• Sonuç bulunamadı

BİLGİ EDİNME HAKKININ İNSAN HAKLARI SINIFLANDIRMAS

SINIFLANDIRMASI İÇİNDEKİ YERİ

Günümüzde sık sık kullanılmasına rağmen, tanımlanması ve sınırlarının belirlenmesi güç bir kavram olan insan hakları, ulusal ve uluslararası alanda tanınarak insan kişiliğine saygı gösterilmesini ve bu kişiliğin korunması ile kamu düzeninin sürdürülmesi arasında adil bir denge kuran hakların incelenmesi olduğu söylenebilir (KABOĞLU, 1989: s.18).

İnsan hakları kavramı, önceleri koruyucu haklar adı verilen ve bireyin düşünce dünyasında ortaya çıkan ve içinde kimsenin müdahalesi olmaksızın serbestçe hareket edebileceği bir özgürlük alanını ifade eden haklardan ve özgürlüklerden oluşuyordu. Koruyucu hakları, yürütme organının oluşumuna ve siyasi hayatın yönlendirilmesine bireylerin katılımını sağlayan haklar olarak

46

adlandırılan katılma hakları takip etmiştir. Üçüncü olarak, bireyin maddi ve manevi varlığının gelişmesi için önündeki siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma, gerekli şartları hazırlama yönünde, devletin aktif katılımını gerektiren haklar olarak ifade edilen sosyal haklar ortaya çıkmıştır (BATUM, 1993: s.25).

Başka bir açıdan yapılan ayrıma göre ise insan hakları kavramı ortaya çıktığı tarihten modern zamanlara kadar ulusal ve uluslararası düzeyde esas olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Bu ayrımların birisi hakların tarihsel gelişimi esas alınarak yapılmış olan birinci kuşak – ikinci kuşak – üçüncü kuşak haklar şeklindeki ayrımdır (GEMALMAZ, ty: s.468).

Tarihsel olarak ilk ortaya çıkan haklar birinci kuşak haklardır. Bu kuşaktaki haklar, genel olarak kişi özgürlüklerini ve siyasal hakları kapsamaktadır (TANİLLİ, 1996: s.161-162; AKYILDIZ, 2004: s.40; KABOĞLU, 2002: s.41). Bu hakların kabul görmesi, daha çok burjuvazi ve aristokrasi mücadelesine dayanmaktadır (AKYILDIZ, 2004: s.40-41; KABOĞLU, 2002: s.41). İkinci kuşak haklar ise sosyal ve ekonomik hakları kapsamakta olup, bu haklar, birinci dünya savaşından sonra ortaya çıkmış ve ikinci dünya savaşından sonra yaygın olarak uygulanmaya başlamıştır. Bu haklara örnek olarak çalışma hakkı, emeklilik, sağlık hakkı, dinlenme hakkı, eğitim hakkı gösterilebilir (AZER, 2010: s.75). Bu grup hakların ortaya çıkmasında Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkan işçi sınıfının sosyal eşitsizliklere gösterdiği tepkiler etkili olmuştur. Son olarak bahsedilecek hak grubu ise, üçüncü kuşak haklardır. Bu haklar, en son ortaya çıkan haklardır ve tamamlanmış da sayılmazlar. Belli bir topluluk halinde yaşama anlayışını ifade eden dayanışma hakları adlandırılmaktadır. Ayrıca bu hakların, henüz gelişim aşamasında olması nedeniyle hukukilikleri bakımından genel bir kabul bulunmamaktadır (KABOĞLU, 2002: s.45-46).

İnsan hakları alanında yapılan ikinci ayrım ise negatif statü hakları, pozitif statü hakları ve aktif statü hakları şeklinde bireylerin devlet karşısındaki durumlarına göre yapılmış olan ayrımdır (GÖREN, 1993: s.31; ÜNAL, 1997: s.40; GÖZÜBÜYÜK, 2002: s.166).

