• Sonuç bulunamadı

A. MÜSTEHCENLİĞİN YASAKLANMASININ NEDENLERİ

3. Felsefi Açıdan Cinselliğe İlişkin Suçlar

Utanç, gülünç veya tiksinç bulunmaksızın, akla dayalı olarak, yasaklanan hu-suslar göz önüne alınarak, toplum içinde cinsellik üzerine konuşmak gerektiği söy-lenmektedir. Cinselliği, suçlanacak veya hoş görülmeyecek bir şey olarak değerlen-dirilmekten ziyade; yönetilecek, işlevsel sistemler içine yerleştirilecek, herkesin azami iyiliği için düzenlenecek, en yüksek verimin alınabileceği şekilde işletilecek

176 FOUCAULT, s. 10. Bu ikiyüzlülük tarihin çoğu döneminde söz konusudur. Zina fiilinin suç sayıldığı birçok devlette, genelevler serbest bırakmıştır. Örneğin, Orta Çağda Napoli’de fu-huş ticaretindeki anlaşmazlıkları çözmekle görevli özel bir “Fahişeler Mahkemesi” olduğu belirtilmektedir. Bkz. BERKOWITZ, s. 395. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’daki işçi sınıfının bir yandan ekonomide liberalleşmeyi savunması, diğer yandan ahlak kuralla-rının daha katı şekilde yaptırıma bağlanmasını istemesi de, “Alman İşçi Hareketinin Trajedisi veya İkiyüzlülüğü” olarak ifade edilmektedir. Bkz. Ralf DAHRENDORF, Gesellschaft und De-mokratie in Deutschland, B. 3, München 1974, s. 198, 199.

177 FOUCAULT, s. 11.

178 FOUCAULT, s. 23. Ancak uygulanan tüm baskılara ve sansüre rağmen, satıcıların tezgah-larının altından gizlice pornografik materyaller sattığı, özellikle sert içerikli erotik edebi ürünler ve fotoğraflar için oldukça büyük bir pazar oluştuğu, çocukların cinsel istismarının ve cinsel yolla bulaşan hastalıkların aşırı derecede artış gösterdiği ifade edilmektedir. Bkz.

https://classicbookreader.wordpress.com/2013/07/29/some-fascinating-facts-about-the-victorian-era/ (E.T.: 02.04.2019).

bir şey, olarak görmek gerekir. Zira cinsellik, yalnızca yargılanabilecek bir şey değil, aynı zamanda yönetilebilecek bir şeydir. Kamu gücünün yetkisi dahilinde yer aldı-ğından ve işletme yöntemleri gerektirdiğinden; cinselliğe mümkün olduğunca ana-litik yönden yaklaşmak gerekir.179

Hükümetler er ya da geç, yalnızca uyruklarla ve hatta bir insan topluğuyla değil, “doğum, ölüm, yaşam süresi, doğurganlık, sağlık durumu, beslenme, konut bi-çimi” gibi özel değişkenleriyle, bir “nüfus”la yüz yüze kaldıklarını fark ederler. Bu parametrelerin tümü, yaşama özgü durumlarla, devletin kesişme noktasında yer alır. İşte bu ekonomik ve siyasal sorunun merkezinde “cinsellik” bulunmaktadır. Bu itibarla, “doğum oranını, evlenme yaşını, meşru ve gayri meşru doğumları, cinsel iliş-kilerin başlama yaşını, bu ilişkileri doğurgan ya da kısır kılmanın yolunu, bekarlığın ya da konulan yasakların etkisini, gebeliği önleyici uygulamalar” gibi konuların de-taylıca analiz edilmesi gerekmektedir.180

Kanun koyucu ile cinsellik arasındaki bağıntı, “itme, dışlama, ret, engelleme, gizleme veya maskeleme” vb. şekillerde olmak üzere, yalnızca olumsuz kalıplarda ifa-desini bulur. Bu bağlamda cinsellik, kanundaki yasaklardan yola çıkılarak deşifre edilir. Kanun koyucunun; amacı, “yasaklanan cinselliğin kendi kendisinden vazgeç-mesi”; aracı, “bir cezayla tehdit etvazgeç-mesi”; ceza ise, “yasaklanan cinselliğin ortadan kal-dırılmasıdır.” Kanun koyucunun cinselliği kısıtlaması, “sansür” ve “düzen birliği” ola-rak ifade edilen, iki farklı olguda gerçekleşir. Sansürün mantığı; yasaklananın sustu-rulması gerektiğini onaylamayı; gerçek içinde yok olana kadar, yasaktan söz etme-meyi ve yasağın varlığını reddetetme-meyi; yokluğunu ifade eden sözler de dahil olmak üzere hiçbir şekilde dışa vurulmamayı, gerektirir. Düzen birliği, cinselliğin

