• Sonuç bulunamadı

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HARP TECRÜBESİNİN MİLLİ MÜCADELEYE YANSIMALARI

GAYRİNİZAMİ SAVAŞ, ÇETE/HALK SAVAŞI VE MİLLİ MÜCADELE STRATEJİSİ

2.2. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HARP TECRÜBESİNİN MİLLİ MÜCADELEYE YANSIMALARI

Clausewitz’in tespitlerinin birçoğunun uygulamasını, Milli Mücadele’de görmek mümkündür. Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadeleyi gerçekleştiren kadrolar, Clausewitz ekolünün birer temsilcisi olan Goltz Paşa ve ekibinin verdiği dersleri, Türk Milletinin mücadele azmi ile birleştirerek en güzel şekilde uygulamış ve başarılı olmuşlardır.

2.2. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HARP TECRÜBESİNİN MİLLİ

gönderme yapmış, 1891’de yapılmış Fransızca bir tercüme de Mustafa Kemal Paşa’nın şahsi kütüphanesinde kendine yer bulmuştu.126

Goltz’a göre, savaş kaçınılmazdı. Tüm millet –sadece ordular değil- savaşa tutuşuyordu ve her yurttaşın askerlik hizmetini yerine getirmesi gerekiyordu. Savaşta başarı, ülkelerin, silahlanmış bir millet yaratmak üzere kendi halklarına militarist değerler aşılamasına bağlıydı. Goltz’un dünyasında, subayların toplumun üst tabakasında bir yer tutması ve askeri seçkinlerin devlet siyasetinde önemli bir rol oynaması gerekiyordu. Yalnız Goltz’a özgü olmayıp 19. Yüzyıl sonu Avrupa orduları arasında yaygın olan bu fikirler, Mustafa Kemal’in kuşağı dâhil olmak üzere Osmanlı subaylarını da etkilemişti.127

Millet-i Müsellaha 568 sayfası boyunca, Clausewitz’in tespitlerine oldukça yer veriyordu.

Goltz, analizinde modern, sanayileşmiş savaş sanatının demiryolları ve telgrafla birlikte getirdiği değişimlere karşın, “savaş biliminin” “ebedi” olarak gördüğü “temel ilkelerini”

savunuyordu.128

Goltz, Mustafa Kemal Paşa ve mektepli subaylar üzerinde önemli bir etki yapmıştı.

1909’da Mustafa Kemal, Alman generalin imparatorluğa tekrar gelmesi vesilesiyle, onu

“büyük âlim ve mütefekkir” şeklinde anarak saygısını gösterecekti.129

Mustafa Kemal Paşa ve onun kuşağından subaylar, bir sanat olarak savaş ile bir bilim olarak savaş arasındaki ayrımın bilincindeydiler ve Clausewitz bu açıdan önemli bir askeri kuramcıydı. 1899’da, Mustafa Kemal’in Mekteb-i Harbiye’deki ilk yılında, Ahmed Refik Clausewitz’in Savaşın İdaresinde Temel ilkeler ’in bir tercümesini yayımlamıştı.

Ahmed Refik; Clausewitz’i, Antoine Henri Jomini’yle mukayese ederek, askerliği bir sanat olarak gören Clausewitz’in tam tersine, Jomini’yi savaşı bilim olarak gören biri olarak tanımlıyordu.130

Clausewitz, aynı zamanda savaşla manevi etkenlerin öneminin de altını çizmişti. Ona göre, harpte üç hedef vardı: Birincisi, düşman kuvvetlerini tahrip etmek; ikincisi, düşmanın direniş için kullanacağı maddi kaynakları ele geçirmek; üçüncüsü ise kamuoyu desteğini kazanmaktı. İlk iki amacı gerçekleştirmenin yolu, kişinin tüm gücünü düşmanın ana veya en önemli kuvvetlerine yöneltmesinden geçiyordu.131

126 Genelkurmay Başkanlığı, Atatürk’ün Not Defterleri-V, Gnkur. Basımevi, Ankara, 2005, s. 247.

127 Handan Nazir Akmeşe, The Birth of Modern Turkey: The Ottoman Military and the March to World War I, Londra: LB.Tauris, 2005, s. 10-12, 21-25, 31-32; M. Şükrü Hanioğlu, Atatürk: An Intellectual Biography, Princeton, NJ: Princeton University Press, 2011, s. 33-38.

