• Sonuç bulunamadı

Gıda Güvencesine Hak Temelli Yaklaşım

Belgede Uluslararası hukukta gıda hakkı (sayfa 119-132)

B. Gıda Hakkı ve Benzer Kavramlar

III. Gıda Güvencesine Hak Temelli Yaklaşım

287 Gıda güvenliğinin sağlanması hususunda son yıllarda ülkemizde de önemli adımlar atıldığı

görülmektedir. Bu konudaki gelişmelerin detaylı bir değerlendirmesi için bkz. Koç, G./ Uzmay, A.: Gıda Güvencesi ve Gıda Güvenliği: Kavramsal Çerçeve, Gelişmeler ve Türkiye, Tarım Ekonomisi Dergisi 2015, C. 21, S. 1, s. 44-46. Ayrıca bkz. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Stratejik Plan 2013-2017, Ankara 2013, http://www.sp.gov.tr/upload/xSPStratejikPlan/files/3wMDY+Stratejik_Plan_2013-2017.pdf, s.e.t. 09.05.2019.

288 Koç/ Uzmay, s. 41. 289 Koç/ Uzmay, s. 42.

290 Gıda güvenliğinin sağlanması hususunda idarenin yetkilerine ilişkin kapsamlı bir çalışma için bkz. Koç,

E.: Gıda Güvenliği ve İdarenin Yetkileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Kamu Hukuku Programı, Doktora Tezi, İzmir 2014.

Gıda güvencesine hak temelli yaklaşımın (right based approach to food security) ayrı bir başlık altında değerlendirilmesi gıda güvencesi ve gıda hakkına ilişkin zihin bulanıklığını ortadan kaldıracağı gibi, açlık sorununa ilişkin olarak neden iki farklı konseptin ortaya çıktığı sorusunu da cevaplayacaktır.

İnsan hakları hukukunda yaşanan gelişmeler, kalkınma kavramına bakış açısını büyük ölçüde değiştiren gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Daha öncesinde kalkınma tanımı devletlerin ekonomik gelişmişlikleriyle aynı anlama gelecek şekilde tanımlanırken, günümüzde kalkınmaya insan hakları temelli bir yaklaşımın (human rigths based

approach to development) benimsendiği görülmektedir.291 Bu yaklaşım, devletlerin sadece ekonomik refah düzeylerine odaklanmak yerine, toplumun bir bütün olarak sosyal refahının artmasını ve insan haklarının korunmasını da bir veri olarak dikkate almaktadır.

Gıda hakkı, kalkınma hakkı kapsamında bir alt kategori olarak ifade edilmekte olup kalkınmaya hak temelli yaklaşımın kalkınma kavramını genişletip güçlendirdiği gibi, gıda güvencesine hak temelli yaklaşım da gıda güvencesi kavramının kapsamını genişletmekte ve güçlendirmektedir.

Hak temelli yaklaşım, gıda güvencesini, insan hakları ilkeleri ile tamamlamak suretiyle, gıda meselesini bir yardım veya siyasal hedef olmaktan çıkararak devletler tarafından yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olarak ele almaktadır. Buna bağlı olarak, hak temelli yaklaşım, devletlerin insan hakları yükümlülükleriyle uyum içinde olmalarını gerektirmektedir. Ayrıca hak temelli yaklaşım, uluslararası örgütlerin ve bağışçı kurumların da kendi alanlarını ilgilendiren insan hakkı veya hakları bakımından

291 Kalkınmaya insan hakları temelli yaklaşımın detaylı bir değerlendirmesi için bkz. FAO, A Primer to

the Right to Adequate Food, Human Rights Based Approach to Development Learner Notes, Rome, 2007.

kendi çalışmalarında hak temelli yaklaşımı benimseyerek, devletlerin insan haklarından kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmelerine destek olmalarını öngörmektedir.292

İnsan haklarının temel ilkeleri, sırasıyla katılım (participation), hesap verme sorumluluğu (accountability), ayrımcılık yasağı (non-discrimination), şeffaflık

