belirleyici unsur güvendir. Çünkü güven olduktan sonra gerisi gelir. Sır veririsiniz, sorununuzu paylaşırsınız.

Arkadaş yanında olur güvenirsin. Ama dostta kan bağı olmasa bile kardeşin gibi hissedersin. Aradaki fark budur. Dostluk zamanla gelişir, arkadaşlık bir hafta konuştuğun biriyle de kurulabilir. Dostluk daha uzun solukludur. Neticede bir hafta muhabbet kurduğum bir adama dostum diyemem ben. Tam olarak tanımam, kişiliğini bilmem, tepkilerini ölçemem. Ama dokuzuncu sınıftan beri arkadaş olduğum biri artık kardeşim gibi olmuştur. Ona dostum derim.

Arkadaşınız sizin yanınızdayken içi dışı bir olmayabilir, rol yapabilir. Ama dostunuz olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi de olabilir. Harbiden gönül verdiğiniz size sadık bir insandır.

İnsanlar birbirleriyle sürekli iletişim içinde oldukları ve ortak alanları kullandıkları için illaki herkesle bir diyalogunuz oluyor. Bugüne kadar azımsanmayacak sayıda arkadaşım, en azından tanıştığım insan oldu. Ama dostum iki belki üçtür. Ve dostluğa arkadaşlıktan geçilir. Dostluk bir anda şekillenmez. Herkesi tanıyıp konuşabilirsiniz. Gerekçeniz de anlık olabilir. Ama dostluk dediğinizde araya mesafe girse bile dört beş yıl sonra bir araya gelip kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Aslolan gönüllerin bir olmasıdır.

“Ortaklık” da bir diğer kavram olarak öne çıkmıştır. “Aynı duyguları paylaşma” ve “ortak bir dil oluşturma” şeklinde ifade edilen ortaklık, en az güvenmek kadar önemsenmektedir.

Birine dost diyebilmem için, Türklerin Türkçe, İngilizlerin İngilizce

konuşmaları gibi ortak anlaşabileceğim bir dilin oluşması lazımdır. Mesela biri üzgündür ama yüzü güler. Ben yüzü güldüğü halde onun üzgün olduğunu anlayabiliyorsam aramızda ortak bir dil oluşmuş demektir. O beni tanıyordur ben de onu tanımışımdır. Dostluk budur.

Arkadaşımdan her şeyi bekleyebilirim; iyi anlamda da kötü anlamda da. Halk arasında dost kazığı diye de bir şey var. Daha çok acı verir. Dost insanın hayatında bir iki kişiyle sınırlı kalacak kadar önemli ve azdır. O tarz kişilerle de her şeyi paylaşabilirsiniz. Açıkçası ben şöyle diyorum. Benim dostum olan bir kişi benim kara kutum gibidir. Benim çoğu şeyimi bilir. Hatta onun da sınırları vardır dosta da her şey anlatılmaz. Ama olaylar karşısında nasıl tepki vereceğimizi bilen adamdır dost. Şöyle bir söz var, “aynı dili

konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşır” diye. Duyguna ortak olabilecek, seni anlayabilecek kişilere ben “dostum” derim.

Düşünce ortaklığıdır arkadaşlık. Yaşam tarzı devreye giriyor bu noktada da. Yetiştirilme tarzı hatta. Sonuçta sizin ahlaki gördüğünüzü ben ahlaki

görmeyebilirim. Aynı kültürü paylaşıyorsak, iş hayatında, sosyal hayatta hemen hemen bir düşünce ortaklığı olabiliyorsa, “bana bir şey olduğunda

ailem sana emanet” diyebilmektir. Bu noktada dindarlık tek belirleyici faktör değildir. Öncelikle güvendir.

Arkadaş her şeydir. Ben çok sıcakkanlı bir insanımdır. İlk gittiğim okullarda hemen yıllardır arkadaşlık yapıyormuşum gibi arkadaşlar edinmişimdir. Ben biliyorum ki bir cenazem olsa ya da bir üzüntüm olsa, yakın arkadaşlarım espri yapıp gülmezler. Onlar da üzülüp acımı paylaşırlar. Acımı paylaşan insanlara kardeşim dememek mümkün değildir. Bu anlamda çok arkadaşım vardır. Ben önemsediğim adamlarla sırlarımı paylaşmaktan hoşlanırım. Güvendiğim insan çok fazladır bu anlamda. Ailemden çok onlarla vakit geçiriyorsun. Mutlu olsan da hüzünlü olsan da elini omzunda hissetmen güven veriyor.

