• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDEN MONDROS MÜTAREKESİNE

1.2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ VE ESNASINDA OSMANLI DEVLETİNİN PAYLAŞIMINA YÖNELİK EMPERYALİST ANTLAŞMALAR

1.2.4. Sykes-Picot Antlaşması (16 Mayıs 1916)

Londra Antlaşmasıyla, İstanbul ve Boğazların Ruslara bırakılması prensip olarak kabul edilince, buna mukabil İngiliz ve Fransız kazançlarının ne olacağı ilgili devletlerin aralarında yapılacak bir mutabakata bırakılmıştı.

Fransa, Rusya’nın Boğazlara yerleşmesine karşılık kendisi de, Suriye ve Çukurova’yı istiyordu. İngiltere de bu konuda Fransa’nın önce Rusya ile Antlaşmasını öneriyordu.

İngiltere’ye gelince; İngiltere, bir taraftan sömürgesi durumunda olan Hindistan’ın deniz yolunun güvenliğini sağlamak, bir yandan da önemli bir yeni keşif olan “petrolün” ana vatanı Arabistan üzerindeki hakimiyetini artırmaya çalışmaktaydı. Bu nedenle İngiltere XIX. Yüzyılda bölge üzerindeki dış politikasını, bu iki ilke üzerine inşa etmişti.57

İngiltere’nin politikası Osmanlı Devleti egemenliğindeki Arabistan Yarımadası toprakları üzerinde cereyan etmekteydi. İngiltere hedefleri doğrultusunda, Arabistan Yarımadasına sahip olabilme ya da kendi himayesinde bir iktidar oluşturma yoluna gitmişti. İngiltere bu politikasını Arabistan Yarımadası’nda yaygınlaştırmada Mekke Emiri Şerif Hüseyin’i mihenk olarak almıştı; böyle bir yola başvurmalarının nedeni ise, Şerif Hüseyin’in temeli Arap Milliyetçiliği olan, bir Arap Krallığı kurma ve başkanı olma düşüncesini bilmeleridir.58

İngiltere ile Şerif Hüseyin arasındaki anlaşma İngiltere’nin istekleri doğrultusunda gerçekleşmişti. İngiltere’nin asıl politikası, Kanal üzerindeki Türk gücünü uzaklaştırmaktı. Nitekim Hicaz bölgesinde Şerif’le anlaşmaları, Osmanlı Devleti’nin Suriye ve Kanal’daki gücünün bölünmesine neden olmuştur.

İngiltere bu politikası doğrultusunda, Osmanlı Devleti ile arasının açık olduğunu bildiği Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile münasebet kurmuştur. Şerif Hüseyin liderliğindeki

55 Tolon, A.g.e., s.54.

56 Süslü, A.g.e., s.297-301.

57 Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yay.Ankara 1992. s.99-100; Salahi Sonyel,

“Albay T.E. Lawrence, Haşimi Araplarını, Osmanlı İmparatorluğuna Karşı Ayaklanmaları İçin Nasıl Aldattı”, Belleten, Cilt. LI, Sayı 199, s.235.

58 Bessam Tibi, Arap Milliyetçiliği, Çev. Taşkın Temiz, Yöneliş Yay. İstanbul 1998, s. 155.

Araplar’ı Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırmak istemiş, bu sebeplerden dolayı 1912 yılından itibaren görüşmelerde bulunduğu Şerif Hüseyin ile temasa geçmiştir. Şerif Hüseyin’in bağımsız Arap Krallığı kurmak ve Hilafet’in de Padişah’tan alınması hususunda, İngiltere’nin kendisine yardım etme isteğini, İngiltere kabul edince, münasebetler başlamıştır. Şerif Hüseyin ile İngiltere arasındaki münasebetler, Ocak 1916 yılında bir anlaşmayla sonuçlandı. Şerif Hüseyin anlaşmaya vardığı İngilizlerin yönlendirmesi ile Osmanlı Devleti’ne isyan bayrağını açmıştır.

İngiltere, Şerif Hüseyin ile münasebetlerini müttefiki olan Fransa’ya bildirmemiştir.

