• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDEN MONDROS MÜTAREKESİNE

1.2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ VE ESNASINDA OSMANLI DEVLETİNİN PAYLAŞIMINA YÖNELİK EMPERYALİST ANTLAŞMALAR

1.2.7. Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919)

Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaptıkları gizli taksim antlaşmaları ile Osmanlı Devleti’nin mirasını kendi aralarında paylaşmış olan Müttefik devletler, Ateşkes Antlaşmasının yedinci maddesine dayanarak gizli taksim antlaşmalarında kendi paylarına düşen bölgeleri işgal etmeye başlamışlardı.

Müttefik devletler, bu aşamadan sonra işgal etmiş oldukları toprakları tamamıyla kendi hâkimiyetleri altına almak amacıyla kendi aralarında barış görüşmelerine başlamış, bunun ilk aşamasını Paris’te 18 Ocak 1919 tarihinde gerçekleştirmişlerdi.

Batı Anadolu ve Trakya bölgelerindeki Yunan isteklerinin Yunanistan Başbakanı Venizelos tarafından dile getirilmesini kapsayan Paris Barış Konferansından sonra Müttefik devletler 12 Şubat 1920 tarihinde yaptıkları Birinci Londra Konferansı ile Osmanlı Devleti’nin taksimine ilişkin yapacakları Sevr Barış Antlaşması maddelerinin büyük bir bölümünü karara bağlamışlar, Birinci Londra Konferansı ile anlaşma

81 Ertuğrul Zekaî Ökte, Ben Bir Türk’üm, Tarihi Araştırma dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı Yay., İstanbul, 1995, s.314.

82 Tolon, A.g.e., s.107.

83 Laurence Evans, Türkiye’nin Paylaşılması (1914-1924), Çev. Tevfik Alanay, Milliyet Yay. 1972, s.84- 85.

sağlanamayan konular ise 18-26 Nisan 1920 tarihlerinde yapılan San Remo Konferansı’nda bir araya gelen başlıca Müttefik devletlerinin (İngiltere, Fransa, İtalya) Başbakanları arasındaki görüşmelerde karara bağlanmıştı. San-Remo Konferansı ile Sevr Barış Antlaşması’na son şekli verilmişti.

Osmanlı împaratorluğu’nun İtilaf Devletleri arasında mandaterliklere paylaştırılması sorunu, Paris Konferansı’nı gerçekten meşgul etmiş, esasen sorun 30 Ocak’ta karara bağlanmış ve büyük devletler Osmanlı Devleti’nin sonuyla ilgili ferman”ı çıkarmışlardı bile. Bütün problem ganimetin ne şekilde ve kimler arasında paylaşılacağı idi.84 Ancak 31 Ocak’ta Emir Faysal’ın Suriye, Irak, Cezire, Hicaz, Yemen’in de dahil olacağı Arap topraklarının bağımsızlığını istemesi, 26 Şubat’ta Ermenilerin Kilikya, Maraş sancağı Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Harput, Sivas, Trabzon’un kıyı şeridi gibi toprakların Türkiye’den ayrılarak İtilaf Devletlerinin himayesi altında 20 yıllık bir manda ile yönetilmesini istemeleri ve Kürtlerin Diyarbakır, Harput, Bitlis, Musul ve Urfa sancaklarını kapsayan bağımsız bir Kürdistan talep etmeleri hiç hesapta olmayan yeni ortakları ortaya çıkarmış ve sonuçta büyük devletlerin çıkarlarının çatışması söz konusu olmuştu.85

Özellikle Emir Faysal’ın bağımsızlık talebi, Suriye’deki çıkarları açısından Fransa’nın pek hoşuna gitmemiş, üstelik Suriye’nin kurulacak olan Arap konfederasyonunda yer alacak olması Sykes-Picot’ a tamamen ters düşüyordu. Zira bu anlaşmaya göre sadece Halep-Şam-Musul üçgeninde bir Arap konfederasyonunun kurulmasına izin veriliyor, Suriye sorununun yanı sıra Kürtlerin de Sykes-Picot’da Fransa’ya verilmiş bölgeye (Musul, Urfa) göz dikmiş olmaları Fransızlarla İngilizlerin arasının açılmasına neden olmuştu.

Oysa, İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’ne yardımcı olmaları şartıyla Araplara bağımsızlıklarının tanınacağına dair söz vermişti.86 Kürtleri ise kışkırtarak, (Özellikle Sykes-Picot’da vermekten pişman olduğu ve 15 Eylül 1919 gizli sözleşmesiyle geri alacağı Musul bölgesi konusunda) onları bağımsız bir Kürdistan talebinde bulunmaya itmişti.87

Fransa, gerek Arap gerekse Kürt ve Ermeni isteklerinin arkasında İngiliz emellerinin yattığının bilincindedir, özellikle Suriye konusunda taviz vermeye de niyetli değildi.88 İngilizler ve Fransızlar, her ne kadar şahsi çıkarlarının zedelenmesi söz konusu

84 Harry N. Howard, The Partition of Turkey, Norman University of Oklahoma Press, 1931, s. 221.

85 Howard, A.g.e., s. 224-227.

86 Howard, A.g.e., s. 224.

87 Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika 1, C.I.,TTK, Ankara, 2014, s.26-29.

