• Sonuç bulunamadı

% 100 Risk Ağırlığ ına Tabi

2.3.4. Operasyonel Riske Göre Sermaye Yeterlili ğ inin Belirlenmesi Yakla ş ımları Yeni Uzla şı’da operasyonel risk “yetersiz veya baş arısız içsel süreçler, insanlar veya Yeni Uzlaşı’da operasyonel risk “yetersiz veya başarısız içsel süreçler, insanlar veya

2.3.4.3. Alternatif Standart Yakla ş ım

Basel Komite yürütülen sayısal etki çalışmaları sonucunda standart yaklaşımda bazı küçük değişiklikler yaparak, isteyen bankaların ulusal denetim otoritesinin onayına bağlı olarak “alternatif standart yaklaşımı” kullanmalarına izin vermiştir. Ancak bir banka alternatif standart yaklaşımı kullanma iznini aldıktan sonra, denetim otoritesinden tekrar izin almadan yeniden standart yaklaşıma dönmesine izin verilmemektedir. Komite, büyük piyasalarda faaliyet gösteren ve risklerini çeşitlendiren büyük bankaların bu standardı kullanmalarını öngörmemiştir (BCBS, 2004b:139). Bu yaklaşıma ilişkin sermaye gereksiniminin hesaplanması standart yöntemle hemen hemen aynı olmakla beraber temel farkı, ticari ve parekende bankacılık iş kolları diğer faaliyet kollarından ayrı tutularak risk göstergesinin brüt gelir yerine toplam kredi tutarı baz alınmak suretiyle Komite’ce değeri % 3,5 olarak belirlenen bir “m” sabit faktörüyle çarpılarak hesaplanmasıdır. Perakende ve ticari bankacılık faaliyet kolları için β

(Beta) değerleri, standart yaklaşımdakinden farklı değildir. Perakende bankacılık için operasyonel riske ilişkin sermaye bulundurma yükümlülüğü (ticari bankacılık için kullanılan aynı temel formülle) aşağıda yer alan denklem yardımı ile

hesaplanabilir (BCBS, 2004b:139).

M2 = HM2 %  % *M2

Bu denklemde:

KPB, perakende bankacılık faaliyet kolu için sermaye bulundurma yükümlülüğünü;

βPB, perakende bankacılık faaliyet kolu için beta değerini;

LAPB, toplam perakende kredilerin son üç yıl içindeki ortalamasını;

m= 0.035 değerini temsil etmektedir. 2.3.4.4. Gelişmiş Ölçüm Yaklaşımları

Yeni Uzlaşı’da, operasyonel riskin ölçümü kapsamındaki yaklaşımların hızla gelişmesi nedeniyle kullanılacak gelişmiş ölçüm yaklaşımlarıyla ilgili bir yönlendirmede bulunulmamış, ancak, kullanılacak gelişmiş yaklaşımın içermesi gereken niteliksel (kalitatif) ve niceliksel (kantitatif) kriterler belirlenmiştir. Bankalara söz konusu kriterleri karşılamaları şartıyla geliştirdikleri ölçüm sistemlerini yerel otoriteye onaylatarak kendi içsel modellerini kurma hakkı tanınmıştır (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2006).

Komitenin operasyonel riskler için sermaye yükümlülüğü hesaplamasında benimsediği teşvik mekanizmasına göre, ileri ölçüm yöntemlerini kullanmasına denetim otoritesi tarafından izin verilen bankaların, daha düşük sermaye ile karşı karşıya bulunmaları amaçlanmaktadır. Böylece, Komitenin nihai metinde yer alan şekliyle bankaların riske duyarlı ve ileri ölçüm yöntemlerini kullanmaları halinde önemli miktarda yasal sermaye avantajı sağlayabilmelerinin önü açılmıştır. Komite bu amaçla en basit yöntemle en gelişmiş yöntem arasında bir orta yöntem belirlemiştir. Bankaların basit yöntem dışında kalan diğer iki yöntemi kullanabilmeleri için Komite tarafından belirlenen yeterlilik ölçütlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bundan sonra denetim otoritesinin değerlendirmesinin ardından, izni ile bankaların ileri ölçüm yaklaşımlarını kullanmaları mümkündür (Mazıbaş, 2005a:8,12,13).