Koruyucu haklar (GÖZÜBÜYÜK, 2002: s.166; ERDOĞAN, 1999: s.185) olarak da adlandırılan negatif statü hakları, kişinin devlet tarafından müdahale edilemeyecek ve dokunulamayacak kişisel alanının sınırını çizen hak ve

47

özgürlüklerdir (GÖREN, 1993: s.31; ÜNAL, 1997: s.40). Devlete, bu alana müdahale etmeme, karışmama, gölge etmeme gibi pasif bir rol düşer (KAPANİ, 1993: s.6). Örneğin; kişi dokunulmazlığı, kişi güvenliği, din ve vicdan hürriyeti, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı gibi hak ve özgürlükler bu gruba girmektedir (AZER, 2010: s.77). Bu hak ve özgürlükler bireyin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesini amaçlar (KALABALIK, 2009: s.49) ve bireyin siyasi iktidarın müdahalelerine karşı korunmuş, dokunulmaz, güvenceli bir özel alan sağlar (ERDOĞAN, 1999: s.185).

Pozitif statü hakları, bireylere, devletten olumlu bir davranış, bir hizmet, bir yardım isteme olanağı sunmakla birlikte devlete de sosyal alanda belirli sorumluluklar veren yani devletin belirli bir şekilde eylemde bulunmasına bağlı olan haklardır (GÖREN, 1993: s.32-33; ÜNAL, 1997: s.42; KAPANİ, 1993: s.6). Eğitim öğretim hakkı, sağlık hakkı, sosyal güvenlik hakkı, konut hakkı, çalışma hakkı bu haklara örnek olarak gösterilebilir (AZER, 2010: s.77).

Pozitif statü haklarının gerçekleşmesi için devletin bireyleri kendi haline bırakmak yerine onlarla aktif olarak ilgilenmesi gerekmektedir (ERDOĞAN, 1999: s.186). Bu haklar bireylere devletten bir şey yapmasını, olumlu bir edimde bulunmasını isteme olanağı tanımasından dolayı “isteme hakları” olarak da adlandırılmaktadırlar (KAPANİ, 1993: s.6; GÖZLER, 2007: s.150; KALABALIK, 2009: s.50). Bu hak ve özgürlükler, toplumun güçsüz ve zayıf kesimlerinin insan onuruna yaraşır bir hayata sahip olabilmeleri için devletin gereken önlemleri alması ve doğrudan olumlu edimlerde bulunması ile gerçekleşen haklar ve özgürlüklerdir (BULUT, 2009: s.35).

Katılma hakları olarak da ifade edilen aktif statü hakları ise, bireye siyasi görüşünü açıklama, sivil toplum örgütlerine katılma, seçimlerde oy kullanma, seçme, seçilme yollarıyla siyasal iktidarın belirlenmesinde söz sahibi olmasını ve yönetime katılımını sağlayan haklardır (GÖREN, 1993: s.31-32; ÜNAL, 1997: s.42; KAPANİ, 1993: s.6). Bu haklar demokratik sisteminin esasını oluşturur ve bireylerin kamusal faaliyetlere katılımını korumayı amaçlar (KALABALIK, 2009: s.50). Dilekçe, seçme ve seçilme, siyasi faaliyette bulunma, siyasi parti kurma veya siyasi parti üyesi olma, kamu hizmetine girme gibi haklar bu haklara örnek olarak verilebilir (AZER, 2010: s.77).