(transparency), insan onuru (human dignity), yetkilendirme (empowerment) ve hukuk

üstünlüğü ilkesi (rule of law) olup hak temelli yaklaşıma göre, gıda güvencesinin sağlanması veya gıda hakkının korunması ancak bu ilkelerin benimsendiği bir hukuk düzeninde mümkün olabilecektir.293

Bu ilkelerin, gıda güvencesini oluşturan dört sütunlu yapıyla birleşmesi neticesinde aşağıda görüleceği üzere, daha güçlü bir tablo ortaya çıkmaktadır.294 Bu tablo, gıda güvencesinin üzerine kurulu olduğu dört sütunu tanımakla birlikte,295 bu sütunların insan haklarının temel prensipleriyle güçlendirilmesi fikrinin cisimleşmiş halidir.

292 Mechlem, K.: Food Security and the Right to Food in the Discourse of the United Nations, European

Law Journal 2004, Vol. 10, No. 5, s. 647.

293 Bu ilkeler literatürde İngilizce baş harfleriyle hatırlatıcı ipucu niteliğindeki PANTHER kelimesiyle

birlikte anılmakta olup PANTHER ilkeleri (PANTHER principles) olarak bilinmektedir. PANTHER kısaltmasının açılımı “participation, accountability, non-discrimination, transparency, human dignity,

empowerment, rule of law” şeklindedir.

294 A Primer to the Right to Adequate Food, The Concept of the Right to Adequate Food, Learner Notes,

s. 13.

295 Gıda hakkının bileşenleri olarak ifade edebileceğimiz yeterlilik (adequacy), sağlanabilirlik

(availability), erişilebilirlik (accessibility) ve sürdürülebilirlik (sustainability) kavramlarının gıda

güvencesinin dört sütunu ile uyum içinde olduğu görülmektedir. Bu kavramların ne anlama geldikleri tez çalışmasının ikinci bölümünde detaylı bir şekilde izah edilmektedir.

İHTİYAÇLARIN TEYİT EDİLMESİ Hesap S or u lab ili rli k İn san O n u ru Ye tkil en d irm e Katıl ım Ayr ımc ıl ık Yasağı Ş eff aflık Hu k uk u n Üst ün ğü

İNSAN HAKLARININ TEYİT EDİLMESİ

d an ın sağl an ab il irl i G ıd aya e rişi m İst ik rar d ad an yar ar lan m a

Bu ilkelerin ne anlama geldiklerinin açıklanması, ulusal ve uluslararası düzeyde gıda güvencesinin sağlanması ve gıda hakkının korunması bakımından taşıdıkları önemin ortaya konulması bakımından yerinde olacaktır.296

Katılım ilkesi, gıda konusu da dahil olmak üzere, bireylerin ve grupların kendi hayatlarını etkileyen kararların alınması süreçlerine aktif, özgür, etkin ve anlamlı bir şekilde katılmalarını öngörmektedir. Bu bağlamda katılım ilkesi, bireylerin kendilerini besleyebilmelerini, bir başka deyişle kendi gıda güvencelerini sağlayabilmelerini etkileyen karar alma süreçlerine katılım imkânına sahip olmalarını gerektirmektedir. Bu ilkeye göre, bireyler kendi hayatları hakkında verilen kararların gerek alınması sürecine gerekse içeriğine karşı koyabilecek mekanizmalara sahip olmalıdır.

Hukuk üstünlüğü ilkesini tamamlayıcı niteliğe sahip olan hesap verme sorumluluğuna göre ise, yetkililerin hem kendilerinden üstekilere hem de bireylere karşı hesap verme sorumluluğuna sahip olmaları gerekmektedir.

