• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI FİNANSAL KRİZLER

2.3. Krizlerde IMF’nin Rolü

2.3.2. Diğer Krizlerde IMF’nin Rolü

1997 Asya Krizine ilişkin yapılan tartışmaların çoğu bu krizlerle ilgili olarak da yapılmaktadır. IMF’ye hatalı iktisat politikaları, krizleri öngörememesi ve ülkelerin iç dinamiklerini yeterince hesaba katmamak vb. eleştiriler yapılmamaktadır.

1980’lerdeki Latin Amerika ve 1990’lardaki Asya, Rusya, Brezilya, Arjantin ve Türkiye Krizlerinde IMF’nin ülkeleri krizden çıkarma girişimleri sert bir şekilde eleştirilmektedir. Çünkü bu kurtarma girişimleri, batılı bankaların borç kredilerini geri almalarını sağlamakta ve gelişmekte olan ülkeler daha büyük borç yükleriyle baş başa kalmaktadır. Aslında bu kurtarma girişimleri borç krizlerine katkıda da bulunmuştur. Çünkü bu kurtarma faaliyetleri, kötü borç alma ve kullanma alışkanlığı ülkeleri olumsuz yönde (kredi kullanımında) teşvik etmektedir. IMF, kuruluşunda ülke ekonomilerindeki bir bozulma durumunda bu bozulmanın diğer ülkeleri de etkilememsi için büyümeyi teşvik edici mali politikalara, fon ve destek sağlayıcı bir kurum olarak düşünülmesine rağmen günümüzde, bu anlayış yerini sıkı para politikalarına bırakmaktadır. Bu durum da, kötüleşen ekonomik durumların daha da kötüleşmesine neden olmaktadır405.

IMF, Doğu Asya politikalarını gözden geçirirken mali disiplini çok aşırı noktalara getirdiğini kabul etmektedir. Ancak, Arjantin’de aynı yanlışa devam etmesine rağmen Brezilya’da olumlu bir gelişme olarak biraz daha esnek davranmaktadır. IMF, üye ülkelerin sermaye piyasalarını liberalize etmelerini zorunlu hale getirmesini önermektedir. Çünkü sermaye piyasaları liberalleşmeden ülkelerin yabancı yatırımcıları çekemeyeceğini iddia etmektedir. Ancak, Çin örneği bu iddiayı sarsan bir örnek olmaktadır. Bilindiği gibi Çin,

403Tobin, James ve Gustav Rains (1998), a.g.m., s. 17. 404Akdiş, Muhammet (2000), a.g.e., s. 105.

sermaye piyasasını liberalleştirmemesine rağmen diğer bütün gelişmekte olan ülkelerden çok daha fazla yabancı sermaye yatırımı çekmektedir406.

1990’lı yıllarda Latin Amerika Krizlerini, Asya Krizinden farklı kılan unsurun uluslararası likiditenin olup olmamasına bağlayan görüşler mevcuttur. Beş Asya ülkesinin makro ekonomik büyüklüklerinde krize yol açacak bir sorun yaşanmazken, bu ülkelerin ortak noktaları likit olmamalarıdır. Latin Amerika ülkelerinde ise, finansal sitemde likidite sorunu bulunmasının yanında bankacılık sektöründe de önemli sorunlar bulunmamaktadır407.

2001 Arjantin Kriziyle ilgili, neo-liberal deneyimin ilk dönemlerde elde ettiği çarpıcı başarının ardından 2001 yılında geniş çaplı bir kriz kıskacına düşmesi, finansal küreselleşmenin yoğun bir biçimde yaşandığı ve sermaye hesaplarının dışa açıldığı bir dönemde IMF’nin yarı çevre ülkelerde oynadığı rol üzerinde derin soru işaretleri uyandırmaktadır. Arjantin Kriziyle ilgili IMF hakkında bazı genel gözlemler ve eleştiriler şu şekilde yapılmaktadır408;

Döviz kurunu sabitleme yöntemiyle enflasyonu kısa sürede düşürmeye yönelik politika modelleri ihmal edilmemesi gereken ölçülerde risk faktörü taşımaktadır. Arjantin istikrar programına güven kazandırmak amacıyla dolar bazlı bir para kurunu uygulamaya koymuştur. Ancak bu durum kısa vadede bir fiyat istikrarını sağlasa da, ekonomide dalgalanmalara neden olmaktadır.

Gelişen ekonomilerin mali dengelerinde önemli bir miktarda fazlaya ulaşılmış olunsa da, bu durum bu ülkelerin geri ödenmesi gereken kısa vadeli borcun varlığından kaynaklanan krize karşı korumamaktadır. Arjantin ve Türkiye’de olduğu gibi bu durum ülkeleri daha derin bir soruna, yoğun olarak dış borç ve sermaye girişine dayalı, IMF odaklı neo-liberal büyüme modeline götürmektedir.