Fransa Kasım 1915 de bunu öğrenince, Ortadoğu üzerindeki menfaatlerini koruma çabasına girişti. Bunun sonucunda İngiltere ile Fransa arasında 9-16 Mayıs 1916 tarihinde Sykes-Picot Antlaşması yapıldı.59

İngiltere, en büyük Müttefiki Fransa’nın kendi çıkarlarına engel oluşturabilecek şekilde Orta Doğu’ya yayılmasını istemediği gibi Rusya’nın da Kafkasya’dan güneye inmesine engel olmak istiyordu. Bu amaçla İngiltere, tüm planlarında Mısır’ın güvenliğini, Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü, Hindistan yolunun daima kendisi için tehlikesiz kılınmasını sağlamak üzere ince bir siyaset güdüyordu. Mark Sykes tarafından 1915 yılında De Bunsen komitesine60 verilen taslak planlar incelendiğinde her planda Basra’nın ve Irak topraklarının neredeyse tamamının İngiliz nüfuz bölgesi olarak belirlendiği görülmektedir. Ayrıca Akdeniz’de Hayfa ya da İskenderun gibi bir limanın mutlaka İngiliz kontrolünde bulundurulması istenmişti.61

İngiltere’nin Ortadoğu’daki istekleri konusunda Kabine’ye öneri sunmak üzere İngiltere’nin kendi hükümeti bünyesinde kurduğu De Bunsen Komitesi, 8 Nisan 1915’te işe başlamış ve çalışmalarını 30 Haziran 1915’te tamamlamıştı. De Bunsen komitesi, Osmanlı Devletinin geleceği ile ilgili çeşitli alternatif planlar hazırlamıştı; Osmanlı topraklarının İtilaf devletlerince ilhakı; bölgeleri ilhak yerine etki alanlarına bölmek;

Osmanlı Devleti’ni olduğu gibi bırakmak ama hükümetini tabi kılmak; ya da

59 Ömer Kürkçüoğlu, Türk–İngiliz İlişkileri, Ankara, 1978, s.42.

60 Sir Maurice William Ernest De Bunsen, Sykes-Picot Antlaşmasının esaslarını belirleyen İngiliz diplomat. De Bunsen Komitesi, Britanyalı hükümeti tarafından, I. Dünya Savaşı esnasında ve savaş sonrasında, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı izlenecek politikaları belirlemek üzere, 8 Nisan 1915 tarihinde İngiltere Başbakanı H. H. Asquith tarafından ihdas edilen ve Sir Maurice de Bunsen tarafından başkanlığı yürütülen ilk komitedir. Birleşik Krallık'ın Orta Doğu politikaları bu komitenin yazdığı raporlarla şekillendirilmiştir. Komite, Fransa'nın bölgedeki girişimlerine karşı, savaş sonrasında, bölgedeki (Ortadoğu) İngiliz çıkarlarını korumak ve İngiliz hükümetinin emellerini gerçekleştirecek hedefleri ve programı ortaya koymak üzere kurulmuştu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması konusunda Rusya, Fransa ve İtalya ile yapılan pazarlık ve görüşmelerde, İngiliz İmparatorluğu'nun talep ve iddiaları bu komitenin raporlarıyla şekillendirilmekteydi.

J. C. Hurewitz, The Middle East and North Africa in World Politics,1979, Yale University Press, 2 edition, Page 26.

61 Tolon, A.g.e., s.87.

İmparatorluğun yarı özerk bölgeler biçiminde yerinden yönetilmesi, hazırlanan alternatif planlardı. Sykes’ın başında olduğu De Bunsen Komitesi, merkeziyetçilikten uzaklaşmış Osmanlı Devleti’nde beş büyük özerk vilayet yaratılmasını öngörüyordu: Suriye, Filistin, Ermenistan, Anadolu, Cezire-Irak (Mezopotamya’nın kuzeyi ve güneyi). Komiteye göre İngiliz etkisi ya da kontrolü Akdeniz’den Basra körfezine kadar geniş bir bölgeyi kapsayacaktı. Bir Akdeniz limanından Mezopotamya’ya uzanacak olan bir demiryolu Doğu’ya karadan ulaşımı sağlayacaktı.62