Ben tüm kız – erkek, insan ilişkilerimde pasifimdir. Ama tutkuyla bağlanırım muhatabıma. Örneğin anneme, babama, kardeşime. Pratikte aram kötü olsa bile tutkuyla sevmeye devam ederim. Duygusal anlamda çok bağlıyımdır. Pratik hayatta çok ifade edemeyebilirim. Kız arkadaşlarım için de geçerlidir bu aslında. Belki de bu yüzden ne pratik ne de duygusal anlamda karşı cinsle herhangi bir şey yaşamadım.

Arkadaş bence iyi gününde kötü gününde her zaman yanında olan kişidir.

Gençlerin verdikleri cevaplar duygudaşlığın ve üst düzey paylaşımın oluşmasının yanında, ciddi bir etkileşimin de farkında olduklarını göstermektedir. Tavır ve davranışlar konusunda iyi ve kötü arkadaş ayrımına gitmeleri, olumlu veya olumsuz alışkanlıklar edinmeleri konusunda da arkadaşlarından etkilendiklerinin altını çizmişlerdir.

Arkadaş iki çeşittir: İyi arkadaş ve kötü arkadaş. Arkadaş benim kişiliğim ve karakterim üzerinde ailemden daha fazla etkilidir. Geçtiğimiz cumartesi tatil gününde babam sohbete davet etti. Babamla kavga ederek arkadaşlarımın yanına gittim. Benim sigaraya başlamamda arkadaşımın etkisi çok büyüktür. Hatta tek neden arkadaştır diyebilirim.

Benim için arkadaşlık çok önemli. Ben birçok okul değiştirdim. Dört yıldır da aynı okuldayım. Okul ortamında arkadaş bulamadığımda, dışarıda çok rahat bulabiliyorum. Çevrem geniştir. Arkadaşlarım beni asla yalnız bırakmazlar. Arkadaş ile iyi ve kötü her şeyi yapabilirsin. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Benim üzerimde ailemin etkisi var ama arkadaşım kesinlikle ailemden çok daha etkilidir. Eğer iradem iyiyiyse arkadaşlarıma kanmam. Sigara içen arkadaşlarım olmasına rağmen sigara kullanmıyorum mesela. İyi yönlerini almaya çalışıyorum. Cuma namazına gidersek de birlikte, günah işlesek de birlikteyizdir.

Gençlerin arkadaş belirlerken önemsedikleri noktaların sorgulanma sürecinde oldukça çeşitli ölçütler ve yöntemler olduğu görülmüştür. Belki de en önemli ölçütlerden biri olan “aynı kafada olmak”, ilerleyen sorularda “evlilik kriteri” olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında tek bir kıstasa hapsedilmemiş, birden fazla ölçüt kullanılmış arkadaşlıklar olduğu da görülmektedir. Arkadaş tanımının içinde geçen “güven, samimiyet, ortak dil” gibi unsurlarla, aynı zamanda arkadaş belirleme kriterleri olarak da karşılaşılmıştır.

Arkadaş edinme sürecinde de ortak mekânı paylaşmak, aynı sırada oturup aynı sınıfta olmak, gözleme dayalı arkadaş belirlemek, birçok kişiyle iletişim kurup zamanla bunların sayısını azaltmak ya da pasif kalıp arkadaşın kendisini bulmak gibi yöntemler benimsenmiştir.

Benim için arkadaşlık neysen o olmaktır. Benim yanımda ne ise başkasının yanında da aynı şekilde olmasını beklerim arkadaşımdan. Samimiyetten hoşlanıyorum. Şu şu kriterle olması gerekiyor diyemem ama kesinlikle samimi olması gerekiyor.

Ben bu okula geldiğimde kimseyi tanımıyordum. İlk arkadaşımı belirlerken davranışları, çevreye verdiği tepkiler, sükûneti, olayları abartıyor mu, kendini beğenmiş mi yoksa duruma göre mi değişiyor diye bakarım. Mesela annemizin örgü örmesinin zamanla reflekse dönüşmesi gibi burada da zamanla refleks gibi ortak bir dil oluşur. Arkadaşınız zamanla dostunuz olmuştur. Arkadaşlığınız zamanla gelişmiştir yani.

