• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: F İ NANSAL KÜRESELLE  ME, BANKACILIKTA R İ SK

1.1.1. Finansal Küreselle ş menin Geli ş imi

1980’li yıllardan beri, dünyanın neresinde olursa olsun ekonomik, sosyal ve siyasal bütün değerlendirmelerde “küreselleşme” sıkça kullanılan anahtar bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır (IMF Staff 2002:2; Baştürk, 2001; Çelik, 2008). Her ne kadar kavram olarak “küresel” (global) sözcüğünün kökeni, 400 yıl öncesine kadar gitse bile, “küreselleşme” (globalization), oldukça yeni bir olgudur. İlk olarak 1960’larda ortaya çıkan küreselleşme kavramı, 1980’lerde sıkça kullanılmaya başlanmış, 1990’lara

gelindiğinde de, bilim adamlarının önemini kabul ettiği anahtar bir sözcük haline gelmiştir (Bozkurt, 2003).

Küreselleşmeye dair yapılan çeşitli tanımların birleştiği ortak nokta, “küreselleşme ile dünya ölçeğinde yaşam biçimleri, teknoloji, politika ve ekonomiler arasındaki bağlılığın ve sınır ötesi faaliyetler ile ilişkilerin arttığı yani hareketi kısıtlayıcı coğrafi ve ulusal engellerin öneminin azaldığı”dır (ESCAP, 2003; Wikipedia:2007; Özgen, 1998; Çelik, 2008:2). öyle ki, küreselleşme iletişim ve insani etkileşimin dünya ölçeğinde hızla yayılmasıyla birlikte uluslar arasındaki coğrafi sınırların önemini yitirmeye başlaması sonucunda insani gündem ve ilgilerin dünyalaşması sürecidir. Bu süreci tahrik eden etkenlerin önemli bir kısmı yeni ortaya çıkmış olmakla beraber, önceden beri var olan bir grup etken de yenilerde etkili hale gelmeye başlamış ve hep birlikte insani varoluşun sosyal, kültürel ve iktisadi yönlerine ulus aşırı bir nitelik kazandırmışlardır. Ayrıca, küreselleşmenin etkisinin, toplumların bu sürecin bilincine varmalarıyla birlikte daha da arttığı göze çarpmaktadır (Erdoğan, 2000).

Küreselleşme kapsam olarak esas alındığında ise; sanayinin iktisadı anlamda gelişmiş

ülkelerden Üçüncü Dünya ülkelerine doğru kayması, dünya ürünlerinin ortaya çıkması

(bir arabanın üretilmesinde yirmisekiz ayrı ülke ürünü parçalarının kullanılması), finans piyasalarının çeşitli ülkelere yayılması, önemli sayıda insanın ülkeler arasında hareketi, dünya ölçeğinde sosyal hak ve demokrasi taleplerinin artması, aynı malların farklı ülkelerde tüketilmesi olarak da değerlendirilip tanımlanabilir (Gökal, 1997).

Öçal (1993:7), küreselleşme ya da yabancı terminoloji ile “globalleşmeyi” siyasal, ekonomik ve bir de sosyo-kültürel olmak üzere üç boyutu olan bir kavram olarak incelemektedir. Bu çalışmada, esas itibariyle uluslararası bankacılık düzenlemelerine en büyük etkisi olan ve ekonomik küreselleşmenin en kritik ayağını oluşturan “finansal küreselleşme” çerçevesinde değerlendirme ve incelemeler yapılacaktır.

Bu itibarla, öncelikle ekonomik anlamda küreselleşmenin tanımı yapılacak olursa, söz konusu kavram “dünya ölçeğinde ekonomiler arasında entegrasyonun özellikle ticaret ve finansal akımlar aracılığı ile artması” olarak tanımlanabilir. Ekonomik küreselleşme aynı zamanda, terim olarak işgücü, bilgi ve teknolojinin uluslararası hareketliliğini de içine almaktadır (IMF Staff, 2002:2).