Fransa’nın bölge ile ilgili politikası ise şöyle idi; Fransa, Suriye ile Filistin’in yüzyıllardır Ortadoğu’nun Fransa’sını oluşturacak derecede Fransa tarafından biçim verilmiş tek bir ülke oluşturduğu (Bu iddiayı bin yıl öncesine Suriye ve Filistin’de Haçlı Latin krallıklarının kurulmasına kadar götürüyordu.) ve Fransa’nın bölgedeki “tarihi misyonu”nu sürdürme iddiasındaydı.63 Fransız Hükümetine göre bu ülkenin potansiyel zenginliği çok büyük olduğundan, Fransa İmparatorluğu’nun oraya sahip olması tarihi ve coğrafi olduğu kadar ticari nedenlerle de çok önemliydi.

İngiltere’nin Mekke ve halifelik görüşlerine paralel olarak Fransa da, Şam’ı İslamiyetin üçüncü kutsal kenti ve bir Arap İslam devletinin olası merkezi sayıyordu. İngiltere, Fransız etki alanının Akdeniz kıyılarından doğuya Rusların elinde olan bölgelere kadar uzanmasını istiyordu. Fransız bölgesi İngiltere için Rusya’ya karşı bir kalkan olacaktı.64 Fransızlar, Suriye’de daha serbest hareket edebilmek ve petrolde hisseleri olmak mukabilinde harp esnasındaki gizli muahedelerle kendi paylarına sokmuş oldukları Musul’u İngilizlere terketmişlerdi. Esasen İngilizlerin harp esnasında Musul’u Fransızlara bırakmaktan maksatları Ruslar ile komşu olmamak arzusu idi. 1919 da Rusya’nın perişan vaziyeti ve büyükçe bir Ermenistan’ın teşekkülü hakkında mevcut karar ve kanaatler İngiltere’de Musul’u almak arzusunu uyandırmış ve onlara bu arzunun tatmini yolunu da buldurmuştu.65

Sykes-Picot Antlaşması’nın esas mantığı, Ortadoğu’da Arap İngiltere’si ile Fransız Suriye’si arasındaki sınırları belirlemektir. Belli başlı anlaşmazlık noktaları, Suriye’nin

62 Fromkin, A.g.e., s.137-140.

63 Fransa’nın Suriye üzerindeki emelleri Haçlı Seferleri’ne kadar geri gitmektedir. Haçlı Seferleri sırasında Fransız şövalyelerinin Suriye’de kurdukları krallıktan yola çıkan bir kısım Fransız, 1914’te dahi bölgeyi Fransa’nın bir parçası olarak görmeye devam etmiştir. 18. Yüzyılda Akdeniz’deki önemli ve en büyük kolonileri İngiltere’ye kaptırması üzerine iki devlet arasında sömürge yarışı başlamıştır. Bu yarışta Fas, Tunus ve Cezayir’de bir sömürge imparatorluğu kurmak isteyen Fransa, Cezayir’e hâkim olabilmiş, Napolyon’un 1798’de Mısır ve Suriye’yi ele geçirmek için yaptığı girişim ise İngiltere’nin müdahalesi sonucu başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bölgede iki ülke arasında devam eden nüfuz mücadelesi, XIX. yüzyılın ortalarında Fransa’nın Lübnan’ı kontrol etmek istemesi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Bu süreçte meydana gelen olaylarda Fransa’nın Marunîleri, İngilizlerin ise Dürzileri desteklemesi sonucu iki büyük devlet arasında yeni bir çatışma alanı ortaya çıkarmıştı. Ömer Osman, Umar, Osmanlı Yönetimi ve Fransız Manda İdaresi Altında Suriye (1908-1938), Ankara, 2004. s. 349-350.

64 Fromkin, A.g.e., s.182-183.

65 Bayur, A.g.e., s.35.

kime ait olacağı ve Filistin’in geleceği idi. Fransa “zayıf konumu” ile “sonsuz olanaklar”

sunan Osmanlı devletinin bütünlüğünün korunmasından yana görünüyor ama bölünme kaçınılmaz hale geldiği için Suriye ile Filistin’i kontrol altında tutmaya çalışıyordu.66 Sonunda uzlaşma sağlanmış; Fransa Büyük Lübnan’ı (Levant’ Akdeniz kıyıları) yönetecek, Suriye’nin geri kalan bölümlerinde ayrıcalıklarını sürdürecekti.

