• Sonuç bulunamadı

Geçmişten günümüze, oyuna ilişkin çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Bu çabaların hâlâ devam ettiği ancak üzerinde uzlaşılan, kapsayıcı bir tanıma ulaşılamadığı görülmektedir. Bu durumun, tarihi insanlıktan daha eski olan oyunun, bugün bile hak ettiği yerde olmamasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Oyunun kültürden çok daha eski olduğunu belirten tarihçi ve düşünür Johan Huizinga, “kültür kavramını ne kadar daraltsak da, bu kavram her halükârda bir insan toplumunun varlığını gerektirir ve hayvanlar kendilerine oyun oynamalarını öğretmesi için insanın gelmesini beklememişlerdir” demekte ve insanı tanımlarken Homo sapiens (akıllı insan) ve Homo faber’in (imalat yapan insan) yanında Homo ludens’in de (oyun oynayan insan) olması gerektiğini savunmaktadır. Huizinga’ya göre, oyun hem insanlar hem de hayvanlar alemini kapsayan, herkes tarafından gözlenebilir bir olgudur (Huizinga, 1955/2006: 13-19).

Zengin’e (2002:16) göre pek çok bilim insanı oyunun tanımını yapmanın zor olduğu konusunda uzlaşmaktadır. Ural’ın da (2009: 3) katıldığı bu görüşe farklı bakış açılarından yaklaşanlar da olmuştur. Smith, Takhvar, Gore, Vollstedt (1985/1994: 985), pek çok çalışma yapılmasına rağmen oyunu tanımlamanın hâlâ karışık olduğunu, ancak üzerinde uzlaşılabilecek bir tanım yapmak yerine, “oyunu başka şeylerden ayırt edebilecek birbiriyle örtüşen ölçütler üzerinde düşünme”nin yararlı olabileceğini belirtmişlerdir.

Wittgenstein ise, tüm oyunlarda aynı/benzer/ortak özelliklerin bulunamayacağını vurgulamaktadır (Dursun, 2008: 3).

92

Bu noktada oyunu başka şeylerden ayıran “ortak” özellikler yerine öncelikle oyunun “ne olmadığının” ortaya konulması daha işlevsel olabilir. Hatta böylesi bir çabanın oyuna ilişkin “önyargıların” gözden geçirilmesini sağlayacağı bile düşünülmektedir.

“Oyun fikrinin, bilincimizde ciddiyet fikrinin karşıtı” olduğunu belirten Huzinga’ya göre aslında “oyun, ciddi-olmayan’dır” ancak;

Bu yargı oyunun pozitif karakterine ilişkin hiçbir şey söylemediği gibi, çok da istikrarsızdır. Yukarıdaki önermeyi, oyun ciddi değildir, biçiminde değiştirdiğimiz anda, antitez bize hemen ihanet eder, çünkü oyun çok ciddi bir şey de olabilir. Üstelik, hayatta karşılaştığımız birçok temel kategori ciddi-olmayan içinde yer almakla birlikte, bu nedenden ötürü oyunla eşdeğer değildir” (Huizinga, 1955/2006:22).

O halde, belleklere yerleşen genel yargıların sorgulanması üzerinde düşünmek ve oyun tanımlamalarını incelemek gerekmektedir. Örneğin, Cömert’e (1983: 11) göre oyun, çocuklar için ekmek-su kadar doğal bir ihtiyaç, yetişkinler için ise bir dinlenme ve eğlence aracı, Smith’e (2009:4) göre ise, herhangi bir dış (başka) amaç gütmeden, salt bireyin eğlenmesi (kendisi) için yaptığı eylemdir.

Yavuzer (2003: 176) oyunu “sonucu düşünülmeden, eğlenmek amacıyla yapılan hareketler”, Tuncor (2000: 5) ise “belli bir amaca yönelik olarak, fiziksel ve zihinsel yeteneklerle belirli bir yer ve zaman içerisinde, kendine özgü kurallarla yapılan, sosyal uyumu, zekâ ve beceriyi geliştiren, aynı zamanda eğlendiren etkinlikler” olarak tanımlamaktadır.

