• Sonuç bulunamadı

Modern vergi teorisinin temelini oluşturan esas, herkesin ekonomik gücü nispetinde vergi ödemesi gerektiği prensibidir. Gerçek anlamda vergi iktidarı, kişinin fizyolojik varlığının devamı için gerekli vasıtaların sağlanmasından sonra başlar. Dolayısıyla, maddi imkanları sadece varlığını devam ettirecek düzeyde olanların 511 TURHAN, a.g.e., s. 57. 512 y.a.g.e., s. 57. 513 AKALIN, a.g.e., s. 272.

vergi ödeme iktidarı bulunmadığından vergi mükellefiyeti dışında tutulmaları gerektiği en az geçim indiriminin temel mantığını oluşturmaktadır. Temel gerekçeleri ise iktisadi, sosyal, ahlaki, siyasi ve demografik pek çok nedene dayanmaktadır514.

En genel anlamıyla en az geçim indirimi bir mükellefin gelirinin kendisi ve ailesini geçindirecek kadar olan kısmının vergi dışı tutulması anlamına gelmektedir515. Bir mükellefin vergi ödemek için kendi gıdasından feragat etmek zorunda kalması mantıki ve ahlaki açıdan izah edilebilecek bir durum değildir516. Sismondi, “vergi insandan hayatını devam ettirmesi için gerekli olandan vazgeçmesidir. Çünkü, devletçe açlığa mahkum olan bir kimseye, devletin kendisine sağladığı menfaatlerden bahsetmek gülünçtür” diyerek en az geçim indirimini savunmuştur. Bunun yanısıra, Montesquieu, Von Justi, Sonnenfels, Bentham ve J.S. Mill gibi yazarlar da en az geçim indiriminin ilk savunucularındandır. Fakat, devleti bireyin hayatı üstünde gören ve devleti bireyden daha önemli bir varlık görenler ise en az geçim indirimine muhalefet etmişlerdir517.

Her nekadar mantıki ve teorik temeli çok güçlü olsa da, uygulamada en az geçim indirimi tutarının ne olması gerektiğinin tespiti zor bir konudur518. Bu zorluğun en önemli nedeni ihtiyaçların kişiden kişiye, zamandan zamana, ülkeden ülkeye farklılık göstermesidir519. En az geçim indiriminin belirlenmesinde fizyolojik, kültürel, sosyal bir asgari hadden yola çıkılarak bu tutarın tespit edilmesi gerektiği görüşleri ileri sürülmüştür. Bu görüşleri kısaca şu şekilde inceleyebiliriz520:

- Fizyolojik en az geçim indirimine göre kişinin fizyolojik varlığını ve devamını sürdürecek kadar gerekli olan gelir, vergiden muaf tutulmalıdır. Fakat, mükellef ve bakmakla yükümlü oldukları ailelerinin ihtiyaçlarının tatmin edilmesi için gerekli olan gelir miktarı farklılık arz ettiği için standart bir en az geçim indirimi tutarının belirlenmesi oldukça zor bir durumdur. Çünkü, sadece fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasında gerekli olan gıda kalori olarak belirlense bile, ırka,

514

DĐKMEN, a.g.e., s. 273.

515

Arif NEMLĐ, Kamu Maliyesine Giriş, Đstanbul Üniversitesi Yayın No: 2565, Y. Güryay Matbaası, Đstanbul 1979, s. 163. 516 AKSOY, a.g.e., s. 263. 517 DĐKMEN, a.g.e., s. 273. 518 AKSOY, a.g.e., s. 263. 519

Metin TAŞ, “Ödeme Gücü Đlkesi Açısından Türk Gelir Vergisinin Kısaca Değerlendirilmesi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Sayı: 4, Nisan 1991, s. 50.

520

cinsiyete, yaşa, ve hatta iklime göre belirlenecek olan miktarların farklı olması gerektiği görüşü ileri sürülmektedir.

- Bazıları en az geçim indirimi tutarının kültürel asgariye göre belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Yani, en az geçim indirimi tutarı, toplumdaki bazı sosyal sınıfların yaşam düzeylerine göre belirlenmelidir. Fakat, herhangi bir toplumda işçi, memur, köylü ve tüccar gibi farklı sosyal sınıfların olması kültürel bir asgari haddin belirlenmesini zorlaştırmaktadır.

- Fizyolojik ve kültürel en az geçim indirimi tutarının belirlenmesindeki bir takım zorluklar, sosyal (medeni) asgari haddin belirlenmesini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşe göre, belli bir toplumun belli bir dönemde ulaşmış olduğu medeniyet seviyesine göre asgari bir haddin tespit edilmesi gerekir. Sosyal (medeni) asgarinin belirlenmesi de zor bir durumdur. Sosyal asgari tutar bazılarına göre, belli bir dönemdeki ölçülere uyacak şekilde, bir kişinin insanca yaşamını sürdürecek vasıtaların temininin sağlanmasıdır.

