• Sonuç bulunamadı

2.3. Sosyal Bir Olgu Olarak Arkadaşlık

2.3.1. Arkadaşlığa Duyulan İhtiyaç

Arkadaşlık, hayatın her döneminde önemli olan sosyal bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir. Kişilik gelişimi ve kimlik oluşturma sürecinde, olgunlaşma ve toplumsallaşmada, cinsel kimliğin sorgulanması sürecinde, bireyde aidiyet duygusunun yerleşmesi noktasında ciddi rol üstlenmektedir. Yaşam boyunca bireyin en önemli sosyal ihtiyaçlarından biri olan arkadaşlığın önemi; hayatı algılama ve anlamlandırma sürecinde son derece aktif bir biçimde ortaya çıkmaktadır. İnsanın fıtratına yerleştirilmiş olan “cemiyete yönelme” arzusunun çocukluk dönemindeki görünümünün bir bölümü “arkadaş ilişkilerini” oluşturmaktadır (Özyılmaz, 2003: 205). Aile Değerleri Araştırmasında (2010); dostluğun; önemini üst düzeyde korumaya devam ettiği, üstelik sadece gençlerde değil yetişkinlerde de bu durumun sürdürüldüğü tespit edilmiştir. Buna göre “dostluk benim için çok önemli” diyen gençlerin oranı (% 66) ile genel oran (% 60) arasında bariz bir fark görünmemektedir. Araştırma; dostluk ve arkadaşlığın hem gençler hem de yetişkinler için önemli bir olgu olduğuna dikkat çekmektedir.

Ergenlik döneminin en önemli sorunları arasında kabul edilen “düşük benlik saygısı” probleminin ortaya çıkmasındaki en önemli engelin arkadaşlık olduğu söylenmelidir. Bireyin fiziksel, zihinsel ve özellikle duygusal değişim sürecinde ortaya çıkan, döneme has ve çoğu zaman aklileştirmede başarısız kalınan sorunların üstesinden gelme konusunda arkadaşın üstlendiği rol oldukça önemlidir. Duygusal zorlanma ve çıkmaza girme dönemlerinde, sıkıntıyı yaşama konusunda yalnız olmadığını hissettirmesi, ergen için arkadaşın en önemli varlık sebebidir. Sorumluluk kazanma konusunda kritik olan dönemlerde de arkadaşlar devreye girmekte ve yaşa bağlı görev

ve sorumlulukların kazanılmasında kimi zaman birbirlerini tetikleyen, kimi zaman da rol-model olan bir ilişki sürdürmektedirler.

Akademik başarı elde etme sürecinde de ekip çalışması ya da yarış ortamı oluşması konusunda da arkadaşlığın belirgin olduğu görülmektedir. Bilgi beceri düzeyinde zorlanma meydana geldiğinde yapılacak işbirliği, tarafların eksik oldukları yönlerini birbirlerinin yetenekleriyle kapatmayı sağlayacak ve bu da akademik başarıyı beraberinde getirecektir. Ya da tam tersi bir durum olan kıyas ve mücadeleye bağlı yarış ortamının oluşmasıyla, arkadaşının elde ettiği başarıya kendisinin de ulaşma çabası veyahut da onu geçme arzusu yine başarıyı getiren etkenlerden olacaktır.

Arkadaşlığa ihtiyaç duyulan bir başka alan da otokontrol mekanizmasının sağlıklı bir şekilde işlemesinin imkânıdır. Zaman zaman kendisini kontrol etme adına bedeninden kopup yüksek bir yere çıkarak kendisini, düşünce ve davranış boyutunda gözleme ihtiyacı hisseden birey; bunu başaramadığı zamanlarda en yakınlarındaki insanlardan bu konuda yardım alabilmektedir. Böylelikle arkadaş; sosyal hayatta rahatsızlık oluşturan kimi davranışların fark edilip düzeltilmesine kayda değer bir katkı sağlayacaktır.