48

Bilgi edinme hakkının diğer hak ve özgürlüklere göre yeni olması ve pek çok hak ve özgürlükle yakından ilgili olması nedeniyle insan hakları sınıflandırılmasında ayrı bir yere sahiptir (AZER, 2010: s.75). Öğretide bilgi edinme hakkının düşünce özgürlüğü bağlamında klasik haklar veya dayanışma hakları içerisinde yer aldığı yönünde iki ayrı kabul bulunmaktadır

Kaboğlu, bilgi alma ve iletme özgürlüğünü, bilgilenme özgürlüğünün iki

kurucu unsuru olarak kabul etmekte; bu özgürlüğün ülke sınırları söz konusu olmaksızın söz, yazı, ses ve görüntünün serbest dolaşmasını ve bunların iletimini kapsadığını ve böylelikle bilgi ve belgelere ulaşmaya imkân sağladığını, bilgilenme ve düşünme imkânlarını geliştirdiğini, bu nedenle düşünce özgürlüğünün temelini oluşturduğunu belirtmiştir (KABOĞLU, 2002: s.174-176).

Akıllıoğlu, bilgi edinme hakkını, bilgi hukuku açısından değerlendirmekte ve

bu yeni hukuk dalının kamu yönetiminin açıklık/gizlilik ilkeleri ışığında geliştiğini ileri sürmektedir. Yönetimde açıklık ilkesinin ilk olarak sınırlı da olsa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19. maddesinde bilgi edinme hakkını da içerecek şekilde ifade edildiğini, bunun yanında bu hakkın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde daha açık bir şekilde düzenlendiğini vurgulamaktadır (AKILLIOĞLU, 1990: s. 805-809).

Gölcüklü ve Gözübüyük, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi

ile güvence altına alınan haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünün kamu yönetiminde açıklık ilkesi ile doğrudan ilgili olduğunu ileri sürmüştür (GÖLCÜKLÜ ve GÖZÜBÜYÜK, 2002: s. 316-336).

Özek ise, bilgi edinme hakkını üçüncü kuşak haklar arasında

değerlendirmekte ve iletişim özgürlüğü açısından habercinin habere ulaşma hakkına olanak tanıdığı için de önemli olduğunu vurgulamaktadır (ÖZEK, 1999: s.63-69).

Yaşamış, bilgi edinme hakkını hak ve özgürlük olarak iki ayrı şekilde

değerlendirmekte ve bilgi edinme özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğü ile olan yakın bağlantısı nedeniyle ‘‘birinci kuşak hak ve özgürlükler’’ arasında kabul etmekte, bilgi edinme hakkını ise üçüncü kuşak haklardan olan dayanışma hakları içerisinde değerlendirmektedir (YAŞAMIŞ, 2004: s.23).

49

Eken, bilgi edinme hakkının dayanağının İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin

düşünce ve ifade özgürlüğünü düzenleyen 19. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi olduğu, söz konusu uluslararası düzenlemelerde bilgi ve belgeleri her türlü yolla arama, elde etme ve yaymanın bir insan hak ve özgürlüğü olduğunun belirtildiği, dolayısıyla bilgi edinme hakkının kaynağının, düşünce ve ifade özgürlüğü olduğu ve bu nedenle üçüncü kuşak hakları içinde değerlendirmenin doğru bir yaklaşım olmadığını ileri sürmektedir (EKEN, 2005(a): s.63).

Bilgi edinme hakkının, tarihsel gelişim süreci esas alınarak yapılan birinci ayrımda üçüncü kuşak haklar içerisinde yer alması gerektiği öğretide egemen görüş olarak kabul edilmektedir (EKEN, 1995-1996: s.64; BAYRAKTAR, 2004(a): s.9; YAŞAMIŞ, 2004: s.23; KAYA, 2005(a): s.62).8 Buna karşın, tarihsel gelişim uyarınca yapılan sınıflandırmada bilgi edinme hakkı dayanışma hakları içerisinde değerlendirilebilirse de, bilgi edinme hakkının birinci kuşakta yer alan haklarla arasındaki bağlantıyı da göz ardı etmemek gerekmektedir. Sonuç olarak, özellikle ifade özgürlüğü gibi birinci kuşak haklar arasında yer alan pek çok temel hak ve özgürlüğü bilgi edinme hakkından bağımsız olarak düşünmek doğru bir düşünce olmayacaktır (Aktaran: AZER, 2010: s.76).