IMF’yi hedef alan en temel eleştirilerden birisi yarı çevre ülkeleri üzerinde çoğu zaman yaşanan dengesizliklerle orantılı olmayan düzeylerde olumsuz sonuçlar doğuran finansal krizlerin sistematik nedenleri üzerinde durulmamaktadır.

IMF’nin yapısal uyum politikalarını izleyen sekiz gelişmekte olan ülke için (Türkiye, G.Kore, Tayland, Endonezya, Meksika, Şili, Arjantin ve Brezilya) sermaye girişlerindeki artış

406Stiglitz, Joseph E. (2003a), a.g.m., s. 34. 407Kansu, Aydan (2004), a.g.e., s. 146.

408Öniş, Ziya (2003),“Neo Liberal Küreselleşmenin Sınırları: Türkiye Açısından Arjantin Krizi ve IMF ‘ye

Karşılaştırmalı Bir Bakış”, İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar II, , Der: A.H. Köse-F. Şenses- E. Yeldan, İletişim Yayınları 920, s. 524-527.

bu ülke ekonomileri üzerinde çeşitli etkilerde bulunmaktadır. Aşırı sermaye girişi cari açığın büyümesine ve yerli paranın değerlenmesine yol açmaktadır bu sonuç istisnasız her ülkede yaşanmaktadır. Stiglitz’e göre; küresel ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla tesis edilmiş bir kuruluş olan IMF’nin sıkı para ve sıkı maliye politikalarının sonucu olarak istikrarsızlığa katkıda bulunmaktadır. Sermaye piyasaları ve mali piyasaların yeterli olgunluğa ulaşılmadan liberalize edilmesi son yirmi yılda ortaya çıkan krizlerin esas sebebi olmaktadır409. Calomiris, Cato Journal dergisinde yayınlanan Arjantin ve Brezilya’dan dersler adlı makalesinde IMF’yi Arjantin’in borç ödemelerini yeniden yapılandırmak için uygulamak istediği programı kabul etmeyerek Arjantin’in krize girmesine neden olduğunu iddia etmektedir. Şayet Arjantin’in önerisi kabul edilseydi, Arjantin daha makul kamu harcamaları ve ticaret liberalizasyonuna giderken, IMF’de likidite yardımı sağlayabilmiş olsaydı Arjantin bu döviz krizinden korunabilecektir410. Ülkelerin bir insan vücuduna benzetildiği bir araştırmada IMF’de, vücudun ihtiyacı olduğunda kan ve ilaç veren bir doktora benzetilmektedir. IMF’nin Arjantin’in problemlerine yanlış ilaç veren politikaları sonucunda Arjantin’in problemleri iyileşmek yerine kötüleştiği iddia edilmektedir411.

Rusya Krizinde, Rusya’nın IMF’nin programlarını pek benimsememesi ve direnerek uygulamak zorunda oluşu, sistem değişikliğine giden Rusya’nın değişik sektörlerinde kısa dönemde sancılı olmaktadır. IMF, Rusya’nın sosyal değişimini dikkate almayarak, göz ardı ederek, istikrarlı dönem üzerine odaklanmıştır. Yani IMF, Rusya’nın iç dinamiklerini dikkate almadığından 1998’de Rusya Krizi meydana gelmiştir412.

Asya Krizi ve sonrasındaki krizlerde ki başarısızlık, IMF’de bir değişim gereğini açık hale getirmektedir. Ancak, gerek ABD’nin muhalefeti gerekse IMF’nin kötü yönetimi bu reform girişimini durdurmuştur. Sonuç olarak üye ülkeler IMF’den talep ettiği ya da almayı beklediği hizmetlerden faydalanamamaktadır. Bunun birinci nedeni; IMF kurumsal yapısı itibariyle hükümetlerin borçlanma konusunda son çare olarak gördükleri etkin bir borç alma kuruluşu olamamakta, likidite krizlerini engellemede yeterince hızlı davranamamakta ve ödeme yetersizliğine düşmüş bankaları belirlemede gerekli bilgilere ulaşamamaktadır. İkincisi, IMF gelecekte ortaya çıkması muhtemel bir finansal krizden sakınmak için gerekli

409Stiglitz, Joseph E. (2001), “Failure of The Fund: Rethinking The IMF Response”, Harvard International

Review, Cambridge, Vol. 23, No: 2, s. 14.