179 FOUCAULT, s. 30.

180 FOUCAULT, s. 31.

yasaklandığı normun ve buna bağlı sansürün tek yönlü, basit ve sonsuza dek işleme-sini, toplumu oluşturan tüm bireylerin buna itaat etmesini ifade eder.181

B. BASİT MÜSTEHCENLİĞE SERBESTİ TANINMASI

Belirttiğimiz üzere müstehcenlik kavramı, hem pornografik ürünleri hem de erotik ürünleri kapsamakta olup; pornografik ürünler sert ve basit olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Müstehcenlik suçlarının kanunumuzdaki düzenlenme şeklini de göz önüne alarak, basit pornografik ve erotik ürünleri, “basit müstehcen”; sert pornografik ürünleri ise “sert müstehcen” olarak ifade etmenin uygun olacağı kanı-sındayız.

Günümüzde özgürlükçü ceza hukuku anlayışının yaygınlaşmasıyla birlikte basit müstehcen ürünler bireysel amaçlı kullanmak şartıyla serbest bırakılmakta-dır.182 Zira düşünce, haberleşme, özel hayatın gizliliği, bilim ve sanatı yayma gibi öz-gürlüklere, her geçen gün daha da önem verilmesiyle, bu özgürlükleri kısıtlayan dü-zenlemelerin suç kapsamından çıkarılması gerektiği görüşü kabul edilmeye başlan-maktadır.183

181 FOUCAULT, s. 89-91.

182 Buna göre, istemeyenlerin bu ürünlere maruz kalması engellenmek şartıyla, basit müs-tehcen ürünler yayınlanabilmekte veya satılabilmektedir. Örneğin, “reşit olmayanların gire-memesi şartıyla bir tiyatro veya sinemada, içeri girenler bilerek buraya dahil olduklarından, erotik veya pornografik filmler gösterilebilir. Öte yandan Radyo ve Televizyon sınırlamaya tabi tutulmalıdır. Zira istemeyenlerin bu yolla yayınlanan müstehcen ürünlere maruz kal-mama hürriyetini kullanma imkanları söz konusu değildir.”, bkz. DÖNMEZER, Özel, s. 200, 201.

183 DÖNMEZER, Özel, s. 186, 200. Diğer bir görüşe göre, “İkinci Dünya Harbi sonrası toplum-lara hakim görüşlerin değişmesi harbin sebep olduğu bunalımların ortaya çıkması, kişileri yü-rürlükte bulunan sert kurallara karşı çıkmaya, normlara tepkide bulunmaya itmiştir. Bunun yanında günümüz toplumuna hakim olan teknokratlar toplumun ihtiyaç listelerine her gün yeni ilaveler yapmak zorunluğunu duymaktadır. Böylece insan teknokratik toplumda, gelişen tekniğin esiri haline gelmiş, yabancılaşmış, tek boyutlu insan olmuştur. Toplumun bu bunalı-mının sonucunda, var olan sosyal değerler değişmeye başlamıştır. Bilindiği gibi belli bir

Ayrıca belirtmek gerekir ki, basit müstehcen ürünler yönünden söz konusu serbesti çoğu ülkede yalnızca yetişkinlere tanınmaktadır. Zira çocukların erken yaşta bu ürünlere maruz kalması, onlar açısından yıkıcı etkilere neden olabilir.184 Bu bağlamda basit müstehcenlik mutlak olarak yasaklanmamakta ve alenilik söz ko-nusu olduğunda cezalandırılmaktadır.185