İstişare de, arkadaşın en önemli fonksiyonlarından bir tanesi olarak ele alınmalıdır. Sadece ergenlikte değil, yetişkinlikte de özellikle karar alma süreçlerinde sık başvurulan bir yöntem olan fikir alışverişi konusunda ilk gündeme gelen unsur “konuya hâkim” bir arkadaştır. Kimi zaman bireyin hayatına yön veren böylesi önemli kararların arifesinde görüşüne başvurulun arkadaştan beklenen, cesaretlendirme, destek olma, güvence verme ya da eleştirme, deneyimlerini paylaşma ve yönlendirmedir (Dinçer, 2008: 33). Aynı zamanda oyun çağı olarak da bilinen ve bağımsızlık duygusunun baskın olmaya başladığı bir dönem olan ilk çocukluk döneminde sosyalleşmenin de ilk adımları atılır. Zamanının neredeyse tümünü ailesiyle birlikte geçirdiği bu dönemde aile içindeki bireyler çocuğun sosyal paylaşım konusunda ilk yardımcıları, ilk rol modelleridirler. Bu dönemde arkadaş ilişkisi oyun kavramı üzerinden açıklanmalıdır. Bu da ancak 2 yaşından sonra başlamaktadır. Çünkü çocuk 2 yaşına kadar oyun ihtiyacını da tek başına kendi kendine ya da ailesiyle gidermektedir. 2 yaşından sonra başlayan arkadaşlık ilişkileriyle birlikte ilk sosyal kavramlarla tanışılacak; paylaşma ve birliktelik gibi duyguları ön plana çıkacaktır.

Bu dönemde sık mekan birlikteliği yaşanılan komşu ya da akrabaların çocuklarıyla kurulacak arkadaşlık ilişkileri uzun soluklu olabilmektedir. Bireysel arkadaşlıklardan daha çok grup arkadaşlıkları benimsenmekte ve arkadaşlar arasındaki oyunlarda roller tercih edilmektedir. Gözleme dayalı arkadaşlık ilişkilerinin daha yoğun olduğu bu dönemde diğerini tanımak ve anlamak öncelikli atılan adımlardandır (Yavuzer, 2008:107). Son çocukluk döneminde artık neredeyse bir ömür boyu sürecek olan eğitim – öğretim faaliyetleri başlamıştır. Burada okul çağı çocuğunun arkadaşlığı sözkonusudur. Dönem; kız ve erkeklerdeki gelişim ve ergenlik / ön ergenlik çağlarına giriş evreleri baz alınarak erkeklerde 6. yaştan 13. yaşa, kızlarda ise 6. yaştan 11. yaşa kadar tamamlanır. Bu noktada kızlar ilköğretim I. Kademe sonunda son çocukluk dönemini tamamlarken bu dönem erkeklerde ilköğretim II. Kademe sonuna kadar devam etmektedir. Tabii ki bu durumun istisnaları vardır.

Ergenlik kızlarda 11-20 yaş; erkeklerde ise 13-20 yaş arasında yaşanan döneme verilen genel addır. Fakat insanoğlunun tüm hayatını gözönüne aldığımızda gelişim evreleri açısından belki de en kritik evre ergenlik evresidir. Çünkü fiziksel gelişim ve değişimlerin had safhaya vardığı bu evrede psikolojik değişimler de ergenliğin önemli bir parçası olarak bireyin karşısına çıkmaktadır. Daha da önemlisi bu dönemde kazanılan davranış alışkanlıkları bir ömür boyu insanla birlikte yaşayabilmektedir. “Değişim”in anahtar kelime olarak karşımıza çıktığı bir dönem olan ergenlik döneminde kız ve erkek çocuklar bir yandan bu büyük değişimi anlamlandırmaya ve ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da artık çocukluğu geride bırakma aşamasındadırlar. Aslında ergenlik dönemi ne tam çocukluk ne de tam yetişkinliğin belirgin olduğu bir ara dönemdir. Bu dönemde birey kimi davranışlarıyla çocuk, kimi söz ve fikirleriyle de yetişkin gibi algılanabilmektedir. Hatta kendisi de kendini böyle görmektedir.