Ekonomik küreselleşme, ticari, finansal ve üretimin küreselleşmesi olmak üzere üç boyutlu olarak değerlendirilerek gruplandırılabilir. Ticari küreselleşme veya küresel ticaret, diğerlerinden daha eski bir gelişmedir. Bu gelişme, 1947’de kurulan GATT

(General Agreement on Tariffs and Trade-Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) çerçevesinde gümrük tarifeleri ve kotaların kaldırılarak uluslararası ticaretin evrensel boyutlarda serbestleştirilmesi çalışmaları ile başlatılmıştır. Bugün GATT’ın yerine Dünya Ticaret Örgütü (WTO-World Trade Organization) geçmiş bulunmaktadır (Seyidoğlu, 2009:216-217). Belirtilen türdeki uluslararası organizasyon ve kuruluşlar ekonomik küreselleşmenin koordinasyonu ve gelişimine katkıda bulunurken, aynı zamanda birçoğu, küreselleşmenin evrilimi içerisinde doğal bir sonucu olarak gelişmektedirler (ESCAP, 2003).

Ekonomik küreselleşmenin boyutlarından biri olan üretimin küreselleşmesi sınır ötesi üretimin yaygınlaşmasını ifade eder. Başka bir deyişle günümüzde dünya üretiminin çok önemli bir payı, çok uluslu işletmeler tarafından ana ülke sınırları dışında gerçekleştirilmektedir. Aslında bu anlamdaki küreselleşme çok yeni olmayıp İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme kadar inmektedir (Seyidoğlu, 2009:217; Aydemir ve Kaya, 2007:275).

1980’li yıllarda uluslararası sistemde meydana gelen yeniden yapılanmanın bir uzantısı olarak önem kazanan ve çok yönlü bir etkiye sahip küreselleşmenin ekonomik boyutunun bir diğer ayağını oluşturan finansal küreselleşme, kısaca, “sınır ötesi finansal akımlar aracılığıyla küresel bağlantıların artmasını” ifade eden genel bir kavram olarak tanımlanabilir (Prasad ve diğ., 2003:7). Stulz (2005:2), finansal küreselleşmeyi, “finansal varlıkların ticaretinin liberalleşmesi” olarak tanımlamaktadır. Finansal küreselleşme, daha kapsamlı olarak ise “ulusal finans piyasalarını ayıran sınırların ortadan kalkması, finans piyasalarının çeşitli kontrol ve sınırlamalardan arındırılarak uluslararası rekabete açılması, piyasaların konvertibiliteye sahip olmaları, kurların dalgalanmaya bırakılması, uluslararası sermaye akımlarının artması ve yatırım fonları ile yatırım ortaklıkları gibi yeni kurumsal yatırımların finans piyasalarındaki rollerinin artması” şeklinde de tanımlanmaktadır. Dikkat edilirse, finansal küreselleşme hem küreselleşmenin bir parçası hem de küreselleşmeyi hızlandıran önemli bir unsurdur. Nitekim, finansal piyasaların bütünleşmesi ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonucunda faiz ve kur dalgalanmalarına imkan tanınması üretimin küreselleşmesinde de önemli bir rol oynamaktadır (Durusoy, 2000). Bu açıdan bakıldığında küreselleşmenin ayrılan alt gruplarının birbirleri arasında bir etkileşim olduğu görülmektedir.

Finansal küreselleşmenin günümüze kadar gelişiminin hızlanmasında çeşitli dinamiklerin etkisi olmuştur. İşlem hızını arttırarak maliyetin düşmesini sağlayan

teknolojik gelişmenin finansal küreselleşmenin en önemli dinamikleri arasında olduğu söylenebilir. Teknolojik gelişme sayesinde, finansal piyasalar arasında fonların anlık hareketleri ile reelden sanala geçiş süreci yaşanmış, fiziki varlık yerine dijital kayıt sistemi ön plana çıkmıştır (Kurtulmuş, 1994).