İnsan hakları hukukun en temel prensiplerinden biri olan ayrımcılık yasağı ise, gıda hakkı bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Gıda hakkını, gıda güvencesinden ayıran en önemli özelliklerden birinin de ayrımcılık yasağı olduğunu söylemek mümkündür. Şöyle ki gıda güvencesi tanımında ayrımcılık yasağından hiçbir şekilde bahsedilmediği gibi, uygulamada da bir toplumda genel olarak gıda güvencesinin sağlanmış olması bazı kişilerin ayrımcılığa uğradıkları gerçeğini perdeleyebilir.297 Örneğin; tutuklulara yeterli, güvenli ve besleyici miktarda gıda temin edilen bir durumda

296 İlgili ilkelerin anlamları için Exploring the human rights-based approach in the context of the

implementation and monitoring of the SSF Guidelines isimli çalışmadan istifade edilmiştir. Bkz. Yeshanew, S./ Franz, N./ Westlund, L.: Exploring the human rights-based approach in the context of the implementation and monitoring of the SSF Guidelines, FAO, Rome 2017, s. 83-84, http://www.fao.org/3/a-i6933e.pdf, s.e.t. 10.08.2019.

bu kişilerin gıda güvencesinin sağlandığını söylemek mümkündür.298 Ancak bu tutuklular arasında ırk, din cinsiyet gibi nedenlere bağlı olarak ayrımcılık yapılması, bazılarına miktar olarak daha çok veya kalite bakımından daha yüksek kaliteli besin verilmesi ayrımcılık yasağının ihlali nedeniyle gıda hakkının da ihlaline neden olacaktır.299 Bu açıklamalardan hareketle, hak temelli yaklaşımın bir toplumdaki bireylerin gıdaya ve gıda kaynaklarına erişim ve gıdadan yararlanma hususlarında ırk, din, cinsiyet ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde ayrımcılığa maruz kalmamalarını gerektirdiğini ve bu bağlamda gıda güvencesinden daha güçlü bir içeriğe sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Şeffaflık ilkesi ise, gıda hakkına ilişkin olarak izlenecek politika, yasal düzenleme ve bütçe planlamalarının kamuoyunun anlayacağı bir dilde hazırlanması ve medya aracılığıyla bilgilendirme yapılmasını öngörmektedir. Ayrıca, şeffaflık ilkesi, gıda hakkın tam olarak sağlandığının tespit edilebilmesi için birtakım göstergelerin veya benzer değerlendirme araçlarının belirlenmesini gerektirmektedir.300

İnsan onuru insanların sadece insan olmaları nedeniyle saygıyı hak etmeleri gerektiğini ve insanın kendisinin bir değer olduğunu kabul eden bir muhtevaya sahiptir. İnsan onuru kavramı, gıda hakkını, gıda güvencesinden ayıran en önemli unsurlardan biridir. Gıda güvencesini sağlama amacı, ahlaki veya ekonomik farklı gerekçelere dayandırılarak açıklanabilecekken, gıda hakkının sağlanmasının temelinde insan onuru yatmaktadır.301 Bu anlamda, açlık sorunu ile mücadelede insan onurunun korunması, diğer bütün gerekçeleri ikincil duruma getirmektedir. İnsan onuru, insan haklarını anlamlandırmanın yanı sıra, bir hakkın sağlanması sırasında yetkililere de rehberlik eder

298 Mechlem, s. 644.

299 Mechlem, s. 644. 300 Mechlem, s. 646. 301 Mechlem, s. 643.

niteliktedir. Daha açık deyişle, gıda hakkının korunması bizzat insan onurunun korunmasının bir gereği olmakla birlikte, yetkililerin hakkın korunmasına ilişkin alacakları tedbirlerin de insan onuruna uygun bir şekilde olması gerekmektedir.

Yetkilendirme ilkesi ise yetkililerin bireylere kendilerini etkileyecek kararları seçmek ve etkilemek için birtakım araçlar sağlamasını gerektirmektedir.