- Bunların dışında bir de vergilemenin pratik bir gereği olarak asgari bir haddin belirlenmesi gerektiği görüşü ortaya atılmıştır. Buradaki temel amaç tarh ve tahsil masrafları yüksek olan düşük gelirlerin vergiden muaf tutulmasıdır. Yani, vergilemenin mali amacına yönelik bir görüştür.

En az geçim indirimi hadleri belirlenirken, ülkeler içinde bulundukları gelişmişlik seviyesine göre hareket edeceklerdir. Çünkü, en az geçim indirimi vergi matrahında daralmaya neden olduğu için doğal olarak vergi gelirlerinin azalmasına neden olacaktır. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan, bilhassa yatırımları devlet tarafından yapılan ülkeler açısından vergi gelirlerinin azalması söz konusu ülke ekonomilerini ciddi anlamda etkileyecektir. Bu nedenle ülkeler indirim haddini belirlerken bu durumu dikkate alacaklardır521.

Günümüz vergicilik anlayışında en az geçim indirimi genel kabul görmüş bir durum olmasına ve savunulmasına rağmen, aleyhinde de bir takım görüşler mevcuttur. Söz konusu bu görüşleri kısaca şu şekilde sıralayabiliriz522:

521

y.a.g.e., s. 266.

522

Lehte görüşler:

a) En az geçim indirimi vergilemede ödeme gücünün bir sonucudur. Dolayısıyla, ödeme gücüne ulaşmak için kullanılmalıdır.

b) Tersine artan oranlı vergilerin tersine artan oranlı etkisini telafi etmektedir. c) En az geçim indiriminin uygulanmaması durumunda emeğin verimi düşecek dolayısıyla üretim masrafları artacaktır. Ayrıca, alınan vergi tutarında ücretlere zam yapılması da üretim masraflarını arttıracaktır.

d) Düşük gelirli kişileri vergilendirmek vergileme maliyetlerini arttıracağından dolayı en az geçim indirimi yoluyla bu kesimlerin vergi dışı bırakılmasıyla vergilemede rasyonel hareket edilmiş olunur.

Aleyhte görüşler:

a) En az geçim indirimi vergi gelirlerinde azalmaya neden olacaktır.

b) En az geçim indiriminin belirlenmesi çok zor olduğu için keyfi uygulamalara eden olabilir. Dolayısıyla, adalet sağlanmaya çalışılırken bir takım adaletsizliklere yol açılabilir.

c) En az geçim indirimi genellik ve eşitlik ilkesine aykırıdır.

d) Verginin konjonktürel dalgalanmalara karşı etkisini azaltmaktadır. Özellikle depresyon dönemlerinde vergi gelirlerinde meydana gelecek azalma ekonomik açıdan sakıncalı bir durum meydana getirecektir.

e) Bunların yanında devletin varlığının kişinin varlığından daha önemli olduğu ileri sürülerek en az geçim indirimine karşı çıkılmaktadır.

Tüm bu açıklamalardan sonra en az geçim indiriminin gerek vergi adaletinin sağlanmasında gerekse gelir dağılımının düzenlenmesi açısından son derece hayati öneme sahip bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki, vergilemenin en temel amacı devlete gelir sağlamaktır. Fakat, kendi hayatını sürdüremeyecek veya çok zor şartlar altında yaşayan bir kişiden vergi almak kabul edilebilecek bir durum değildir. Dolayısıyla, vergiyi sadece gelir sağlayan bir araç olarak değil toplumsal hayatın devamı için sosyal adaletin sağlanmasında önemli bir araç olarak da kabul etmemiz gerekir. En az geçim indirimi uygulamasıyla vergiden vazgeçilen miktar oranında

gelir dağılımında biz düzelmenin meydana gelebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü, daha öncede ifade edildiği gibi vergiler gelir içerisinde bir maliyet unsurudurlar. Dolayısıyla, bu maliyetin en azından gelirin belli bir miktarı için minimize edilmesi veya sıfırlanması bu uygulamadan yararlananlar lehine gelir dağılımında bir düzelmeye neden olacaktır.

Neticede, en az geçim indirimi günümüzde özellikle gelişmiş ülke vergi sistemleri içerisinde yerini almış, vergi adaleti ve sosyal adalet çerçevesinde uygulanan vergisel bir tedbirdir. En az geçim indirimi uygulamasından beklenen verimin alınabilmesi için de yaşanılan ülke şartları, bölgeler arası yaşam standardı, kişi ve ailelerin özel durumları gibi unsurlar dikkate alınmalıdır. Ayrıca, enflasyonun yaşandığı ülkelerde her yıl düzenleme yapılarak indirim tutarının reel değerinin korunması gerekmektedir.