Mezopotamya” nın iki vilayeti yani Basra ve Bağdat İngiltere’ye kalıyordu.67

İngiltere Hükümetinin savaş sonrası Orta Doğu’suna ilişkin planları tampon-devletler oluşturulmasını öngörmüştür.68 Tampon devletler meydana getirilmesine ilişkin genel strateji çerçevesinde, Fransız Georges Picot ile Mark Sykes arasında görüşmeler başlamış ve Sykes-Picot Antlaşması olarak isimlendirilen gizli bir uzlaşma sağlanmıştı.

Bu uzlaşmaya göre kurulacak yeni devletlerden Suriye ve Lübnan’ın Fransa, Ürdün ve Irak’ın ise İngiltere’nin denetiminde olması, Kudüs ve Filistin’in ise ayrıntıları bilahare tespit edilecek uluslararası bir statüye kavuşturulması kararlaştırılmıştı.69

Bunun üzerine, Sykes ile Picot projeyi, Mart 1916’da St. Petersburg’da Çarlık Dışişleri Bakanı Sazanov ile müzakere etmiş, Sazanov Anadolu’daki toprak isteklerinin kabul edilmesi koşuluyla, İngiliz-Fransız paylaşımını benimsemişti.70 Bu gelişmelere bağlı olarak Anlaşma, 16 Mayıs 1916’da İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey ile Fransa’nın Londra büyükelçisi Paul Cambon tarafından imzalanmıştı.

Rus Dışişleri Bakanı Sazanov tarafından 17 Mart 1916 tarihinde Petrograt’daki İngiliz ve Fransız elçilerine verilen muhtırada; “Bitlis geçitlerinin ve Urmiye Gölü bölgesinin Rus sahasına dâhil edilmesini; buna karşılık da Fransa’ya Küçük Ermenistan’da Sivas, Harput ve Kayseri arasındaki arazinin bırakılacağı, Filistin ile ilgili olarak da burada öteden beri mevcut olan hukuk ve imtiyazların korunması şartıyla her türlü projeye olumlu bakılacağı ayrıca Yahudi kolonistlerinin bu memlekette yayılıp iskân edilmesine muhalefet edilmeyeceği ve nihayet Rusya’nın bu sorunlara muvafakatinin, İngiltere ve Fransa ile İstanbul ve Boğazlar hakkında evvelce yapmış olduğu antlaşmanın gerçekleşmesine bağlı olduğu” belirtilmişti.71

Bunlara ilaveten, 26 Nisan, 9 Mayıs ve 15 Mayıs 1916’da teati edilen belgeler sonunda, ortaya çıkan Sykes-Picot Antlaşması ile Osmanlı Devleti İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası tarafından pay ediliyordu. Fransa, Suriye kıyıları ve hinterlandından başka Çukurova (Kilikya), Kayseri dışarda kalmak şartıyla Sivas, Elazığ, Maraş, Antep ve

66 Fromkin, A.g.e., s.157.

67 Fromkin, A.g.e., s.158.

68 Fromkin, A.g.e., s.143.

69 Tolon, A.g.e., s.14-15.

70 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, TTK, Ankara, 1991, s. 86.

71 Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. III, Ks. II, TTK, Ankara, 1991, s. 25.

Mardin’i elde ederek, Halep-Şam-Musul’u içine alan üçgende nüfuz bölgesi kurarken;

İngiltere, Basra’dan Bağdat’a kadar tüm Güney Mezopotamya’yı ve Akka, Hayfa limanlarını ele geçiriyor ve bunun dışında kalan bölgelerde ise nüfuz bölgesi kuruyordu.