Huizinga’ya (1955/2006:50) göre “özgürce razı olunan, ama tamamen emredici kurallara uygun olarak belirli zaman ve mekân sınırları içinde gerçekleştirilen, bizatihi bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile ‘alışılmış hayat’tan ‘başka türlü olmak’ bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyet” olan oyunun belirli temel çizgileri vardır:

1. Her oyun, her şeyden önce gönüllü bir eylemdir. Yani oyun, serbesttir, oyun özgürlüktür. Bir “görev” olmayan oyun, keyfe kederdir, her an ertelenebilir veya iptal edilebilir.

93

2. Oyun “gündelik” veya “asıl” hayat değildir. Oyun, bu hayattan kaçarak, kendine özgü eğilimleri olan geçici bir faaliyet alanına girme bahanesi sunar. Küçük çocuk bile “sadece …miş gibi yaptığı”, “yalnızca gülmek için” davrandığı konusunda tam bir bilince sahiptir.

3. Oyun gündelik hayattan, bu hayatın içinde işgal ettiği yer ve süreyle ayrılır. Yalıtılmış ve sınırlı olma niteliği, zaman ve mekân olarak bazı sınırların içinde “sonuna kadar oynanması”, kendi akışına ve anlamına sahip olması oyunun üçüncü özelliğidir. Oyun başlar ve belli bir anda “biter”.

4. Bir kez oynanan oyun, belleklerde manevi bir yaratı veya hazine olarak kalmakta, aktarılmakta ve her an tekrarlanabilmektedir. 5. Oyunun mekânsal sınırlılığı, zamansal sınırlılığından da

çarpıcıdır. Her oyun kendi mekânsal alanının sınırları içinde cereyan eder.

6. Oyun alanının sınırları içinde kendine özgü ve mutlak bir düzen hüküm sürer. Oyun mutlak bir düzen gerektirir. Bu düzenin en küçük ihlali oyunu bozar, oyun niteliğini ve değerini yok eder (Huizinga, 1955/2006:24-31).

Yukarıdaki görüşlerden hareketle Caillois’ya (2001:9) göre “oyun”; serbesttir, zorla oynanmaz, kaygısızlık için tercih edilen bir etkinliktir; ayrıdır, zaman ve mekândan bağımsızdır; belirsizdir, etkinlik getirileri öngörülemez; verimsizdir, somut üretim söz konusu değildir; kurallıdır, etkinliğin günlük yaşamdan farklı kuralları vardır; (6) hayalidir, bir başka gerçeklik bilinci söz konusudur. (Akt. Bulut, 2011:17)

Yukarıdaki görüşler ışığında, insanlık tarihinden eski olan oyun, kendine özgü ve sonlu bir zaman çizgisine sahip, belirli bir mekânı, düzeni ve kuralları olan, belleklere yerleştiği andan itibaren aktarılarak sonucu düşünülmeden tekrarlanabilen, eğlenceli ya da ciddi ancak tamamen gönüllü ve bilinçli olarak gerçekleştirilen haz verici eylem olarak tanımlanabilir.

Eski doğu ve batı uygarlıklarında, (Türk, Mısır, Hint, Çin, İran, Yunan ve Roma) günlük yaşamdan, dinsel törenlere, savaş sanatlarına “oyun”dan belirli amaçlar doğrultusunda yararlanıldığı bilinmektedir. Onur ve Güney’e (2004: 7) göre, çocuk ve oyun ilişkisinden söz eden en eski doğu kaynaklarının geçmişi on birinci, batı kaynaklarının ise on üçüncü yüzyıla uzanmaktadır. Ancak, ünlü düşünür, Platon’un

94

(Eflatun) (M.Ö 427-347) “Devlet” ve “Protagoras” adlı yapıtlarında oyuna ilişkin görüşlerinin yer aldığı bilinmektedir.

Platon’un, “Devlet”i, oyun ve eğitime ilişkin ilk yazılı belge sayılabilir. Ünlü düşünür, devleti yönetenler ile esnaf ve vasıflı işçilerin farklı eğitim alması gerektiğini belirttiği eserinde, esnaf ve vasıflı işçilerin yaptıkları “iş”e ilişkin becerilerini geliştirmede oyunun önemini vurgulamıştır. Buna karşın, ortaçağ sonrası Avrupa’nın kuzeyi ve Amerika’da egemen olan bağnaz (puritan) geleneğin çocuğa olumsuz bakışı, doğuştan günahkâr olduğuna inanılan çocuğun eğitiminde sıkı bir disiplin olması gerektiği bilinmektedir. Bu yaygın anlayışa göre oyun, içgüdüsel davranışların hayvani dışavurumuydu (Smith, 2009: 21-22).

