• Sonuç bulunamadı

Marx, Adam Smith ve David Ricardo’dan etkilenerek gelir dağılımı teorisini emek-değer teorisi üzerine kurmuştur. Fakat, bu ortak çıkış noktasına rağmen, Adam Smith ve Ricardo’nun rekabetçi kapitalizm ve laisse-faire politikasını kabul etmeyip, emekçi sınıfın, kapitalist işveren tarafından sömürüldüğünü ileri sürmüştür. Dolayısıyla bu durum, kendisini klasik geleneğin soyundan geldiğini kabul eden Marx’ı, Smith ve Ricardo’dan ayıran en önemli noktadır68. Marx, özellikle kapitalist ekonomik düzenin eleştirisini yapmış, temel amacının, kapitalist ekonomik düzenin yıkılarak yerine yeni bir ekonomik düzenin temellerinin atılması olduğunu ileri sürmüştür69.

Marx, burjuva sınıfın feodal sistemini yıkmış, insafsız ve daima kendi çıkarlarını düşünen bir mekanizma kurarak, servetten sadece kendilerinin yararlandığını ileri sürmüştür. Proleter sınıfın ise, iş bulduğu sürece emeğini satarak ayakta kalabileceğini savunmuştur70. Aynı zamanda, burjuva ekonomisinde toprak ve ranta bu kadar önem verilmesinin doğru olmadığını kabul etmiştir. Çünkü burjuva ekonomisinde birbirine hasım gruplar burjuva ve proleterya sınıflarıydı71.

Marx’ın teorisinde en önemli olan nokta Smith ve Ricardo’dan aldığı emek değer teorisi olmayıp, asıl önemli olan bunu işgücü değerine yani ücrete dayandırmış olmasıdır. Marx’ta emeğin arz fiyatı, gerekli işgücünü muhafaza etmek için, asgari geçim seviyesini sağlayan mal ve hizmetlerin üretimini yapmaya yetecek işgücü tarafından belirlenir. Dolayısıyla, Ricardo’da olduğu gibi Marx’da da emeğin doğal fiyatı vardır. Reel ücret değeri, işçinin geçimini sağlayacak mal ve hizmetin üretimini sağlayacak işgücü tarafından belirlenir72.Marx, Ricardo’nun artık değer teorisini temelde kabul etmektedir73. Fakat, Marx’a göre artık değer veya emeğin sömürülmesi kapitalist bir toplumda gelir dağılımının anlaşılmasında anahtar bir role sahiptir. Marx’a göre artık değer işgücünün belli bir zaman periyodunda reel ücretle ölçülen emeğin maliyetinden daha fazla ekonomik değer ürettiğinden ortaya

68

SAVAŞ, a.g.e., s. 473.

69

Ayferi GÖZE, Liberal, Marxist ve Sosyal Devlet Sistemleri, Fakülteler Matbaası, Đstanbul 1977, s. 47. 70 TURANLI, a.g.e, s. 142. 71 SAVAŞ, a.g.e., s. 476. 72 PETERSON, a.g.e., s. 452. 73 KALDOR, a.g.m., s. 87.

çıkmaktadır. Dolayısıyla, ekonomik değerin tamamı işgücü yani emek tarafından üretilmektedir. Ama, emekçinin ürettiği kabul edilen ekonomik değerin tamamına sahip olamaması sömürünün ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Marx, sömürü teorisini şu şekilde ortaya koymaktadır. Toplam ürün ile emeğin arz fiyatı arasındaki farkın oluşturduğu artık değer üretimin beşeri olmayan kaynaklarına sahip olan kapitalistler bu araçların mülkiyeti vasıtasıyla artık değeri ele geçirerek işçi sınıfını sömürmektedir74.

Marx’ın teorisinde artık değer çok önemli bir yere sahip olup kârın kaynağını oluşturmaktadır. Marx azalan verimler kanununa inanmamış hatta kabul etmemiştir. Bu nedenle kar ve rant arasında bir ayrımda bulunmamıştır75. Dolayısıyla, kapitalist sınıf tarafından elde edilen artık değerin miktarı, kârın toplam gelir içerisindeki nisbi payını belirlemiş olacaktır. Temelde, Marx toplam gelirin emek ve kâr arasında dağılımıyla ilgilenmiştir76.

Marx’ın gelir dağılımı teorisinde artık değer oranı, bir başka deyişle sömürü oranı önemli bir yere sahiptir. Marx’a göre, Yatırılan sermaye (S) ile üretim sürecinde doğan artı değer ya da sermayenin kendini büyütmesi kısaca, S değerinin büyümesi bir fazlalık meydana getirmektedir. Sonuçta ürün, onu oluşturan öğelerin değerleri toplamından fazla bir değerle ortaya çıkmış olur77.