Bu anlaşma uyarınca Fransız ve İngiliz nüfuz bölgelerinde ilerde tek bir Arap devleti veya Arap konfederasyonunun kurulması tasarlanırken, Filistin’in uluslararası bir statüye kavuşturulması düşünülmüştü. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın bu isteklerini ancak Erzurum, Trabzon, Bitlis, Muş ve Türk-İran sınırını içine alan bölgenin kendisine verilmesi karşılığında kabul etmişti.

Ne var ki bütün bu gizli anlaşmalar, 1917 Ekim’inde iktidara gelen Bolşevik Hükümeti tarafından Çarlık rejimini deşifre etmek amacıyla yayınlanarak bütün “gizliliklerini”

yitirecek ve bu ülkelerin gizli emelleri dünya kamuoyunun gözleri önüne serilmiş olacaktır.72 1917 Sovyet Devrimi’nden sonra kurulan hükümetin açıkladığı anlaşmanın hükümleri bağımsızlık beklentisi içindeki Araplar arasında büyük tepki yaratmış, Sykes-Picot, İngiltere ile Fransa aralarındaki paylaşım kavgası, Arapların öfkesi ve Anadolu’daki direnişin başarıları nedeniyle yürürlüğe konamamıştı.73

Kısaca bu anlaşma, Suriye ve Mezopotamya bölgelerinde bir Arap devleti veya bir Arap devletleri konfederasyonunun tanınması ve muhafaza edilmesi ihtiyacını karşılıyordu.

Fakat bu Arap devletinin veya devletler konfederasyonunu kısmen dolaylı Fransız kontrolüne ve benzer bir İngiliz kontrolüne veriyordu. Yani Suriye’nin batı kısmında ve Güneydoğu Anadolu’da ve Sivas’a kadar uzanan bölgede eğer uygun görürse Fransa’nın veya doğrudan bir yönetim kurmasına izin verecekti. İngiltere de Mezopotamya güney kısmında aynı ayrıcalığa sahip olacak ve Kudüs ve çevresi uluslararası bir yönetime verilecekti.

Orta Doğu’daki Osmanlı topraklarının İngiltere Fransa ve Rusya arasında paylaşılmasını öngören bu taksim Antlaşması, İngiltere adına Suriye ve Arabistan konusunda uzman olan Sir Mark Sykes ile Fransa adına Beyrut’un eski Fransız siyasi temsilcisi George Picot birlikte hazırladıklarından dolayı tarihe Sykes-Picot Antlaşması olarak geçmiştir.74

İngiltere bu antlaşma ile Fransa’ya verdiği bölgeleri aynı zamanda Şerif Hüseyin’in kuracağı Arap Devletinin sınırları içerisinde de bırakmıştı. İngiltere Şerif Hüseyin’e karşı ikiyüzlü davranmakla kalmayıp, bir yandan da Necd Bölgesi Emiri İbn-i Suud ile de Aralık 1915 de bir anlaşma imzalayarak, Basra Körfezi’nin güney kıyılarında da O’nun

72 Yavuz, A.g.e., s.5.

73 Umar, A.g.e., s.10.

74 Orhan Çekiç, İmparatorluktan Cumhuriyete Türk Kurtuluş Savaşı Belgeseli 1917-1920, Or Yay., İstanbul, 2001, s. 10–11.

egemenliğini tanımıştı. Halbuki daha önce Şerif Hüseyin ile yapılan anlaşma da, bu bölgeler üzerinde Şerif’in egemenliği tanınmıştı. 75 İngiltere Kanal üzerindeki amaçlarına ulaşabilmenin yolunu Arap isyanında görüyordu. Bu nedenle isyan için gerekli hiçbir maddi yardımı esirgememiştir.76

Bu anlaşma aynı zamanda da Filistin ile yukarıda da belirtilen bazı özel düzenlemeler dışında Sevr Antlaşması’nın bölgesel uygulama koşullarının esasını oluşturuyordu. İşte bu bakımdan Sykes-Picot Antlaşması’nın günümüz Türkiye’si için önemi büyüktür.

Avrupa’nın Türkler ile ilgili halen içinde yaşanılan birçok probleme yaklaşım tarzının Sevr Antlaşması, dolayısıyla Sykes-Picot Antlaşması esaslarıyla büyük bir uyum içinde olduğu görülmektedir.