Günümüzde, finansal sektör inanılmaz teknolojik ilerlemelerin yardımıyla, tüm endüstriler içinde en küresel endüstri haline gelmiş ve hatta, küresel finans ulusal devletler tarafından düzenleme dışı bırakılmış, gelişen teknoloji sayesinde yirmidört saat sürekli çalışan elektronik bir sistem şekline dönüşmüştür (Wolfensohn, 2000). Sistemde karar merkezleri siyasal başkentler değil, New York, Londra, Tokyo gibi finansal merkezler olmuştur (Gökal, 1997:3). Dünya çapında finansal enstrümanlar arasındaki değişim ve sınır-ötesi ekonomik faaliyetlerin finansmanının önemli bir

bölümü, finansal kurumların yoğun olarak bulunduğu bu merkezlerde

gerçekleştirilmektedir (Camilleri, 2003:3).

Finansal küreselleşmenin önemli dinamiklerinden bir diğeri olan finansal liberalleşme ise, “1970’li yıllarda Bretton Woods sisteminin yıkılarak dalgalı kur sistemine geçilmesi ile başlayan süreçte ülkelerin bankacılık ve finans sistemi üzerindeki denetim ve kısıtlamalarının kaldırıldığı ya da önemli ölçüde azaltıldığı deregülasyon uygulamalarının bir sonucu olarak gösterilmekte ve ekonomilerin uluslararası sermaye akımlarına açılma süreci” olarak ifade edilmektedir (Başar, 2006:195; Goodhart ve diğ., 2006:4; Aydemir ve Kaya, 2007).

Küresel rekabet; hükümetleri, dünyadaki yatırım fonlarını ülkelerine çekebilmek ve finans kurumlarını uluslararası rekabete açabilmek için yürürlükteki yasal sistemlerini,

piyasaların istekleri doğrultusunda serbestleştirmek üzere deregülasyon

uygulamalarına yönelterek yeniden düzenlemek zorunda bırakmıştır (Kocaman,

2004:13; Ongun, 1993:38; Aşıkoğlu, 1995). Böylece, finansal liberalizasyon yaygınlaşmış ve genellikle hükümetler gelişmiş ülkelerin finansal faaliyetlerini kendi ülkelerine çekmek amacıyla uluslararası sermaye hareketleri ve bankacılık-finans sistemi üzerindeki denetim ve kısıtlamaları kaldırmış ya da önemli ölçüde azaltmışlardır (Durusoy, 2000; Aşıkoğlu, 1995:29).

Tarihsel açıdan incelendiğinde, finans piyasalarında küreselleşmenin yoğunlaşmasının, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasına rastladığı gözlemlenmektedir. Söz konusu dönemde, küreselleşme ile fon fazlası olanlarla bu fonları kullanmak isteyenler arasındaki bağlar çeşitlenmiş ve ilişkiler yoğunlaşmıştır (DPT, 1995). Rodrik’e

(2007:13) göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1950-1973 yılları arasını kapsayan dönemde dünyadaki ekonomik büyümenin önemli derecede artmasının en büyük nedeni uluslararası ilişkilerin yoğunlaşması ile küreselleşmeyi kuvvetlendiren etkenlerin çoğalması ve hızlanmasıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, finansal küreselleşmenin başlangıcının 1950’lere yani Eurocurrency piyasasının oluşum yıllarına denk geldiği söylenebilir (Ongun, 1993; Goodhart ve diğ., 2006:4). Eurocurrency piyasası, “yabancı ülke paraları cinsinden bankalara yatan kısa vadeli mevduatın, döviz kredisi olarak kullandırıldığı piyasalar” olarak tarif edilebilir.

Finansal küreselleşmenin piyasa ayağında yer alan Eurocurrency gibi, Eurobond ve uluslararası hisse senedi piyasalarının hepsi de özel uluslararası finansal akımların gelişmesinin ürünü olan piyasalardır ve dünyanın dört bir yanına kök salan döviz piyasaları ile özel dolaysız yabancı sermaye yatırımlarıyla sıkı bir ilişki içindedir. Bu süreç ve ilişkiler, uluslararası finans piyasalarının gelişim sürecinin her evresi için geçerlidir (Ongun, 1993).

Söz konusu piyasaların ana işlevi, fon talep ve arz eden farklı ülke firmaları, bankaları, kamu kurumları ve bireysel yatırımcılarının karşılaşmasını sağlamaktır (TSPAKB, 2007). Böylece finansman ihtiyacının yerel piyasalardan karşılanamadığı durumlarda, uluslararası piyasalarda oluşan büyük miktarlardaki fonlar, bu ihtiyaca cevap vermektedir (DPT, 1995:22). Piyasalardaki karşılaşma ise çoğu kez dolaylı biçimde gerçekleşmektedir (Ongun, 1993:35).

