• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI FİNANSAL KRİZLER

2.1. Uluslararası Finansal Krizleri Açıklamaya Yönelik Yaklaşımlar

2.1.2. Finansal Krizleri Açıklayan Yaklaşımlar

2.1.2.2. Finansal Krizleri Açıklamaya Yönelik Modeller

2.1.2.2.1. Birinci Nesil Modeller

Kuramsal düzeyde, çok sayıda olmamasına rağmen finansal krizleri açıklamaya yönelik modellerin ilki olan birinci nesil modeller, 1973-1982 yılları arasında Meksika ve diğer Latin Amerika ülkelerinde ortaya çıkan para krizlerine tepki olarak geliştirilmiştir. Krugman’ın 1979 yılındaki çalışmalarıyla başlayan birinci nesil modeller, krizleri bütçe açıklarının bir ürünü olarak değerlendirilmektedir. Hükümet, finansal açıkları kapatmak için eninde sonunda

244 Günal, Mehmet (2001b), a.g.m., s. 47.

245 Kansu, Aydan (2004), Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri, Derin Yayınları, İstanbul, s. 56.

246Yay, Gürkan Gülsüm (2001), “1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Örneği”, Yeni Türkiye

para basmak zorunda kalabilmektedir. Krugman çalışmasında para ve maliye politikalarının aşırı genişlemesinin uluslararası rezervleri eriteceğini, bunun sonucunda oluşacak bozulmada sabit kur paritesinin terk edileceğini öne sürmektedir247. Birinci nesil kriz modelleri, parasal krizleri daha çok reel piyasalardaki krizlere benzer yönleriyle analiz etmektedir248.

Krugman, S. W. Salant ve D. W. Henderson’un tükenebilir mallar ve özellikle altın piyasası için yaptıkları çalışmayı esas alarak, bu çalışmanın sonuçlarının, ödemeler bilançosu krizleri için de geçerli olacağını göstermiştir. 1984’de Flood ve Garber, Krugman’ın modelini genişletmiş ve ardından ortak sonuçlara varan birçok çalışma yapılmıştır. Krugman, bu tip modelleri “Kanonik Model” olarak adlandırmaktadır249. Salant ve Henderson, hükümetin tükenebilir herhangi bir mal için belli bir fiyat tabanını korumaya çalışması durumunda, spekülatörlerin rasyonel bir davranışla doğru zaman da bu mala hücum edeceğini, dolayısıyla tükenebilir mallar için istikrarlı bir tavan fiyatının korunmasının mümkün olmadığını öne sürmüştür. Bu çalışmada daha çok altın piyasası üzerinde durulmuş ve altın tükenebilir bir kaynak olduğu için fiyatı sabitlenirse, bu politikanın er veya geç spekülatörlerin altına hücumu ile son bulacağı belirtilmiştir. Böyle bir fiyat sabitlemesi için devletin, elinde belli bir miktar stok olmalı ve bu malın fiyatı, belirlenen tavan fiyatın üzerine çıktığında müdahale edilmelidir. Salant ve Henderson, böyle bir politikanın sürdürülemez olduğunu vurgulamaktadırlar. Diğer bir ifadeyle döviz rezervlerindeki azalışın belirli kritik seviyeye ulaşması birinci nesil kriz modellerindeki vazgeçilmez temeli oluşturmaktadır. Döviz rezervlerinde ortaya çıkan ciddi kayıplar sonucunda sabit kur uygulamasına devam edilememesi, döviz rezervlerinde kötüleşme ortaya çıkması sonucu, yerli para, yabancı ülke paraları karşısında devalüe edilmektedir. Bu durum ise ödemeler dengesi krizi yaratabilmektedir250. Bu tür modellerde krizlerin ortaya çıkışı ile döviz rezervlerindeki azalmanın kritik noktası arasındaki ilişkinin gücü spekülatif saldırılara ve iktisadi oyuncuların davranışlarının tahmin edilebilirliğine bağlı olmaktadır. Kısaca, spekülatif atak devletin elindeki rezervlerin tükenebileceğinin hissedildiği zaman gerçekleşecektir251.

Krugman modeli kriz öncesi dönemi, uluslararası rezervlerin yavaş, ancak sürekli olarak azaldığı ve iç kredi hacminin para talebine oranla hızla arttığı bir dönem olarak

247 Krugman, Paul (1979), “ A Model of Balance of Payments Crises”, Journal of Money, Credit and Banking,

Agust, s. 2.

