• Sonuç bulunamadı

Dindar bir ailede yetişmiş kişinin, aynı aileyi kurma sürecindeki öncelikli kriterlerinin ele alınması, bir bakıma yukarıdaki “geleceğin dindar ailesi modeli” konusunda fikir vermenin devamı niteliğindedir. “Evleneceğiniz kişiyi hangi

kriterlere göre belirlersiniz?” veya “Evleneceğiniz kişide önceliğiniz nedir?”

şeklindeki sorulara verilen cevaplar aynı zamanda dindar aile içindeki eğitim süreci hakkında da fikir vermektedir. Bu soruya verilecek cevapların içeriği ile ilgili Peygamber Efendimiz (sav)’e ait bir hadis-i şerif olması,5 sorunun arka planını oluşturmaktadır. Fatma Barborosoğlu, felsefe tahsili yapmış bir kadın okuyucusunun, “taliplilerinin entelektüel düzeyinin çok düşük olduğu” şikâyetini konu edinen bir

5

Hz. Peygamber (sav); bir kişi ile, malı, ahlakı, güzelliği ve soyu için evlenileceğini bildirmiş ahlakı için evlenilmesini tavsiye etmiştir.

köşe yazısı kaleme almıştır. 1960'larda kadınların; "1-Dostluk, 2-Çocuk sahibi olma şansı, 3-Anlayış ve manevi destek, 4-Aşk ve sevgi, 5-Maddi fayda" gerekçeleriyle evlendiğini ifade eden yazar, “şimdi bu sıralama tekrar yapılsa kadınların büyük çoğunluğu ilk sıraya neyi yerleştirecektir dersiniz?” diye eklemiştir (Barbarosoğlu, 2011). Akın ve Aydemir’in 2007 yılında Selçuk Üniversitesi’nde okuyan bir grup genç üzerinde yaptığı araştırmada ise evlenilecek kişide olması gereken en önemli özelliklerin sırasıyla “evine, eşine, çocuklarına karşı ilgili ve bağlı olma”, “iyi eğitim görmüş olma”, “çalışkan olma”, “anlayışlı olma” olduğu ifade edilmiştir (Akın ve Aydemir, 2007: 54). Dindar ailelerin çocuklarıyla yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen bulgular da, dindarlığın ön planda olduğu bir özellikler toplamına işaret etmektedir. Aşk, güven ve ortak dil de dindarlığa eşlik etmektedir. Bu üç farklı kaynağa dayanan üç farklı sıralama da, beslenilen damarlar ve çevresel faktörlerin eş seçimi kriterlerine yansıdığını göstermektedir.

Evlenilecek kişinin belirlenmesi sürecinde, muhatabın öncelikle dindar olması ya da dini bir aile kurma arzusu/beklentisi içinde olmasının, hâkim bir görüş olarak ön plana çıkmaması dikkat çekicidir. Başörtülü bir katılımcının şu ifadeleri de değişen algıyı gözler önüne sermektedir.

Algı değişti her şeyden önce. Önceden belki düşünce en basit anlamda, evleneyim, düzgün birisi olsun, işi olsun, eve para getirsin, evde onu

bekleyeyim düşüncesi hâkimken; şimdi âşık olalım öyle evlenelim beklentisi var.

Dini pratiklerimiz yeterince var veya yok ama dini hayatımıza yerleştirmek durumundayız. En azından bunun için çaba sarf etmek durumundayız. Ne kadar âşık olursam olayım erkek ateistse bu evlilik olmaz.

Benim kafamda bu noktada daha karakteristik şeyler beliriyor önce.

Müslümanca yaşama üzerine düşünse iyi olur. Zaten düşünse bu karakterine yansır. En azından benim pratiklerime uyum sağlayacak duygudaşlık boyutu olması gerekiyor. Müslüman bir evlat yetiştirme endişesi olmalı.

Evlenme konusunda onun da önceliği dini hassasiyetler olmalı. En az benim kadar dindar olmalı. Kafa yapıma uygun, anlaşabileceğim biri olmalı. Şaşıracaksınız ama benim evlilikte önceliğim kesinlikle dindarlıktır. (Bu

ifadenin nedeni, cevabı veren kızın kendini tam anlamıyla dindar görmemesi ve başı açık olması olabilir.) Bu konuda kafamı kurcalayan o kadar soru var

ki. Ben bakıyorum çevreme ne bileyim dindar olsun istiyorum. İyi bir aileden gelmesi de önemli.