C. ULUSLARARASI HUKUKTA MÜSTEHCENLİK SUÇU

Toplumların refah seviyesinin yükseldiği zamanlarda zevk eğiliminin artışı, müstehcenliğin büyük bir halk kitlesi tarafından talep edilmesine yol açması ve müstehcen yayınlar yapan faillerin bu yolla büyük kazanç sağlamaları, bu durumu daha da tehlikeli hale getirmektedir. Bu itibarla müstehcenlik suçuyla etkin bir şe-kilde mücadele edilebilmesi için; soruna uluslararası açıdan yaklaşmak, bu suçlar bakımından yargı yetkisinin tespiti açısından evrensellik ilkesini benimsemek ve bu suçlara ilişkin hazırlık hareketlerini dahi cezalandırmak gerektiği savunulmuştur.

Hatta caydırma ve cezalandırma konusunda, başka hiçbir suçun, müstehcenlik suçu kadar, devletlerin birlikte hareket etmelerini gerektirmeyeceği ifade edilmiştir.186 Bu bağlamda yeni ortaya çıkan hareket çeşitlerinin neden olduğu tehlikenin önlen-mesi amacıyla uluslararası çalışmalar yapılmış ve devletlere birtakım yükümlülük-ler yükleyen sözleşmeyükümlülük-ler düzenlenmiştir.187

Ahlak dışı yayınlarla birlikte mücadele edilmesi gerektiği düşüncesiyle, çoğu

toplumda var olan sosyal değerler belli hareketlerin suç olarak yasaklanmaya değip değme-yeceği konusunda temel rol oynarlar.”, bkz. YARSUVAT, “Cinsel”, s. 666.

184 DÖNMEZER, Özel, s. 195. ÇAĞLAYAN, “Müstehcen”, s. 377.

185 EREM, Özel Hükümler, s. 220.

186 DÖNMEZER, Özel, s. 196.

187 DÖNMEZER, Özel, s. 185, 186.

Avrupa devleti olmak üzere ABD ve Brezilya’nın yer aldığı on beş devletin katılı-mıyla 1910 yılında Paris’te düzenlenen konferans, müstehcen yayınlara etkisi bakı-mından oldukça önemlidir. Bu konferans sonucu; suç sayılan fiiller ile bu suçların kovuşturulmasını kolaylaştırıcı işlemler ve araçları öngören, bir “Taslak Sözleşme (Draft Convention)” imzalanmıştır.188

12.10.1923 tarihinde Milletler Cemiyeti bünyesinde kırk devletin katılımıyla Cenevre’de gerçekleştirilen kongrede, 1910 tarihinde hazırlanan “Taslak Sözleşme (Draft Convention)” de göz önüne alınarak, “Müstehcen Yayınların Dolaşım ve Trafi-ğin Engellenmesine İlişkin Milletlerarası Antlaşma (International Convention for the Suppression of the Circulation of and Traffic in Obscene Publications)”189 imzalanmış-tır.190

1927 yılında Varşova’da gerçekleştirilen “Ceza Hukukunu Birleştirme Birinci

188 DÖNMEZER, Özel, s. 193; Agreement for the Repression of Obscene Publications, Paris, 04.05.1910, bkz. https://treaties.un.org/doc/Treaties/1888/01/18880101%2 006-19%20AM/Ch_VIII_06p.pdf (E.T.: 23.03.2019).

189 Türkiye tarafından da imzalanan bu sözleşme 886 sayılı Kanun (R.G., T.: 30.06.1926, S.:

408) ile uygun bulunmuştur.

