• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI FİNANSAL KRİZLER

2.1. Uluslararası Finansal Krizleri Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar

2.1.4. Finansal Kriz Göstergeler

Finansal piyasaların küreselleşmesine yönelik gelişmelerle birlikte finansal piyasaların kırılganlığının artması, yüksek getiri, yüksek risk paylaşımının artması ve ortaya çıkan finansal krizlerin maliyetlerinin büyüklüğünden dolayı finansal krizlerin önceden tahmin edilmesine yönelik çalışmalar yoğunlaşmıştır. Her ne kadar bu değişkenler en son Güneydoğu Asya krizinde olduğu gibi krizlerin öngörülmesinde sınırlı işleve sahip olsalar da, geçmiş bazı krizlerin öngörülmesinde önemli yararlar sağlamıştır. Krizlerin önceden öngörülmesinde kullanılan öncü göstergeler krize en çok hangi etkenlerin neden olacağı konusundaki inançlarla yakından ilişkilidir308. Ayrıca, 1990’lardan sonra sanayileşmekte olan ülkelerde yaşanan krizlerin sıklığının ve yoğunluğunun artması da, krizlerin sebepleri, yayılmalarına yol açan faktörler, krizleri önlemek için yapılması gerekenler ve eğer kriz patlak vermişse, bu krizlerin diğer ülkelere bulaşmasını engellemek için neler yapılması gerektiği konusunda çeşitli görüşlerin ön plana çıkmasına neden olmaktadır.

Hiçbir ekonomik gösterge tek başına kriz yaşanıp yaşanmayacağı konusunda sağlıklı bir tahminde bulunmaya yetmemektedir. Bununla beraber, önemli ekonomik göstergelere dayalı birkaç erken uyarı sisteminin, durumun kötü olduğunun göstergesi ve finansal krizin her an ortaya çıkabileceği konusunda bir ipucu vermesi kuvvetli bir ihtimaldir. Kamin, krizlerin öngörülebilmesini amaçlayan ilk çalışmalardan birini yapmıştır. Kamin, “çalışmasında, reel kurlar, ticaret hadlerindeki değişmeler, dünya faiz oranları ile yurtiçi faiz oranları arasındaki farklılığın artışı gibi değişkenleri öncü değişkenler olarak” tanımlamaktadır309. Bir diğer çalışma da Velesco’nun çalışmasıdır. Velesco, ödemeler dengesine ilişkin krizlerin banka sistemindeki başarısızlıklarla tahmin edilebileceğini ifade etmektedir310.

Hangi parametrelerin krizlerin göstergesi olabileceği konusunda yapılan çalışmaların en genişi ve en ayrıntılı olanı Kaminsky ve Reinhard’ın 1996’da yaptığı çalışmadır. Bu çalışmada, 1975-1990 arası 15 gelişmekte ve 5 gelişmiş ülkede görülen 76 döviz krizi incelenerek, hangi parametrelerin kriz öncesi sinyal sayılabilecek değişiklikler yaşadığı incelenmiştir. Sinyaller yaklaşımına göre kriz; ulusal paranın keskin bir değer kaybı ve/veya

308 Özer, Mustafa (1999),a.g.e., s. 47; Yay ve diğerleri (2001), a.g.e., s. 28.

309Kamin, Steven (1988), “Devalution, External Balance, and Macroeconomic Performance: A Look at the

Numbers”. İç. Studies in International Finance, No: 62, Princeton University, s. 12.