Kız evlenme teklif etmez diye bir algı var ama peygamberimize Hz. Hatice evlilik teklif etmiş mesela. Ama erkekler onun da İslam’dan önce olduğunu iddia ederek karşı çıkıyorlar

Evleneceğim kızda ilk aradığım özellik güvendir. Güvenebileceğim kızla evlenebilirim ancak.

Kafanın uyuşması lazım evleneceğin kızla.

Alışkanlıklar konusunda da görüş bildiren bazı katılımcıların sigara ve içki alışkanlığı ile ilgili ayrımı dikkat çekicidir.

İçkiye alışmışsa ve vazgeçemiyorsa, arada bir içerse bir şey olmayabilir. Ama çok seyrek olmalı ve içtiği zaman da eşiyle birlikte içmeli.

Evleneceğim erkek asla sigara içmemeli. Çok kötü kokuyor. Sigara iğrenç. Babam sigara içiyor benim. Babamı öptüğümde gömleği, ceketi her yeri sigara kokuyor. Çok kötü bir şey sigara.

Eş seçimi sürecinde geleneksel evlenme biçimi olan görücü usulü ile ilgili de bazı görüşler dillendirilmiştir.

Benim ailem görücü usulü ile evlenmiş. Genelde de görücü usulü ile evlenmek evliliğin devamı için daha sağlıklı derler ama ilk defa göreceğin tanışacağın bir insan sonuçta. Tabii ki buna karar veren aileler en iyisini bilirler ama ne kadar yakınlık kurabileceksin, hangi konularda

uzlaşabileceksin bunları da düşünüyorum. Bu açıdan görücü usulü bana pek sıcak gelmiyor. Bilmiyorum geleneksel değerlerimize ters düşüyor muyum? Ben de görücü usulüne pek sıcak bakmıyorum. Görücü usulünü düşününce, aileler çiftlere bir ay tanışma süresi bırakırlar. Bu süre değil evlenme, arkadaşlık kurmak için bile yetmez. İlk defa tanıştığın biri için oldukça az bir süredir bu.

Arkadaş seçerken nasıl çaba sarf etmeyip benim için yazılan biri gelip beni bulacaktır diye düşünüyorsam evlilik için de aynısını düşünüyorum.

Evleneceğim kişiyi bulmak için uğraşmam yani.

Dini içerikli sosyal ortamların da evlilik sürecine katkı sağladığının altı çizilmiştir. Katılımcılardan birinin ise evlenmeyi tercih etmeyecek olmasının gerekçesi de son derce ilginçtir.

Malcolm X filmindeki bir sahnede, masada oturanlarla tokalaşırken herkese “kardeşim, kardeşim, kardeşim” diyor. Hemen bir sonraki sahnede de kardeşim dediği bir kıza “karıcığım” diyor ve arkasından çocuklar çıkıyor. Hoş bir kesitti benim adıma ve dini ortamlarda böyle şeylerin olduğunu, olabileceğini gösteren bir sahneydi.

Şu an okuduğum okulun mezunlar platformunda da tanışıp evlenenler olduğunu söylemişlerdi. Bu da demek ki bir vesile oluyor. Ama bence işin ilginç tarafı bu kişiler aynı okulda okurken birbirlerini tanımıyorlarmış bile. Evlenmeyi düşünmüyorum ben. Daha doğrusu evlenmekten korkuyorum. Çünkü bu devirde evlenilebilecek kız olduğuna inanmıyorum. Kendimden biliyorum. Benim gibi yaşamış bir kızla evlenmek istemem açıkçası.

İslami pratiklerin yaşandığı en küçük sosyal birim hakkında olgusal yaklaşımlar, özellikle dindar ailelerin gelecekte hangi temeller üzerine inşa edileceği konusunda fikir vermelidir. Bugünün dindar ailesinde edilgen olan gençlerin, yarının dindar ailelerinin etken ebeveyni olacağı gerçeğinden hareketle, ailenin başlangıcı olan evliliğe ve kadın-erkek ilişkisi bağlamında aileye yaklaşımlar ele alınmıştır. Evliliği gerçekleştirme amaçlarının “Evlenmeyi neden düşünüyorsunuz?” ifadesine verilen cevaplarda, aile kurumuna bakışın dindarlık perspektifinden olduğu gözlemlenmiştir.