French (1977), eski Romalıların çocuğa daha disiplinli yaklaştıklarını, Borstelmann (1983) ise, on ikinci yüzyılın başlarına kadar bu anlayışın sürdüğünü, Tanrı’nın kulu görüşünün egemen olduğu Hıristiyanlık’a göre, çocuğun oyun oynamasının “uygun” görüldüğünü belirtmektedir. Ancak, Tucker (1974), bir aydınlama çağı olan Rönesans’ın, insancıllığının çocuk dünyasına yansımadığını belirtmektedir (Akt. Sevinç, 2004: 36-37).

Bu noktada bazı düşünür ve eğitimcilerin oyuna ilişkin görüşlerinin tarihsel bir bakışla sergilenmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir.

95

Tablo 12. Düşünür ve Eğitimcilerin Oyun’a İlişkin Görüşleri51

Adı Soyadı Doğum-

Ölüm T.

Alanı/Mesleği Oyunla İlgili Söz ve Görüşleri

Ebu-Hamid Gazzali 1058-1111 İslam düşünürü Oyun çocuğu dinlendirir, belleğini yeniler, öğrenme gücünü arttırır. Vittorino da Feltre 1378-1446 İtalyan eğitimci Çocukta, yaşama ve yaratma isteği oyunlar ve yarışmalarla güçlendirilmelidir. Martin Luther 1483-1546 Alman ilahiyatçı Oyunlar bedeni daha sağlıklı hale getirir.

François Rabelais 1494-1553 Fransız yazar, doktor, eğitimci Sabah derslerinden sonra çeşitli oyunlara yer verilmelidir. Joachim Camerarius 1500-1574 Alman eğitimci Beden eğitimi ve spor oyunları çok önemlidir. Michel de Montaigne 1533-1592 Fransız düşünür, yazar Çocukların oyunu oyun değil, onların en gerçek uğraşıdır. Jan Amos Komensky

(Comenius)

1592-1670 Çek eğitimci, yazar Oyun, çocuğun gelişiminde çok önemli bir öğrenme aracıdır. Oyun, insanın özgür olma isteği, devinme, arkadaşlık, rekabet ve değişim isteğiyle bağlantılıdır. John Locke 1632-1704 İngiliz düşünür Derslerin daha ilgi çekici olmasını istiyorsanız, çocuğun ilk yaşlarındaki oyun

içgüdülerinden yararlanınız.

François Fénelon 1651-1715 Fransız ilahiyatçı, şair, yazar Bütün eğitim-öğretim oyun ve eğlence ile olmalıdır.

Jean Jacques Rousseau 1712-1778 Fransız düşünür, yazar, besteci Çocuğun duyu organlarını eğitmenin yolu oyundur. Çocuğu bedeni daima işlemeli, devinmeli, koşmalı, bağırmalıdır. Bedensel dinçlik, düşünsel dinçliği beraberinde getirir.

J. Bernhard Basedow 1724-1790 Alman eğitimci, yazar Çocuklar oynayarak öğrenmelidirler.

C. Gotthilf Salzmann 1744-1811 Alman eğitimci, yazar Çocuklarla oynamayı bilmeyen, eğlencelerine katılmayan kişi, eğitimci olmamalıdır. J. Heinrich Pestalozzi 1746-1827 İsveçli eğitimci Oyunu tek başına irdelemeyen Pestalozzi, ezberci öğretim yerine, uygulamanın ön

plânda olmasını savunmuştur. Friedrich Schiller 1759-1805 Alman şair, düşünür, tarihçi,

oyun yazarı

İnsan, sözcüğün tam anlamıyla oynadığı yerde insandır. Sanatın başlangıcı olan oyun, birikmiş enerjinin harcanması değil, insanın güzelliğe karşı duygu ve isteklerinin ifadesidir.