Son olarak hukuk üstünlüğü ilkesi, devletin organları üzerinde hukukun mutlak egemen olmasını ifade etmektedir. Hukuk devleti ilkesinden ayrı düşünemeyeceğimiz hukukun üstünlüğü ilkesi, devletin aldığı kararlarda ve bunların uygulanması sürecinde kendisini de hukuk ile bağlı saymasını gerektirmektedir. Hukuk devletinin en temel özelliği insan haklarına saygı ilkesi üzerine kurulmuş olmasıdır. Bu anlamda hukuk devletli ilkesi ile insan haklarına saygının bir madalyonun iki yüzü olduğunu söylemek mümkündür.

Tüm bu ilkelerden de anlaşıldığı üzere, gıda güvencesine hak temelli yaklaşım, devletlerin yasal yükümlülükleri üzerine kurulmuş olması nedeniyle, gıda güvencesini siyasi bir tercih veya hedef olmaktan çıkarıp yerine getirilmesi gereken bir ödev haline getirmektedir.

Ayrıca, hak temelli yaklaşım gıdaya erişim hususundaki geleneksel yaklaşımların bir adım ötesine geçerek, gıdaya erişimi gıda hakkının bir bileşeni olarak kabul etmenin yanı sıra, bu erişimin insan onuruna uygun olup olmadığıyla da ilgilenmektedir.302 Bu

302 Elver, H.: The Challenges and Developments of the Right to Food in the 21st Century: Reflections of

the United Nations Special Rappourteur on the Right to Food, UCLA Journal of International Law &

Foreign Affairs 2016, Vol. 20 Issue. 1, s. 7. Gıda hakkının, gıda güvencesine yönelik geleneksel yaklaşımların ötesine geçen gıda güvencesine hak temelli yaklaşımının taşıdığı önem Dünya Gıda Zirvesi’nde hazırlanan raporda da ifade edilmiştir. İlgili raporda gıda hakkı temel bir hak olarak ifade edilmek suretiyle, gıda güvencesinin, konuya ilişkin etik ve insan hakları boyutlarından ayrı ele alınamayacağı teyit edilmiştir. Bkz. FAO, Report of the World Food Summit, World Food Summit, Rome, 13-17 November 1996, http://www.fao.org/3/w3548e/w3548e00.htm, s.e.t. 27.02. 2018.

husus, özellikle 1980’li ve 1990’lı yıllarda izlenen politikaların başarısızlığının giderilmesi bakımından da önem taşımaktadır. Bahsi geçen yıllarda, açlık ve kötü beslenme ile mücadele, tamamen üretimin ve böylece gıda arzının arttırılması odaklı biçimde ele alnmış olup, ticaretin ve gıda yardımının güçlendirilmesiyle sorunun çözülebileceği düşünülmüştür.303 Buna bağlı olarak, gıda güvencesi sorunu, kaynak temelli bir yaklaşımla çözülmeye çalışılmıştır.304 Kaynak temelli yaklaşım ise üretimi arttırma odaklı özelliği ile hukuki bir nitelikten ziyade, ekonomik ve teknik bir özellik göstermektedir.305 Bu niteliğiyle kaynak temelli yaklaşım, zengin devletlerin gıdaya ihtiyaç duyan fakir ülkeleri beslemesi ile sorunun aşılabileceği düşüncesini doğurmuş olup, yardım alan devletlerdeki bireylerin gıdaya ne şekilde eriştikleri hususunu gözden kaçırmıştır.

Hak temelli yaklaşım ise, gıdaya erişimin, insan onuruna uygun ve üretim kaynaklarına erişimi de içerecek bir biçimde ele alınması gerektiğine vurgu yapmak suretiyle, geleneksel yaklaşımın doğurduğu zararları ortadan kaldıracak bir bakış açısı getirmektedir. Bu bakış açısı, gıda meselesini, zengin ülkelerin fakir ülkeleri beslemesi yaklaşımının dar bakış açısından çıkararak, her devletin kendi halkının kendisini insan onuruna uygun bir biçimde besleyebileceği şartları sağlamasını gerekli kılan kapsamlı bir yaklaşım getirmektedir. Böylece gıda güvencesi zenginin eliyle gerçekleşen bir lütuf olmaktan çıkıp gıda hakkı kavramı çerçevesinde fakir olan devletlerin de kendi imkânları dahilinde sağlaması gereken bir yükümlülük haline dönüşmektedir. Ayrıca, hak temelli yaklaşım, kaynakların artmasının tek başına yeterli olmadığı gerçeğini dikkate almak