128 Colmar von der Goltz, Millet-i müsellaha: Asrımız usul ve ahval-i askeriyesi, çev. Ahmed Tahir, Kostantiniye: Matbaa-i Ebuzziya, 1305/1888, s. 7.

129 Hikmet Bayur, Atatürk: Hayatı ve Eseri, I. Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar, Güven Basımevi, Ankara, 1963, s.41.

130 General Kalvzuvic, İdare-İ Harbe Dair Kavaid-İ Esasiye, çev. Ahmed Refik, 1316/1899, s.3-4.

131 Kalvzuvic, A.g.e., s.3-4.

Milli Mücadele’de önemli bir yeri olan gerilla savaşı konusu, Osmanlı Harp Akademisi’ndeki ders konularından da birisi idi. Gerilla savaşı içeriği nedeniyle daha çok subay öğretmenlerin üzerinde durdukları bir konudur. Gerilla dersinde kullanılan kitap da devrim tecrübelerinden çıkmıştır. Osmanlı Harp Akademisinde bu ders Friedric Wilhelm Rustow’un 1869’da yazdığı La Petite Guerre (Küçük Savaş) kitabından yararlanılarak veriliyordu. Bir Alman istihkâm subayı olan Rustow 1848 Devrimi’ne katılmış, 1850’de Alman askeri sistemini eleştiren bir broşürü nedeniyle daha sonra hapisten kaçarak İtalyan devrimci hareketinin Garibaldi’nin ordusuna girmiş ve devrim ordusunun Genelkurmay Başkanlığı’nı ve Napoli krallığıyla yapılan savaşın komutanlığını yapmıştı.132

Mustafa Kemal Paşa anılarında Harp Akademisi’ndeki hocası Nuri Bey’den gerilla harbi dersi aldığını belirtir. Mustafa Kemal Paşa Afet İnan’a, İstanbul’un kuzeyinde yapılacak bir gerilla harekâtına ilişkin tatbiki ders yaptıklarını şöyle anlatmıştır:

“Asker üniformalı bir hoca dershaneye giriyor, ders başlıyor, bu hoca şöyle diyor:

- Efendiler, harp, muharebe artık bunlar sizce malum şeylerdir. Fakat ‘Gerilla’

nedir biliyor musunuz? İşte en müşkülü budur. Gerilla kolay bir askeri hareket değildir. Gerillayı bastırmak da onu yapmak kadar güç bir harekettir.

Bu hoca tâbiye muallimi (öğretmeni) Trabzonlu Nuri Bey Türk ordusuna erkânı harp (kurmay) yetiştiren Akademi’de senelerden beri ders veren Nuri Bey bir taktisyen, bir stratejist olarak tanınmıştı. Tâbiye hocasının gerilla hakkındaki sözleri onun kafasında yerleşmişti, bunu öğrenmek istiyordu. O bir gün hocasından rica ediyor:

“ Bu verdiğiniz dersi Türkiye’nin muayyen bir noktasında olmuş gibi izah eder ve bu dediğiniz tedbirlerin orada nasıl tatbik olunacağını lütfen anlatır mısınız?”

Nuri Bey ertesi derste sınıfa gelince şu meseleyi veriyor:

“Efendiler, Osmanlı Devleti’nin devlet merkezi İstanbul’dur. Hükümet İstanbul’dadır. Meçhul sebeplerden dolayı Boğaziçi’nin doğu kıyısından İzmit ve onun kuzeyinde Karadeniz’e çekilen takribi bir hat dahilinde bulunan mıntıkadaki Türkler, Payitaht’a isyan etmişler ve gerillaya başlamışlardır.