248 Krugman, Paul (1997), “Currency Crises”, http://web.mit.edu/krugman/www/crises.html / krugman

home page /, 7.12.2004.

249 Karabulut, Gökhan (2002), a.g.e., s. 86. 250 Krugman, Paul (1997), a.g.m., s. 2.

251 Kaminsky, Graciela ve diğerleri (1997), “Leading Indicators of Currency Crises”, Staff Papers,

tanımlamaktadır. Burada ortaya çıkan para fazlasının miktarını, kamu kesimini finanse etmek ve finansal dengesizlikleri azaltmak amacıyla kamu kesimine açılan kredilerin miktarını belirlemektedir. Bu modelin ana önermesi, krizlerin parasallaşmış aşırı miktarlara ulaşan kamu kesimi borcu ile döviz kuru sistemi arasındaki uyumsuzluktan kaynaklandığı iddia edilmektedir. Bu anlamda krizler hem kaçınılmaz, hem de önceden tahmin edilebilir olmaktadır. Krugman modelinden şu önemli sonuçlar çıkarılmaktadır252; Her şeyden önce bu model krizle ilgili olarak, döviz kuru ve ödemeler dengesi gibi temel ekonomik etkenleri esas almaktadır. İkinci olarak, krizlerin nasıl patladığını göstermektedir. Üçüncü olarak, modele göre Merkez Bankası, eğer sadece uygun uluslararası rezerve sahip olursa, sabit döviz kurunu devam ettirebilmektedir. Çünkü ülkenin döviz rezervleri bittiği zaman, yetkililerin sabit döviz kuru sistemini terk edip dalgalı döviz kuru sistemine geçmekten başka çaresi bulunmamaktadır. Bu nedenle de, modele göre döviz kurunu sabitlemeden önce, ülkenin uluslararası rezervlerinin sabitlenen kuru devam ettirecek düzeyde olması gerekmektedir. Son olarak modele göre, yetkililerin spekülatif saldırıları bertaraf edebilmeleri için şansları yok denecek kadar azalmaktadır. Ülke parasının spekülatif amaçlı satılan miktarı, parasal tabandan az olsa bile, parasal taban Merkez Bankasının sabit olduğu net dış rezerv stokundan fazla olacaktır. Yetkililer dışarıdan borçlanarak rezervlerini arttırabilirler. Ancak bu rezervlerin, döviz kurunu sürdürmek amacıyla müdahale de kullanılması parasal tabanı arttırır ve bu durumda da ülkenin elinde ülke parasına yönelik herhangi bir spekülatif saldırıyı önleyebilecek düzeyde rezerv kalmamaktadır. Yetkililer, döviz kuruna müdahale etmezlerse, spekülatif saldırıları ancak, faiz oranlarının artması ve parasal tabanın azalması pahasına önleyebilirler. Eğer parasal tabandaki azalma önemli boyutlara ulaşırsa, faiz oranındaki artış yeni bir bankacılık krizine yol açabilecek düzeye ulaşacaktır.

Döviz krizlerinin kaynakları konusunda belirli bir açıklama getiren bu model, krizlerin başlangıcı ve gelişimi konusunda kapsamlı bir açıklama getirmemektedir. Günümüzde yaşanan krizleri açıklamakta yetersiz kalan bu yaklaşıma göre sadece mevcut rezervlerle spekülatif atakların önlenmesi pek gerçekçi görünmemektedir. Ancak bu model farklı modellere öncülük ettiği ve yeni modellerin oluşturulması fikrini sağladığı için önem taşımaktadır253. Krugman’ın döviz kuru üzerindeki çalışmaları daha sonra Flood ve Garber tarafından geliştirilmiştir. Flood ve Garber, ilgili ülke parasından kaçış ve dövize yönelmenin yalnızca spekülatif bir amaç yahut rasyonel olmayan yatırımcı davranışı ile başlamayacağı olasılığını modellerine dahil etmişler; hükümetler tarafından oluşturulan politikaların, orta ve

252 Özer, Mustafa (1999), a.g.e., s. 57-58. 253 Kansu, Aydan (2004), a.g.e., s. 60.

uzun vadede sürdürülmesinin olanaklı olmadığı görülünce (örneğin, enflasyonlu bir ortamda sabit kur politikası uygulamaya çalışılıyorsa) dövize hücum başlayacağını iddia etmişlerdir254. Krugman’ın modelini esas alıp, bu modele yeni varsayımlar ekleyerek yeni bir model geliştirenlerden biri de Calvo’dur. Bu yeni modelde, Merkez Bankasının döviz kurlarını korumak için rezervlerden başka çeşitli araçlara sahip olduğu, sıkı para ve yüksek faiz politikası uygulamalarının döviz piyasalarındaki istikrara yardımcı olacağı ifade edilmektedir. Modelde doğal olarak döviz kurlarını korumak için uygulanacak diğer politikaların genel ekonomik dengeler üzerinden başka olumsuz etkileri olabileceği üzerinde durulmakta ve bunun birçok alternatif maliyeti beraberinde getireceğinin altı çizilmektedir255.