190 Sözleşmeye taraf devletler m. 1’e göre şu hususları suç olarak düzenlemekle yükümlü-dür: “(1) Müstehcen yazılar, çizimler, baskılar, tablolar, basılı materyaller, resimler, posterler, amblemler, fotoğraflar, sinematograf filmler veya diğer müstehcen ürünleri; ticaret yapmak, dağıtmak, aleni şekilde sergilemek amacıyla; üretmek veya bulundurmak; (2) Yukarıda belir-tilen amaçlar için, söz konusu müstehcen nesne veya eşyaların herhangi birini; ithal etmek, nakletmek, ihraç etmek veya bunlara neden olacak şekilde dolaşıma sokmak; (3) Kamusal veya özel kuruluşlarda çalışmak veya çalışmaya devam etmek amacıyla, söz konusu müsteh-cen nesnelerden veya şeylerden herhangi biriyle ilgilenmek veya söz konusu nesneler veya şey-lerle ilgili herhangi bir şekilde uğraşmak, dağıtmak veya aleni şekilde sergilemek veya ödünç verme işi yapmak; (4) Herhangi bir şekilde reklamını yapmak veya tanıtmak amacıyla, söz konusu cezalandırılabilir dolaşıma veya trafiğe yardımcı olarak; yukarıda sayılan cezalandı-rılabilir fiillerden birini işleyen; veya reklam yapmak; veya bilinir hale getirmek; veya söz ko-nusu müstehcen nesne veya eşyaların doğrudan ya da dolaylı olarak tedarik edebileceğini söy-lemek.”, bkz. International Convention for the Suppression of the Circulation of and Traffic in Obscene Publications, Cenevre, 12.10.1923 – 31.03.1924, bkz. https://trea-ties.un.org/doc/Treaties/1923/09/19230912%2006-01%20AM/Ch_VIII_03p.pdf (E.T.:

26.03.2019).

Milletlerarası Konferansı”nda; “genel adaba aykırı yayınları yaymak” suçu bakımın-dan yargı yetkisinin evrensellik ilkesi tesis edileceği, bu suçun re’sen kovuşturula-cağı, failin vatandaşı olduğu ülkeye iade edilmeyeceği ve yakalandığı ülkenin kanu-nuna göre yargılanacağı kabul edilmiştir.191

Müstehcenlik suçu, 1930 yılında Brüksel’de gerçekleştirilen “Ceza Hukukunu Birleştirme Üçüncü Milletlerarası Konferansı”nda da gündeme gelmiştir.192

İkinci Dünya Savaşından sonra Milletler Cemiyeti yerine Birleşmiş Millet-ler’in kurulmasıyla 1923 yılındaki Cenevre Antlaşmasının yürürlükte kalması adına, söz konusu antlaşma az miktarda değiştirilerek, 1947 yılında New York’ta gerçek-leştirilen kongrede yeniden kabul edilmiştir.193 Özgürlükçü ceza hukuku anlayışının

191 M. Michel POTULICKI, Ceza Hukukunu Tevhit Birinci Beynelmilel Konferansı (Varşova, 1 – 6 Kasım 1927) – Konferans Vesikaları (Çev. Mustafa Nuri DEVRES), B. 1 Ankara 1938, s.

123.

192 Kabul edilen metne göre, “(1) Her kim adaba aykırı yazı, şarkı, resim, tasvir, sembolik işa-retler vb. herhangi bir şey satarsa, aleni şekilde sergilerse, dağıtırsa cezalandırılacaktır. (2) Her kim ticaret veya dağıtmak amacıyla adaba aykırı yazı, şarkı, resim, tasvir, sembolik işa-retler vb. herhangi bir şeyi üretir, bulundurur, ithal eder, nakleder veya ettirirse, bir nakil veya dağıtım görevlisine teslim ederse; herhangi bir ilan vasıtasıyla bunların nasıl tedarik edilebi-leceğini ilan eder veya ettirirse ya da bildirirse cezalandırılacaktır. (3) Birinci maddede sayı-lan suçların, on sekiz yaşından küçük osayı-lanlara karşı işlenmiş olması halinde daha ağır ceza öngörülecektir. (4) Sayılan bu maddelerdeki suçlardan birini yabancı ülkede işleyen fail, bu-lunduğu ülkede yargılanabilir.”, bkz. Simon SASSERATH, Ceza Hukukunu Tevhit Üçüncü Beynelmilel Konferansı (Brüksel, 26 Haziran 1930) – Konferans Vesikaları (Çev. Mustafa Nuri DEVRES), B. 1, Ankara 1939, s. 204.

