• Sonuç bulunamadı

GAYRİNİZAMİ SAVAŞ, ÇETE/HALK SAVAŞI VE MİLLİ MÜCADELE STRATEJİSİ

2.1. GAYRİNİZAMİ SAVAŞ, ÇETE/HALK SAVAŞI

gelmektedir ve ilk defa Arabistanlı Lawrence tarafından yazılı bir savaş konsepti haline getirilmişti.111

Küçük birliklerin hareket serbestisine, şaşırtmaya veya baskına dayanan gerilla harbinde; pusu, akın, aktif ve pasif direnme, bilgi destek harekâtı, casusluk, yıkıcı faaliyetler, misilleme, kurtarma ve kaçırma gibi taktikler uygulanır. Taktik gerilla harekâtı, yakın harekât ile koordine edilirken, stratejik gerilla harbi daha çok bağımsız olarak düşman derinliklerinde kritik hedeflere yönlendirilir. Dost gerilla kuvvetlerinin asıl vazifesi, düşmanın geri bölge emniyetini zafiyete uğratarak hareket serbestisini kısıtlamaktır. Bu kapsamda; ulaştırma hatlarının kesilmesi, komuta kontrolünün aksatılması ve kritik tesislere baskınlar yapılması gibi faaliyetler icra edilir. Bu faaliyetler icra edilirken nizami ve gayrinizami kuvvetler arasındaki koordinasyonun ve gayret birliğinin sağlanmasında emir komuta ilişkisinden ziyade işbirliği ön plana çıkar.112 Gerilla harbinin başarılı olması için en önemli şart halkın desteğidir. Mao, gerilla savaşında halk desteğinin rolünü meşhur bataklık-sivrisinek örneği ile açıklamış, halkı bataklığa, gerillaları sivrisineğe benzeterek, nasıl bataklık kurumadıkça, sivrisineklerden kurtulmak mümkün değilse, halk desteği olduğu sürece gerillanın varlığını sürdürmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır.

Vur-kaç savaşının ilk biçimleri Hunlar tarafından sistemleştirilmiş, Hun ordularının en etkili aracı, askeri örgütlenme yeteneği, yolların ve uzak mesafeler arasındaki ilişkinin örgütlenmesi konularında idi. Yolları tutmak, vurmak, kaçmak, dağılmak ve hedef önünde yeniden birleşmek gibi özelliklerin hepsi bir örgütlenme düzenini gerektiriyordu.

Tarihçiler Hunların bu üstünlüğünü teknik bir üstünlük olarak kaydediyorlar:

“Hunların yeterince gelişmiş maddi kültürleri ve savaş kabiliyet ve teknikleri vardı.

Nitekim bu teknik ve taktikler sayesinde çok iyi silahlanmış düşmanlarını mağlup etmişler, muhkem kalelerini zapt etmişlerdir.”113

Aynı dönemde Avrupa’daki savaş stratejileri ise kişiseldir ve dar bir örgütlenmeye sahiptir. Bu, manevralardan ve gelişmiş bir örgütlenmeden yoksun kişisel kahramanlıkların ve bireysel boy ölçüşmelerin öne çıktığı geri bir savaş sistemidir. Türk

111 Geniş Bilgi İçin Bkz.:Thomas Edward Lawrence, Bilgeliğin Yedi Sütunu / Çölde İsyan, Chiviyazıları Yay., 1922.

112 Geniş Bilgi İçin Bkz.: Ergüder Toptaş, Gerilla Kontrgerilla Savaşı: Temel Strateji ve Teknikler, Haz.:

M. Murat Taşar, İstanbul, Kripto Yayıncılık, 2015.

113 S. G. Klyashtorny-T. İ.Sultanov, Türk’ün Üçbin Yılı, Selenge Yay., İstanbul, 2003, s.76.

ordularının teknik üstünlüğünün en önemli unsuru at teknolojisine sahip olmasıydı. At nalı ve üzengi Batı’da ancak 9. Yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır.114

Hunların askeri stratejisi, savaş teorisine hızı, manevrayı ve kitlelerin askeri örgütlenmesini getirdi. Ordu birliklerinin planlı bir şekilde dağılmasına ve birleşmesine dayanan manevra savaş stratejisi, düşmanın konumuna göre askeri örgütlenmesini bazen küçülterek ve bazen de büyüterek etkin bir darbeleme gücü oluşturdu. Hunlar bu askeri yenilikleriyle Roma’yı çökertti.