- Bu küçük mıntıka halkı bu isyanı niçin yapabilir? Nasıl yapabilir? Nasıl idame ettirebilir?

- Osmanlı Devleti, bütün hükümeti ve ordusuyla bu isyanı nasıl bastırabilir?

Vazife: 1 ve 2 numaralarda gösterilen vaziyetin halli.”

Dersten sonra Mustafa Kemal, hocanın arkasından gitti:

“ Efendim bu söylediğiniz gerilla hakikat olabilir değil mi?”

132 Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, Ordu ve Politika, Bedir Yay., İstanbul, 1967, s.256-257.

Nuri Bey kendine mahsus olan, daima kullandığı nevima (bir nevi] kelimesini de ekleyerek:

“Olabilir fakat artık bu kadarı kâfi” dedi.

Bu olaydan Mustafa Kemal Paşa çok bahsetmiştir.133 Hocamız bunları söyledikten sonra gerilla savaşlarını anlatmıştı. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkmış ve şunları söylemişti:

Hocam, bugün Makedonya’da Sırp, Yunan, Bulgar komitacılarının yaptıkları bir gerilla hareketi değil midir? Onlar Makedonya’yı elimizden almak istemiyorlar mı?”

Mustafa Kemal Paşa’nın bu sorusunu hocamız şöyle cevaplandırmıştı:

Bunları çok iyi kavrayabiliyorsunuz. Bizim de Rumeli’de yapmaya mecbur bulunduğumuz hareketler vardır. Evvela Fener Patrikhanesine meşgul olmak lazım.

Bir ‘aydın kişiler komitası’na muhtacız.

Nuri Bey’in gerilla dersinin Mustafa Kemal’i çok etkilediği bilinir. Mustafa Kemal Paşa aldığı gerilla eğitiminin ilk kapsamlı uygulamasını Trablusgarp Savaşı’nda yaptı.

Tobruk’tan arkadaşı Ali Fuat’a gönderdiği mektupta “Kurmay Yarbay Nuri Bey’in gerilla metotlarını başarıyla tatbik ettiğini” yazmaktaydı.134 Mustafa Kemal Paşa 1904 yılında Harp Akademi’sini bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesi aldığında arkadaşlarına, tüm kaynaklarımızı Anadolu’nun ortasına toplamalıyız diyordu.135

Mustafa Kemal, Trablusgarp Savaşında, kendisinden sayı ve silahça çok üstün olan düşmanına karşı, “vur kaç taktiği”ni kullanarak saldırılara aralıksız devam ediyor ve onu yıpratıyordu. Mustafa Kemal Paşa mücadeleyi halkla yapma deneyimi sayesinde

“halkın gücünü” tanımıştı. Mustafa Kemal, bu niteliğiyle Trablusgarp Savaşı’ndan, “Milli Mücadele’nin küçük bir modeli veya provası” olarak istifade etmişti.

Aslında Trablusgarp’ta yapılan muharebeler taktik saha savaşlarıydı. Küçük birlik mücadeleleriydi. Zaten elde mevcut olanakların kısıtlı olması nedeniyle daha iyisini yapma olanağı da yoktu. Taktik sahada yapılan bu mücadelelerle, İtalyan kuvvetleri durdurulmuştu. Ama stratejik seviyede ve özellikle devletin tüm ulusal güç unsurlarıyla bu bölgeye müdahale edememesi, taktik başarıların stratejik seviyeye takılmasına engel olmuştu. Onca emek ve özveriye rağmen stratejinin en acımasız kuralı bu bölgede de doğruluğunu bir kez daha göstermişti: Stratejik hatayı, taktik başarıyla gideremezsin! Milli Mücadele’de, Mustafa Kemal Paşa ulusun tüm imkânlarını kullanarak, Tarblusgarb Savaşı’ndaki bu hataya düşmemişti.