Komite standart yaklaşım için kriter belirlerken bankaların, risk yönetim altyapısının oluşturulmasını ve ileri ölçüm yöntemlerine hazırlanmaları amacını gözetmektedir. Kriterler, ileri ölçüm yöntemleri kullanabilmek için sahip olunması gereken sistem, süreç ve kabiliyetlerin temel unsurları göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır (Mazıbaş, 2005a:13).

Bankaların ileri ölçüm yaklaşımlarını yasal sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasında kullanabilmeleri için belirlenen kriterler, standart yaklaşıma göre çok daha kapsamlı ve gelişmiş bir risk yönetim sisteminin mevcudiyetini gerektirmektedir. Komite tarafından belirlenen kriterler başlıca üç ana başlık altında ele alınmaktadır. Bunlar (BCBS, 2004b:142-149):

• Genel standartlar

• Niteliksel (kalitatif) standartlar • Niceliksel (kantitatif) standartlar

Bir bankanın boyutu ve kompleksitesi ne olursa olsun operasyonel risklerin ölçümünde, risk yönetiminin ve yönetsel çerçevenin dayandığı genel standartların tanımlanması gerekir. Genel standartlar; banka yönetiminin süreç içerisindeki rolüne, risk yönetim sisteminin geneline ve gerekli kaynakların tahsisine ilişkin kriterlerden oluşmaktadır (Mazıbaş, 2005a:13). İleri ölçüm yaklaşımlarının sahip olması gereken genel standartlar aşağıdaki şekilde gruplandırılabilir (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2006):

• Risk strateji ve politikalarının oluşturulması,

• Başarılı ve yeterli bir operasyonel risk yönetimi için; bu fonksiyonun çerçevesinin iyi oluşturulması, operasyonel risk yönetim çerçevesinin gözetim ve denetiminde yönetim kurulunun aktif görev alması,

• Kavramsal olarak sağlam olan ve bütünlük içinde uygulanan bir operasyonel risk

yönetim sisteminin bulunması; kurulan operasyonel risk yönetimi sisteminin ve yapısının etkinliğinin periyodik olarak denetlenmesi, eksiklik ve yetersizliklerin zamanında tespit edilip giderilmesinin sağlanması,

• Hem büyük faaliyet kollarında hem de iç kontrol ve teftiş alanlarında bu yaklaşımı uygulamak için yeterli derecede kaynaklara sahip olunması, operasyonel risk yönetiminde gerekli olan veri ihtiyacının ve veri kaynaklarının tespit edilmesi, verinin ne

şekilde ve kim tarafından toplanacağına ve yapılacak analizlere ilişkin prosedürün tesis edilmesi,

• Kurumun yapısı, faaliyet alanı ve risk iştahına göre, maruz kaldığı ya da kalabileceği operasyonel risklerin en kapsamlı şekilde tanımlanması,

• Operasyonel riske ilişkin tanımlama, saptama, ölçüm ve raporlama sistemlerinin tesis edilmesi gerekmektedir.

Birçok banka için gelişmiş yaklaşımları kullanabilmenin önündeki en büyük engel istatistiksel hesaplamalara esas teşkil edecek, yukarıda belirtilen kriterleri taşıyan bir kayıp veri tabanının oluşturulmamasıdır. Bu anlamda; içsel kayıp olaylarının izlenmesi, bankanın maruz kaldığı risklerin en iyi şekilde analizi ve buna göre maruz kalınabilecek risk tahminlerinin gerçekleşmiş zarar olaylarına bağlanması önem arz etmektedir (Currie, 2004).

Söz konusu yaklaşımların elverişli şekilde ele alınabilmesi kullanılan verilerin, kapsamlı, tutarlı ve kaliteli olmasına bağlıdır. Verilerin eksik, hatalı, yetersiz ve sapmalı olması, güvenilir olmaması, bunlara dayanılarak gerçekleştirilen analizin de tutarsız ve anlamsız olmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla veri toplama ve işleme süreci de

en az ölçüm yöntemleri kadar önem kazanabilmektedir (Mazıbaş, 2005b:2).

