• Sonuç bulunamadı

Gagauz Türklerinin genelde eğitim; özelde ise Türkçe eğitimi faaliyetlerinin yasal dayanağını Moldova Cumhuriyeti Parlamentosu tarafından 23 Aralık 1994 tarihinde kabul edilen “Gagauz Yeri Özel Hukuki Statüsü” oluşturmaktadır. Kanuna göre, Gagauz Yeri’nin resmî dili, Moldovaca, Gagauzca ve Rusçadır. Dolayısıyla eğitim de bu dillerle yapılmakta, bilim ve kültür dersleri Rusça, dil dersleri ise ilgili dille işlenmektedir. Bu doğrultuda Gagauz Türkçesi sadece ana dili derslerinde kullanılmaktadır. Bugün de geçerli olan bu

77

duruma gelinceye kadar Gagauz Türkçesinin eğitiminde farklı gelişmeler yaşandığı görülmektedir.

1957 yılında Kiril’e dayalı alfabeden sonra Moldova Cumhuriyeti, 16 Kasım 1957 tarihinde çıkarılan bir kanunla Gagauzların ana dilde eğitim yapmasına izin vermiştir. İznin ardından 1 Eylül 1958 tarihi itibariyle Gagauz okullarında Türkçe eğitime geçilmiştir. Nikolay Baboğlu ve Diyonis Tanasoğlu tarafından Türkçe ders kitapları hazırlanmıştır. İlk ve ortaöğretimde Gagauz Dili ve Edebiyatı derslerine izin verilmiştir (Güngör ve Argunşah, 1993, s. 51). Bu dönemde ilkokul 1’inci, 2’inci ve 3’üncü sınıfları kapsayan millî okullar açılmış ve bütün dersler Gagauz Türkçesiyle okutulmuştur. 4’üncü ve 8’inci sınıflar arasında ise Rus okullarında Rusçayla eğitim verilmiştir. Gagauz Türkçesiyle öğrencilerin bağlantısı kopmamış, Gagauz dili ve edebiyatı dersleri devam etmiştir (Güngör ve Argunşah, 1993, s. 51).

Millî okullar dönemi olarak adlandırılan bu dönem, Gagauz Türkçesinin öğretimi için en aydınlık dönem olmuştur. Ancak bu aydınlık dönem üç yıl sürmüş ve 1961’de Gagauz Türkçesiyle eğitime son verilerek bütünüyle Rusça eğitime geçilmiştir. Bu tarihle birlikte Gagauz Türkçesinin 27 yıl sürecek olan en karanlık dönemi başlamış ve Gagauz Türkçesi sadece ana dili dersleri içinde öğretilmeye çalışılmıştır (Güngör ve Argunşah, 1993, s. 51). Bir dilin kalıcı olmasını sağlayan iki önemli etkenden söz edebiliriz. Birincisi dilin konuşma alanıyla sınırlı kalmayıp yazılı olarak da gelişmesi, ikincisi ise yeni yetişen kuşaklara eğitim yoluyla öğretilmesi (Özkan, 2010, s. 78). Bu anlamda Gagauz Yeri Parlamentosunun 26 Ocak 1996 tarih ve 22-VIII/I sayılı kararıyla yeni bir Latin esaslı Gagauz alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Ancak yine de Gagauz dilinin durağanlaşması, yani bir dizi modern olguyla ilgili söz ve kavramı olmayan bir günlük konuşma dili düzeyinde kalması önemli bir sorundur (Karlsson, 2006, s. 37). Diğer taraftan Gagauz Türkçesi, bir eğitim dili değil, öğrenilen dil durumundadır.

Özerklik hareketi çerçevesinde Gagauzlarda etnik bilinç gelişmeye başlamış, bununla beraber Gagauzların, Rus ve Romenlerle arasındaki en büyük kültürel fark olan dillerini koruma isteği artmıştır. Bu noktada Gagauz Türkçesiyle yapılan yayın faaliyetleri artmış, Gagauz dili, özerk bölgede tüm öğrenciler için okul müfredatlarında yerini almış, televizyon ve radyo yayınlarına başlanmıştır. Ebeveynler Gagauz dilini aile dili olarak canlandırmışlardır (Menz, 2013, s. 153).

78

Gagauz Yeri’nde en önemli dil eğitim araçları gazete ve dergilerdir. Bunlar Gagauz Türkçesinin varlığını ispatlamanın yanında baskılarındaki haber ve makalelerle dil öğretimine katkıda bulunmuştur.

