I AVRUPA BİRLİĞİ VERGİ HUKUKUNA GENEL BAKIŞ A. Giriş
C. Vergi Uyumlaştırmasının Hukuksal Araçları
2. Direktiflerin Hukuki Niteliği
Direktifler, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi üye devletlere yönelik olup bunların ulaşmaları gereken sonucu tayin etmekte ancak, Birliğin amaçlarını, kendi iç hukuki düzenleri çerçevesinde gerçekleştirmeleri için benimsemeleri gereken yöntem ve araçların seçimini üye devletlere bırakmaktadırlar. Diğer bir ifade ile direktifler, yöneldikleri üye devletler için ulaşılması amaçlanan sonuç bakımından bağlayıcıdırlar259. Ancak üye devletler, izleyecekleri yol ve yöntemler açısından serbesttirler. Direktifler, üye devletler için herhangi bir geçiş yöntemi öngörmemektedir. Direktifin muhatabı olan üye devletler, direktifin iç hukuka
257 DONY, s.223.
258 ERNST & YOUNG, Survey of Implementation of Council Directive 90/434/EEC (The Merger Directive, as amended, 2009, s.1.
259 WEATHERILL/BEAUMONT, s.151.
87
aktarılması için gerekli hukuki işlemin seçiminde tam bir serbestîye sahiptirler260. Topluluk metninin iç hukuka aktarılması işlemini, muhatap üye devlet, bir kanun, bir kararname veya bir sirküler yoluyla gerçekleştirebilir. Bu bakımdan, direktiflerin tümüyle bağlayıcı olan tüzüklerin aksine, yöneldiği her bir devlet için varılacak hedefler bakımından bağlayıcı olduğu; bu hedeflerin üye devletlerin kendi hukuk sistemleri içinde uygulanma yöntemlerine ilişkin tercihin ise üye devletlere bırakıldığı söylenebilir261. Nitekim tüzükler, bireyler dâhil herkes için yeknesak kurallar teşkil etmektedir. Direktif, ulaşılması gerekli sonuç açısından bağlayıcı güce sahipken tüzük, bütünlüğü itibarıyla bağlayıcıdır. Ulaşılması gereken sonuç, direktifte belirtilmiş olup yine direktifte belirtilen süre içerisinde üye devletlerin yöntem ve şeklini belirlemede serbest oldukları, iç hukukta bağlayıcı hükümlere dönüştürülmelidir. Nitekim Enka262 Davasında Mahkeme bu hususu “Anlaşmanın 189’uncu (yeni madde 249) maddesinden anlaşılmaktadır ki, üye devletlere önlemlerin şekli ve ulusal merciler tarafından benimsenme usulü açısından bırakılan seçim Konsey veya Komisyonun elde edilmesini istediği sonuca bağlıdır” şeklinde ifade etmiştir. Üye devletlerin bu şekilde bağlı kılınması, Topluluğun ulusal hukuki ve idari sistemlere müdahalesinin hafifletilmesine ilişkin bir iradenin yansımasıdır263. Böylelikle üye devletler, Topluluğun amaçlarının gerçekleştirilmesi sırasında, ulusal özellikleri dikkate alabileceklerdir264. Tüzüğe nazaran daha esnek bir hukuki araç olan direktifler, bunları kabul eden Konsey ve iç hukuka aktaracak olan üye devletler arasında bir görev paylaşımı oluşturmaktadır265 Direktiflerin özelliği, üye devletlere yüklenen yükümlülüğün
260 LECLERQ, s.208.
261 GÜNEŞ Ahmet M., Avrupa Birliği Direktiflerinin Doğrudan Etkisi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.58, S.2, 2009, s.283.
262 C‐38/77, Enka BV v. Inspecteur der Invoerrechten en Accijnzen te Arnhem, 23.11.1977 tarihli ön karar [1977] ECR 2203.
263 DONY, s.223.
264 DONY, s.223.
265 LECLERQ, s.206.
88
şekliyle belirlenir266. Bir direktifin hükümleri, kendiliğinden ulusal hukuk kurallarının yerine geçmemekte ancak üye devletlere ulusal hukuklarını Topluluk mevzuatına uygun hale getirme yükümlülüğü yüklemektedir267. Diğer bir deyişle, direktifler sebepler değil, sonuçlar bakımından yükümlülükler yaratmaktadırlar268. Tüzükler bağlayıcı ve doğrudan uygulanabilir olduğundan üye devletlerde ek bir yasama işlemine gerek bulunmamaktadır269. Direktifler, tüzüklerden farklı olarak genel geçerliliğe sahip değildir. Bu nedenle direktifler, üye ülkelerin hukuk düzenlerinde doğrudan uygulanabilme kabiliyetine sahip bulunmamaktadır.