Marx’ın teorisinde sermaye (S) iki kısımdan oluşmaktadır. Birincisi üretim araçlarına yatırılan para miktarı (s), diğeri ise emek gücü için harcanan para miktarı (d). Burada sermayeyi oluşturan unsurlardan s değişmeyen sermaye, d ise değişken sermayeyi temsil etmektedir. Dolayısıyla, S= s+d üretim süreci tamamlandığında bir ürünün değeri Sı= (s+d)+a olur. Burada a artık değer olarak ortaya çıkmakta ve

dolayısıyla başlangıçtaki S artık değer nedeniyle Sı olmaktadır. Neticede başlangıçta,

ürünü meydana getiren öğelerin değeri, yatırılan sermayenin değerine eşit olduğu kabul edildiğinden, üretim sonucunda ürünü oluşturan öğelerin değerini aşan kısım artık değer veya sermayenin genişleme miktarını temsil etmektedir78. Olaya tüm ekonomi açısından bakacak olursak gayri safi hasılat s+d+a’ya eşit olacaktır. Tüm 74 PETERSON, a.g.e., s. 453. 75 KALDOR, a.g.m., s. 87. 76 PETERSON, a.g.e., s. 453. 77

Karl MARX, Kapital (Kapitalist Üretimin Eleştirel Bir Tahlili ), Çev: Alaattin BĐLGĐ, Cilt: 1, Baskı:6, Sol Yayınları, Ankara 2000, s. 211.

78

ekonomideki net hasılat ise d+a ya eşit olacaktır. Çünkü daha önce üretime sokulan sabit sermaye yatırımlarının değerinin nihai ürün içinde var olduğu kabul edilmektedir. Marx’ın gelir dağılımı teorisinde bu sonuca, kâr’ın aynı zamanda artık değerin, sadece emek tarafından üretileceği ve sabit sermayenin artık değer meydana getirmeyeceğinden hareketle ulaşılmıştır. Dolayısıyla, daha öncede belirttiğimiz gibi bu teoride, en önemli unsurun emek ve kâr veya artık değer olduğunu söyleyebiliriz79.

Marx’ın analizinde artık değer oranı veya sömürü oranı önemli bir yere sahip olup, emeğin kapitalist tarafından sömürülme derecesini göstermektedir. Yukarıda yaptığımız açıklamalardan işçinin üretim süreci boyunca hem kendi yaşamını devam ettirebildiği hem de üretim sürecinde artık değer oluşturabildiği görülmektedir. Analizde bu artık emek ve gerekli emek olarak belirtilmektedir. Yani, işçi kendi yaşamını sağlayacak üretimi “gerekli emek” ile üretirken artık değer ise “artık emek” ile üretilmektedir. Đşte, artık emeğin gerekli emeğe oranı artık değer oranını veya sömürü oranını ifade etmektedir. Buda, a/d ile gösterilmektedir80. Dolayısıyla, bu oranda bir yükselme sömürünün arttığını bir başka deyişle toplam gelir içinde kâr payının arttığını, aksi durumda ise yani, a/d oranının azalması ise sömürü oranının azaldığını ve toplam gelir içinde ücretlerin payının arttığını belirtmektedir.

Marx’a göre, kapitalistler sürekli olarak emeği sömürü veya a/d oranını yükseltme çabası içerisindedir. Marx, Ricardo’nun piyasa ücretinin reel ücret seviyesine düşme eğiliminde olduğunu kabul etmektedir. Bunun temel nedeni olarak emek arzının emek talebinden sürekli fazla olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Aynı zamanda üretim araçları ellerinde bulunanların toplam gelir içindeki paylarını yükseltmeleri için rekabette bulunmalarının iş gününün uzamasına, sonuçta artık değerin artmasına neden olduğu ileri sürülmektedir. Dolayısıyla rekabet, emeğin sömürülmesinde bir mücadele olarak görülür81. Aynı şekilde, teknik gelişme veya işgücünün verimliliğindeki değişikliğin sabit bir işgünü ve gerçek asgari geçim ücretinin sabit kalması koşuluyla, toplam ürün artarak artık değer veya sömürü oranı da artmış olacaktır82. Çünkü toplam sermaye içinde sabit sermayenin 79 PETERSON, a.g.e., s. 454. 80 MARX, a.g.e., s. 215-216. 81 PETERSON, a.g.e., s. 455. 82 UYSAL, a.g.e., s. 20.

artması teknolojik işsizliğe yol açacak ve makine gücünün işsiz bıraktığı işçiler bir sanayi yedek ordusu meydana getirecektir. Bahsedilen bu sanayi yedek ordusu ücretleri aşağı doğru inmeye zorlar ve artık değerin artmasına neden olur. Marx, teknolojik değişmelerin tesadüf olmadığını, kapitalist üretimin devamını sağlamak için bilinçli bir şekilde geliştirilen ve emek tasarruf etmek için girişilen çabaların bir sonucu olduğunu görmektedir83.

Marx’ın teorisinde, sermaye bileşimi ve teknik gelişme bileşimi işçi sınıfının artan sefaleti yasasının temelini oluşturmaktadır. Bu yasaya göre, toplam hasılatta işçi sınıfının göreli payı düşmekte ve kârların göreli payı yükselmektedir. Bunun temel nedeni, teknolojik gelişmenin fiziksel üretim araçları sahiplerine yaradığı görülmektedir. Neticede, Marx’ın gelir dağılımı teorisinin temeli toplam hasılattaki ücret ve kârların payı olup, toplam hasılattaki emek dışı payın dağılımıyla pek ilgilenmemiştir84.