• Sonuç bulunamadı

Endüstriyel Gıda Sistemine Geçiş

B. Açlığın Ortadan Kaldırılması Önündeki Engeller

4. Endüstriyel Gıda Sistemine Geçiş

Gıda sistemleri; gıdanın üretimi, işlenmesi, taşınması ve tüketimini içeren bir sistem olup siyasi, çevresel, kültürel ve sosyo-ekonomik faktörlere bağlı olarak şekillenmektedir.96 Günümüzde endüstriyel gıda sistemi dünya genelinde baskın olup, sistemin odak noktası mümkün olan en düşük maliyetle gıda üretimini arttırmaktır. Bu amaçla tarım alanında üretimi arttırmak için kullanılan yapay gübre ve tarım ilaçları,97 hayvanların kısa sürede büyümesi için kullanılan hormonlar ve antibiyotikler gıda ürünlerinin insan sağlığını tehdit eder bir hale gelmesine neden olmaktadır. Benzer şekilde gıdaların görünüşlerini daha cazip hale getirmek ve raf ömrünü uzatmak maksadıyla, besin

96 Elver Report- Right to food and nutrition, s. 7, par. 22.

97 Tarım ilaçlarının gıda hakkı üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin kapsamlı bir değerlendirme için bkz.

UNGA Report of the Special Rapporteur on the right to food, A/HRC/34/48, 24 January 2017. (Bundan sonra Elver Report- Effects of pesticides on the right to food).

işleme endüstrisi tarafından kullanılan koruyucu maddeler, yapay renklendiriciler, katkı maddeleri ve diğer kimyasalların beslenme ve kamu sağlığı üzerindeki etkilerinin endişe verici boyutlara ulaştığını söylemek mümkündür.98

Bu haliyle endüstriyel gıda sistemi, ticaret serbestisi ve pazarlama stratejileri ile sağlıksız beslenme alışkanlıklarını körükler niteliktedir.99 Kalori bakımından yüksek, besin değeri bakımından ise düşük nitelikteki gıdalar, daha ucuz fiyatta markette yer bulurken, bireylerin beslenme alışkanlıkları da alım gücüne göre şekillenmektedir. Özellikle çok işlem görmüş gıdaların yüksek miktarda tuz, sodyum, şeker, trans ve doymuş yağlar içerdiği dikkate alındığında, sistemin ürettiği gıdaların gerek açlığın gerekse kötü beslenmenin bir formu olan obezitenin yaygınlaşmasının temel nedenlerden biri olduğunu söylemek mümkündür.100

Tüm bu hususlarla birlikte, endüstriyel gıda sisteminin, ticaret serbestisi ve doğrudan yabancı yatırımlar ile çok uluslu şirketlerin büyük etkisi altında kaldığını ifade etmek gerekir. Çok uluslu şirketler, gıdanın üretiminden işlenmesine, pazarlanmasından satışına kadar gıda zincirinin her aşamasında etkin rol oynamakta olup bu şirketlerin temel amacı da en düşük maliyetle en yüksek karı elde etmektir. Günümüzde gıda ve tarım sektörünün büyük ölçüde on büyük şirketin kontolü atında olduğu ve bu şirketlerin tohum ve tarım ilacı marketini de monopolize ettikleri görülmektedir.101 Bu çok uluslu şirketler,

98 Konuya ilişkin değerlendirme için bkz. Elver Report- Right to food and nutrition, s. 8, par. 23. 99 Elver Report- Right to food and nutrition, s. 3. par. 2.

100 Gıda endüstrisinin, beslenme ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri hakkında detaylı

değerlendirmeler için bkz. Nestle, M.: Food Politics: How the Food Industry Influences Nutrition and Health, University of California Press, Berkeley, Los Angeles, California 2013.

101 Bu şirketler: Associated British Foods, The Coca Cola Company, Groupe Danone S.A., General Mills

Inc, Kellogg Company, Mars Incorporated, PepsiCo Inc, Nestle S.A., Mondelez International Inc. ve Unilever Group’tur. Huffington Post, “These 10 Companies Control the World’s Food”, 18 August 2014, https://www.huffingtonpost.com/2014/08/17/companies-control-food_n_5684782.html, s.e.t. 26.06.2018.

finansal güçlerinin yanı sıra, gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde kuralların ve politikaların oluşum sürecini de etkilemektedirler.102 Çok uluslu şirkelerin bu gücü karşısında, yerel marketin korunmasına yönelik tedbirlerin alınmaması, çok uluslu şirketlerin piyasaya sürmüş oldukları sağlıksız gıdaların uygun fiyattan markette yer bulabilmesine ve yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Diğer taraftan, 1950’lerden sonra gelişen süreçte, tarımın ülke ekonomisindeki yerinin az olduğu algısı devletlerin tarıma olan desteğini azaltmıştır. IMF’nin izlemiş olduğu yapısal uyum programları bu anlayışı daha da güçlendirmiş olup dünya genelinde tarımla uğraşan nüfusta azalma yaşanmıştır. Tarımla uğraşan nüfus topraklarını terk edip şehre göç ederken, tarım büyük şirketlerin hâkim olduğu bir sektör haline dönüşmüştür.