Direktiflerin üye devletlerde hukuki etkilerini doğurmaları, ancak üye devletler tarafından ulusal hukuka aktarılmaları ile mümkündür270. Bu bakımdan direktiflerin muhatapları kural olarak sadece üye devletlerdir.
Direktifler, iki aşamalı bir yasama yöntemi teşkil etmektedir271. Üye devletlerin yetkisi iki açıdan bağlı hale gelmektedir:
- Süre açısından: direktif, ulusal mercileri, direktifleri Topluluk otoritelerince öngörülen sürede, iç hukuklarına aktarmaları hususunda yükümlü kılmaktadır272. Her direktif ulusal kanunun uyarlanması gerektiği tarihleri belirler – farklı ulusal koşulları göz önüne alabilmelerini teminen ulusal otoritelere belirli bir zaman sınırı dâhilinde manevra yapabilme imkânını tanır273. Bu bağlamda üye devletler, direktif hükümlerini direktifte belirlenen süre zarfında ya ulusal hukuka aynen aktarmak ya da ulusal
266 YALTI SOYDAN, Hizmet İşlemleri, s.12.
267 DONY, s.223.
268 YALTI SOYDAN, Hizmet İşlemleri, s.12.
269 ÜZELTÜRK Hakan, Avrupa Birliği‐Türkiye Vergi Hukuku Açısından Uyum Problemi, İstanbul 2002 (Uyum Problemi), s.60.
270 COMMUNIER, s.171.
271 COMMUNIER, s.170.
272 DONY, s.224.
273 http://www.laweuropa.com/52‐Direktifler.
89
hukuklarını direktifte öngörülen prensip ve kurallara uygun olarak değiştirmekle mükelleftirler274.
- Şekil açısından: her ne kadar üye devletler direktiflerin iç hukuka aktarımında şekil ve yöntem açısından serbest iseler de ulusal mercilerin bu husustaki yetkisi tam, sınırsız değildir. Öngörülen şekil ve yöntemler, elde edilmek istenen amaçla uyumlu olmalıdır275.
Topluluk hukuku ile üye devletlerin ulusal hukukları arasındaki ilişki önem taşımaktadır. Topluluk hukuku, üye devletlerin mevzuatı ile çelişen (çatışan) hükümler içerebilir. Hangi hukuka üstünlük tanınacağı, üye devlet vatandaşlarının kendi devletleri ile olan hukuki ihtilaflarında, Topluluk hukukunun uygulanmasını isteyip isteyemeyecekleri bağlamında önemlidir276. Topluluk Hukuku, bir üye devlette Topluluk hukuku hükümlerinin ulusal mevzuata aktarılması yoluyla uygulanabilir. Bu durum özellikle direktifler için söz konusudur. Anlaşmanın 249’uncu maddesinin ikinci fıkrasında tüzüklerin doğrudan uygulanabilir olduğu belirtilmektedir277. Buna ek olarak Adalet Divanı, Topluluk hukuku hükümlerinin mümkün olduğu ölçüde kaynağına bakılmaksızın doğrudan etkili olduğu eğilimini yansıtan bir içtihat geliştirmiştir. Mahkemeye göre, Topluluk Hukuku eğer: (a) koşulsuz bir hüküm içeriyorsa, diğer bir ifade ile bu hükmün uygulanması
274 GÜNEŞ, s.285.
275 DONY, s.224.
276 LIER/Van VLIET/HEERING/ZEVENBOOM, s.17.
277Doğrudan uygulanabilirlik, bir Topluluk tasarrufunun, üye devletlerde iç hukuka aktarma işlemine gerek olmaksızın, çıkartıldığı anda bir iç hukuk tasarrufu gibi geçerlilik kazanmasını ifade eden kavramdır. Anlaşmanın 249’uncu maddesinde doğrudan uygulanabilirlik, Topluluk hukukunda kural olarak tüzüklere özgü bir nitelik olarak ifade edilmektedir. Doğrudan etki kavramı doğrudan uygulanabilirlik ve doğrudan geçerlilik kavramları ile karıştırılmakta ise de, ABAD, 1986 yılından beri verdiği kararlarda direktifler için sadece doğrudan etki kavramını kullanmaktadır.