Temel hak ve özgürlükler konusunda yapılan ikinci tür sınıflandırmaya göre bilgi edinme hakkının katılma hakları olarak da adlandırılan aktif statü hakları kapsamında bulunduğu savunulmaktadır (Aktaran: AZER, 2010: s.77). Bilgi edinme hakkı bireylere, idarenin elindeki bilgi ve belgeleri başvurusu üzerine elde etme ve böylece idareyi tanımalarına, onun işleyişi ile yapmış olduğu idari işlemleri bilmelerine ve bu suretle demokratik yönetimlerin temeli olan devlet idaresine katılmalarına, onu denetleyebilmelerine olanak tanıyan bir haktır. Dolayısıyla, bilgi edinme hakkının bu özellikleri dikkate alındığında onun, aktif statü hakları içerisinde yer aldığı ileri sürülmektedir (KAYA, 2005(a): s.61; EKEN, 1998: s.1213; AZER, 2010: s.77). Ancak, öğretide, bilgi edinme hakkının, ifade özgürlüğünün ön koşullarından birini oluşturduğu ileri sürülerek negatif statü hakları içerisinde değerlendirilmesi gerektiği de savunulmaktadır (AZER, 2010: s.78; YANCI, 2004: s.36).

50

Temel hak ve özgürlüklerin pek çoğu yapılan gruplandırmada içinde bulunduğu grubun sınırlarını aşan özellikler taşıdığı gibi bilgi edinme hakkı da böyledir. Bu durum hak ve özgürlüklerin içerik zenginliğinden ve aralarındaki yakın ilişkinden, başka bir ifadeyle özgürlüklerin özünde bir bütün ve tek oluşundan kaynaklanmaktadır (KABOĞLU, 1989: s.29).

51

İKİNCİ BÖLÜM

BİLGİ EDİNME HAKKININ HUKUKİ ÇERÇEVESİ

Bireylerin temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ancak hukuksal düzenleme yapılması sonucunda mümkündür (TEZİÇ, 2003: s.229). Bir hakkın kamu kurum ve kuruluşlarına karşı ileri sürülebilmesi için hukuki güvence altına alınmış olması gerekmektedir. Yani kişilere bir hakkın tanınmış olması için onun yasa ve anayasalar gibi hukuki düzenlemelerde bir insan hakkı olarak yer almış olması gerekmektedir (ÖZKAN, 2004: s.35). İnsan hayatının düzenlenmesinde ve geleceğinin planlamasından bilgi edinme hakkı çok önemli bir role sahiptir. Bilgiye erişim olanaklarının engellenmiş olması nedeniyle yaşadığı toplumla ilgili yeterli bilgiye ulaşamayan kişilerin toplumsal sorunlarla ilgilenen bir varlık olması mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle, kişilerin bilgiye erişim olanaklarına sahip olması çok önemlidir (ÇOLAK, 2005(c): s.528).

Kişilerin bilgi edinme hakkından yararlanması hususunun kamu kurum ve kuruluşları tarafından kabul edilmesi önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilmekle beraber bu durumun mutlaka hukuksal düzenlemelerle desteklenmesi ve kişilerin bu haktan yararlanabilmesi için gerekli olan sistemin oluşturulması önemlidir (UZUN, 2005: s.235).

Bilgi edinme hakkının sahip olduğu anlamı elde etme sürecinin kavranabilmesi ve ayrıca bu hakkın yönetimde açıklığın diğer unsurlarıyla olan ilişkisinin belirlenebilmesi amacıyla hakkın hukuki çerçevesinin irdelenmesi önem taşımaktadır. (AZER, 2010: s.79). Bu nedenle bilgi edinme hakkının uluslararası ve ulusal hukuki çerçevesinin ayrı ayrı incelenmesi faydalı olacaktır.