310Velasco, Andres (1987), “Finacial and Balance of Payments Crises: A Simple Model of the Southern Cone

uluslararası rezervlerde hızlı bir düşüş olarak tanımlanmıştır. Sabit döviz kuru, esnek döviz kuru ayrımı yapılmamıştır. Yazarlar tarafından vurgulanan diğer bir nokta da göstergelerin krize yol açabilecekleri dönemle ilgilidir. Buna sinyal alma dönemi denilebilir. Bu dönem döviz krizleri için 24 ay ve bankacılık krizleri için 12 ay öncesi olarak değerlendirilmiştir311. Çalışmada kullanılan değerler, eşik değerleri aşıyorsa ve krizin işaretini (para krizi için 24 ay öncesinde, bankacılık krizinde 12 ay öncesinde) veriyorsa, bu iyi bir sinyal olarak değerlendirilmektedir. Eğer sinyal sonrasındaki dönemde bir kriz yaşanmıyorsa, bu kötü bir sinyal olarak ifade edilmektedir. Ayrıca Kaminsky ve Reinhart 1997 yılında Lizondo ile birlikte kriz göstergelerini belirlemek amacıyla yaptıkları otuza yakın akademik çalışma ile bu çalışmalarda kullandıkları temel göstergeleri ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bu göstergeler on alt başlık halinde gösterilmiştir. Bunlar312;

• Sermaye Hesabı: Uluslararası rezervler, sermaye akımları, kısa dönemli sermaye akımları, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile yurtiçi ve yurtdışı faiz oranları arasındaki farklılıklar olarak ifade edilebilir.

• Borç Profili: Dış borçların toplamı ve bu dış borçlar içerisinde kamu dış borcu miktarı, kısa dönemli borçlar, faiz yapısına ve kredi verenlerin tipine göre sınıflandırılan borç payı, borç servisi ve yabancı yardımlar olarak sıralanabilir.

• Cari İşlemler Hesabı: Reel döviz kuru, cari işlemler dengesi, dış ticaret dengesi, ihracat, ithalat, ticaret hadleri, ihracat fiyatları, tasarruflar ve yatırımlardır.

• Uluslararası Değişkenler: Reel GSMH büyüme hızı, faiz oranları ve fiyat seviyesi. • Finansal Serbestleşme: Kredi büyümesi, para çarpanındaki değişme, reel faiz oranları, banka borç ve mevduat faiz oranları arasındaki fark.

• Diğer Finansal Değişkenler: Merkez Bankasının bankacılık sistemine aktardığı kredi miktarı, para talebi ve arzı arasındaki açıklık, tahvil getirileri, yurtiçi enflasyon oranı, “gölge” döviz kuru, M2 / uluslararası rezervler.

• Reel Sektör: Reel GSMH büyüme hızı, üretim, ücretler, hisse senedi fiyatlarındaki değişmeler, istihdam / işsizlik, üretim açığı.

• Finansal Değişkenler: Finansal açık, hükümet tüketimi ve kamu sektörüne yönelik krediler.

311Kaminsky, G. L ve Reinhard, C. M. (1999), a.g.m., s. 487.

312 Kaminsky, Graciaela ve Diğerleri (1998), “Leading Indicators of Currency Crisis”, IMF Staff Papers, Vol: 45,

• Kurumsal-Yapısal Faktörler: Açıklık, mal dağınıklığı, döviz kontrolleri, sabit döviz kuru sisteminin uygulandığı periyot, finansal serbestleşme, bankacılık krizleri, geçmişte yaşanan döviz krizleri sıralanabilir.

• Politik Değişkenler: Hükümet değişiklikleri, politik istikrarsızlık, güven kaybı yaratan gelişmeler ve gereksiz seçim kararları sayılabilir.

Yukarıda ki değişkenlerle ilgili olarak şu değerlendirmeler yapılabilir; “etkin bir uyarı sistemi, geniş bir değişken setini” içermelidir313. Çünkü finansal ve ekonomik krizler pek çok değişkene bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bu sebepten kriz açıklamalarında çok fazla değişken kullanılması sonuçlar açısından daha sağlıklı olacaktır. Bu göstergelerin birinde veya birkaçında yaşanacak sapmaların bir kriz işareti olarak algılanması ve önlem alınması da bu yöndeki çalışmalar arasında bulunmaktadır.