303 Genel olarak bkz. McKeon. 304 Elver, s. 9.

305 Gıda güvencesi, FAO tarafından da gıda hakkının sağlanmasının bir ön şartı olarak ifade edilse de bu

kavramın per se bir hukuki kavram olmadığına ve devletlere birtakım yükümlülükler yüklemediğine dikkat çekilmektedir. The Right to Adequate Food: Fact Sheet No. 34, s. 4.

suretiyle, üretimin arttırılmasından ziyade, bireylerin var olan kaynaklara erişimlerinin nasıl güçlendirileceği üzerine yoğunlaşmaktadır. Hak temelli yaklaşımın, bu yönüyle günümüz gerçekleriyle de daha uyumlu olduğunu söylemek mümkündür. Zira günümüzde yaşanan açlık ve kötü beslenme sorununun temelinde üretim eksikliğinin değil, kaynaklara erişim sorununın yattığı, FAO verileri ile de teyit edilmektedir. Dünya genelinde, dünya nüfusunu rahatlıkla doyuracak miktarda üretim yapılmasına rağmen, halen yeryüzünde 820 milyondan fazla insanın aç olması bu gerçeğin rakamlara yansımış halidir.

Bununla birlikte, geleneksel yaklaşımın, gıda meselesini bir yardım veya cömertlik meselesi olarak gören sorunlu bakış açısı, ihtiyaç sahiplerini de sadece yardım alan pasif öğeler olarak görmesine neden olmaktadır. Hak temelli yaklaşım ise bireyleri gıda yardımının nesnesi değil, gıda hakkının sahibi olan aktif özneler olarak kabul etmektedir.306 Böylece, kendisine yardım edilmediği zaman herhangi bir merciiye başvuru imkânı bulunmayan bireyler, hak sahibi olarak kabul edildiklerinde hakları yerine getirilmediği zaman devlete karşı hesap sorabilme yetkisine sahip güçlü özneler haline dönüşmektedir.307

Hak temelli yaklaşımın, bireyleri hak sahibi olarak kabul etmesinin doğal bir sonucu olarak, devletlerin uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerine vurgu yaptığı da görülmektedir. Bu bağlamda, devletler gıda hakkını sağlamak yükümlülüğüne sahip olan özneler olarak kabul edilmektedir. Devletler bakımından gıda hakkını sağlama, bir tercih olmanın aksine bir yükümlülük olup öncelikli olarak bireylerin kendilerini

306 Elver, s. 7; FAO, The Right to Food Guidelines Information Papers and Case Studies, Rome, 2006,

http://www.fao.org/docs/eims/upload/214344/rtfg_eng_draft_03.pdf, s.e.t. 11.05.2019. (Bundan sonra The Right to Food Guidelines Information Papers and Case Studies).

307 Hak temelli yaklaşım bu yönüyle insan hakları ilkelerinden yetkilendirme ve hesap sorulabilirlik

besleyebilecekleri düzenin kurulmasını, bu düzeni bozan silahlı çatışma veya doğal afet gibi olağanüstü durumlar meydana geldiğinde ise ihtiyaç sahiplerine doğrudan doğruya gıda temin edilmesini gerektirmektedir.308 Bu bağlamda, gıda hakkının, devletlere birtakım adımları atmalarını buyurmak, birtakım eylemleri yasaklamak suretiyle ulusal ve uluslararası düzeyde gıda güvencesinin sağlanmasına büyük katkıda bulunan önemli bir çözüm aracı olduğunu söylemek mümkündür.309

Hak temelli yaklaşımın bir başka önemli özelliği ise, devletlerin yükümlülüklerini yerine getirmemeleri durumunda, bireylerin hakkın yerine getirilmesi için başvurabilecekleri mekanizmaların varlığını öngörmesidir. Bir hakkın pratikte anlam bulabilmesi ile bu hakkın ihlali durumunda etkin, tarafsız ve bağımsız başvuru mekanizmalarının varlığı arasında doğru orantı olduğu düşünüldüğünde hak temelli yaklaşımın taşımış olduğu önem daha iyi anlaşılmaktadır.