90
hususunda üye devletin bir seçim hakkı yoksa (b) bu hüküm yeterince açık ve belirgin ise doğrudan etkilidir278.
Doğrudan etkililik, belli şartların gerçekleşmesi durumunda, Topluluk normlarının herhangi bir uyarlama işlemine gerek kalmaksızın, üye devletlerin hukuk sistemine dâhil olarak iç hukukta uygulanma imkânı bularak etkili olma kabiliyetidir279. Doğrudan etkililik, bireylerin ilave uygulama tedbirlerinin alınmasına ihtiyaç göstermeyen ve yeterince açık olan Topluluk hukuku kurallarını, üye devlet mahkemelerinde diğer bir gerçek veya tüzel kişiye veya üye devlete karşı ileri sürebilme hakkını ifade eden kavramdır. Doğrudan etkililiğin en önemli sonucu, Topluluk hukukuna ait bir normun bireylere ulusal mahkemeler önünde ileri sürülebilecek haklar sağlamasıdır280. Doğrudan uygulanabilirlik ise bir Topluluk tasarrufunun, üye devletlerde iç hukuka aktarma işlemine gerek olmaksızın, çıkartıldığı anda bir iç hukuk tasarrufu gibi geçerlilik kazanmasını ifade eder. Bu noktadan bakıldığında doğrudan geçerlilik kavramı, Topluluk hukukuna ait bir normun kendisi için öngörülen yürürlük tarihinden itibaren kendiliğinden, yani üye devletin herhangi bir işlemine ya da onayına gerek kalmaksızın üye devletlerde geçerli olmasını ifade eder281.
Genel “çerçeve” metinler olan direktifler tüzüklerden farklı olarak, üye devletlerde doğrudan uygulanabilir nitelikte değildirler, uygulanmaları için tamamlayıcı ulusal tedbirlere ihtiyaç vardır. Direktifte amaçlanan sonucun uygulama alanı bulabilmesi için öncelikle üye devletlerin iç hukuklarına aktarılmaları zorunluluğu bulunmaktadır282. Anlaşmanın tüzüklere açık bir şekilde doğrudan etki tanıyan 249’uncu maddesinin mefhumu muhalifinden direktif ve
278 C‐26/62, Van Gend & Loos, 5.2.1963, [1963] ECR 3.
279 GÜNEŞ, s.288.
280 ÜZELTÜRK, Uyum Problemi, s.54; ÜZELTÜRK, AB Vergi Sisteminde Gelişmeler, s.26.
281 GÜNEŞ, s.289.
282 LIER/Van VLIET/HEERING/ZEVENBOOM, s.17.
91
kararlar gibi ikincil mevzuata dâhil diğer işlemlerin doğrudan etkili olmadıkları sonucunu çıkarmak mümkün müdür? Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ABAD), 249’uncu maddenin tüzüklere ilişkin hükümlerinden “bu maddede öngörülen diğer işlem türlerinin hiçbir zaman benzer etki doğurmayacağı” sonucuna ulaşmanın mümkün olmadığını belirterek bu tür bir muhakemeyi kabul etmemiştir283. ABAD, üye devletlerin muhatabı olduğu kararlar söz konusu olduğunda ise bunların
“devletlere koşulsuz ve yeteri kadar açık ve belirli bir yükümlülük yükledikleri”
ölçüde doğrudan etkiye sahip olduklarını kabul etmiştir284. Ancak, direktiflerin ulusal hukuka aktarılmaları yükümlülüğü nedeniyle ilk bakışta doğrudan etki teorisi ile uyumsuz oldukları düşünülebilir ama direktiflerin üye devletler tarafından iç hukuka yanlış şekilde aktarılmaları veya aktarılmamaları neticesinde, Avrupa Topluluğu hukukunun yeknesaklığına zarar verme riski bulunmaktadır. Bu nedenle bireylerin herhangi bir durumda, bir direktif hükmünün “gerçek anlamına” dayanma imkânına sahip olmaları son derece önemlidir285. ABAD, üye devletlerin iç hukuklarına, ulusal hukuki işlemler yoluyla aktarılmaları gereğine dayanılarak yapılabilecek itiraza rağmen, direktiflerin doğrudan etkili olabileceğini kabul etmektedir286. Nitekim ABAD, direktifin yüklemiş olduğu yükümlülüklerin gerçek veya tüzel kişiler tarafından ulusal mahkemelerde ileri sürülebilme imkânının reddinin, direktiflere Anlaşmanın 249’uncu maddesinde tanınan bağlayıcı etki ile uyumsuz olacağını ifade etmiş ve “Topluluk organlarının direktif ile üye devletlere belli bir eylemde bulunma yükümlülüğü yüklemeleri halinde, bireylerin ulusal mahkemeleri nezdinde bu işleme dayanmaları engellenirse