1950-1970 yılları arasında yaşanan Yeşil Devrim ise tarımda geleneksel üretim modellerinin terk edilerek yüksek tekonoloji ürünü yöntemler ile yapılan tarım modeline geçişe neden olmuştur. Yeşil devrim, ilk etapta üretimi arttıran bir model olmakla birlikte kullanılan tohumların özelliği nedeniyle ilk mahsulden sonra, elde edilen verimin azalmasına neden olmuştur.103 Bu nedenle, çiftçiler her sene tekrar tohum almak durumunda kaldıkları gibi, verimi arttırabilmek için sentetik gübre, tarım makineleri, haşere ve ot ilacı kullanmak zorunda kalmışlardır.104 Bu üretim modelinin sermaye ve makine oldaklı olması, iş gücüne olan ihtiyacı azaltarak tarımla uğraşan

102 UN Human Rights Council, Report of the Special Rapporteur on the right to food, Hilal Elver, Access

to justice and the right to food: the way forward, A/HRC/28/65, 12 January 2014, s. 12, par. 39. (Bundan sonra Elver Report- Access to justice and the right to food: the way forward).

103 Atak Erden, E.: Genel Kamu Hukuku Yönünden Beslenme Hakkı, Yüksek Lisan Tezi, Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensitüsü, Kamu Hukuku (Genel Kamu Hukuku) Anabilim Dalı, Ankara 2018, s. 78.

kişilerin şehre göç etmelerini tetiklemiştir.105 Vasıfsız olan bu kişiler ise ya düşük gelirli işlerde istihdam olanağı bulmuş ya da işsiz kalmışlardır. Bu dönemde, bir taraftan üretim artarken, diğer taraftan işsizliğe bağlı yoksulluğun arttığı gözlemlenmiştir.106 Buna bağlı olarak, üretilen ürün daha fazla olsa bile, maddi imkânları olmayan kişilerin bu ürüne erişimleri mümkün olmamıştır.

Tüm bu hususlarla birlikte, küçük toprak sahibi çiftçiler öncelikli olarak kendi gıda ihtiyaçlarını karşılamak için tarımla uğraştıkları için ürün çeşitliliğine önem verirken, üretimde küçük toprak sahibi çiftçilerin yerini alan büyük şirketler ise ürün çeşitliliğinden ziyade, tek çeşit ürünle karı arttırmaya yönelik bir üretim modelini benimsemişlerdir. Tek çeşit ürünün üretimine odaklanan bir tarım sistemi olarak tanımlayabileceğimiz monokültürün endüstriyel tarımda yaygın olarak kullanılması, açlık ve yetersiz beslenme sorununu arttıran bir etki yaratmıştır. Zira, tek çeşit üretim yapılan topraklarda, iklime bağlı olarak verim alınamaması durumunda, üretilmiş başka bir alternatif ürün bulunamamaktadır.107 Ayrıca, tek çeşit ürünle belli bir topluluğu doyurmaya çalışan bu yaklaşım, bireylerin dengeli ve çeşitli beslenmeleri önünde de engel teşkil etmektedir.108

105 Atak Erden, s. 78-79.

106 Atak Erden, s. 79.

107 EKOIQ, “BM Gıda Hakkı Raportörü Hilal Elver: “Sorun Kıtlık Değil, Kaynaklara Erişim””, 12

Haziran 2015, http://ekoiq.com/2015/06/12/bm-gida-hakki-raportoru-hilal-elver-sorun-kitlik- degil-kaynaklara-erisim/, s.e.t. 07.05.2019.

