• Sonuç bulunamadı

Devlet Sırrına İlişkin Mevzuatta Yer Alan Düzenlemeler

2. DEVLET SIRRINA İLİŞKİN BİLGİ VE BELGELER

2.3. Devlet Sırrına İlişkin Mevzuatta Yer Alan Düzenlemeler

Devlet sırrı kavramı Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yer almaktadır. Bu konuda henüz özel bir düzenleme yapılmamış olmakla beraber Devlet Sırları Kanun Tasarısı uzun süredir yasalaşmayı beklemektedir.

2.3.1. Türk Ceza Kanunu

4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun devlet sırrını düzenleyen hükümleri birbirinden farklıdır. Türk Ceza Kanununda devlet sırrı olarak devletin güvenliği ile siyasal yararlarına ilişkin bilgi ve belgeler belirtilirken, 4982 sayılı Kanunda dış ilişkiler gibi daha geniş bir kavrama yer verildiği ve devletin emniyetine, millî savunmasına ve millî güvenliğine ilişkin bilgi ve belgelerin de sayılması ile devlet sırrı kapsamının genişletildiği, buna karşılık bu kapsamdaki bilgi ve belgelerin açıklanması halinde açıkça zarar vermesi biçiminde ifade edilen daraltıcı bir unsurun arandığı anlaşılmaktadır (BAYRAKTAR, 2004(b): s.10).

Yeni Türk Ceza Kanunu devlet sırrı suçlarını düzenlerken, mülga Türk Ceza Kanunundan daha fazla madde kullanmış, daha ayrıntılı düzenlemeler yapmıştır. Ancak, Kanun 326. maddesinde “Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasi yararlarına ilişkin belge veya vesikalar” diyerek, 327, 328, 329 ve 330. maddelerinde “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasi yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgiler” derken, 335, 336, 337. maddelerinde “Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgiler” derken ve 333. maddede “gizli kalması gereken keşif veya yeni buluşları ve sınai yenilikleri” derken mülga ceza kanunundan farklı bir Devlet sırrı kavramı getirmemiştir.

Gerçekten, 5237 sayılı Kanun, bir yandan özünden, kendinden, mahiyetinden ötürü Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasi yararları bakımından gizli kalması gereken belge ve bilgilerin elde edilmesi, açıklanması ihlallerini niceliksel olarak yaygınlaştırırken, diğer taraftan yetkili idarelerin kanun ve düzenleyici işlemlerle açıklanmasını yasakladığı bilgiler ve belgelerin gizliliğinin ihlallerini hem niceliksel hem de niteliksel olarak yaygınlaştırmıştır (HAFIZOĞULLARI ve ÖZEN, 2010: s.26).

124

5237 sayılı Kanunun 326. maddesi devlet sırrını, devletin güvenliğine, iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikalar olarak tanımlamakta, 330. maddesinde ise gizli bilgileri, devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgiler olarak tanımlamaktadır.

TCK’nın 326. maddesinde geçen devletin güvenliği kavramı, devletin varlığının korunması ve tehlikeyle karşı karşıya bırakılmaması anlamına gelmektedir. Bir toplumdaki en geniş ve kapsamlı organizasyon olan devletin menfaatleri ile güvenliği arasında da sıkı bir ilişki vardır. Kendi ülkesi içindeki ve uluslararası alandaki menfaatlerini koruyamayan devletin güvenliği de tehlikeye düşebilir. Devletin menfaatleri arasında sadece siyasal olanlar devlet sırlarına karşı suçları oluşturmaktadır (GÜNEY vd, 2004: s.903).

Türk Ceza Kanununda devlet sırrına ilişkin olarak yapılan tanım yetersiz olup bu durum devlet sırrının tanımı, kapsamı ve sınırları konusunda var olan tartışmaları sonlandırmamıştır. Çünkü Kanunda, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasi yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri ve belgeleri, yani kendinden, özünde sır olan belge ve bilgileri ifade etmekte, ancak devamında yer alan “yetkili makamların açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerin ve belgelerin” nelere ilişkin oldukları konusunda açıklama yapılmamaktadır. (HAFIZOĞULLARI ve ÖZEN, 2010: s.27).

TCK’nın millete ve devlete karşı suçlar başlıklı dördüncü kısmının devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk başlıklı yedinci bölümünde, devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal menfaatleri ile ilgili devlet sırrına ilişkin bilgi veya belgeleri yok etmek, tahrip etmek veya bunlar üzerinde sahtecilik yapmak veya geçici de olsa, bunları tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanmak, temin etmek, açıklamak fiillerini işleyenler hakkında hapis cezaları öngörülmüştür. Bilgi edinme hakkının korunması amacıyla ceza kanununda ağır cezai yaptırımlar öngörülmüş olan devlet sırrı kavramının kapsamının dar ve belirgin olarak belirlenmesi gerekmektedir (BAYRAKTAR, 2004(b): s.11).

2.3.2. Ceza Muhakemesi Kanunu

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda tanıklığın konusunun devlet sırrı niteliğindeki bilgiler olması durumunda, önce devlet sırrının mahkemeye karşı gizli tutulamayacağı hususu belirtildikten sonra bu tür tanıklığın yapılma biçimi de

125

düzenlemiştir (HAFIZOĞULLARI ve ÖZEN, 2010: s.27). CMK’nın tanıklığı düzenleyen 47. maddesinde, açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler devlet sırrı olarak tanımlanmıştır. Kanunun bu hükmünün alt sınırı beş yıl ve daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanacağı kabul edilmiş olup, bu kapsamda suçla ilgili edinilmiş bir bilginin devlet sırrı olduğu ileri sürülerek mahkemeden gizlenmesi yoluna gidilemeyecektir (ÖZBEK, 2006: s.615).