283 C‐41/74, Van Duyn, 2.12.1974, [1974] ECR 1337.
284 C‐9/70, Grad, 6.10.1970, [1970] ECR 825; C‐100‐101/89, Kaefer et Procacci/French State, 12.12.1990, [1990] ECR 4647.
285 ADAMCZYK Lukasz, The Sources of EC Law Relevant for Direct Taxation, The Merger Directive, Introduction to European Tax Law: Direct Taxation (edited by LANG Michael/PISTONE Pasquale/SCHUCH Joseph/STARINGER Claus), Wien, 2008, s.21.
286 CLERGIE/GRUBER/RAMBAUD, s. 244; LIER/Van VLIET/HEERING/ZEVENBOOM, s.17.
92
direktiflerin faydalı etkisinin zayıflayacağını” belirtmiştir287. Burada, doğrudan etkinin varlığının anahtarı, üye devletlere bir takdir marjı bırakmayan “koşulsuz ve yeterince belirgin” bir yükümlülüğün varlığıdır288. Topluluk organları, direktifler yoluyla üye devletlere belirli bir eylemde bulunma yükümlülüğü verdiği zaman, bireylerin bu işlemi mahkemeler önünde ileri sürmesi ve ulusal mahkemelerin bu işlemi Topluluk hukukunun bir unsuru olarak değerlendirmeye alması önlendiği takdirde direktifin etkisi zayıflar289.
ABAD, Ratti davası ile doğrudan etki doktrinini daha sağlam temellere dayandırmıştır. Burada ABAD, Van Duyn kararındaki ilk iki gerekçesini tekrarlamış ve bir yenisini eklemiş ve bununla direktiflerin doğrudan etki doğurabilmesi için öncelikle, direktif hükümlerinin üye devlet tarafından direktifte öngörülen süre zarfında, iç hukuka hiç uyarlanmamış veya eksik şekilde uyarlanmış olması gerektiğini belirtmiştir290. Sonuçta, direktifteki yükümlülükleri süresi içinde uygulamayan bir üye devlet, yükümlülüklerini yerine getirmemesini bireylere karşı mazeret olarak ileri süremez. ABAD kararları uyarınca, belirli bir zaman diliminde uygulama işlemi yapılmadığı takdirde, direktifin maddeleri koşulsuz ve yeterli derecede açık ise veya direktif bireylerin devlete karşı iddia edebilecekleri bir takım hakları içeriyorsa, direktife uygun olmayan herhangi bir yasal düzenlemeye karşı bu maddelere dayanılabilir291. Bir üye devlet, direktifi süresi içinde uygulamakla birlikte, direktife uygun olarak düzenleme yapmadığı takdirde de aynı ilkeler geçerlidir. Bir üye devlet ile bir birey arasındaki bir davada, direktif hükümlerinin iç hukuka aktarılmasına ilişkin süre, bu hükümler gereği gibi aktarılmadan dolmuşsa; üye devletin, bireyin bu direktif hükümlerine
287 C‐41/74.
288 C‐158/80, Rewe/ Hauptzollamt Kiel, 7.7.1981, [1981] ECR 1805.
289 YALTI SOYDAN, Hizmet İşlemleri, s.13‐14.
290 C‐148/78, Ratti 5.4.1979, [1979] ECR 1629. Aynı muhakeme 19.1.1982 tarih ve C‐8/81 sayılı Becker/Commission davasında ( [1982] ECR 2431)da tekrarlanmıştır.