Finansal krizlerin doğacağına ilişkin ön göstergelerin başında reel kurun aşırı değerlenmesi, M2 para arzının uluslararası rezervlere olan oranında ve cari açıkların milli gelire (GSMH’ya) oranında aşırı yükselmeler gelmektedir314. Bir ekonomide finansal krizin doğacağına ilişkin beklentileri besleyen bu göstergeler dışında, yaşanan krizin boyutları hakkında bilgi veren temel göstergeler de söz konusu olmaktadır. Döviz kurlarındaki büyük dalgalanmalar, gecelik faizlerde yaşanan aşırı yükselmeler ve döviz rezervlerindeki önemli miktarda azalmalar bu göstergelerin başlıcalarıdır. Krizlerin göstergeleri konusunda yapılan bu genel açıklamalardan sonra genel kabul görmüş göstergeler açıklanacak olursa, bunlar: Cari açık/Gayri Safi Milli Hasıla Oranı, Bütçe Açığı/Gayri Safi Milli Hasıla Oranı, Reel Döviz kurundaki Artış, Merkez Bankası Döviz Rezervleri ve Para Arzındaki Artışlar olarak açıklanmaktadır315. Bu göstergeler aşağıda kısaca açıklanmaktadır.

2.1.4.1. Cari Açık/GSMH’ya Oranı

Sermaye hareketlerinin yoğun olduğu bir ekonomide dikkat edilmesi gereken önemli göstergelerin başında cari açıkların GSMH’ya oranı gelmektedir. Bu oranın % 4’ü geçmesi durumunda, ülkenin finansal kriz açısından tehlikeli bölgeye girmiş olduğu kabul edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta cari açık/GSMH oranının tek başına önemli bir gösterge olmamaktadır. Asıl önemli olan nokta bu açığın nasıl finanse edileceğidir.

313Kaminsky, Graciaela ve diğerleri (1998), a.g.m., s. 12. 314 Eren, Aslan ve Bora, Süslü (2001), a.g.m., s. 662.

315 Alp, Ali (2004), a.g.m., s. 11-13; Eren, Aslan ve Bora, Süslü (2001), a.g.m., s. 662; Uygur, Ercan (2001),

“Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve Şubat Krizleri”, Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma Metni, 7 Nisan, s. 14-17; Toprak, Metin (2001a), “Yükselen Piyasalarda Finansal Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Yıl: 7, Sayı: 42, Kasım-Aralık, s. 863-864.

Yani bir ülke % 4’ün üzerinde cari açık/GSMH seviyesinde bulunsa dahi eğer bu açık uzun vadeli yabancı yatırımlarla finanse ediliyorsa o ülkedeki finansal sistemin kırılganlığından bahsederken daha dikkatli olmak gerekmektedir. Ancak bu açık, kısa dönemli yabancı sermaye (yani sıcak para) ile finanse ediliyorsa o zaman ülke açısından “gelecekte bekleyen riskten” bahsetmek mümkün olmaktadır. Ayrıca, cari açığın Merkez Bankası döviz rezervlerine oranındaki artışlarda önemli bir kriz göstergesi olarak kabul edilmektedir. Örneğin, Türkiye’de 1999 sonunda cari açığın döviz rezervine oranı % 5.6 iken, bu oran 2000 sonunda % 44,5’e ulaşmıştır.

2.1.4.2. Bütçe Açığı/GSMH’ya Oranı

Kriz göstergesi olarak kabul edilebilecek objektif değişkenlerden bir diğeri de bütçe açıklarıdır. Bu noktada bütçe açığının GSMH’ya oranı % 3’den fazla olan bir ülkenin muhtemel bir döviz krizine karşı kırılganlığın fazla olduğu ve bu durumun yabancı yatırımcılar üzerinde olumsuz etki yaratacağı söylenmektedir. Türkiye açısından bu gösterge sürekli olarak % 3’ün üzerinde açık verdiğinden Türkiye Krizleri bölümünde kriz göstergesi olarak kullanılmamıştır. Bunun yerine KKBG/GSMH oranı kullanılmıştır.