Hunların küçük birliklerin gücünü manevra yeteneğiyle onlarca kez artırmaya dayanan askeri stratejisi, kendi zamanını aşarak gelecek çağlara uzanan bir etki yarattı. Türk göçerler bu askeri stratejiyi, 10. Yüzyıldan itibaren Anadolu’ya getirmeye başladı, Osmanlı ordusu akıncı örgütlenmesiyle bu geleneği devraldı. Küçük askeri birliklerin büyük düşman kuvvetlerine karşı vur-kaç taktikleriyle verdiği akıncı savaşı, Batılı orduların bilmediği bir savaş tarzıydı. Fransız subay Grandmaison, 1756 yılında gerilla savaşı düşüncesinin Batı’daki ilk metni sayılabilecek “La Petite Guerre” (Küçük Savaş) başlıklı makalesini yayımlarken akıncı savaşlarından yararlandı.115 Akıncı savaşı, 19.

Yüzyılın sonlarından itibaren işgallere karşı gerilla savaşlarıyla direnen Jöntürkler için de bir esin kaynağı oldu. İttihat ve Terakki ile Milli Mücadele dönemindeki birçok gerilla birliğine akıncı adı verildi.116

Köroğlu destanının Horasan’dan İran, Azerbaycan ve Gürcistan’a, Ardanuç’tan Maraş’a ve oradan da Bolu’ya kadar uzanan yaygınlığı, destanın ortak unsurları olan küçük bir birlikle dağlardan inerek beye ve padişaha karşı direnen, “uçarcasına” giden atlarla hızlı davranabilen, kervanları soyan, köylülerin desteğini alan bir gerilla savaşının ilkel biçimlerinin varlığını ve gücünü kanıtlar.117

Milli Mücadelede gerilla savaşı siyaseti, Milli Ordunun kuruluş sürecinde geliştirilmiş, Milli ordunun kurulmadığı veya yenildiği durumlarda, Milli Ordunun kaynağı halk olduğuna göre aslına dönülecek, vatan savunmasını bütünüyle halk üstlenecekti.

Halkın savunma savaşı, doğasına uygun olarak ancak düzensiz bir savaş şeklinde yürütülecek ve işgal durumunda, ordudan kalan küçük parçaların halkla birleşerek bir

114 Marc Bloch, Feodal Toplum, Doğu Batı Yay., İstanbul, 2005, s.217.

115 Yves-Marie Berce, Modern Avrupa’da Ayaklanmalar ve Devrimler, İmge Kitabevi, İstanbul, 2003, s.185.

116 Osman Bilge Kuruca, Atatürk ve Gerilla Savaşı, Kaynak Yay., İstanbul, 2014, s.22-25.

117 Nejat Birdoğan, Köroğlu Bir Toplumsal Direniş Destanı, Kaynak Yay., İstanbul,1996, s.14-15,36-37,42,45,50.

direnişi örgütlemesi yapılacaktı. Bu savaş tarzına “küçük savaş” ve daha yaygın olarak

“gerilla savaşı” adı verilmişti.

Clausewitz’in gayrinizami harple ilgili sunumu kitabının yirmi altıncı bölümünde “Halkın Silahlanması” başlığı altında yer alır. Bir Prusya subayı olan Clausewitz, Napoleon savaşlarına katılarak onun muharebelerini yakından izlemiş, Prusya’nın Napoleon’a boyun eğmesi üzerine Çar’ın ordusuna katılarak ona karşı savaşa 1812 Rusya seferinde devam etmiştir. Bu sayede hem Fransız ordularının “gerilla” kelimesinin literatüre girdiği İspanya’daki halinden haberdar olmuş, hem de Rus steplerinde düzensiz birlikler tarafından nasıl yıpratıldığını bizzat görmüştür. Esasen Napoleon’un sonunu getiren de bu iki sefer olmuştur. İspanya’da sonu gelmeyen gerilla savaşı Wellington’un seferi kuvvetiyle birleşince, buradaki Fransız kuvvetleri sürekli takviye almalarına rağmen başarısız olmuşlardı. Wellington sonunda onları Pirenelerin ötesine kadar kovalayarak Fransa’ya girmişti. İspanya, Napoleon için sonun başlangıcıydı. Bu yıpranma Rusya’daki büyük kayıplarla birleşince Napoleon’un Leipzig ve Waterloo’daki muharebeleri daha başından yitirilmiş umutsuz birer girişimden ibaretti. Halk direnişinin etkisinin yaygınlığı ve zaman ile bağlantısı için şu sözleri dikkat çekicidir:

“Halk savaşı için için yanan bir ateş gibi düşman ordusunun temelini tahrip eder.