Bu gazetelerden biri, ilk sayısı 14 Ağustos 1988 tarihinde yayımlanan “Ana Sözü”dür. Gazete, sadece olayları takip ederek onları yansıtmakla kalmayıp sayfalarında tarihî ve edebî bilgilere, ana dili ve Türkiye Türkçesi öğretimine de geniş yer ayırmıştır. Örneğin Mihail Çakır’ın Besarabyalı Gagauzların Historyası adlı eseri parça parça yayımlanmış (H. Argunşah, 2002, s. 267); 23 Nisan 1989 tarihli gazetede okullarda Gagauzca için dersler konulduğu ve bu dersler için kitaplar bastırıldığı haberi verilmiştir. (Ercilasun, 1989, s. 482). Yine aynı gazetenin 21 Mayıs 1989 tarihli sayısında dikkat çeken bir ilan vardır. İlanda “Ana Dilim” adlı bir kulüp kurulduğu; ana dili, tarih, edebiyat, folklor ve kökenle ilgili bilgi edinmek isteyenlerin bu kulübe katılabileceği belirtilmiştir (Ercilasun, 1989, s. 482).

“Sabaa Yıldızı” dergisi, 1996 yılında yayın hayatına başlamış ve bugün 70. sayısına ulaşan, üç ayda bir çıkan etnik bilim, kültür ve tarih dergisidir. Dergide, Gagauz Türkçesinin öğretimiyle ilgili plan ve yöntemlere yer verilmiştir. Örneğin; derginin 57. sayısında, M. İ. Kopuşçu ve E. F. Kopuşçu tarafından hazırlanmış Gagauz Dili ve Edebiyatına ait bir ders sürecine ve tema planına yer verilmiştir.

Gagauz Türkçesinin bir yazı dili olarak gelişmesi ve öğretimi için önemli faaliyetler yürüten sivil toplum kuruluşları da vardır. 1999’da Komrat’ta kurulan Gagauz Yazarlar Birliği tarafından genç yazar ve şairleri teşvik etmek için birliğe bağlı Filizler adıyla bir birim oluşturulmuştur. Gazete ve dergiler çocuklar için Böcecik ve Karımcalık adıyla ekler çıkarmıştır (Özkan, 2010, s. 82).

Bugün Gagauz Yeri Özerk Bölgesinde ilköğretimde Gagauz Türkçesine ayrılan süre haftada 3 saattir. Gimnazya denilen ortaokul ve liselerde de ders saatleri aynı olmakla birlikte bu saatlerin biri Gagauz edebiyatına ayrılmıştır. Gagauz dili ve edebiyatı dersleri, iki dil becerisi üzerine oturtulmuştur. Bunlar okuma ve yazmadır. Dolayısıyla konuşma ve dinleme becerilerini geliştirmeye ilişkin programda hedef ve kazanımlar bulunmamaktadır.

Bütün bu gelişmelere rağmen özerklik statüsüyle hedeflenen noktaya gelindiği söylenemez. Tarih boyunca azınlık dili olarak kullanılan Gagauz Türkçesi, Rusça ve Moldovaca karşısında tutunabilmek ve ayakta durabilmek için daha gelişmiş bir Türk dili kolu olarak Türkiye Türkçesine yaslanmak ihtiyacı duymaktadır. Önümüzdeki 50 yıl içinde pek çok

79

azınlık ve bölge dilinin kaybolacağı öngörüsü hatırlandığında böyle bir iş ve güç birliğinin kaçınılmaz olduğu da aşikârdır (Özkan, 2013, s. 92,93).

Gagauz etnik kimliğinin en temel belirleyici unsuru olan Gagauz Türkçesinin yüz yüze olduğu engelleri aşması, Türkiye Türkçesinin gelişmiş bir yazı ve kültür dili olarak sunduğu söz varlığı ve yeni ifade imkânlarını değerlendirmesiyle mümkün olacaktır. Bu konuda belli bir dönem itibariyle aynı tarihî süreçten gelen Bulgaristan, Yunanistan ve eski Yugoslavya Türk azınlıklarının kendi Türkçelerini yaşatma çabaları örnek alınabilir. Zaten son dönemde yaşanan siyasi ve sosyal gelişmeler de böylesi bir ilişkiyi zorunlu hale getirmektedir.