2.1.4.3. Reel Döviz Kurundaki Artış

Gelişen ülkeler genelde sabit döviz kuru politikası uyguladıklarından, yerli paranın reel olarak belirli bir düzeyin üzerinde değer kazanması kriz beklentilerinde önemli bir faktördür. Ulusal paranın bir yıl içerisinde en azından % 10 değer kazanması spekülatörler için ekonominin fazla ısındığının bir göstergesi olmaktadır. Ülke parası yabancı birimlere karşı değer kazandığı ölçüde, ülkenin ihracatı zorluklarla karşılaşmaktadır. Ülke parası reel olarak değer kazandıkça ülkenin ihracatı rekabet avantajını yitirmektedir. Bu ise ülkeye yönelik spekülatif saldırılara karşı, Merkez Bankasının elini zayıflatmakta, finansal sistemde kırılganlığını arttırmaktadır. Ulusal paranın aşırı değerlenmesi cari işlemler dengesinin açık vermesi sonucunu doğurmaktadır.

Ulusal paranın aşırı değerlenmesi üzerinde bu kadar ciddi durulmasının temel nedeni, cari işlemlerin dış ödemeler dengesinin en önemli bölümünü oluşturmasıdır. Belli bir dönemde, bir ülkede yerleşik kişilerle başka ülkedeki yerleşik kişiler arasında yapılan tüm iktisadi işlemleri sistematik bir şekilde gösteren istatistik tablosu olan dış ödemeler dengesi, ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Bununla birlikte dış ödemeler dengesi genellikle cari işlemler bölümü, sermaye hareketleri bölümü, net hata ve noksan bölümü ve rezerv hareketleri bölümü’nden oluşmaktadır. Cari işlemler bölümü dış ödemeler bölümünün en

önemli bölümü olması, onun bir bütün olarak ödemeler dengesi kalemleri içinde en büyük kalem olmasından kaynaklanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, uzun vadeli sermaye hareketleri bile ancak mal ve hizmet hareketleri yardımıyla gerçekleştirilmektedir.

2.1.4.4. Merkez Bankası Döviz Miktarı

Kriz göstergeleriyle ilgili olarak dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise ülkenin Merkez Bankası yönetimindeki döviz rezervlerinin durumudur. Sonuçta pek çok finansal kriz spekülatif işlemlerle ilk kıvılcımı almaktadır. Burada cevap aranan soru, Merkez Bankasının spekülatörlerin hareketlerine karşı hamle yapma gücü ve yeteneğinin olup olmadığıdır. Acaba spekülatörler Merkez Bankasıyla “boy ölçüşmeyi” göze alabilecekler midir? Bu sorunun cevabını ise, Merkez Bankasının elinde bulundurduğu döviz rezerv miktarı belirlemektedir. Çok önemli göstergelerden birisi olan bu gösterge, ERM Krizi ve 2000 Kasım ve 2001 Şubat Türkiye Krizlerinde etkisiz kalmıştır.

2.1.4.5. Para Arzındaki Artış

Kriz beklentisinde dikkate alınan diğer bir gösterge M2 para arzının uluslararası rezervlere olan oranıdır. Bu oranın yüksek olması, kendi kendini besleyen krizlerin ortaya çıkma olasılığını artırmaktadır. Bu parasal büyüme tüketim üzerinde katalizör etkisi yaparak muhtemel bir krizin başlamasını hızlandırmaktadır. Burada “çarpan etkisini” de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Gerek üretimin iyi olduğu bir yaz mevsimi geçirilmesi, gerekse ulusal paranın reel olarak önemli miktarda değerlenmesi neticesinde özellikle dayanıklı tüketim mallarında ve otomotiv sektöründe satışlarda önemli artışlar meydana gelebilmektedir.