Özellikle, etkisi yüksek ve olma ihtimali düşük olaylarla ilgili bankanın, yeterli miktarda dahili kayıp verisi oluşturamadığı durumlarda, operasyonel risk ölçüm sistemi dışsal kayıp verisi ile desteklenmelidir. Bankalar, dışsal veri kullanılması gereken durumları belirlemeye ve temin edilen harici verilerin hesaplamalara nasıl dahil edileceğine yönelik çalışmalar yapmalıdır (Mazıbaş, 2006; Mazıbaş, 2005b).

Gelişmiş ölçüm yaklaşımları; riske en duyarlı yöntemleri içermekte olup bu yöntemlere

dayanılarak sermaye yükümlülüğü hesaplanmasında, bankanın iç risk ölçüm sistemi ve

bununla bağlantılı kayıp verisinden faydalanılmaktadır. Bankalar bu yaklaşımlarla temel gösterge ve standartlaştırılmış yaklaşımlara göre daha düşük sermaye ayırma imkânına sahip olabileceklerdir (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2004a:142; Chambers ve Çifter, 2007:145). Bankalar tarafından sıklıkla kullanılan ileri ölçüm yaklaşımları üç kategoride değerlendirilmektedir (Mazıbaş, 2006:5):

• İçsel Ölçüm Yaklaşımı (Internal Measurement Approach),

• Kayıp Dağılımı Yaklaşımı (Loss Distrubition Approach),

• Kalitatif Yaklaşımlar (Skorkart Yaklaşımı-Scorecard Approach, Öz Değerlendirme

2.3.4.4.1. İçsel Ölçüm Yaklaşımı

Bankalar açısından ileri ölçüm yaklaşımlarında veri tedariki, yoğun çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir. Bu yüzden kullanılan modeller ölçüm yöntemine de bağlı olmak kaydıyla bir veri tabanına ihtiyaç göstermektedir. Bu kapsamda hesaplama çerçevesinde kullanılacak verilere ilişkin standart yaklaşımda da belirlenen 8 ayrı iş

kolunun her biri için toplam 7 kayıp olayının tanımlaması yapılmıştır. Komite tarafından belirlenen kayıp türleri şunlardır (BCBS, 2001:21):

• Banka içi hile ve dolandırıcılık olayları, • Banka dışı hile ve dolandırıcılık olayları,

• İstihdam uygulamaları ve işyeri güvenliğiyle ilgili kayıp olayları, • Müşteriler, ürünler ve işyeri uygulamaları ile ilgili kayıp olayları, • Bankanın fiziksel varlıklarına verilen zararlar ile ilgili kayıp olayları, • Faaliyetlerin durması, sistem hata ve aksaklıkları ile ilgili kayıp olayları, • İşleme, teslimat ve süreç yönetimi ile ilgili kayıp olayları.

Bankanın karşı karşıya olduğu operasyonel risk, bu veriler doğrultusunda 8 ayrı işkolu ve bunların her bir için geçerli 7 kayıp türü olmak üzere toplam 56 alanda gözlemlenmekte; her bir işkolu/kayıp türü bileşeni için ayrı ayrı olmak üzere, aşağıdaki formül yoluyla beklenen kayıp (EL) tutarları bulunmaktadır (Leblebici Teker, 2006; Leblebici Teker ve Ülengin, 2005:17).

EL= EI x PE x LGE

EL = Beklenen Kayıp,

EI = Operasyonel riskin boyutunu yansıtan gösterge, PE = Zararın gerçekleşme olasılığı,

LGE = Olayın gerçekleşmesi durumunda karşı karşıya kalınacak kayıp tutarını, ifade etmektedir.