133 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, c.l, s.60-61.

134 Cebesoy, A.g.e., c.l, s.61.

135 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, c.l, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 1999, s.41.

Eğer askeri taktik tedbirlerin yanında, stratejik önlemler alınabilse ve milli güç unsurları devlet düzeyinde organize edilebilseydi, İtalyanları denize dökmek işten bile değildi.

Mustafa Kemal Paşa şu gerçeği çok iyi görmüş olmalıydı: Savaş, sadece askerle kazanılmaz! Devletin tüm güç unsurlarıyla ve topyekûn bir mücadeleye girmek gerekir.

Aksi durumda, ister taktik sahada, isterse stratejik seviyede olsun, elde edilen askeri zafer, devletin ulusal siyasetine ve ulusal hedefine hizmet etmeyebilir. Bu durumda, Türk tarihinde zaman zaman görülen, muharebe sahasında kazanıp diplomasi masasında kaybetmek gerçeği bir defe daha öne çıkar. Trablusgarp’ta da olan budur.

Mustafa Kemal Paşa Tobruk ve Derne cephesinde yaşadığı gerilla savaşının deneylerini incelemeye ve teorik sonuçlar çıkarmaya önem vermişti. Bu sonuçlar gerilla savaşı sırasında aldığı notlarda, talimatlarda, yazışmalarda ve savaştan sonra 1914 yılında yazdığı Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal adlı kitabının bir bölümünde yer almıştır.

Mustafa Kemal Paşa bu kitabında gerilla savaşını, ezilen milletlerin mücadele olanakları ve emperyalist ordulardan üstün olan özellikleri açısından incelemiştir:

“Denilebilir ki başka yerlerde olduğu gibi Derne’de de bir sene İtalyanları yenen ve Derne’nin üç kilometre çevresinde oluşturdukları istihkâmlarında hapseden kuvvet, kendiliğinden iş görmekte, Osmanlı kuvvetini oluşturan insanların İtalya ordusunu oluşturan insanlardan daha verimli olmasındandır. Yoksa sayı, top, tüfek, mühimmat ve tekniğin sağladığı üstünlükler dikkate alınırsa, ortaçağdan kalma Derne küçük kuvvetlerinin, son yüzyılın bütün gelişmelerinden pay almış bir ordunun karşısında bir gün duramaması lüzumunu teslim etmek lazım gelirdi.

Görülüyor ki, eldeki vasıta ortaçağ yadigârı olsa da bir kuvvetin erleri bizzat fikir sahibi ve girişken olup durumun gereğini kavrama ve görülecek iş için adım başında bir emre, bir ihtara ihtiyaç göstermeden kendiliğinden iş görmede verimli olursa, karşısındaki bu özellikten mahrum kaldıkça dünyadaki bütün gelişmelerin lütuflarıyla donanmış olsa bile muzaffer olamaz.”136

Mustafa Kemal Paşa Trablusgarp Savaşı’ndan temel bir sonuç çıkarmıştı; Bu sonuç savaşta belirleyici olanın teknoloji değil, insan olduğu tespitidir. Mustafa Kemal Paşa gerilla savaşında insan verimliliğini sağlayacak temel unsuru yaratıcılık ve inisiyatif olarak açıklar. Gerilla savaşında düşman beklenmeyecek, onun üzerine gidilecektir. Bu nedenle devamlı taarruz ve baskın halinde bulunan gerilla müfrezelerinin “emir beklemeksizin kendiliğinden iş gören” subay ve askerlerden oluşması son derece önemlidir. Mustafa Kemal Paşa inisiyatifin ve yaratıcılığın eğitimden ve bilinçlilikten kaynaklandığını tespit etmişti.137

Mustafa Kemal, Trablusgarp Savaşı devam ederken gerilla savaşında siyasetin belirleyici olduğuna dikkat çekmiş, askeri bir başarı söz konusuyken, hükümetin Trablusgarp’ı İtalyanlara teslim etmesi Mustafa Kemal’i haklı çıkarmıştı. Mustafa Kemal