Ben arkadaş bulma konusunda çok seçiciyimdir. İlk bir ortama girdiğimde çok sessiz kalırım. Kimseyle konuşmam. Bakarım. Gözlemlerim. Sonra hoşlandığım insanlarla zamanla arkadaşlık ilişkisi kurarım.

Ben bir ortama girdiğimde herkesle iletişim kurarım. Zaman içerisinde farklı gerekçelerle iletişim kurduğum insanlar elenerek uzun soluklu arkadaşlık kurduklarım kalır. Bunu yaparken de birçok etken vardır. Zaman içinde, düşünce yapısına göre, zevklere göre. En önemli eleme kriterim şudur diye net bir şey de söyleyemem. Çünkü bu süreç öyle çok bilinçli bir biçimde işlemiyor. Genel olarak ortak noktaların fazlalığı bir kriter oluyor ama bunun içine de çok farklı şeyler girebiliyor. Din, güven vs. Ama tek bir unsurdan, tek bir etkenden bahsetmek benim için mümkün değil. Ortak paydadan

bahsedebilirim, kafa yapısından bahsedebilirim. Yeni moda enerji, sinerji gibi ifadeler bana pek hitap etmiyor.

Eskiden çok sıcakkanlıydım hakikaten. Şimdiye nazaran herkesle arkadaş olmak isterdim. Ama şimdi beklemede kalıyorum. O gelsin benimle tanışsın diye düşünüyorum.

Bence mekân birlikteliği de bir etken olabilir. Örneğin aynı sıraya oturmuşsundur ve arkadaşlığın yıllarca sürmüştür, sürebilir. Buradaki arkadaşlarım sınıfları dolaşıyorlardı yeni gelen kişilerle

tanışıyorlarmış. Bana da merhaba dediler ve arkadaş olduk. İlk arkadaşım da ilk gün benim gibi yeni gelen ve yanıma oturan kişi oldu.

Bazen de arkadaşı hayat denk getiriyor. Ben onu değil o beni bulabiliyor. Benim hiç şunlarla gidip arkadaş olayım, dost olayım gibi bir derdim olmadı, olmaz da. Bir şekilde kader yolumuzu çiziyor insanları bir araya getiriyor. Çok basit konulardan bile ortaklık yakalanıp arkadaşlığa, oradan dostluğa gitmek mümkün. Bir de istediğinizde bir şekilde gerçekleşir bence. Ya şu adamla bir araya gelsek tanışsak diye zihninizden geçirseniz, onunla bir şekilde karşılaşırsınız. Bir de dostlukta temel kriter uzun zaman geçirmek değil. Ben bakıyorum şimdi bazı dost dediğim insanlara, keşke bununla arkadaş kalsaymışız dediğim oluyor.

Benim şöyle bir özelliğim var ki arkadaşlarım da onaylıyor. Ben insanın yüzüne bakınca az çok nasıl biri olduğunu anlayabiliyorum. Onunla ilgili her tespitim de doğru çıkıyor genelde. Bir – iki yıl sonra olsa da doğru çıkıyor. Arkadaşın kişinin hayatında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sigara da, içki de, karşı cins ilişkileri de hep arkadaşların teşvikiyle gerçekleşen

alışkanlıklarıdır. Kritere gelince, nedense ben yakın arkadaşlarımla hep halı sahada tanıştım. Ortak bir faaliyet olduğu için muhtemelen. Ama frekansla alakası yok. Biz yılın 200 – 250 gününü birlikte hatta aynı evlerde geçirmiş insanlarız. Ortak mekânı bu kadar fazla kullandığınızda haliyle

paylaşımlarınız da çok artıyor. En özellerinizi biliyorsunuz. Güven

duyuyorsun. Kendini rahat hissediyorsun. Aranızda gizli saklı kalmıyor. Her şeyini paylaşıyorsun.

Her şeyden önce aynı kafada olmak önemli. Bizim arkadaş grubumuzdaki herkes kafa adamdır. Hepimiz birbirimiz tamamlıyoruz. O anda orada olmayanın adı da zikrediliyor. Yaptığımız her şeyi iyi/kötü birlikte yapıyoruz. Sevabı da birlikte yapıyor, günahı da beraber işliyoruz.