Ergenlik döneminde sevgi, nefret, öfke, gibi birçok duygu yoğun olarak yaşan-maktadır. Bununla birlikte duygularda sürekli bir çelişki de gözlemlemek mümkündür. Özellikler yetişkinler ergene artık çocuk gibi davranmamakta ama yetişkin olarak da görmemektedirler. Bu noktada arkadaş, doğal bir biçimde devreye girmektedir. Kendini ve hayatı tanımaya ve anlamaya çalıştığı bu dönemde arkadaş, ergene bu konuda yardımcı olmaktan çok paylaşımcı olacaktır. Çünkü aynı geçiş

dönemini kendisi de yaşamaktadır ve buna bağlı olarak ortak bir nokta etrafında arkadaşlık şekillenecektir. İkinci önemli nokta ise yetişkinlerle daha son çocukluk döneminde çatışmaya başlayan çocuk, artık arasına anne, baba ve yakın akrabalarını da kattığı bir gruba karşı isyan bayrağı açmış durumdadır. Bu noktada da arkadaş devreye girmekte ve “kabullenme” rolüyle vazgeçilmez olmaktadır. Üstelik birçok ergen tercih söz konusu olduğunda, ailesi yerine arkadaşını tercih edecektir. Çünkü bu dönemde ergenin anlatacak o kadar çok sözünü sabırlı ve aktif bir şekilde dinleyecek olan arkadaşıdır. Çünkü bu dönemde bir ergenin en çok sergilediği davranışlardan biri konuşma davranışıdır. Öyle ki gün içinde okul ortamında beraber olduğu arkadaşıyla, okul çıkışı dershanede de birlikte olmasına karşın eve gittiğinde telefonla konuşmayı sürdürmekte gece de internet ortamında paylaşımlarına devam edebilmektedir. Bu durum çoğu zaman yetişkinlerin tepkisini çekmekle birlikte aslında bu tepkilerin boyutu arkadaşıyla olan ilişkisini azaltmasından ziyade artırmasına zemin hazırlayabilmektedir. Birtakım toplumsal kuralları “saçma” görmeye başlayan bir ergeni en iyi anlayacak olan da yine aynı “saçmalığı” kıyasıya eleştiren bir başka ergen olacaktır.

Bu dönemde arkadaşlık bireysel ve grup olarak yaşanabilmektedir. Ama her iki durumda da arkadaşlık duygusu kesinlikle son derece yoğundur. Bireysel arkadaşlıkta sır paylaşımı, güven gibi kavramlar ön plana çıkarken grup ilişkilerinde aidiyet ve kabullenme anahtar kavramlardır. Bu kavramların azalması, zarar görmesi ve ortadan kalkması durumunda önce çatışma sonra da arkadaşlığın sonlanması söz konusu olmaktadır.

Tüm bu arkadaşlık algısına bağlı olarak da genelde ergenin hayatına yön veren arkadaşlarıyla olan ilişkileridir. Mutluluğu ve hüznü, sevgiyi ve nefreti, güveni ve güvensizliği, paylaşımı ve yalnızlığı, sorunlu ve sorunsuz olmayı genelde arkadaşlarıyla olan ilişkileri üzerinden yaşamaktadırlar. Dahası bu durum o an için hayatının merkezindedir ve daha önemli bir konunun olması söz konusu bile değildir. Arkadaşıyla arası iyi olan bir ergen mutlu iken arkadaşları tarafından dışlanan bir ergen kendisini mutsuz ve dünyanın en yalnız insanı hissetmektedir.

Genel bir dönem değerlendirmesi yapılarak arkadaşlığın daha çok ergenlikte önem kazanmaya başladığı söylenebilir. Özellikle aile ile hatta kendisiyle ikileme, çatışmaya veya farklılığa düşüldüğünde, genelde arkadaşın tercihini benimseme

yoluna gidilmektedir. Duygusal tavır ve davranışların daha baskın olduğu bu dönemde, benimsenen birçok konuda aileye karşı apaçık cephe alındığı gözlemlenebilir. Yukarda da bahsettiğimiz gibi bu cepheye aynı mantıkla karşılık vermek, ergen ile aile arasındaki gerilimi derinleştirecektir. Çünkü arkadaş aileden daima bir adım önde gelmekte, arkadaşın tercihleri ailenin tercihlerinden sürekli baskın çıkmaktadır.