Friedrich Ludwig Jahn 1778-1852 Alman eğitimci, yazar Oyunlar jimnastiğin temel bölümlerindendir. Çocuklara paralı oyun oynatmamak gerekir, çocuk oyunda para değil şeref kazanmayı öğrenmelidir.

J. C. F. Guts Muts 1759-1839 Alman eğitimci Basit ama önemli etkinlikler olan oyunlar, salt gençlik için değil tüm ulus için bir eğitim aracıdır.

Friedrich Fröbel 1782-1852 Alman eğitbilimci Çocuklar kitap ve dersten önce eğitici oyunlarla uğraşmalı, her şey oyunun canlı ortamında öğrenilmelidir, yaratıcılık ancak oyun ortamında çıkar.

Moritz Lazarus 1824-1903 Alman psikolog, düşünür Kendiliğinden ortaya çıkan ve hedefi olmayan oyun, yaşamın geriliminden kurtulmak için rahatlama davranışıdır.

Granville Stanley Hall 1844-1924 Amerikan, psikolog, eğitimci Çocuk, oyun oynayarak, insanın kültürel gelişimini yaşar. Herbert Spencer 1850-1903 İngiliz düşünür, biyolog,

sosyolog

İnsanlar ve hayvanlar, oyunla fazla enerjilerini atarlar. Sigmund Freud 1856-1939 Avusturyalı nörolog,

psikotetapist

Oyun, çocuğun davranışının ve kişiliğinin aynasıdır. Çocuğun oyunu, düşler ve sinirsel belirtiler gibi anlamlı davranışlardır.

Karl Groos 1861-1946 Alman psikolog,düşünür Oyun, yaşama hazırlık olan bir alıştırmadır. Her canlının oyunu, gerçek yaşamdaki olgunluğa yönelik ön denemelerdir.

Alfred Adler 1870-1937 Avusturyalı doktor, psikoterapist Çocuk oyunları, karakter eğitiminde yararlı, çocuğun kişiliğini ortaya koymada yardımcıdır.

Maria Montessori 1870-1952 İtalyan doktor, eğitimci “Oyun çocuğun “iş”idir.

Susan S. Isaacs 1885-1948 İngiliz psikolog, psikanalist Oyun çocuğun gerçek işidir ve aktif oyun bilişsel sağlığın göstergesidir.

Roger Caillois 1913-1978 Fransız yazar, düşünür Oyun, belirli bir alan ve zamanda, bağlayıcı kurallarla gerçekleşen, gerilim ve eğlence duygularını içeren, gerçek yaşamdan farklı olduğu bilinciyle yapılan gönüllü bir etkinliktir.

(Karadağ ve Çalışkan, 2008: 11; Özdoğan, 2009: 111; Pehlivan, 2005: 2-3; Sel, 1976:15-21; Sevinç, 2009: 36-54; Smith, 2009: 21-22; Sun ve Seyrek, 2005: 31-41).

Yaklaşık bin yıllık bir süreçte, çocuğun gelişim ve öğrenmesinde oyunun önemi sürekli vurgulanmaştır. Sürücü’ye (2003: 203) göre ise “oyun oynamak sadece okulöncesi çocukları için değil, her yaştaki çocuk ve genç için hatta erişkinler için de önemli bir etkinliktir.”

51

(Karadağ ve Çalışkan, 2008: 11; Özdoğan, 2009:111; Pehlivan, 2005: 2-3; Sel, 1976:15-21; Sevinç, 2009: 36-54; Smith, 2009: 21-22; Sun ve Seyrek, 2005: 31-41)

96

Bu görüşlerden hareketle, çocukluktan yetişkinliğe insanı insan yapan eylemlerin en önemlilerinden birinin oyun olduğu, çocuğun bir bütün olarak gelişimi amacıyla, eğitsel bir araç olarak oyunun kullanımına çok uzun zamandır önem verildiği söylenebilir. Bin yılı aşkın bir süredir, önemi sürekli vurgulanan ve çocuğun eğitiminde yararlanılan oyun, ancak on dokuzuncu yüzyıldan başlayarak bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Bu noktada, oyuna ilişkin kuramlara ve temel oyun sınıflamalarına değinmek yararlı görülmektedir.