Keşke arkadaş seçme kriterimiz içinde din de olsaydı diyorum. Dindar bir arkadaşla gezmek vardır, içki içen bir arkadaşla gezmek vardır. Şahsen ben namaz kılan bir arkadaşla yakın olmayı isterdim. Bir örnek vereyim: İki gün önce bir arkadaşım telefonumu eline aldı bir şeyler yaptı müdahale etmedim, güveniyordum çünkü. Akşam eve gittim baktım telefonumu sabah dörtbuçuğa kurmuştu sabah namazına kalkmam için. Benim tüylerim diken diken oldu, o kadar etkilendim ki. Alarmı bozmadım, kalkarsam kılacağım diyerek.

Arkadaşlıktan bahsederken, modern çağın fenomeni haline gelen Facebook’tan bahsetmeden geçmek mümkün değildir. İlk göze çarpan; üniversite sınavına hazırlanan gençlerin Facebook’u ders çalışmalarına engel olan bir unsur olarak görmeleridir. Bazı gençlerin Facebook hesaplarının bile olmaması ya da olanların geçici olarak kapatmaları bununla yakından ilgilidir. Fakat araştırmanın içeriği ile doğrudan ilişkili olan husus ise, Facebook üzerinden kurulan sanal arkadaşlıkların samimi bulunmamasıdır. Zaten sosyal hayatta birlikte olduğu, yiyip – içerek, “dokunarak” iletişim kurdukları arkadaşlarıyla Facebook üzerinden iletişime devam etmelerini değil, Facebook kanalıyla yeni arkadaşlıklar edinilmesine sıcak bakmadıklarının da altını çizmek gerekir.

Sanal ortamda bir güç gösterisine dönüşen “arkadaş sayısının çokluğu”, samimiyete dayanmayan arkadaşlıkların çoğalmasına zemin hazırlamıştır. Bununla beraber internet üzerinden yazılan – çizilen – paylaşılan tüm sözlerin, bilgilerin, resimlerin; sosyal hayattaki iletişimlerden, örneğin çarşıda pazarda herkesin gözü önünde yapılan davranışlardan farklı olmadığı konusunda birçok genç kullanıcının bilinçli olmaması ve bu bilgilerin ortamdaki diğer kullanıcılar tarafından görülmesi, samimiyet oluşması için de bir tehdit oluşturmaktadır. Nitekim kavramların tüketilmesi peş peşe gelmekte, arkadaşlık, dostluktan sonra kardeşlik de sırada beklemektedir.

Benim için güven önceliklidir. Ben herkese dostum diyemem. Arkadaşım olabilir ama dostluk farklı bir şey. Facebook ta yeni moda herkes birbirine kardeşlik teklif ediyor. Bu da kardeşim o da kardeşim diye. Böyle bir şey olamaz ki. Bir insanın onlarca kardeşi olmaz yani. Zaten iki hafta sonra da arkasından demediğini bırakmıyor. Herkesi kendine yakın görmek istiyor, yalnız kalmak istemiyor. Ama bunu da taşıyamıyor.

Babamın Facebook ile ilgili söylediği şeyi çok doğru biliyorum. Kız

kardeşimin profilinde 400 tane arkadaş var. Diyor ki, senin bu yaşta o kadar arkadaşın olması imkânsız. Anlaştığın, tanıdığın bildiğin insanları ekle bir şey demem. Ama her önüne geleni ekleyemezsin. Özelini herkesle

paylaşamazsın. Bunun gerçek hayattaki yalnızlık hissini kapatmaya yönelik olduğu gibi, bir güç gösterisi olarak da algılanma durumu var. Benim arkam sağlam mesajı verilmeye çalışılıyor. Bu gibi durumlardan sıkıldığım için Facebook’umu kapattım.

Sanal arkadaşlıkların kol gezdiği bir ortamda, arkadaş edinmenin en eski yöntemi olan aynı mahallede olmak, aynı ortamlarda büyüyüp birlikte vakit geçirmek, sadece çocukların değil ailelerin de tanışıp görüştüğü sıcak, samimi ve uzun soluklu ilişkilerin kurulduğu mekâna dayalı arkadaşlıkların; görüşülen kişilerin gündeminde olmadığı tespit edilmiştir. Elbette çok farklı gerekçelere dayandırılabilecek bu durumun öne çıkan birkaç nedeni vardır. Bunlar arasında güvenlikli sitelerdeki ya da müstakil evlerdeki soğuk ilişkiler, çocukların servislerle gittiği okul ve dershanede çok fazla vakit geçirmeleri ile orada edindiği arkadaşlıklarla yetinmeleri, boş zamanlarını sokakta geçirmek yerine evde TV ya da bilgisayar karşısında geçirmeyi tercih etmeleri sayılabilir.