88 Howard, A.g.e., s.228.

olduğunda sürtüşmeye başlıyorlarsa da ortak çıkarları söz konusu olduğunda “asgari müşterekte” birleşiyorlardı. Zira her ikisi de sömürgeci devletlerdi, dolayısıyla denetimlerindeki Müslüman potansiyeli ve beraberindeki ekonomik gücü sonuna kadar ellerinde tutmak zorundaydılar.89

Paris Barış Konferansı’nda Suriye konusunda süren uzun tartışmalar sonunda, Lloyd George İngiliz ordusunun Suriye ve Kilikya’yı boşaltacağına dair bir memorandumu 15 Eylül 1919’da Konsey’e sunmuştu. Bu memorandum uyarınca İngilizler Adana vilayeti, Urfa, Antep, Maraş, Kilis ve Suriye’yi derhal boşaltacaklar, Suriye’de Sykes-Picot sınırının batı yanında bulunan İngiliz birliklerinin yerini Fransız birlikleri alacak, bunun doğusunda kalan ve Şam, Hama, Humus ile Halep’i de içine alan bölge Arap kuvvetleri tarafından işgal edilecek, İngiliz kuvvetleri ise Filistin Musul dahil olmak üzere Mezopotamya’da kalacaktı.90

Barış Konferansı’na katılan İngiliz delegasyonunun talepleri ve düşünceleri, üç temel kavram etrafında toplanıyordu. Birincisi, Yakındoğu’da olabildiğince büyük çapta bir İngiliz üstünlüğü kurmanın gerekliliğiydi. İkincisi, Fransa’nın rekabetçi konumunu olabildiğince düşük bir seviyeye çekmekti. Son olarak da, İstanbul hükümetini destekleme politikasının artık bu amaçları gerçekleştirmeye yaramayacağına inanılıyordu.91

Kıta üzerinde Almanya’nın güçsüzleştirilmesi, Fransa’nın askeri ve ekonomik üstünlüğünün sağlanması için Fransız kamuoyundan ve parlamentosundan büyük bir talep vardı. Batıdaki bölümü çoğunlukla Fransız toprakları üzerinde cereyan eden savaş inanılmaz bir can ve mal kaybına neden olmuştu. Fransız siyasetini 1870 Fransız-Prusya savaşından beri etkisi altına almış olan rövanş arzusu da bu faktörlere ekleniyordu. Dolayısıyla, 1919 yılında Fransa’nın Almanya’yı zayıflatmak ve kendi geleceğini güven altına almaktan başka bir şey düşünmemesinde şaşılacak bir yan bulunmuyordu.92

Fransız Devlet adamları, Avrupa’nın istikrarı için Fransa’nın çıkarlarından fedakârlık etme arzusundaydı. Fransız Başbakanı, savaş zamanı itilafının ne pahasına olursa olsun muhafaza edilmesinde kararlıydı. Aynı zamanda, Saar havzasını elde etmeyi ve Ren Nehri’nin batısında kalan Alman bölgesinde bir tür kontrol sağlamayı istiyorsa, İngilizler‘in isteklerine ılımlı bir yaklaşım göstermenin işe yarayacağının farkındaydı.

89 Yavuz, A.g.e., s.35.

90 Evans, A.g.e., s.216-219.

91 Helmreich, A.g.e., s.8.

92 Helmreich, A.g.e., s.11.

İngiltere geleceğini imparatorluğunun güçlenmesinde, Fransa ise Almanya’nın zayıflatılmasında ve İngiltere ile ittifakın korunmasında görmekteydi.93

Fransa ve İngiltere, Arap topraklarının dağılımı konusunda keskin fikir ayrılıkları içindeydi. Fransızlar Sykes-Picot Antlaşması’na göre Şam, Humus, Hama ve Halep dahil olmak üzere Suriye’nin denetiminin kendi hakları olduğuna inanıyordu. Bu, ya doğrudan toprak ilhakıyla ya da dolaylı yoldan Cemiyet mandası kisvesi altında siyası ve ekonomik nüfuzla olacaktı, öte yandan İngilizler, bu anlaşmanın artık kabul edilebilir bir tarafı kalmadığını düşünüyorlardı.

1916 yılında, Osmanlı Devleti’nin Rusya Fransa ve İngiltere arasında bölüşülmesi İngilizlerce kabul gören bir politikayken, anlaşma hem mantıklı hem de gerekli gibiydi.

1919 yılına gelindiğinde Rusya’nın çöküşü, ayrıca İngiltere’nin savaş zamanı askeri baskınlığı ve savaş sonrası Yakındoğu işgali meseleye yeni bir ufuk getiriyordu. Şu anki elverişli konumlarını Araplarla dostluk çerçevesinde sağlamlaştırmak peşinde olan İngilizler, bazı talepleri garantiye alınana kadar Suriye’yi boşaltmak istemiyorlardı.

Bu taleplerin bir kısmı Filistin’e bir kısmı da Şam, Humus, Hama ve Halep’in denetimi hususunda Araplara yönelikti. Yakındoğu’da herhangi bir Fransız nüfuzuna İngiltere öylesine karşı çıkıyordu ki, İngiliz barış delegasyonunun kimi üyeleri açık açık Suriye’nin kıyı bölgelerinde Birleşik Devletler idaresini savunuyordu. Savaş öncesinde Yakındoğu’da bir Fransız-İngiliz sürtüşmesini engellemek için kâğıda dökülen Sykes-Picot Antlaşması bu kez iki güç arasında sürtüşme çıkmasına yarayacak gibi görünüyordu.94