410Calomiris, W. Charles (2003), “Lessons from Argentina and Brazil”, Cato Journal, Washington, Vol 23 (1),

s. 33.

411Agarwal, Yamini (2003), “The Crisis That Was Not Prevented: Lessons for Argentina, the IMF, and

Globalisation, Fondad”, Finance India, Delhi, Vol. 17 (2), s. 694.

412Vazguez, Jorge Martinez Ve Diğerleri (2001), “IMF Conditionality and Objections: The Russian Case”, The

olan ekonomik politikaların şeklini genellikle etkin olarak tespit etmekte yetersiz kalmaktadır. Üçüncü olarak ise, kriz sonrasında yapılan anlaşmalara bağlı olarak IMF’den alınan krediler likidite krizlerini borç krizlerine dönüştürmektedir. IMF borçlanmaları sabit döviz kuru oranlarını sağlayacak hızlı bir şekilde gerçekleşebilseydi, borç alan ülkeler, borç geri ödemelerini çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirebilecektir413.

IMF, uygulanan istikrar programları sonucunda kendisine yönelik eleştiri ve cevapları şu şekilde verilmektedir414. Birinci eleştiri, IMF’nin ülkeler arasındaki farklılıkları dikkate almadan ve elindeki kalıp çözümü kredi verdiği dayatmasıdır. İkincisi, sermaye hesabi krizlerinde IMF’nin rolü olduğu şeklindeki eleştiridir. Üçüncüsü, IMF programlarının sosyal yönünün zayıf olduğu şeklindeki eleştiridir. Dördüncüsü ise, IMF programlarının bağımlılık yaptığı ve ülkelerin bu programdan kolayca çıkamadığı şeklindeki eleştiridir. IMF’nin araştırmaları sonucunda bu eleştirilere verdiği cevaplar ise şunlardır. Birincisi, IMF’nin her ülkeye aynı programı dayattığı ve programların büyümeyi olumsuz etkilediği şeklindeki eleştirileri kabul etmemektedir. İkincisi, IMF sosyal konulardaki duyarsızlığı ile ilgili eleştirilerde haklılık payı olduğunu kabul etmektedir. Üçüncüsü ise, bir ülke, on yıllık bir sürede yedi yıldan fazla IMF programı içerisinde kalıyorsa bunun gereğinden fazla bağımlılık yarattığı kabul edilmektedir. Arjantin. Türkiye ve Meksika bu tür ülkelere örnek olarak veriliyor ve bu durumla ilgili olarak IMF politikalarının kısmen hatalı olduğu kabul edilmektedir.

IMF’nin yeni sanayileşmekte olan ülkelere önermiş olduğu sabit veya istikrarlı kur politikaları aslında mali krizleri daha da derinleştirmiştir. Kurlar istikrarlı tutulurken fiyat artışlarının önlenememesi, enflasyon-kur makasının açılmasına, diğer bir ifadeyle ulusal paranın aşırı değerlenmesine neden olmaktadır. Yeni gelişen ülkelerin bu tür politikaları yabancı sermaye girişini özendirmede bir araç olarak kullanmak istedikleri bilinmektedir. Bu gerçek göz önüne alındığında, söz konusu politikaların sonuçta makro ekonomik dengesizlikleri arttırarak krizle çok uygun bir ortam hazırladıkları bilinmektedir415. 1997 sonrası yaşanan bütün krizlerdeki başarısızlık IMF’de alternatif değişim gereğini açık hale getirmektedir. 2001 Kasım’ında Arjantin’deki başarısızlık açık hale geldiğinde IMF borç yeniden yapılandırmaları için sistematik bir prosedürün gerekli olduğunu kabul etmektedir.

413Niskanen, William A. (1999), “Reshaping The Global Financial, Architecture: Is There A Role Fort The

IMF?”, Cato Journal, Vol. 18, No: 3, s. 332-333.

414Kenen, Peter B. (2004), “Appraising the IMF's Performance”, Finance and Development, Vol. 41 (1), s.41. 415Seyidoğlu, Halil (2003), a.g.m., s. 151.

Ancak ABD’nin muhalefeti ve kötü politik yönetim IMF’nin bu reform girişimini durdurmuştur416.

Finansal krizlerin hiç olmaması temennisi sıcak para hareketlerinin hiç olmadığı veya yasaklandığı bir dünyada gerçekleşebilir. Globalleşen bir dünyada ise, bu hareketin durdurulması mümkün değildir. Krizlere uğramamak veya krizlerden az etkilenmek için uygulanabilecek en uygun çözüm spekülatörlerin müdahale edemeyecekleri kadar sağlam ve tutarlı ekonomik politikalar izlemekten geçmektedir.