Eurobond piyasaları ise, 1963 yılında bir ülke parası (italyan lireti) cinsinden çıkartılan tahvillerin, dış ülkelerde pazarlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Euroequity piyasası olarak da adlandırılan uluslararası hisse senedi piyasası ise hisse senetlerinin çıkartıldığı ülke dışında işlem gördüğü piyasalardır (TSPAKB, 2007).

Eurodolar piyasalarının gelişimine, finansal sistemde serbestleşmeyi sağlayan deregülasyona ilişkin yapılan düzenlemelerin yanında kısıtlayıcı tedbirler içeren regülasyon düzenlemeleri de katkıda bulunmuştur. Özellikle 1960’lı yıllarda ABD bankacılık sisteminde “Q Regulation” 1 adı verilen kısıtlayıcı düzenlemeler Eurodolar piyasasının gelişimini fonların bu piyasaya yönlenmesine itici güç etkisi yaratarak kolaylaştırmış ve hızlandırmıştır.

İkinci Dünya savaşından 1970’li yıllara kadar geçen zamanda finansal küreselleşmenin

1

Q Regulation, bankalarla tasarruf ve kredi kurumlarının mevduata ödeyecekleri faizlerin azami oranlarının Federal Reserve Bank (FED) tarafından tespit edilmesini kapsamaktadır.

gelişim sürecine; çok taraflı parasal işbirliğini öngören Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) çalışmaları sonucunda uluslararası para sisteminin hemen savaş sonrasında aldığı şekil (paraların konvertibiliteye sahip olmaları), Dünya Bankası ve resmi nitelikteki kuruluşların desteklediği projelerin finansmanı için açılan krediler, ülkeden ülkeye sağlanan krediler, konsorsiyum bankaları gibi kuruluşların büyük çaplı sermaye yatırımı gerektiren projeleri desteklemek amacıyla verdikleri krediler sonucunda oluşan sermaye hareketleri ve teknolojide yaşanan gelişmeler etkili olmuştur (DPT, 2000:35; Durusoy, 2000).

Bretton Woods sisteminin sona ermesi ve petrol krizi ile başlayan 1970’li yıllarda uluslararası bankacılık faaliyetleri önemli gelişmeler göstermiştir. Bretton Woods sisteminin sona ermesi ile birlikte birçok ülke sabit kur rejiminden esnek kur sistemine geçmiş ve kambiyo rejimlerini gözden geçirerek sermaye hareketlerini kısıtlayan düzenlemeleri yumuşatmıştır (Goodhart ve diğ., 2006:4). Petrol fiyatlarında dört kata yaklaşan artış ise petrol ihraç eden ülkelerin (OPEC) elinde çok önemli meblağlara ulaşan fonların birikmesine yol açmıştır. OPEC üyesi ülkeler atıl fonlarını özellikle sanayileşmiş ülkelerin bankalarına yöneltmişler ve söz konusu bankalar OPEC fonlarını uluslararası piyasalarda yeniden dağıtma işlevini üstlenmişlerdir. Öte yandan birçok ülkede, mali piyasalarda etkinliği artırmak amacıyla, bankacılık faaliyetlerinde deregülasyona gidilmiştir. Bütün bu faktörler 1970’li yıllarda uluslararası finans piyasalarının hızla derinleşmesine ve finansal küreselleşmenin artmasına katkıda bulunmuştur (DPT, 2000:35).

1970’li yıllarda Eurocurrency piyasalara canlılık getiren OPEC ülkelerinin dış fazlaları neticesinde oluşan fonların 1980’li yıllarda azalması, uluslararası bankaları ve ülkeleri tahvil ihracına yöneltmiş bu da menkul kıymet işlemlerinin yoğunlaşmasına ve beraberinde hem yeni finansal ürünlerin gelişmesine hem de finansal küreselleşmeyi arttıran bir etken olmuştur (Ongun, 1993:39; Aydemir ve Kaya, 2007).