Değinilmesi gereken bir diğer husus ise, hak temelli yaklaşımın yetkilendirme ilkesi kapsamında, özellikle toplumdaki zayıf ve dezavantajlı grupların korunmasına öncelik vermesidir. Bu yaklaşım, gerek ayrımcılık yasağı ve insan onuru, gerekse karar alma mekanizmalarına sivil toplumun katılmasını öngören ilkelerle desteklenmektedir. Açlık ve kötü beslenme sorunu, daha önce izah edildiği gibi,310 özellikle toplum içindeki daha zayıf veya dezavantajlı konumda bulunan bireylerin sorunudur.

Ulusal düzeyde gıda güvencesinin sağlanması durumunda bile, bireysel bazda gıda güvencesinin sağlanıp sağlanmadığının tespiti ancak hak temelli yaklaşım ile

308 Cotula, L./Vidar, M.: FAO Legislative Study 77: The Right to Adequate Food in Emergencies, FAO,

Rome 2002, s. 22- 53. http://www.fao.org/docrep/016/y4430e/y4430e.pdf, s.e.t. 09.05.2018.

309 Buckingham, D.E.: Food Rights and Food Fights: A Preliminary Legal Analysis of the Result of the

World Food Summit, Canadian Journal of Development Studies 1998, Vol. 19, Issue: The Quest for

Food Security in the 21st Century, s. 233.

mümkün olabilmektedir. Örneğin; gecekondu bölgelerinde çöp toplama alanlarında yaşayan aşırı yoksul kimseler, buradan topladıkları ile bir şekilde hayatlarını idame ettirecek kadar gıda sağlayabilirler. Bu durum, bu bireylerin gıda güvencesinin sağlandığı anlamına gelse bile, insan hakları açısından durum değerlendirildiğinde bu bireylerin çöpten yiyecek toplayarak karınlarını doyurmaları insan onuruna uygun olmadığı için gıda haklarının ihlal edildiği sonucuna varmak mümkündür.311 Bu örnekte olduğu gibi, toplum içinde zayıf ve dezavantajlı durumda bulunmaları nedeniyle hakkın ihlalinden en çok etkilelen bu grupların, gıda güvencesine hak temelli yaklaşıma göre, meselenin öznesi ve önceliği olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Özellikle, ekonomik krizin yaşandığı ve kaynak sıkıntısının daha belirgin hale geldiği dönemlerde, hak temelli yaklaşım daha büyük önem arz etmektedir. Bu gibi durumlarda devletin birbiriyle yarışan hedefleri arasında önceliği zayıf gruplara vermesi ve bu grupların temel ihtiyaç ve haklarının karşılanması, ancak hak temelli yaklaşımın benimsenmesiyle mümkündür.312 Bu minvalde, hak temelli yaklaşım, ayrımcılık yasağı bağlamında bu zayıf ve dezavantajlı grupların özellikle dikkate alınması ve gerekli olan durumlarda dezavantajlı durum ortadan kaldırılıncaya kadar, pozitif ayrımcılık önlemleri alınmasını gerektirmektedir.

Bununla birlikte, devlet mekanizması tarafından alınan kararların veya uygulamaların en çok bu kesimlerin gıda güvencesi durumlarını etkilediği düşünüldüğünde, katılım ilkesinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Genel olarak tüm sivil toplumun, özel olarak ise toplum içinde zayıf ve dezavantajlı grupların karar alma

311 Mechlem, s. 644.

312 Narula, S./ Scholes, J./ Simon, M./ Zureick, A.: Nourishing Change: Fulfilling the Right to Food in the

United States, International Human Rights Clinic of N.Y.U. School of Law, New York 2013, s. 3-4, https://chrgj.org/wp-content/uploads/2016/09/130527_Nourishing-Change.pdf, s.e.t. 11.05.2019.

mekanizmalarına iştirak edebilmeleri, gıda hakkının korunması bakımından büyük bir önem taşımaktadır.