193 International Convention for the Suppression of the Circulation of and Traffic in Obscene Publications, Concluded at Geneva on 12 September 1923, as Amended by the Protocol Signed at Lake Success, New York, 12.11.1947, bkz. https://trea-ties.un.org/doc/Treaties/1950/02/19500202%2006-19%20AM/Ch_VIII_02p.pdf (E.T.:

26.03.2019). 1949 yılında yine yılında New York’ta gerçekleştirilen kongrede, Paris’te 1910 yılında kabul edilen Sözleşme, bu antlaşmaya ek protokol olarak kabul edilmiştir. Agree-ment for the Suppression of the Circulation of Obscene Publications, signed at Paris on 4 May 1910, amended by the Protocol signed at Lake Success, New York, 04.05.1949, bkz.

https://treaties.un.org/doc/Treaties/1950/03/19500301%2006-22%20AM/Ch_VIII_05p .pdf (E.T.: 26.03.2019). Bu ek protokol Türkiye tarafından imzalamış ve 5571 sayılı Kanun (R.G., T.: 04.03.1950, S.: 18012) ile uygun bulunmuştur.

her geçen gün daha da fazla benimsenmesi neticesinde, dünya genelinde 19. yy.’ın sonlarına doğru basit müstehcen ürünlere yukarıda belirtilen şekilde serbesti tanın-maya ve asıl mücadele edilmesi gerekenin sert müstehcen ürünler olduğu anlayışı kabul edilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda 1974 yılında ceza kanununda değişikliğe giderek basit müstehcen ürünlerin suç sayılmasını alenilik şartına bağlayan ve sert müstehcen ürünleri açıkça sayarak mutlak şekilde yasaklayan Almanya, ceza kanu-nundaki değişikliği gerekçe göstererek “B.M. Müstehcen Yayınların Dolaşım ve Trafi-ğin Engellenmesine İlişkin Uluslararası Antlaşma”dan çekilmiştir.194

Sonraki süreçte müstehcen ürünlerle ilgili uluslararası mücadele, özellikle çocuk pornografisi olmak üzere sert müstehcen ürünler üzerine yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda, 1989 yılında imzalanan ve 1990 yılında yürürlüğe giren B.M. Çocuk Hak-larına Dair Sözleşme;195 1999 yılında imzalanan ve yürürlüğe giren 182 No.’lu Ulus-lararası Çalışma Örgütü Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi;196 2000 yılında imzalanan ve 2002 yılında yürürlüğe giren B.M. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol;197 2011 yılında imzalanan ve yürür-lüğe giren Avrupa Konseyi Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi,198 sert müsteh-cen ürünlere ilişkin uluslararası mücadelenin kapsamını ortaya koymaktadır.

194 Bkz. https://treaties.un.org/pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=VIII-3&c hapter=8&lang=en (E.T.: 02.04.2019).

195 Bkz. https://treaties.un.org/doc/Treaties/1990/09/19900902%2003-14%20AM/Ch_I V_11p.pdf (E.T.: 02.04.2019).

196 https://www.ilo.org/ilolex/cgi-lex/convde.pl?C182 (E.T.: 02.04.2019).

197 Bkz. https://treaties.un.org/doc/Treaties/2000/05/20000525%2003-16%20AM/Ch_I V_11_cp.pdf (E.T.: 02.04.2019).

198 Bkz. https://www.coe.int/en/web/conventions/full-list/-/conventions/rms/0900001 680081561(E.T.: 02.04.2019).

D. TÜRK HUKUKUNDA MÜSTEHCENLİK SUÇU

1858 tarihli Ceza Kanunu199 m. 139’a göre, “genel adaba aykırı olarak edep-sizce resim ve tasviri basan ve bastıran kimse, bir mecidiye altından beş mecidiye al-tına kadar para ve yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi m. 14’e göre, “herhangi bir gazeteci genel adaba ve milli ahlaka aykırı bir şey yazar ve din, mezhep ve nimetlerden birine hakaret ederse, bir yüzük altından yirmi beş yüzük altına kadar para veya bir haftadan üç aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” 1909 tarihli Matbuat Kanunu m. 20’ye göre, “ge-nel adaba aykırı ve ahlakı bozan söz ve yazılar tasvir edilerek yayıldığı takdirde, m.