Arkadaşlığın insanın gelişim dönemlerine etkisi ortadayken, arkadaşsızlığın da kuşkusuz etkileri olacaktır. Bu her zaman maruz kalınan değil, tercih edilen bir durum da olabilmektedir. Özellikle ergenlik döneminde arkadaşlık ve yalnızlığa duyulan ihtiyaç birbirini tetikleyen iki farklı ama benzer alandır. Bu kritik dönemde birey sık sık kendi iç dünyasına yolculuk yapmaktan hoşlanmaktadır. Fiziksel, zihinsel ve psikolojik değişimleri anlamlandırabilmesi için buna ihtiyacı vardır. Aslında ergenin arkadaşlığı tam da bu yalnızlığa duyduğu ihtiyacın bir tezahürüdür. Çünkü kendi düşünce ve yaşam tarzına yakın, “kafa dengi” arkadaşlarıyla birlikte olması iç dünyasına yapacağı yolculuğa engel değil bilakis zemin hazırlamaktadır. Aynı dertten muzdarip, aynı sıkıntıyı paylaşan ve aynı çözüm yollarını arayan kişilerle birlikte olmak toplu bir iç yolculuğu çıkmaktan farklı birşey değildir.

Ergen yalnızlığında iki tür yalnızlıktan söz edilmektedir. Bunlar duygusal yalıtım ve sosyal yalıtımdır (Kulaksızoğlu, 2001: 91). Duygusal yalıtım bir çeşit içsel dünyanın boşluğudur ve yukarda bahsedilen içsel yolculukların bazen nedeni bazen de sonucu olabilmektedir. Çok yakın, sırlarını paylaşabileceği, dahası kendisini ifade edebileceği bir arkadaştan yoksunluğun da karşılığıdır duygusal yalıtım. Sosyal yalıtımda ise aynı yoksunluğun toplumsal bazda yaşanması sözkonusudur. Sosyal bir varlık olan insanın sosyal ihtiyaçlarından birisidir bir gruba ait olma veya gruba dahil olma. Bunun eksikliği insanda sosyal yalıtımın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kitap okumak gibi son derece bireysel bir eylem dahi, paylaşıp tartışacak bir kişi ya da grup olmadığında çoğu zaman anlamını yitirmektedir. Bu da sosyalleşmenin ve sosyal aidiyet ihtiyacının, duygusal süreçlerini yoğun yaşayan ergen üzerindeki etkisi hakkında fikir vermektedir.

İnsanın hayatı öğrenme sürecine katkı sağlayan iki önemli kurum olan arkadaşlık ve ailenin, zamana ve şartlara göre ilişkileri de değişmektedir. Gelişim dönemlerine göre birey bazen arkadaşlığın bazen de ailenin öncelik sırasını

değiştirmektedir. Özellikle ergenlik dönemi gençliğinin karşısındaki “arkadaş veya aile” seçeneklerinden arkadaş seçeneğini seçmesi olağan ve sık yaşanan bir durumdur. Bu dönemde arkadaş aileden önce gelmektedir. Arkadaş ortamlarında daha çok vakit geçirmeyi istemekte, paylaşımlarını ve tercihlerini hep arkadaştan yana ve arkadaşlarının beğenilerinin doğrultusunda kullanmaktadır. Bu durum aile içinde çatışmaya yol açabilmektedir. Bireyin ailesiyle olan ilişki biçimi de bu öncelik sırasına müdahale edebilmektedir. Ebeveyn tutumlarının bu arkadaş ilişkilerine yön verdiği de bir gerçektir (Yavuzer, 2007b: 26). Baskıcı, otoriter, koruyucu ve tutarsız ebeveyn tutumlarında gencin arkadaşlarıyla sağlıklı bir ilişki kurabilmesi pek mümkün değildir. Ailenin tepkisine göre ya arkadaş ilişkilerini tamamen askıya alacak, ya arkadaş ve aile arasında bir seçim yapmaya zorlanacak, ya ailesinin sürekli tedirgin ve takip arzusu yüzünden sağlıklı bir arkadaşlık ilişkisi kuramayacak ya arkadaşları tarafından dışlanmak durumunda kalacaktır. Bunların dışındaki bir sonuç da; aile ortamında mutlu olamayan gencin arkadaşlarına “savrulan” yani bilinçli bir tercihle değil tamamen seçeneksizlikten arkadaş gruplarına dâhil olan tavrıdır. Diğer örnekler gibi burada da özü itibariyle sağlıklı bir arkadaş ilişkisinden bahsetmek mümkün değildir.