Son olarak, hak temelli yaklaşımın gıda güvencesinin sağlanması bakımından hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine yaptığı vurguya değinilmelidir. Hukuk devleti ilkesinin kendi içinde birtakım ilkelerle desteklendiği göz önünde alındığında, gıda hakkının sağlanması bakımında hukuk devleti ilkesinin benimsenmesi bir önşart olarak kabul edilebilir.

Hukuk devleti ilkesinin en temel özelliklerinden biri insan haklarına saygı ilkesidir. İnsan haklarına saygıyı bir prensip olarak benimsememiş bir devletin gıda hakkını öncelikli bir mesele olarak ele alacağını söylemek güçtür. Gıda hakkı ihlallerinin sık, ağır ve hatta sistematik şekilde işlendiği ülkelere baktığımızda hukuk devleti ilkesini benimsememiş totaliter veya diktatör rejimler olması bu görüşümüzü destekler niteliktedir. Bununla birlikte, hukuk devleti ilkesi, temel bir prensip olarak basın özgürlüğünün korunmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, gıda güvencesine hak temelli yaklaşım, devlet politikalarının rahatlıkla eleştirilebildiği, ihlallerin gündeme taşınarak kamuoyu oluşturulabildiği, muhalif seslerin kısılmadığı bir ortamı gerekli kılması bakımından da büyük önem taşımaktadır.

Hukuk devleti ilkesinin diğer bir bileşeni ise bağımsız, tarafsız ve etkin bir yargının varlığıdır. Gıda hakkının ihlali durumunda başvurulabilecek yargısal mekanizmalarının varlığı hakkın korunması için olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.

Bu açıklamalar ışığında, açlık ve yetersiz beslenme sorunu ile mücadelede daha güçlü bir yapı öngören gıda hakkı kavramı ile gıda güvencesi kavramlarını bir araya getirme çabalarına rağmen, iki kavram arasındaki temel ideolojik farklılıkların günümüze

kadar süregeldiğini söylemek mümkündür.313 Bu farklılığa bağlı olarak, gıda hakkını bir insan hakkı olarak tanımayan ABD gıda meselesini, devletlere açık bir şekilde yükümlülük yüklemeyen gıda güvencesi kavramı üzerinden ele almayı tercih ederken,314 sivil toplum kuruluşları ve gelişmekte olan ülkeler gıda güvencesi kavramını eleştirmeyi sürdürmektedir.

Günümüzde halen devam eden açlık ve yetersiz beslenme sorununun çözümü için, devletlerin önceliklerine ve politikalarına göre tanım değiştiren gıda güvencesi kavramı315 yerine, gıda güvencesinin sağlanmasının da teminatı olan ve gıdayı bir hak olarak kabul eden hak temelli yaklaşımın benimsenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu önem, sorunun çok boyutlu yapısına da değinilmek suretiyle Elver tarafından şu şekilde dile getirilmektedir:

“Açlık ve yetersiz beslenmeyi ortadan kaldırabilmek için, birincil olarak ekolojik ve iklimsel çöküş riski doğuran tüketim, arz ve büyüme odaklı politikalardan uzaklaşılması gerekmektedir. Bunun yerine, dünya açlığı ve yetersiz beslenmenin

313 Elver, s. 9.

314 ABD, açık bir şekilde gıda hakkı kavramına karşı çıkmakta olup, halen ESKHUS’ye taraf değildir.

ABD, gıda hakkına yönelik bu tavrını, Dünya Gıda Zirvesi’nde de sürdürmüştür. Zirve’ye katılan ABD

Belgede Uluslararası hukukta gıda hakkı (sayfa 119-132)