Halk savaşının başarısı zamana bağlı olduğundan iki taraf birbirini etkilerken bir gerginlik meydana gelir, bu gerginlik ya halk savaşının bir iki yerde boğulması ve diğer yerlerde yavaş söndürülmesiyle gevşer yahut bu genel yangının düşman ordusunu sarmasıyla bunalıma dönüşür ve düşman tamamen çökmeden ülkeyi boşaltmak zorunda kalır.”118

Bununla birlikte Clausewitz aynı paragrafın devamında, bunun ancak istisnai koşullarda olabileceğini, hayale kapılmak istenmiyorsa halk savaşını düzenli bir ordunun savaşı ile birlikte düşünmek ve ikisini kapsayan bir plan yapmak gerektiğini söyler. Bu ifadeleri İspanya ve Rusya deneyimleriyle uyum halindedir.

Clausewitz silahlı halkın hiçbir zaman düşmanın ana birliklerine karşı kullanılmaması gerektiğini, düşmanın yanlarında ve gerisindeki küçük birliklere karşı baskın tarzında yapılacak hücumlardan sonra dağılmasını gerekli görmektedir.

Bu arada hareketlerin yaygınlığının önemine de değinir ki, böylece düşmanın küçük kolları çok farklı yerlerde vurulabilecek fakat düşmana toplu bir hedef gösterilmeyecektir. Bu dağınık silahlı halk birlikleri zamanla birleşip daha büyük girişimlere cesaret edebilecek duruma gelir. Düzensiz birliklerin büyümesi, düzenli ordu

118 Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine, Çev. H. Fahri Çeliker, Özne Yay., İstanbul, 1999, s. 511.

birlikleriyle çakışacak hale gelmemelidir. Çünkü böylesi bir durum her ikisine de zarar verecektir.

Keza düzensiz birlikler asla kesin savunma yapmamalıdır, çünkü bu onların mahvına neden olur. Bu birlikler stratejik savunma aşamasında ya da stratejik taarruza geçmeden önce düşmanı daha fazla yıpratmak için kullanılmalıdır. Düşman kuvvetleri dağılıp irtibat ve ulaştırma hatlarını korumak için her yerde kuvvetli garnizonlar bırakınca ve bunlar sürekli hücumlarla zayıflatılınca, savunmadaki düzenli ordu tekrar devreye girip kuvvetli bir darbe indirmesi mümkün olur.

Clausewitz görüşleriyle Milli Orduların iki önemli özelliğini ortaya koymuştur. Birincisi, milli yükümlülüğün savaş sisteminin özü olarak görülmesidir. İkincisi, Milli Orduların halkın silaha sarılmasına doğru bir gelişme içinde olduğu tespitidir. Bu tespit, Milli Orduların kuruluşundaki demokratik karakteri ve yönelimi göstermesi bakımdan önemlidir. Clausewitz’in savaş stratejisi halk-ordu beraberliğine dayanır;

“Hayale kapılmak istenmiyorsa halk savaşını bir daimi ordu savaşıyla birlikte düşünmek ve ikisini kapsayan bir plan yapmak gerekir. “119

Halkın savaşa girmesinde, ordunun desteği her zaman belirleyici olacaktır:

“Bir ordu komutanı için halk harbinin bu istenen şekilde oluşmasını sağlamanın en kolay yolu müstahfızları küçük nizami birlikle desteklemektir. Nizami ordunun küçük birlikleriyle böyle cesaretlendirici bir destek yapılmazsa halkın çoğu güvenini ve silaha sarılma isteğini yitirir,”120

Clausewitz halk savaşını, gerilla savaşı olarak tanımlanabilecek özel bir savaş olarak düşünür. Bu politikayı tespit ederken, Napolyon ordularına karşı gerilla savaşıyla direnen İspanya halkının deneylerini dikkatle incelemiştir. Clausewitz ve birçok Alman generali, İspanyol direnişini ilgiyle izlemiş ve hatta bir Alman subayı direnişi yerinde takip etmek için İspanya’ya kadar gönderilmiştir. Clausewitz’e göre gerilla savaşının tek başına etkin olabileceği haller şunlardır:

“Birincisi savaş ülkenin içerilerine yayılmışsa, ikincisi savaş bir tek faciayla kesin sonuç vermeyecekse, üçüncüsü savaş alanı çok büyük bir araziyi kaplamışsa, dördüncüsü halkın karakteri bu önemi destekliyorsa; beşincisi, ya dağlar, ormanlar ve bataklıklar yahut da ekili arazinin tabiatı nedeniyle arazi çok kesik ve geçilmezse… [ve savaşın sürdüğü yüzeyi] ne kadar büyükse ve yüzey içinde düşman ordusuyla temas ne kadar çoksa halk savaşının etkisi o kadar büyük olur.