Finansal liberalleşmenin gelişimi ile birlikte, kredi işlemlerinin yerini menkul kıymet işlemlerinin alması, finansal küreselleşme sürecini temelde ortaya çıkaran bir başka etken olmuştur. Finansal yenilikler arasında yer alan ve “menkul kıymetleştirme” (securitization) olarak bilinen bu olgu, finansal araçların çeşitlenmesinin, ulusal finans sektörlerinin dışa açılmasının, döviz piyasalarının genişlemesinin ve uluslararası finans piyasalarından uzun vadeli kaynak talebinin artması sonucu ortaya çıkmıştır (Ongun, 1993:39).

1980’li yıllardan sonra dünyada finansal serbestleşme süreci, ABD’nin 31 Mart 1980 tarihinde Kongre’de aldığı “Q Regulation” adlı kısıtlayıcı hükümler içeren düzenlemeleri kaldırması kararı ve bunu birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin aynı yönde aldıkları kararlarla takip etmesi, finansal küreselleşmenin hızlanmasına ve önemli seviyelere erişmesine neden olmuştur (Uludağ ve Arıcan, 1999:188). Washington Consensus (Washington Uzlaşması) olarak adlandırılan ve ABD tarafından alınan kararlarla IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların düşüncelerini yansıtan ve temelde 1980’li yılların başlarından itibaren yapısal uyum programları ile IMF ve Dünya Bankası tarafından üyelerine uygulattırılan politikalarla liberalleşmenin önündeki engelller kaldırılmış ve liberalleşme politikaları altın çağını yaşamıştır (Sally, 2008:55). Böylece, 1980’li yıllarda uluslararası finansal sistemde meydana gelen yeniden yapılanmanın bir uzantısı olarak önem kazanan finansal küreselleşme, ulusal finans piyasalarını ayıran sınırları neredeyse ortadan kaldırmış ve uluslararası sermaye akımları önemli bir gelişme göstermiştir (Başar, 2006).

1990’lı yılların hemen başında ise ABD’de tahvil piyasasının yabancılara açılmasını sağlayan yasanın çıkması ve aynı yıllarda Japonya finansal piyasalarına yabancıların girme serbestliğini sınırlandıran yasanın yürürlükten kaldırılması ile AB ülkelerinin tüm sınırları kaldırma girişimlerinin finansal piyasaları da kapsıyor olması, finansal küreselleşme olgusuna hız katmıştır (Parasız, 1995:147). Aşağıda ekil 1’de finansal küreselleşme ve uluslararası düzenlemelerin tarihi gelişimi sunulmuştur.

1980’lerde başlayan ve 1990’lı yıllarda artarak devam eden deregülasyon süreci neticesinde finansal küreselleşme ve uluslararası finansal entegrasyonun geldiği boyut, 1994-1995 yıllarında Latin Amerika’da, 1997-1998 yılllarında Doğu Asya ve Rusya’da ve 2001-2002 yılllarında Arjantin’de ortaya çıkan krizlerin ışığı altında da değerlendirilebilir. Daha önce ülkeler arasında sadece malların serbest olarak ticaretinin yapılmasını öngören ekonomilerde ortaya çıkan krizlerde, yalnızca ülke içindeki ekonomik ajanların etkilenmesi söz konusuyken, malların ticareti dışında sermaye hareketlerine serbesti getiren deregülasyon politikaları uygulayan ülkelerde ortaya çıkan son finansal krizler, dünya ölçeğinde tüm ekonomik ajanların etkilendiğini göstermiştir (Obstfeld ve Taylor, 2002:1). Finansal piyasalar arasında böylesine yoğun bir şekilde artan bağlılık ve etkileşim ile yaşanan yıkıcı ve derin krizler, bankacılık ve finans sisteminde uluslararası kuruluşlarca önceki düzenleyici standartların yeniden düzenlenmesine (re-regülasyon) ve yenilerinin oluşturulmasına neden olmuştur (Eroğlu, 2005:2).

1.1.2. Finansal Entegrasyonun Gelişmesi ile Finansal Yenilik ve Ürünlerin Ortaya

Benzer Belgeler