108 Filipinler’de pirinç üretiminde yaşanan durum bunun tipik bir örneğidir. Ülkede temel besin

maddesi olarak tüketilen pirinç, besin değeri bakımından yüksek olmadığı için çocuklarda gelişim geriliğine neden olmaktadır. Filipinler’de monokültürü destekleyen Monsanto, Bill Gates Vakfı ile bir proje yürüterek pirincin besin değerinin arttırmak için, prinç tohumunun genetiğini değiştirerek içine vitamin koymaktadır. Bu prince ise “altınç pirinç” adı verilmektedir. Bu durum, belli bir topluluğu tek bir besinin yoğun olarak tüketildiği bir beslenme alışkanlığına yöneltmesi ve alternatif ürün üretimine engel olması bakımından sakıncalıdır. Bkz. Yeşil Gazete, “Hilal Elver: “Türkiye kendi tarımını ve çiftçisini korumalı. Biz hala kurtarabiliriz.”, 20.07.2015, https://yesilgazete.org/blog/2015/07/20/hilal-elver-turkiye-kendi-tarimini-ve-ciftcisini-korumali- biz-hala-kurtulabiliriz/, s.e.t. 07.05.2019.

Bu tarım modelinin bir başka olumsuz yönü ise çevreye verdiği zarardır. Üretimde yoğun teknoloji ve kimyasal gübre kullanan bu model hem su ve toprak kirliliğini arttırmış hem de toprak verimini düşürmüştür.109 Nihayetinde bu modelin sürdürülebilir bir model olmadığını söylemek mümkündür.

Sonuç olarak, günümüzde hâkim olan endüstriyel gıda sisteminin, gerek işlenmiş gıda ve içecekler ile gıda pazarında kurmuş olduğu hâkimiyet gerekse benimsemiş olduğu üretim modeli ile bizzat sorunun bir nedeni olduğu görülmektedir. Bu sistem, gıdayı temel bir ihtiyaçtan ziyade tamamen bir meta olarak görmekte, buna bağlı olarak üretimi ve karı arttırmaya odaklanan, ama bölüşüm, insan sağlığı ve çevrenin korunması gibi meseleleri dışlayan bir yaklaşım sergilemektedir.

Elver’in de ifade ettiği üzere, sürdürülebilir olmayan endüstriyel gıda sistemlerinden beslenmeye duyarlı ve sürdürülebilir sistemlere geçilmedikçe açlık ve yetersiz beslenme sorununun çözülmesi mümkün gözükmemektedir.110 Bu bağlamda, gıda hakkı raportörlerinin, endüstriyel tarıma alternatif olarak küçük toprak sahibi çiftçilerin ve sürdürülebilir tarımın desteklenmesini vurguladıklarını ifade etmek yerinde olacaktır.111

109 Atak Erden, s. 79-80.

110 Elver Report- Righ to Food and Nutrition, s. 22, par. 92. Günümüzde kötü beslenme ile

mücadelede çözüm olarak ortaya konulan yaklaşımlardan biri de tıbbi veya ürün temelli yaklaşım olarak nitelendirebileceğimiz, besin ilaçlarını ve takviye gıdaları tavsiye eden yaklaşımdır. Bu ürünlerin genellikle pahalı olmaları ve beslenme çeşitliliğini göz ardı etmeleri nedeniyle kalıcı bir çözüm üretemeyeceğini söylemek mümkündür. Özellikle mikro besin eksikliği durumlarında başvurulan bu ürünlere, mikro besin eksikliğinden en çok etkilenen bireyler tarafından erişilmesi kolay değildir. Bu nedenle, açlık ve kötü beslenme ile mücadelede sürdürülebilir, kültürel beslenme alışkanlıklarını dikkate alan ve küçük ölçekli gıda üreticilerini olumsuz biçimde etkilemeyecek bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Elver Report- Right to food and nutrition, s. 10, par. 35.

111 Konuya ilişkin De Schutter’in kapsamlı değerlendirmeleri için bkz. UNGA Human Rights Council,

Report submitted by the Special Rapportuer on the right to food, Olivier De Schutter, A/HRC/16/49, 20 December 2010; UNGA, The Right to Food, A/66/262, 4 August 2011. Ayrıca bkz. Elver Report- Right to food and nutrition, s. 22, par. 92.

Küçük toprak sahibi çiftçiler, ürün çeşitliliği bakımından daha farklı çeşit ürün üretmenin yanı sıra, daha az toprağa sahip olmalarına rağmen verim açısından, gıda endüstrisinde yer alan şirketlerin birlikte çalışmayı tercih ettiği büyük toprak sahibi çiftçilere göre daha başarılı sonuçlar elde etmektedir.112 Bu çiftçilerin ürün çeşitliliği ve verimde elde ettikleri başarının, pazara ulaştırılmasının gerek ekonomik açıdan zayıf olmaları nedeniyle açlıktan en çok etkilenen gruplar arasında yer alan bu çifçilerin113 ve hanehaklarının gerekse küresel ölçekte gıda güvencesinin sağlanması üzerinde olumlu sonuçlar doğuracağını söylemek mümkündür.