Evliliği, aile kurmayı, son derece ciddi ve sorumluluk gerektiren bir durum olarak görüyorum. İyi düşünüp öyle karar verilmesi gereken, anlaşamazsam boşanırım gibi bir düşünceye kapılmadan, ömrünü birlikte geçireceğin kişiyi seçeceksin. Bu benim kimsenin etkisinde kalmadan kendi düşüncem.

Ben evliliği hayatımın merkezine koymuyorum aslında. Çalışma arzumun nedeni kendimi olmak istediğim yerde görmek. Bunun temelinde de Allah’a kul olma biçimini seçmektir. Gerçekten evlilik şu anda yoğunlaştığım bir alan değil benim için. Aile beni hayra götürecekse aşk odaklı olmasına gerek yok. Çevremdeki, özellikle dindar gençlerin, kız erkek ilişkilerini gördüğümde böyle kişilerle aile kuracaksam hiç kurmayayım dediğim olmuştur.

Ben evliliği hayatımın merkezine koyan bir insanım mesela. Aile; eşlerden biri olmadığında diğeri olmayandır. Mesela eşin varken eşin önemlidir. Çocukların varken çocukların önceliklidir. Belki de duygusal olduğum içindir bilemiyorum, ben çok önemli görüyorum aileyi, eşi, evliliği. Burada bir aşk yuvasından da bahsetmiyorum. Evlenilecek kişinin karakteri çok önemli. Bu konuda da son derece seçici davranmalıyız. Evlilik sürecinde Müslüman bir

Ben evliliği bir “Müslüman gençler ofisi” olarak görmüyorum açıkçası. Ailemde en çok kullanılan kelime muhtemelen din veya İslam olmayacaktır. Din bu ailenin sınırlarını çizen bir olgu olacaktır. Ekonomik özgürlüğü önemsememin bir nedeni de çevremdeki dindar erkeklerin korkutucu profilleri. Hiçbir entelektüel boyutları yok. Böyle bir erkek benim akademik çalışmalarım için gereken ihtiyaçlarımı, örneğin kitap masraflarını,

karşılamayacaktır ve ben de en azından kitaplara verecek kadar para kazanmalıyım.

Ben sünneti yerine getirmek için evleneceğim. Tabii ki sadece sünnet olduğundan dolayı değil. Evleneceğim zamana kadar kendimi mümkün olduğu kadar temiz tutmaya çalışacağım. Çünkü ayet vardır bilirsiniz, temizlerle temizler, kirlilerle kirliler evlenebilir diye.

Bu bir gerçektir ki, bir erkek eğer evlenmezse muhakkak günah işler. Eğer evlenmiyorsan uygun olmayan yollarla, zinayla kendini rahatlatacaksın. Allah-u Teâlâ da buyuruyor: “Bana her şeyle gelin kul hakkıyla gelmeyin” diye. Ben zinayı da ayrıca kul hakkına girmek olarak kabul ediyorum. Soyumu sürdürebilmek de önemli bir kriter evlenmek için.

Evlenmeye karar verirken, tanışma yönteminin yanı sıra ailelerin müdahil olma sınırı da gündeme gelmiştir. Bu konuda hâkim görüş, ailelerin uyumunun sağlanmasının önemli olduğudur. Aynı zamanda, ailenin rızasını almadan yapılan evliliklere sıcak bakılmamaktadır. Sadece bir erkek ailesini karşısına alabileceğini ifade ederken, diğer gençler buna karşı çıkmış, özellikle kızlar ne kadar sevgi, aşk, tutku olursa olsun, aileye rağmen evliliği onaylamamışlardır.

Ailelerin uyumu elbette önemlidir. Bu evlilik aynı zamanda ailelerin de evliliğidir. Akrabalık bağı kuruluyor sonuçta. Kızın babası içki içiyor, benim babam namaz kılıyorsa nasıl olacak? Böyle bir tablo hoş olur mu? Kafa yapısı dediğimiz şey bence aynı kültürü aynı yaşam tarzını da kapsamalı. Tabii bu bir süreçtir. Öncelik din, daha sonra da ailelerin uyum sağlaması önemlidir.

Ben daha önce de bunu düşündüm ve rahatlıkla söyleyebilirim ki; evlenmeyi düşündüğüm kızı eğer ailem istemezse ailemi, bile silebilirim.