291 YALTI SOYDAN, Hizmet İşlemleri, s.13‐14.
93
dayanamayacağını ileri sürmesi engellenecektir292. Direktifin gereği gibi ve zamanında iç hukuka aktarılmaması, üye devletin ihmalinin sonucudur; ABAD bu bakımdan kendi hatasından yararlanamaz ilkesine dayanmıştır293. Doğrudan etkililiğin söz konusu olduğu hallerde, üye devletlerin ilgili birimleri kararlarını, bireylerin bu konuda herhangi bir talebi olmasa da, re’sen doğrudan etkili direktif hükümleri çerçevesinde vermelidir. Eğer ulusal mevzuat, ulusal mahkemede ileri sürülen direktif hükümlerine uygun değilse, hâkim direktif hükümleri ile uyumlu olmayan ulusal mevzuat hükümleri yerine direktif hükümlerini uygular; eğer direktif hiçbir şekilde ulusal hukuka aktarılmamışsa, hâkim doğrudan doğruya direktif hükümlerini uygular294.
ABAD tarafından direktiflere atfedilen doğrudan etki sınırlıdır. Topluluk ile ilgili bir kuralın ilgili devletten talebi ile bu kuralın doğrudan etkili olması amaçlanmaktadır295: buna dikey etki denmektedir. Bunun yanında ilgili hükmün o kişi tarafından sadece devlete karşı veya bir başka gerçek veya tüzel kişiye karşı da ileri sürülebilmesi mümkündür296. ABAD, direktiflerin sadece dikey ilişkilerde etkili olabileceğini belirterek, hem bireyler arasındaki ihtilaflara (yatay etki) hem de ulusal merciler tarafından bireylere yöneltilen ihtilaflarda (tersine yatay etki) mahkeme önünde ileri sürülemeyeceğini ifade etmektedir. Marshall davasında ABAD, Anlaşmanın 249’uncu Maddesi uyarınca direktiflerin sadece yöneldikleri üye devletle ilişkili olarak bağlayıcı olacağının altını çizmiştir297. Bu durumda, bir direktif kendiliğinden bir birey, gerçek veya tüzel kişi üzerine bir yükümlülük
292 WEATHERILL/BEAUMONT, s.401.
293 GÜNEŞ, s.292; WEATHERILL/BEAUMONT, s.401.
294 http://concoursattache.canalblog.com/docs/9_droitsnat_ue.pdf
295 ÜZELTÜRK, Uyum Problemi, s.55.
296 ÜZELTÜRK, Uyum Problemi, s.55.
297 C‐152/84, 26.2.1984, Marshall v. Southampton and South West Hampshire Area Health Authority, [1982] ECR 495.
94
yüklemez ve kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda bir direktifin hükümlerine dayanılamaz.
Özetle, direktiflerin doğrudan etkisi, tüzüklerde olduğu gibi bir norm niteliği taşımamaktadır. Direktif hükümleri bireyler tarafından yalnızca direktif hükümlerinin süresinde ve gereği gibi iç hukuka aktarmayan devlete karşı ileri sürülebilir. Burada hedef direktiflerin iç hukuka aktarılmaları ve bireylerin iç hukuka dayanabilmeleridir298. Bir direktifin doğrudan etkisinin ileri sürülebilmesi, ancak bu direktifin iç hukuka aktarılması için öngörülen sürenin dolması ile mümkün olabilir, zira bu tarihten önce devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmemiş sayılmayacaktır. Direktiflerin doğrudan etkili olduğu hallerde, direktif hükümleri herhangi bir uyarlama işlemine gerek kalmaksızın, üye devletlerin hukuk sistemine dâhil olarak iç hukukta uygulanma imkânı bulurlar. Bu koşul gerçekleştiğinde, üye devletlerin ilgili makamları kararlarını, bireylerin bu konuda herhangi bir talebi olmasa da, re’sen doğrudan etkili direktif hükümleri çerçevesinde vermelidir. Direktiflerin kural olarak doğrudan bir geçerliliğe sahip olmayıp iç hukuka uyarlama işlemine gereksinim duyulduğu göz önünde bulundurulduğunda, direktiflerin doğrudan geçerliliğe ve de dolayısıyla doğrudan uygulanabilirlik niteliğine sahip olmadığı, ancak belli şartlar gerçekleştiği takdirde doğrudan etkili olabileceği sonucu ortaya çıkar299.
II AVRUPA BİRLİĞİNDE DOLAYSIZ VERGİLERİN UYUMLAŞTIRILMASI