11’e göre sorumlu kimse iki Osmanlı altınından on altına kadar para cezasıyla ceza-landırılır.” Görüldüğü üzere 1926 yılında kabul edilen 765 sayılı TCK’ya kadar müs-tehcenlik suçu ancak, basın aracılığıyla işlenebilmekteydi.200

Müstehcenlik suçu 765 sayılı mülga TCK m. 426, m. 427 ve m. 428’de düzen-lenmişti.201 Bu hükümlerde suç sayılan fiiller, doktrinde iki grup altında

199 09.08.1858 (28 Zilhicce 1274) tarihinde ilan edilen “Ceza Kanunname-i Hümayun”, çeşitli değişiklikler geçirmekle birlikte 1926 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Bkz. Said Nuri AK-GÜNDÜZ, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Ceza Hukukunun Kaynakları”, in. Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 8, Y. 2016, s. 9.

200 DÖNMEZER, Özel, s. 189, 190.

201 765 sayılı TCK; m. 426, “Halkın ar ve haya duygularını inciten veya cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikteki genel ahlaka aykırı; (1) Her nevi kitap, gazete, risale, mecmua, va-raka, makale, ilan, resim, tasvir, plak, afiş, pankart, televizyon ve teyp bantları, fotoğraf, si-nema veya projeksiyon filmlerini veya diğer anlatım araç ve gereçleri ile eşyayı teşhir eden veya ettirenler, bilerek dağıtanlar, satanlar veya dağıttıran veya sattıranlar, veyahut ticaret veya dağıtım veya teşhir kastıyla tersim, tasvir, hak, imal veya tab veya teksir veya imla eden veya ettirenler yahut ithal veya ihraç veya Türkiye dahilinde bir mahalden diğer mahalle nak-leden veya ettirenler ve bunlar üzerinde her ne suretle olursa olsun muamelede bulunanlar veya bunların ticaretini kolaylaştırmak maksadıyla bu fiilleri icra edenler veya bu kabil anla-tım araç ve gereçlerini vasıtalı veya vasıtasız şekilde tedarik edenler veya tedarik edeceğini ilan edenler veya ilan ettirenler, (2) Eser ve mevzuları tiyatro veya sinema veya radyo yahut televizyonlarda veyahut umumi mahallerde temsil eden veya ettirenler, (3) Hitabeleri umuma açık yerlerde veya umumi mahallerde irad edenler, ... cezalandırılırlar.”; m. 427, “Neşir veya tevzi edilmek üzere, halkın ar veya haya duygularını inciten veya cinsi arzuları tahrik ve

incelenmekteydi. Buna göre, birinci grupta yer alan fiiller, doğrudan doğruya genel ahlaka aykırılık teşkil ederken; ikinci grupta yer alan fiiller, birinci grupta yer alan fiiller hazırlık hareketi niteliğindedir.202 Müstehcenlik suçu, 5237 sayılı TCK m.

226’da düzenlenmiştir.

IV. BİLİMSEL VE SANATSAL ESERLER YÖNÜNDEN MÜSTEHCENLİK

A. BİREY, TOPLUM VE DEVLET AÇISINDAN BİLİMİN ÖNEMİ

Bilim kelimesinin, Eski Türkçe “bilmek” fiili ile Yeni Türkçe “-im” ekinden tü-retildiği ve “ilim veya ilm” kelimelerinden serbest çağrışım yoluyla benimsendiği be-lirtilmektedir. İlim kelimesi Arapça “Im” kökünden türetilmiş olup, “teorik bilgi” an-lamındadır.203 Bilim kavramı doktrinde, “gerçeğe ve olgulara dayalı, önyargısız, tu-tarlı, rasyonel ölçülerde bir anlama, bulma doğrulama metodu ve sürekli gelişen dina-mik bir bilgi”, şeklinde tanımlanmaktadır.204

istismar eder nitelikteki genel ahlaka aykırı kitap, makale, varaka ve ilan yazanlar ile bu kabil makale, yazı ve resimleri ihtiva eden gazete ve mecmua gibi mevkutelerin sahipleri ve mevkute tanımına girmeyen basılmış eserler yayınlatanları hakkında 426’ıncı maddedeki cezalara hükmolunur. Bu mevkutelerin sorumlu müdürleri hakkında ise bu cezanın yarısı uygulanır.

426’ıncı madde ile bu maddede yazılı evrak ve eşya müsadere ve imha olunur.”; m. 428, “Hal-kın ar veya haya duygularını inciten veya cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikteki genel ahlaka aykırı şarkıları alenen söyleyenler veya plakları, teyp bantlarını çalanlar veya umumi adaba aykırı veya bir şahıs veya bir heyetin, namus ve haysiyetini muhil beyanat ve sözlerle gazete, risale ve diğer evrak satanlar ... cezalandırılırlar.”