136 Genelkurmay Başkanlığı, Atatürk’ün Not Defterleri-VI, Genelkurmay Yay., Ankara, 2005, s.171.

137 Atatürk’ün Not Defterleri-VI, s.170-171.

Paşa Trablusgarp gerilla savaşını, merkezi bir komutanlıkta birleştirilmiş bir savaş olarak tanımlar. Gerillayı ordunun bir parçası olarak değerlendirir. Bu nedenle kitabında gerilla konusunu orduda “inisiyatif” başlığı altında incelemişti. İnisiyatif hiçbir zaman merkezi disiplinin dışına çıkamaz. Gerilla savaşında merkeziyetçilik şematik değildir.

Merkeziyetçiliğin sağlanması için “maksadın kavranması” ve ‘maksada uygunluk”

gereklidir.

“Bir ordunun parçalarından her birinin bizzat her işi kendiliğinden yapıvermekteki derecesi aşırıyı bulursa cidden endişeye değer. Halbuki her hareketin maksada uygunluğu, her türlü durum ve şartlar dahilinde maksadı açık olarak görebilmeye bağlıdır.”138

Maksat, her şart altında bir programa ve stratejiye bağlanmaktır. Bu İlke Mustafa Kemal Paşa için her zaman askeri başarının önkoşulu sayılmıştı.

Gazeteci Mustafa Şerif kimliğiyle geldiği Trablusgarp’ta, Küçük ve hareketli birliklere dayalı gerilla savaşının, halkın direnme ve destek gücüne dayanmak ve savunma amaçlı olmak koşuluyla, büyük ordulara karşı ne denli etkili olacağını uygulama içinde sınadı; yeni taktikler ve kuramsal önermeler geliştirdi. Emri altında çatışmalara katılan subayların deneyimlerinden de yararlanıyordu.139

Mustafa Kemal Paşa, 7 Ağustos 1918’de ikinci kez 7’nci Ordu Komutanlığına atanmış, İngilizlerin üstün kuvvetleri karşısında Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı, Yafa-Kudüs hattının kuzeyinde üç ordu ile savunma tertibi almıştı. Batıda Akdeniz sahiline doğru Cevat Paşa’nın komuta ettiği 8’nci Ordu, merkezde Mustafa Kemal Paşa’nın 7’nci Ordusu ve doğuda Cemal Paşa’nın komutasında 4’ncü Ordu tertiplenmişti. Önceki muharebelerde Türk birlikleri çok zayiat vermiş, Yıldırım Ordular Grubunun toplamı yaklaşık 30 bin civarına düşmüştü. Üstelik arazi de savunmaya elverişli değildi. Buna mukabil İngiliz Mısır Seferi Kuvvetleri Komutanı General Allenby, sadece taarruz kademesinde 80 bin civarında askerle tertiplenmişti. Mısır Seferi Kuvvetlerinin toplam mevcudu 467.650 kişi idi.

Yıldırım Ordular Grubu, üç ordusu ile 90 kilometrelik bir cepheye yayılmıştı. Tahkimat zayıf olmakla beraber eldeki kuvvet de bu kadar geniş bir cepheyi savunmaya kâfi değildi. Orduları birbirine denk cephelere yaymak suretiyle her deliği kapatmak isteyen düşünce neticesinde, düşman herhangi bir yerde kuracağı ağırlık merkeziyle cepheyi istediği yerden yarabilecek durumda idi. Nitekim İngilizler Nablus Muharebesine başlarken 8’nci Ordunun 8.000 mevcudu karşısında 53.000 kişi bulundurmak suretiyle

138 Atatürk’ün Not Defterleri-VI, s.171.

139 Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, T.C. iş Bankası Yay.,1999, s.13.