Söz konusu değişkenleri bankalar kendi içsel kayıp verilerini esas alarak hesaplamaktadır. Belirlenen “beklenen kayıp-EL” tutarları belirli bir gama çarpanı (γ)1 ile ağırlıklandırılarak her bir iş kolu/kayıp türü sınıfı için sermaye gereksinimi bulunmakta; elde edilen tutarların toplamı alındığında ise operasyonel riske yönelik toplam sermaye gereksinimi bulunmaktadır. Aşağıdaki formül hesaplama sürecini ifade etmektedir (BCBS, 2001; Leblebici Teker:2006; Acar Boyacıoğlu,2002:59):

 = ∑  ∑ NOγi, j × EIi, j × PEi, j × LGE i, j Y

(i= faaliyet kolu, j= risk-kayıp türü)

Komite ileri ölçüm yaklaşımı ile operasyonel riskin ölçülmesinde kullanılacak verilerin asgari kapsamını yukarıda belirtilen kayıp olayları çerçevesinde belirlemiştir. Bankalar bu kayıp olaylarına ilaveten ulusal denetim otoritesinin de uygun görmesi koşuluyla en çok hangi tür operasyonel riske maruz kalacağını belirleyerek başka tür kayıp olaylarına ilişkin risk verileri de toplayabilmektedir (Leblebici Teker ve Ülengin, 2005:22).

2.3.4.4.2. Kayıp Dağılımı Yaklaşımı

Kayıp dağılımı yaklaşımı ileri ölçüm yaklaşımları arasında, en gelişmiş yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. İç veriyi dikkate alan bu yöntem, aynı zamanda riske en duyarlı yöntem olarak kabul görmektedir (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2004b:84). Söz konusu yaklaşım, toplanan tarihi verilere dayanarak her faaliyet kolu ve risk türü bazında operasyonel riskler sonucu oluşacak zararın gerçekleşmesi ve boyutuna ilşkin olasılık tahminleri yapılmasını öngörür. Daha sonra piyasa risklerinde olduğu gibi riske maruz değer (Value at Risk- Var) kullanılarak ortaya çıkan zarar, olasılık dağılımının belirli bir oranı olarak hesaplanmaktadır (BCBS, 2001:11; Acar Boyacıoğlu,2002:60;

TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2006).

Bu yaklaşım, temel veri olarak kayıp tutarını esas aldığından bankaların öncelikle, operasyonel risk iç veri tabanlarını oluşturmuş olmaları gerekmektedir. Ancak iç kayıp verisi tüm potansiyel operasyonel risk olaylarını kapsamadığından, beklenmeyen kayıplarla ilgili olarak maruz kalınan risk konusunda değerlendirme yapmaya tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, güvenilir bir dış veri tabanının oluşturulması,

1

Bankalarda beklenen kayıplardan yola çıkarak beklenmeyen kayıpların hesaplanabilmesi için her bir faaliyet kolu/risk faktörü için bir gama faktörü (γ) belirlenir. Gama faktörü beklenen kaybın sermaye yükümlülüğüne dönüşümünde kullanılan bir katsayıdır (Leblebici Teker ve Ülengin, 2005; TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2006).

iç ve dış kayıp verilerinin birleştirilerek kullanılması, sermaye hesaplaması ve operasyonel riskin yönetilmesi bakımından sağlıklı sonuçlar elde edilebilmesi için önem

arz etmektedir (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2004b:84).

Kayıp dağılımı yaklaşımı, beklenen ve beklenmeyen kayıplara ilişkin objektif tahminlere ulaşabilmek için bankanın operasyonel risk kayıplarının sıklık ve şiddet öngörüleri aracılığıyla ve standart aktüeryal teknikler kullanılarak modellenmesidir. Bu yaklaşım, temel veri olarak kayıp tutarını esas almaktadır. Bunun nedeni, kayıp tutarının en objektif risk göstergesi olması ve her bir bankanın kendine özgü risk profilini

yansıtmasıdır (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2006:102).

Bu yaklaşımın içsel ölçüm yönteminden temel farkı, herhangi bir çarpım katsayısına ihtiyaç duyulmamasıdır. İçsel ölçüm yönteminde kayıp dağılımına ilişkin tek bir değişken hesaplanmakta, beklenen ve beklenmeyen kayıplar arasındaki ilişkinin sabit olduğu varsayılmaktadır. Yani beklenen kaybın düzeyi ve bunu oluşturan bileşenlerin yoğunluğunun değişmesi göz önünde bulundurulmamaktadır. Kayıp dağılımı yaklaşımında ise kayıp dağılımı, beklenen kayıpların ve onun bileşenlerinin farklı durumlarına göre oluşturulmaktadır (BCBS, 2001:34).