202 DÖNMEZER, Özel, s. 202.

203 Nişanyan Sözlük – Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, bkz. https://www.nisanyansoz-luk.com/?k=bilim&view=annotated (E.T.: 27.03.2019). Bilim kelimesi sözlükte; “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi; genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gös-teren yöntemli ve dizgesel bilgi; belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci”, olarak tanımlanmaktadır. Bkz. TDK Güncel Türkçe Sözlük, www.tdk.gov.tr (E.T.: 27.03.2019).

204 Mustafa ERGÜN, “Bilim Felsefesi”, s. 1, bkz. http://mustafaergun.com.tr/wordpress/wp-content/uploads/2015/11/bilimfelsefesi.pdf (E.T.: 02.04.2019).

Bilimin temeli olan bilginin oluşum süreci göz önüne alındığında, bilimin bi-reylerin toplum halinde yaşamaya başlamasıyla esasen gelişim gösterdiği görül-mektedir. Bilim hakkındaki görüşleri bütün bilim adamları ve filozoflarca kabul edil-diği belirtilen Aristoteles’e göre bilgiye ancak, farklı şeylerin farklı nedenlere sahip olduğunun düşünülmeye başlanması, yani nedensellik anlayışının ortaya konulması neticesinde ulaşılabilir. Bu itibarla bilginin kurucu unsuru duyumlar olup, duyum-dan bilime geçiş üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: “(1) Duyumun devamı olan hafıza;

(2) Genel kavramın hareket noktasını sağlayan deney veya tecrübe; (3) İstisnai du-rumların çokluğundan kurtulunmasıyla, doğal bilimlerde, meydana getirme; sosyal bi-limlerde ise, gerçek bilginin unsurlarından olan kavramın ortaya koyulması”, olarak ifade edilmektedir.205 O halde bilimin gelişmesi, deney ve tecrübelerin, toplum ya-şamı içerisinde bir sonraki nesle aktarılmasına bağlıdır.

Öte yandan söz konusu “nedensellik” anlayışının bir süreden sonra bilimin gelişmesi için yeterli olmayacağı fark edilmiştir. Nitekim, nedensellik anlayışı bir nevi “tabiatın yorumu” niteliğindedir. Ancak bilimin ilerlemesi için “denenmemiş ve bilinmeyen yolların açılması, keşfedilmesi” şart olup, bu sonuca ancak “yeni bir mantık (novum organum)” tasarlanarak ulaşılabilir. Bu yöntem, “zihnin öncelenmesi” olarak ifade edilmiştir. Bu yöntemi uygulamak isteyen bir kimse, “zihninde bozuk ve derin kök salmış alışkanlıkları bir kenara bırakmalı; yaptığı deneyler sonucu ulaştığı düşün-celerini, tecrübelerini tabiatın inceliği ile uyumlu şekilde tanıtmalı; eleştirilere açık olarak sabırla bunları düzeltmeli”dir.206

205 Ayhan BIÇAK, “Aristoteles’in Bilim Anlayışı”, in. İstanbul Üniversitesi Felsefe Arkivi Der-gisi, S. 30, Y. 1997, s. 179-181.

206 Francis BACON, Novum Organum (Çev. Sema ÖNAL), B. 1, İstanbul 2012, s. 112-116. “Or-talama ve karışık yarı bilgi, kör ve kara bilgisizlikten daha öldürücü ve uğursuzdur. Çünkü bu yarı bilgi, kör ve kara bilgisizliğin yarattığı kötülüklere, gerçeğin sınırlarının ötesinde kalıp

206 Francis BACON, Novum Organum (Çev. Sema ÖNAL), B. 1, İstanbul 2012, s. 112-116. “Or-talama ve karışık yarı bilgi, kör ve kara bilgisizlikten daha öldürücü ve uğursuzdur. Çünkü bu yarı bilgi, kör ve kara bilgisizliğin yarattığı kötülüklere, gerçeğin sınırlarının ötesinde kalıp