Demokratik aile modelinin tutum ve davranışlarında ise arkadaşlık ilişkilerinin ihtiyaç duyduğu bir tutum, (kontrollü bir özgürlük) söz konusudur. Bu tutum hem gencin arkadaş seçiminde özgür davranmak, anlaşıp paylaşabileceği bir arkadaş seçimine olanak sağlamakta hem özgüvenin gelişmesine yardımcı olmakta, hem de kontrolün elden bırakılmadığını hissedip o da otokontrol mekanizmasını diri tutmaktadır. Böylelikle arkadaşlıktan beklenen tüm olumlu özelliklere ulaşmak mümkün olacaktır.

Arkadaş ilişkileri sıcaklaşıp samimileştikçe bu durum ifadelere ve tavırlara da yansımaktadır. İletişim kurarken fiziksel yakınlıkta bulunmak bunun bir göstergesidir. Bireyin kendine ait özel bir alanı vardır. Bu alanın taciz edilmesi, bu alana müdahale edilmesi, gerilimi de beraberinde getirir. Örneğin bir asansördeki iki kişi birbirilerine değil farklı yönlere bakarlar. Çünkü ortada mecburi bir özel alanı ihlal etme durumu söz konusudur. Ya da toplu taşıma araçlarındaki sıkışıklık özel alanın işgaline örnek gösterilebilir. Sosyal ilişkilerdeki iletişimin de bu alana müdahil etmeden gerçekleştirilmesi sağlıklı bir iletişim için son derece önemlidir. Fakat

arkadaş ilişkilerinde bu özel alanlar, bilerek ve isteyerek ihlal edilirler. Duygusal yakınlaşmanın beraberinde fiziksel temasın da sık bir şekilde gerçekleştirildiği arkadaşlıklar yakın arkadaşlıklardır. Buradan hareketle arkadaşlığın yakınlığı ile fiziksel yakınlık ve temas sıklığı doğru orantılıdır denilebilir. Yani arkadaşlık ne kadar yakınsa fiziksel yakınlık da o kadar yakın bir biçimde gerçekleşir.

Arkadaşlığın yakınlığına dair bir diğer gösterge de ifadeler ya da hitap tarzıdır. Arkadaşların ya da grup içindeki üyelerin birbirlerine, anlamının toplum tarafından bilindiği ve onaylandığı ya da anlamlarını sadece kendilerinin bildiği hitaplar kullanabilmektedirler. Bu da arkadaş ilişkisinin hem yakınlığının hem de özel ve özgün olduğunun göstergesidir. Sözlükte sevilen kimse, sevgili, ahbap, arkadaş olarak tanımlanan dost, (Doğan, 2001: 340) ve vücutlarının bir tarafını keserek akan kanı birbirine karıştırmak suretiyle yapılan ahitleşmenin adı olan kan kardeşin kısaltılmışı kanka; bu hitap biçimlerinin sadece ikisidir. Dostluk ve kankalık, arkadaşlar arasında tutulan, benimsenen kavramlardır. İlişkinin özellikli ve derin olduğunu ifade eden bu tip kavramlar ve hitaplar, bireyin aidiyetini yükseltip fedakârlığını artırmaktadır. Dostluk ve arkadaşlığı içerik itibariyle birbirinden ayıran bireyler, dostlukta; arkadaşlığa nazaran daha çok samimiyet, daha fazla yaşanmışlık, daha çok paylaşım, daha fazla güven, duygudaşlık vs. olduğunu düşünmektedirler.