Kaçarak evlenenler mutlu evlilikler yapmıyorlar. Bakıyorsunuz, ailenin bedduasını almış evlilikler yapıldığı için, mutlu olamıyorlar. Bunun adına aşk diyemiyorum. Bu düpedüz saplantı bence. Ama tabi zamanla da değişen bir durum bu. Eskiden kaçarak evlenmek özellikle bazı yörelerde son derece normaldi ve bu evlilikle mutlu evlilikler olabiliyordu. Nitekim

karşıma alarak evlilik yapamam. Çünkü bu durum günümüzde o kadar kolay olmuyor, ağır bedeller ödemek zorunda kalabiliyor insanlar. Çünkü aileyi karşına alacak kadar sevmek, âşık olmak çok mümkün gözükmüyor bu dönemde.

Evleneceğim kızı kendim bulmak istemem. Bir kız için ailesini karşısına alan adama da saygı duymam ben. Çünkü benim ailemle birlikte olduğum

zamanlar, akşam oturup birlikte çay içtiğimiz zamanlar benim için en huzurlu anlardır. Tüm ailen yan yana oluyor, düşünebiliyor musunuz: Baban, annen, ablan, kardeşlerin…

Evlilikte aşk olmalı. Hatta erkek evlenmek istediği kızı elde etmek için mücadele etmeli. Çaba sarf etmeli. Türlü zorlukları göze almalı. Bedel ödenmeden bir aşk çok da makul değil. Ama bu süreçte ailesini karşısına alması gibi bir durum da beklenmemeli. Aileye rağmen yapılmış evlilikler sağlıklı evlilikler olmuyor. Bugün ailesini silen iki gün sonra seni de siler. Kaldı ki sen daha dünkü kızsın. Kaç yıllık ailesini karşısına aldıktan sora gün gelir seni de alabilir.

Kadın erkek arasındaki eşitlik veya üstünlük söylemi aile içindeki karı – koca üzerinden sürdürülmektedir. Aşağıda, bu doğrultuda yer alan ifadelerin sadece kızlara ait olduğunu belirtmek gerekir. Farklı oturumlarda da “izin” konusunun gündeme gelmesinden, kadının aile içi ilişkilere “özgürlük” bağlamından baktığı sonucu çıkarılabilir. Şu da bir gerçektir ki, geleneksel aile yapısı düşüncesine sahip biri ile kendini entelektüel anlamda yetiştirmiş birinin konuya yaklaşımı farklılık arz etmektedir.

Kadın erkekten her konuda izin alır, almalıdır. Ve bence bu güzel bir şey. Erkek izin almaz, almamalıdır. Ama haber vermelidir. Erkek kadına izin vermediğinde gerekçesini söylemek zorunda da değildir. Kılık – kıyafet, saçın tipi vs. gibi konularda maddi gücü olsun olması muhakkak kocasına

danışmalı, onun görüşüne başvurmalı. Kocasını takmazsa kimi takacak? Anne-babamı evlilik ilişkileri anlamında çok izliyorum, gözlemliyorum. Saygısızlığın olmadığı bir evlilik yaşıyorlar. Bu da sağlıklı iletişim için son derece önemli bence. Saygısızlık devreye girince sevgi de bitiyor, mutluluk kayboluyor. Onun için buna çok dikkat ediyorlar. Çevremdeki çatışma olan evliliklerle kıyasladığımda belirleyici unsurun saygı olduğunu görüyorum. Bu anlamda benim için iyi bir model ailem.

Bakın mesela evlendikten sonra pişmanlık duyup “Beni şu da istemişti, bu da istemişti, keşke şunla evlenseydim” diyen kadınlara; bir mutsuzluk söz konusu. Gerekçesi de evlendikten sonra erkekler genelde kadınlara karşı

nazik davranmıyorlar onu mutlu etmek gibi bir zorunluluk hissetmiyorlar; zaten pazarlık şansı yok itiraz şansları yok diye düşünüyorlar ve bu da ekonomik özgürlüğü elde etmekle ilgili görünüyor.

Evlilikte kadının erkekten izin alması gibi bir durum olmalı evet. Hadislerde de geçiyor bu bildiğim kadarıyla. Ama her konuda izin alması gibi bir durum da söz konusu değil bana göre. Örneğin iş gibi, çalışma gibi kadının bizzat kendini ilgilendiren bir konuda izin alması anlamsız.