7 misli, bu ordunun 22’nci Kolordusunun 3.000 mevcuduna karşı 15.000 mevcutla 14 misli üstünlük sağlayınca yarma kaçınılmaz oldu.140

Mevcut azlığının yanı sıra Yıldırım Ordular Grubu Nablus Meydan Muharebesine, geceli gündüzlü muharebelerde fiziki ve moral bakımından muharebe gücünü büyük ölçüde kaybetmiş kuvvetlerle, her bakımdan noksansız bir desteğe sahip olan çok üstün İngiliz Ordusu karşısında girmek durumunda kalmıştı.141 Temel harp prensipleri ihlal edilmişti. Savunan için sağlanması gereken kuvvet çoğunluğu ile savunma kuralı atlanırken, düşmana sıklet merkezi uygulaması için herşey altın tepside sunulmuştu.

Milli Mücadele’de Mustafa Kemal, stratejisini sıklet merkezi üzerine kuracaktı.

Mustafa Kemal, 20 Eylül’de işte bu koşullarda kendisine bağlı ve 20. Kolordu birliklerine taşınması mümkün olmayan malzemenin tahribi ve düşmana hissettirmeden tarihi geri çekilme emrini verecektir.142

Ordu Komutanı Dera’dan at üzerinde Şam istikametinde, günlerce yol kat ederken, sınıf arkadaşı ve 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy’a yeni tezlerini anlatmış, İmparatorluk hudutlarında bozgun ve dağılmanın önüne geçmek için, Türklerle dolu topraklarda yeni bir devlet kurulmasını düşünmekteydi. Ordu komutanı, ateşkes ilanına yaklaşan günlerde, zihninde canlanan bu tezleri mütarekeden sonra hızla geliştirecek ve bunları yeni Türkiye devletinin kuruluşuna esas olan Misak-ı Milli belgesine dönüştürecekti.

Ordunun dağıtılmasını elden geldiğince önlemeye ve silahları ülkenin değişik yörelerine göndermeye karar vermişti; “Savaş Müttefikler için bitmiş olabilir, ancak bizi ilgilendiren savaş, şimdi başlıyor”143 diyordu. Anadolu’nun savunulması için önemli gördüğü İskenderun Limanı ve Toros Tünelleri üzerinde duruyor, 5 Kasım’da gönderdiği telgrafta,

“Mütareke koşulları içindeki belirsizlikleri giderecek önlemler alınmadan, orduları terhis etmemeliyiz” diyordu.144

Yıldırım Orduları komutasını devralınca, Ali Fuat Paşa’yı (Cebesoy) Adana’ya çağırmış, Ülkeyi kurtarmak için yapılması gerekenler konusunda görüşlerini açıklamış ve

“Bundan sonra, millet kendi haklarını kendisi arayacak ve koruyacaktır. Bizlerin, mümkün olduğu kadar ona bu yolu göstermemiz ve bütün ordu ile birlikte yardım

140 Fahri Belen, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1918 Yılı Hareketleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1967, s. 63-64.

141 Cemal Kemal, “Nablus Meydan Muharebesi’nde Mustafa Kemal”, Atatürk Yolu Dergisi, Ankara Üniversitesi TİTE Yay., Sayı 51, 2013, s. 627.

142 Atatürk’ün Bütün Eserleri c.2, 1915-1919, Kaynak Yay., İstanbul, 2003, s.211-212.

143 Atay, Çankaya, s. 147.

144 Kocatürk, A.g.e., s. 72.

etmemiz gerekir” diyerek, ondan komutası altındaki birlikleri (20. Kolordu) dağıtmamasını istemişti.145

Ordu silahları, Anadolu’nun içlerinde çok az insanın bildiği yerlere taşınmalı ve korunmalıydı. Terhis edilecek güvenilir subaylarla doğrudan ilişki kurmuş, onları,