Eskiden … şehrinde oturduğumuz semtte iken vardı mahalle arkadaşlığı ortamımız. Okul, Kur’an kursu vs. hep aynı arkadaş gruplarıyla birlikteydik. Daha sonra … şehrine taşındığımızda bu ortamı bulamadım. Site hayatının buna engel olduğunu düşünüyorum. Arkadaş ilişkileri konusunda ciddi bir kırılma yaşadım. Ama Allah karşıma iyi arkadaşlar çıkardı. Öyle dindar kimlikleri de yoktu. İnsani yönleri son derece kuvvetliydi. Onlar benim için bir şans oldular. Kötü arkadaşlar ya da arkadaşsızlık beni farklı bir noktaya götürebilirdi. Kapılan bir yönüm var çünkü. Elbette dindarlık boyutu olsaydı çok daha iyi olurdu.

Benim bulunduğum ortamda, müstakil evlerin yer aldığı bir çevrede arkadaş ortamı yok. Zaten monoton bir hayatımız var. Sabah topluca evden çıkıyoruz, akşam dönüyoruz. Arkadaşlık, komşuluk vs. ilişkiler için zaman olmuyor açıkçası. Ailem de bu konuda çok istekli davranmıyorlar zaten.

Dini çevrelerin önemle üzerinde durduğu tebliğ, yani etrafındaki –özellikle uygulama ve bilgi konusunda zayıf ve yetersiz- kişilere İslam dinini anlatma ve dini davranışlarda bulunma tavsiyelerinde bulunma konusu da gündeme gelmiştir. Fakat bu konuda gençlerin aktif olmadıkları, daha çok pasif kalarak davranışlarıyla örnek olmayı tercih ettikleri görülmüştür. Arkadaşlarıyla paylaşımlarının içine dini unsurlar yerleştirme konusunda birbirlerini teşvik ettikleri ama hiç tanımadıklara kişilere yaklaşma konusunda istekli olmadıkları görülmüştür.

Tebliğ konusunda da yetersiziz bence. Namaza giderken bir arkadaşın koluna gidip “Hadi birlikte gidelim” demiyoruz. Ben diyorum bazen ama yetersiz.

Tebliğ konusunda ben de yetersiz olduğumuzu düşünüyorum. Fakat 18 yaşına gelmiş bir insana zorla bir şey yaptırmanın kolay olmadığını da düşünüyorum. Belli bir yaşa gelmiş insanların davranmışlarını değiştirmek çok kolay olmuyor.

Bence 18 yaşına gelmiş birinin davranış ve alışkanlıklarının değiştirilmesi 30 yaşına gelmiş birine göre daha kolaydır. 18 yaşındaki kişi bilinçli olduğu için senin dediklerini ciddiye alacak hatta şuurlu bir şekilde ele alacak, dolayısıyla belki de daha çabuk ikna olacaktır.

İlkokuldan liseye okullarda yapılan münazaraların değişmez konularından olan, bireyin kişilik ve karakterinin oluşması sürecinde ailenin mi yoksa arkadaş özelinde çevrenin mi etkin olduğu, sosyolojinin ve psikolojinin alt dallarıyla ilgilendikleri bir konu olmuştur. Nitekim arkadaşlarla yapılan bir mülakatta, doğrudan “Karakterinizin oluşmasında ya da davranışlarınızın kazanımında

yanınızda oturan arkadaş mı, yoksa evdeki anne – babanız mı?” diye sorabilmek,

kuşkusuz büyük bir avantajdır. Önce arkadaşlığın boyutlarını tartışıp ardından etkileşim çerçevesinde bu boyutları ele almak, katılımcıların konuya daha geniş ve daha gerçekçi bakabilmelerine olanak sağlamıştır.

Bu konuda üç farklı yaklaşımdan bahsedilebilir. Birinci yaklaşım, ailenin kişilik ve davranışların kazandırılması konusunda en önemli etkenin aile olduğunu savunmaktadır. Bu konuda cevap veren gençlerin her ikisi de erkektir. Her ikisi de