Kadın erkekten belli alanlarda izin alabilir, hatta almalıdır. Doğrudan erkeği ya da ortak sorumluluk alanını, mesela çocukları, ilgilendiren konularda izin alabilir. Ama duyuyorum mesela kadın saçını boyatırken izin alıyor. Böyle bir şey son derece saçma. Neden izin alayım ki saçımı boyatırken. Canım isterse kazıtırım. Akşam beğenmezse belki bir daha kazıtmayabilirim ama. Zaten insanın kişilik süreci tek başına değil de iki kişiyle tamamlanacakmış gibi geliyor bana. Hayattan çok ütopik şeyler arzu etmiyorum bu anlamda. Ben hiç mutluluğu idealize eden bir insan olmadım. Çevremdeki insanlara bakıp ben de onun gibi mutlu olayım diye bakmıyorum. Ama işte mutsuz veya huzursuz ama hayatı kaliteli olan insanlar oluyor. Bu tip insanları idealize edebiliyorum. İnşallah ben de böyle olurum diye.

Toplumsal cinsiyet tartışmalarının merkezindeki bir konu olan kadın – erkek arasındaki iş bölümü, bu araştırmada da katılımcılara “Kendi aileniz içinde, eşinizle

iş bölümü yapmaya nasıl bakıyorsunuz?” sorusu olarak yöneltilmiştir. Kadınların

herhangi bir meslekte çalışmasa dahi ev işlerinin yoğunluğu baz alındığında yardıma ihtiyaç duyacağını belirten kızlar, çalışma durumunda iş bölümünün kaçınılmaz olduğunu, "ev işi kadın işi” anlayışının söz konusu olamayacağını dillendirmişleridir. Bununla beraber geleneksel “erkek ev işlerinden anlamaz” söyleminin bir kız tarafından dillendirilmesi de önemli bir ayrıntıdır.

Ben idealimdeki mesleğe kavuşursam, oldukça yoğun bir tempoya da geçmiş olacağım. Bu durumda mesleğimi yaparken ev işleri, çocuk bakımı gibi konularla fazla ilgilenemeyeceğim ve bu konuda birisinin bu yükü yarı yarıya üstlenmesi gerekecek. Bunu bu şekilde düşünmeliyim. Ev işlerinde ya da çocuk bakımında bana yüzde elli yardım edeceğini benimle evlenecek insanın baştan kabul etmesi gerekiyor. Çünkü öbür türlü yürümez. Bir taraftan eksik kalır.

Yapmalı tabii. Ama bizim evde iş bölümü denince son iki yıldır babam yemek masasından tabakları kaldırır sadece. Ama daha fazlasını yapmalı bence. Ama bizde baba figürü farklı… Yani babadır hani. İşte eve ekmek getirir,

korunma sığınma ihtiyacımızı karşılar. Bunların üzerine bir de bulaşık yıkasın demem.

Bence bir erkeğin bulaşık yıkaması, yemek yapması çok abestir. Anlamaz ki bundan. Kadının yapmakta zorlanacağı ev işlerinde destek olabilir mesela halı yıkamak, koltuk yıkamak gibi. Anne olmadığı zaman kendi işini yapabilmelidir de ayrıca. Ütü yapmak, yemek yapmak gibi.

En son sözü bence babalar söylemeli. Adam ağırlığını koymak zorunda. Annenin de önemli bir rolü var ama son sözü baba söylemelidir diye düşünüyorum.

Erkeklerin bu konudaki söylemi geleneksel söylemi yansıtmaktadır. Ama kadın ve erkeğin birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunun ifadesi, üstünlük psikolojisinin olmadığını düşündürtmektedir.

Bence bu konuyu ikiye bölmeliyiz: Evin içi ve evin dışı. İçindeki alanlarda kadın daha üstündür, evin dışındaki alanlarda erkek daha üstündür. Aslında bu alanlarda karşılaştırma yapmak da yanlıştır. Birbirini tamamlayan unsurlardır çünkü bunlar. Nasıl Kur’an ve Sünnet birbirini tamamlar, kadın ve erkek de birbirlerini tamamlarlar. Çünkü kadının yapabildiği erkeğin yapamadığı bazı şeyler vardır, aynı şekilde erkeğin yapabildiği kadının yapamadığı bazı şeyler vardır. Temizlik, yemek gibi konularda kadınlar daha iyidir. Şimdi diyeceksiniz Oktay usta yemek yapmıyor mu diye. Ama o

istisnadır. Onun gibi kaç tane sayabilirsiniz ki? Evin dışındaki işleri de ben yaparım. Kaba işler olur, ağır işler olur. Zorunlu durumlarda biri diğerinin işlerini yapabilir ama diğerinin yaptığı gibi sağlıklı olamaz.