Halk savaşı için için yanan bir ateş gibi düşman ordusunun temelini tahrip eder.”121

119 Clausewitz, A.g.e., s.510-511.

120 Clausewitz, A.g.e., s.514.

121 Clausewitz, A.g.e., s.511.

Esas kural, gerilla birimlerinin düşmanın ana kuvvetleriyle bir hesaplaşmaya girmemeleridir. Asıl kuvvetlere karşı mücadele işi ordunundur. Clausewitz, gerilla birliklerinin uyacağı kuralları şu şekilde belirlemektedir:

“Gerilla biriminin baskın özelliği sürekli olarak hareketli bir kuvvet olmasına bağlıdır. Halkın her küçük müfrezesinin dağlarda, ormanlarda ya da çok kesik arazide yürüyüşü çok tehlikeli bir karakter” taşımalıdır. Gerilla birimlerinin yaygın savaştan vazgeçerek üs bölgelerinde toplanması yenilgiye yol açar. “Halk savaşı bir sis ya da bulut kitlesi gibi bir yere kümelenmemelidir, aksi takdirde düşman bu kümeye uygun bir kuvvet yönelterek onu tahrip eder.” Gerilla kuvvetlerinin savaş tarzı, cepheden hücumlarla değil yanlardan bir yıpratma savaşı şeklinde sürdürülmelidir. Halk kuvvetleri “esas itibariyle düşman harp alanının kanatlarında”122 olmalıdır.

Öte yandan, yine askeri bir stratejist olan Liddell Hart’ın ‘Dolaylı Tutum’ yaklaşımında ise sürekli olarak düşmanı zor durumda bırakacak stratejik pozisyonlar aranır. Böylece düşman ya çekilmek ya da dezavantajlı bir şekilde muharebeye girmek zorunda kalacaktır. Bunların düzenli savaş için olduğu kadar, gerilla savaşı için de geçerli prensipler olduğu hemen görülecektir.123 Gerilla da asla istemediği bir muharebeye girmemeli, sürekli hareket halinde olarak en avantajlı konumu yakalamaya çalışmalıdır.

Gerilla taktikleri, Milli Mücadele sırasında işgal kuvvetlerine karşı başarıyla uygulandı.

Bir çok cephede savaşması gereken Türk ordusunun Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa, kısıtlı sayıdaki düzenli birlikleri Batı Cephesinde toplarken, diğer cephelerdeki düşman birlikleriyle yapılacak savaşın, gerilla taktikleriyle sürdürülmesini konsept olarak belirlemişti. Milli Mücadele’de, düşman işgaline karşı klasik ve asimetrik taktiklerin birbirleriyle koordineli bir şekilde icra edilmesi, bunun yanında eş zamanlı olarak iç cephedeki diğer asimetrik tehditlerle başarıyla mücadele edilmesi, Kuvayı Milliye Kuvvetlerinin uyguladığı bu taktiklerle mümkün olmuştu.

Milli Mücadele’ye bu açıdan baktığımızda; 1919 yılında bütün ülkemiz işgal altına girerken, askerlerle takviyeli Kuvayı Milliye Kuvvetleri, Ege ve Güney Cephesi başta olmak üzere her bölgede düşmanı yıpratan bir gerilla harbi başlatmış ve düzenli ordunun iç bölgelerde toparlanması için olanak yaratmışlardır. Sonuçta, kesin taarruz öncesindeki 1921 kışı ve 1922 baharında düşman birliklerini dağıtarak yıpratan eylemlerini sürdürerek Ağustos ayındaki Büyük Taarruzu kolaylaştırmışlardır.

122 Clausewitz, A.g.e., s.512-513.

123 B. H. Liddell Hart, Strateji, Dolaylı Tutum, Çev.: Selma Koçak, Doruk Yay., 2. Baskı, İstanbul, 2003, s. 30.

Clausewitz’in tespitlerinin birçoğunun uygulamasını, Milli Mücadele’de görmek mümkündür. Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadeleyi gerçekleştiren kadrolar, Clausewitz ekolünün birer temsilcisi olan Goltz Paşa ve ekibinin verdiği dersleri, Türk Milletinin mücadele azmi ile birleştirerek en güzel şekilde uygulamış ve başarılı olmuşlardır.

2.2. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HARP TECRÜBESİNİN MİLLİ