Bu modellerin eksikliği onların aşırı mekanik ve tek boyutlu olmasından; hükümetlerin otomatik olarak tüm bütçe açıklarını monetize ettiğini ve Merkez Bankasının ekonomideki gelişmelere bakmadan rezerv satarak döviz kurunu baskıladığı varsayımlarından kaynaklanmaktadır. Şüphesiz ki, bütçe açıklarının sürekli olduğu zamanlarda bile, açıkları monetize (para basma) etmenin ötesinde başka politika seçenekleri vardır. Bunlarla beraber, hükümetlerin çok çeşitli amaçları olduğundan, hemen hemen tüm politika seçenekleri arasında uyuşmazlık (trade off) oluşmaktadır256.

Yukarıda kısaca açıklanan modellerin yanında birçok bilim adamının döviz kurlarının sabit tutulması ya da bu sistemin terk edilmesi üzerine çalışmaları mevcuttur. Doğal olarak önerilen farklı uygulamaların arkasında birçok farklı varsayım bulunmaktadır. Örneğin, döviz kurlarının sabit tutulmak istenmesi durumunda temel alınan uluslararası döviz sahibi olan ülke ile ekonomik parametrelerin birbiriyle uyumlu olması gerekmektedir. Aksi takdirde, mevcut döviz kurları ile gerçekçi kurlar arasında farklar oluşacaktır. Bu durum, gerek döviz piyasalarında gerekse dış ticaret gibi birçok alanda dengesizlikler yaratabilecektir. Bunun yanında ilgili ülkelerin, herhangi bir ülkeyi esas alıp politikalarını ona göre oluşturmaları da fazla gerçekçi gözükmemektedir. Zira her ülke insanının beklentileri ve bu beklentileri karşılama seçenekleri farklı olabilmektedir.

Obstfeld tarafından yapılan çalışma “yaşanan gerçekliği” de modele dahil etmesi açısından olayları açıklamada daha uygun bir model olarak ortaya çıkmaktadır. Zira daha önceki modeller hükümet politikalarının ve uygulamalarının ele alınmasında çok mekanik

254 Flood, R. ve Garber, P. (1985), “Collapsing Exchange Rate: The Utility Maximizations Approach”, Journal

of International Money and Finance, Vol: 4, s. 175.

255 Alp, Ali (2004), “Finansal Piyasalarda Yaşanan ‘Evrim’ Çerçevesinde Döviz Krizleri, Yönetimi ve Türkiye

Açısından Bir Risk Degerlendirmesi” Finansal- Politik ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl. 41, Sayı 486, s. 9-10.

kalmakta ve birçok gerçeği ihmal etmektedir. Bu modelde, krizlerin ortaya çıkışları sistematize edilirken, piyasada işlem yapan ekonomik birimlerin mevcut sabit kur politikasının maliyetinin daha da artacağı ortaya konulmaktadır. Obstfeld ayrıca, tutarlı makro ekonomik ve döviz kuru politikası uygulayan, bu anlamda itibarlı bir paraya sahip olan ülkelerin paralarının spekülatif ataklara maruz kalmasının çok nadir olduğunu, ancak makro ekonomik dengesizlikler yaşayan ve gerçekçi kur politikası uygulamayan ülkelerin paralarının sürekli olarak bir spekülatif saldırı ve döviz krizi ile karşı karşıya kalabileceğini söylemektedir257. Ayrıca 1. nesil kriz modellerinde sabit döviz kurunun yaşayabilirliği, tamamen ekonomik ajanların davranışlarından bağımsız, dışsal olarak varsayılmaktadır. Yani bu modellerde, iktisadi ajanların gelecek beklentilerinin veya iktisadi faaliyetlerinin hiçbir şekilde finansal dengesizlikler veya kredi politikaları üzerinde etkisinin olmayacağı vurgulanmaktadır.