Ev ortamında herkesin görevi vardır ve bellidir. Baba eve para getirir

mesela. Bu çizgi filmlerde bile böyledir. Normal filmlerde de böyledir. Sadece eve para getiren biri gibi düşünmeyeceksin babayı. Ama evin geçiminden sorumlu olan babadır. Modern ailelerde baba evde her işi yapar. Ama erkekler genelde o işlere bulaşmaz. Fakat her ikisi de çalışıyorsa genelde yardım etmen gerekir zaten.

Bebek bakımı ve çocuk yetiştirme konusunda her iki kesim de nispeten birbirlerine daha yakın düşünmektedir. Hatta bazıları hariç bu konudaki görüşlerin kız mı yoksa erkek mi tarafından iler sürüldüğünü ayırt etmek güçtür.

Feminist devrimi yaşamış ülkelerde geceleyin bebek ağladığında sırasıyla bir kadın bir erkek kalkıyormuş.

Ben o kadar kuralcı değilim. Ben kalktım sen de kalk demem. Ama o da ucundan tutmalı

Bebek bakımı konusunda iş bölümü muhakkak olmalı. Ev işi gibi, değildir. Sonuçta ikisinin çocuğu. Gece ağladığında baba da kalkıp süt ısıtabilmeli. Benim babam kalkıyor. Banyosunu yaptırıp, üzerini giydirip, altını

değiştirmeli. Ayrıca çok hoş oluyor bu. Eğitimi konusunda da ortak karar vermelidirler.

Eğer sevdiğim kızla evlenirsem bebeğin altını da temizlerim, gece kalkıp sütünü de ısıtırım. Kadın evde temizlik yapıyor, yemek yapıyor, onunla uğraşıyor, bununla uğraşıyor, belli bir noktadan sonra pes ediyor. Bu yüzden yardımcı olmak gerektiğini düşünüyorum.

Benim hiç umurumda bile olmaz. Erkek bebeği sevmekten başka bir şey yapmaz. Kadın hazırlayacak, üstünü giydirecek, kokusunu sürecek sana verecek sen de havaya ata ata seveceksin.

Mesela bebek bakımı konusunda kadınlar daha duygusaldır, daha hassastır. Banyo yaptırırken veya altını değiştirirken daha dikkatlidir. Ama ben o kadar yapamam ki. Doğrudan giydiririm, kolu kırılır bilmem ne olur.

Sosyal öğrenme modeli yaklaşımına göre toplumsal cinsiyet görerek öğrenilmektedir. Dindar ailelerde babaların iş bölümü konusundaki tavırları da şüphesiz çocuklar üzerinde örnek teşkil etmektedir.

Ben toplumsal cinsiyetten ataerkil toplumları anlıyorum. Aslında bizden iki kuşak önce her şey çok netmiş demek ki, dedelerimiz babaannelerimiz zamanında. Yani ben dedemin hiç cam sildiğini görmedim. Ama bir bayram öncesi annem rahatsızlandı ve bu konuda çok hassas olduğu için biz babamla camları silmiştik. Başka konularda da annemin çok bunaldığını gördüğünde babam yardımcı olur. Bir kere kurban bayramında annem rahatsızlandığında birkaç gün babam üç öğün etli yemekler yapmıştı ve çok sempatikti, çok hoş oluyordu.

Benim babam temizlik hastasıdır. Annem ve ablam memlekete gittiğinde babamla yalnız kalırdık. Her gün balkonu temizlerdi. Hatta annem haftada bir temizlerdi babam her gün temizlerdi. Çünkü balkonu daha çok babam kullanırdı. Balkonu temizlerdi, açardı lap topunu çalışırdı. Sadece balkonu değil, odaları, banyoyu her akşam temizlerdi.

Babamın evde anneme yardım ettiğini görseydim mutlu olabilirdim belki ama henüz öyle bir görüntüye şahit olmadım.

Ben babamı evde iş yaparken görseydim psikolojim bozulurdu kesin. Yazlığa gittiğimizde annem temizlik yaparken babam da yardım eder.