“gerilla grupları oluşturmak için bir araya gelmeye” ve ilerideki ulusal direniş için hazırlıklı olmaya çağırmıştı.146 “Denizden uzak iç bölgelerde, ilerde kuracağı ulusal kurtuluş ordusu için silah sığınakları” kurulmasını istemiş; “Urfa, Maraş, Antep’e silah göndermişti.”147 Güven duyduğu kişilere ne yapmaları gerektiğini ve nasıl destek olacağını açıkça söylüyor, onları ulusal direniş için yüreklendiriyordu.148

Mustafa Kemal Paşa, Filistin-Suriye Cephesindeki uygulamalarıyla; disiplinli, düzenli ve kuvvet kaptırmadan çekilmeyi başarmış, bu cephede İngiliz kuvvetleri ilk kez durdurulmuş oldu ve Hatay Misak-i Milli sınırları içinde kalmıştı.

Mustafa Kemal Paşa, bu cephede başarılı olmak için geçmişten itibaren önerdiği tedbirler dikkate alınmadığı için, gelecekte nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalınacağını biliyordu. En büyük endişesi, yanlış kararlar ve manevralar sonucu kuvvetlerin kuşatılarak esir düşmesi sonucu İngilizlere kaptırılmasıydı. Bu nedenle harbin sonuna kadar mümkün olduğunca kuvvetleri korumayı amaçlamıştı. Büyük Harp biter bitmez Milli Mücadeleyi başlatmayı öngördüğünden, kullanılacak kuvvetleri hesaplıyordu.

Kalan birlikler eriyerek artık tükenme noktasına geldiğinden, her bir kuvvetin muhafazası hayati öneme haizdi. Nitekim Milli Mücadele başlarken Doğu cephesindeki kuvvetler dışında muharebe yeteneğine sahip en önemli güç, Güney cephesindeki bu birlikler olmuştu.

Mustafa Kemal Paşa’nın düşmanın genel saldırısını değerlendirmesi ve bu öngörü ile önceden tedbirler alması, zamanında çekilmesi ve bunu bir kuvvet örtüsü gerisinde yapması, Şam’ın değil daha kuzeyde Anti-Lübnan Dağlarının savunulmasını düşünmesi, başsız kalmış birlikleri toplaması, Halep’te kuvvetleri gruplandırması ve Şam felaketinin bir küçüğünün yenilenmemesi için Rayak’tan Kuzeye çekilmesi kuvvetli öngörülerinin sonucudur.149 M. Kemal Paşa ordusunu, üç ordu arasından en az kayıpla çekebilmiş, en zor ve dağılmayı çok kolay getirebilmesi açısından çekilme harekâtını

145 Dietrich Gronau, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu, Altın Kitapları, 2.Bas., İstanbul,1994, s. 126-127.

146 Gronau, A.g.e., s. 127.

147 Lord Kinross, Atatürk, Altın Kitaplar, 12. Bas., İstanbul,1994, s. 165-166.

148 Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s. 72.

149 Anti-Lübnan Dağları (Doğu Lübnan Sıradağları), kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanıp Lübnan-Suriye sınırını oluşturan Ortadoğu'daki sıradağlar. Dağın adı Lübnan Dağı'nın karşısında bulunmasından gelir. Anti-Lübnan Dağları, Lübnan Dağları'na paralel uzanır. İki sistemin arasında Bekaa Vadisi çöküntüsü yer alır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Anti-L%C3%BCbnan_Da%C4%9Flar%C4%B1, Erişim Tarihi:19 Mayıs 2020.

çok dikkatli uygulamış ve güçlü bir komutanlık örneği vermişti. Bunu; hem komutanlık tutumu hem de iyi kolordu komutanları ile yapmıştır. Hareket gücünün önemini bu savaşmalarda görmüş ve Kurtuluş savası için büyük süvari kuvveti örgütlemeyi kafasına yerleştirmişti.150 Mustafa Kemal Paşa, her harekâttan geleceğe yönelik dersler çıkarıyordu.

2.3. MİLLİ MÜCADELE STRATEJİSİNİN OLUŞTURULMASI KAPSAMINDA