5271 sayılı Kanunun 47. maddesinde öngörülen bu düzenleme ile devlet sırrı niteliğini taşıyan bir bilginin açıklanması suretiyle devletin güvenliğinin tehlikeye düşürülmesinin önüne geçmek amacıyla suçla ilgili olarak tanıklık yapacak kişinin zabıt kâtibi dahi bulunmaksızın yalnızca mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından dinlenebileceği belirtmiştir. Bu tanıklık sonucu elde edilecek olan bilgilerden de sadece suçun açıklığa kavuşturulmasına yetecek kadar olan kısmı hâkim tarafından tutanağa geçirilecektir (ÖZBEK, 2005: s.181).

CMK’nın 47. maddesinde yer alan düzenlemenin, devlet sırlarının dahi mahkemeden gizlenemeyeceği şeklinde bir amaçla hazırlanmış ise de maddenin bu amaca ne kadar uygun düşeceği tartışmalıdır. Çünkü bu kapsamda bir devlet sırrının tam, eksiksiz, doğru olarak anlatılıp anlatılmadığı hususunda mahkemece denetlenmesi mümkün değildir. Bu maddenin en tartışmalı tarafı ise savunma hakkını engellemesidir. Ceza kovuşturması açık olup, taraflar ve müdahiller duruşma tutanağını görmek, değerlendirmek hakkına sahiptirler. Dolayısıyla, sadece hâkimin huzurunda, tarafların yokluğunda yapılan ve savunma ve iddia makamlarının soru sorma olanağı bulunmayan kapalı bir yargılamaya izin verilmesi, tanık dinlemesini her türlü yönlendirmeye açık hale getirdiğinden, adil yargılanma hakkına aykırı olarak değerlendirilmektedir. (HAFIZOĞULLARI ve ÖZEN, 2010: s.28).

5271 sayılı Kanunun içeriği devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasında da, bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içeren belgelerin, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamayacağı öngörülmüştür. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu yargılamanın tam olarak yapılması ve adaletin yerini bulması, kısaca adil yargılanma hakkı gereğinin yerine getirilebilmesi açısından hâkimleri devlet sırrı ile ilgili bilgilerin içeriğine

126

ulaşma konusunda istisna tutmuştur. CMK’daki bu düzenlemelerle bir yandan devlet sırrı korunmuş, diğer yandan da bir suça ilişkin bilgilerin devlet sırrı gerekçesiyle mahkemeden gizlenmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır (GÜLLEROĞLU, 2006: s.81).

5271 sayılı Kanunun 125. maddesi hâkimlere bu tür belgeleri inceleme izni vermiş ancak bu belgelerin alınmasına, suretinin çıkarılmasına, fotokopisinin çekilmesine izin verilmemiştir. Sadece belgelerde yer alan ve isnat edilen suçu açıklığa kavuşturacak olan kısım hâkim tarafından tutanağa kaydedilebilir (HAFIZOĞULLARI ve ÖZEN, 2010: s.29).

2.3.3. İdari Yargılama Usulü Kanunu

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin 3. fıkrasında yer verilen, idari yargı mercileri tarafından ilgili yerlerden istenen bilgi ve belgelerin devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine veya devletin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise Başbakan veya ilgili bakanın, gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebileceği şeklindeki hükmü ile açıkça devlet sırrı tanımlanmamış olmakla birlikte devlet sırrı kavramının en çok kullanıldığı devletin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile yabancı devletlere ilişkin olma gibi durumlar belirtilmiştir.

2.3.4. Devlet Memurları Kanunu

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun memuriyete giriş şartlarını düzenleyen 48. maddesinde, “devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak” şartı devlet memuru olabilmek için öngörülmüştür. Devlet sırlarını açığa vurma suçu memuriyet görevinin ifası sırasında işlenirse aynı Kanunun 98. maddesinin (b) fıkrası uyarınca memuriyet görevine son verilmesi söz konusu olacaktır. Öte yandan Kanunun disiplin cezalarını düzenleyen 125. maddesinin (e) fıkrasının (h) bendinde, devlet sırrı niteliği taşımamakla beraber idare makamlarınca gizli nitelendirilmesi yapılan bilgi ve belgelerin açıklanması da devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren bir eylem olarak değerlendirilmiştir.

127

2.3.5. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü

Devlet sırrı ile ilgili düzenlemelere 1982 Anayasası'nın 95. maddesine dayanılarak çıkarılan TBMM İçtüzüğünde de yer verilmiştir. İçtüzüğün 32. maddesine göre TBMM’nin kapalı oturum yapması, görüşmelerin sır olarak saklanmasına söz vermek anlamına gelmektedir. Aynı şekilde İçtüzüğün 70. maddesinde; kapalı oturum sırasındaki görüşmeler hakkında, kapalı oturumda bulunanlar ve bulunma hakkına sahip olanlar tarafından hiçbir açıklama yapılamayacağı ve bunların devlet sırrı olarak saklanacağı düzenlenmiştir.