Kayıp dağılımı yaklaşımını kullanacak olan bankaların aşağıdaki aşamaları yerine getirmesi gerekmektedir (Bolgün ve Akçay, 2005:629):

• Modellemede kullanılacak içsel ve dışsal verilerin toplanması,

• Risk türlerinin belirlenmesi ve her bir risk türünün olasılık ve yoğunluk düzeylerinin belirlenmesi,

• Kayıp dağılımlarının hesaplanması,

• Sonuçlara dayanarak sermayenin hesaplanması

Kayıp dağılımı yaklaşımının bazı önemli dezavantajları bulunmaktadır, bunları şu

şekilde sınıflandırabiliriz (TBB-Operasyonel Risk Çalışma Grubu, 2006:102):

• Kayıp dağılımı yaklaşımı teknik ve organizasyonel maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle sadece büyük bankalar tarafından kullanılabilmektedir.

• Bu yaklaşımın uygulanabilmesi için bankaların güvenilir ve yeterli bir iç kayıp veri tabanına sahip olmaları gerekmektedir. Ancak, iç verinin toplanması için gerekli sistemlerin tesis edilmesi oldukça zor bir süreçtir.

• İç kayıp verisi ileriye dönük bilgi veremez, risk ve kontrollerdeki değişiklikleri anında yansıtamaz, özellikle beklenmeyen kayıplarla ilgili olarak kayıp verisi maruz kalınan risk konusunda değerlendirme yapmaya yetecek miktarda bulunmayabilir. Bu nedenle; diğer bankalardan temin edilen güvenilir kayıp verilerinin yanı sıra, yapılan senaryo analizlerinden elde edilen verilerin de oluşturulan kayıp veri seti içerisine dahil edilmesi kabul görmektedir.

2.3.4.4.3. Skorkartı Yaklaşımı

Skorkartı yaklaşımı, ilk olarak bankanın tamamını ya da faaliyet kollarını baz alacak

şekilde ayrılacak olan operasyonel risk sermayesinin başlangıç seviyesi belirlenerek, söz konusu tutarın skor kartlarına dayalı olarak zaman içinde değiştirilmesi esasına dayanmaktadır (Acar Boyacıoğlu, 2002:60). Bu yaklaşımda tahsis edilen sermayenin seviyesi, risklerle ilgili kontrollerin varlığı ve etkinliği konusunda yapılan değerlendirmeye dayanmaktadır. Bu değerlendirmeler, derecelendirme amaçlı olarak sorulan sorulara verilen cevaplardan elde edilmektedir. Ardından, skorkart sorularına verilen cevaplar asgari yasal sermaye yeterliliğinin belirlenmesi için uygun bir şekilde ağırlıklandırılan her bir faaliyet kolunda risk profili ve risk derecelerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır (Mazıbaş, 2006:7). Bu yaklaşımla, risk kontrol ortamındaki operasyonel risk kayıplarının sıklığını ve yoğunluğunu azaltmaya dönük gelişmeleri ortaya koyarak, geleceğe ilişin bir bakış açısı sunulması hedeflenmektedir (Bolgün ve Akçay, 2005:634). Böylece, faaliyet kolu/birimi yöneticisi/yöneticileri tarafından kontrol listesi (scorecard) yardımı ile ilgili faaliyet kollarındaki riskler değerlendirilmekte ve sermayeye çevrilmektedir (Acar Boyacıoğlu, 2002).

Ancak, bu yöntemin en zayıf yönü faaliyet kolu yöneticileri tarafından doldurulacak olan skorkart’ların göreceli olarak subjektif olmasıdır. Bu olumsuzluğu azaltmak için geçmiş zarar tutarları skortkartı yaklaşımının sonuçlarının doğrulanmasında kullanılmalıdır (BCBS, 2001:34; Acar Boyacıoğlu, 2002:60).

Bu açıdan değerlendirildiğinde, puan kartı yaklaşımı operasyonel risk sermaye hesaplamaları için istatistik yöntemlerinin aksine ileriye yönelik bir bakış açısı getirmeyi

amaçlamaktadır (Mazıbaş, 2006:7). Bu sayede gelecekteki operasyonel risk

zararlarının sıklığı ve şiddetini azaltacak risk yönetme stratejileri geliştirilebilmektedir

Benzer Belgeler