• Sonuç bulunamadı

Derrida’nın Levinas’ın Konukseverlik Etiğine Bakışı: Koşulsuz Konukseverlik

I. BÖLÜM

2.1. Jacques Derrida ve Konukseverliğin Olanaksızlığı: Yapı-Bozum ve Konukluk

2.1.3. Derrida’nın Levinas’ın Konukseverlik Etiğine Bakışı: Koşulsuz Konukseverlik

Kant’ın konuğa karşı uygulanan şiddeti meşru bir düzleme koyan koşullu konukseverliğinin, aslında konukseverlik olmadığını ifade eden Derrida, konuğun — başkasının merkezinden çözümler sunan Levinas’ın etik anlayışına yönünü çevirmektedir. Levinas, aynının (same) karşısında başkasını yücelten ve aynıya, yabancıya karşı sorumluluk (responsabilité) yükleyen bir etik anlayışla74 düşüncelerini mülahaza etmektedir. Fikirlerini öne sürerken başlangıç noktası olaraksa Latince prima philosophia — yani ilk felsefe teriminin içini dolduran varlık kavramının Batı düşüncesinde çelişkili problemlere yol açtığı hususunu ele almaktadır.

Levinas, ilk felsefe olarak nitelendirdiği etik anlayışını, öncelikle aynının egemenlik sürdüğü Batı felsefesinden ve onun bir temsilcisi olan Heidegger’in varlık ya da varoluşa denk gelen dasein kavramsallaştırmasından ayırarak işe başlamaktadır. Ona

73 Michael Naas, ‘‘Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorunu’’, çev. Özge Ejder, Cogito Dergisi Özel Sayısı (Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken), 47-48, (2006): 247.

74 Emmanuel Levinas, Alterity and Transcendence (London: The Athlone Press, 1999): 97.

30

göre, bu türden felsefi konuşlanmalar, başkayı ihmal etmekte ve onu varlığın kendisini temsil eden aynının altında ontolojik bir şiddete maruz bırakmaktadır. Bu sebeple, aynının ya da başkası olarak nitelendirilen öznenin uğradığı şiddet felsefesine kati suretle karşı çıkmaktadır.75 Dahası, şiddete sebebiyet verebilecek varlığın kendisinde değil, kişiler ya da varlıklar arası ilişkiyi esas alan bir etik anlayış kurmaya çalışmaktadır. Bu ilişki, Levinas’ın etik üzerine kurulan alternatif felsefesinin odak noktasını oluşturmaktadır.

Levinas’a göre, aynılık, cihanşümul ve külli bir başkalığı kendi üzerinden tanımladığı ya da onu kendi bünyesinde hapsettiğinden dolayı sonlu bir yapıya sahiptir.76 Bu sebepten ötürü Levinas, bizzat başkasının kendine yoğunlaşmakta ve tasavvur ettiği başkalık etiğini, Descartes’in sonsuzluk mülahazası ile oldukça içkin bir hale getirmektedir. Zira Descartes’in düşünceye dayalı idesi, aynının kendisini tanımlama sürecinin öncesinden geldiği için, hem düşünen aynıya hem de düşünme sürecine aşkın bir nitelik taşımaktadır. Benzer şekilde, ontolojik anlamda tanımsal ya da yönelimsel bir durum olmadığından, başkası da aynının yüzünde aşkın bir özellik taşımakta ve idrake sığdırılamamaktadır.77 Levinas, bu fikirden yola çıkarak başkasının bilincin dışında ve soyut bir bağlamda var olduğuna inanmaktadır. Böylelikle, aynı — yani ben, felsefi bir şiddet ikileminden çıkmakta; dolayısıyla başkaya benin yönelimsel hareketi olarak tezahür etmemektedir. Bu ilişkisel bağlam, ben olarak ifade edilen aynının otoritesini sarsmaya ve başkayla girdiği ilişkiden sonsuz veyahut aşkın bir olanak doğurduğuna kanıt olarak gösterilebilmektedir.78 Dolayısıyla, aşkınlık bir imkân dâhilinde bene indirgenemeyen, yerine başka ve ben arasında kurulan aşkın bir etik sonsuzluğa işaret etmektedir.79

75 Sezal Çınar-Özkan, ‘‘Levinas’ta Etik Sonsuzluk, Şiddet ve Derrida’’, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 28, (2019): 36.

76 Emmanuel Levinas, Totality and Infinity (Pittsburgh, Pennsylvania: Duquesne University Press, 1961):

44.

77 Emmanuel Levinas, ‘‘Tanrı ve Felsefe’’, Sonsuza Tanıklık içinde, haz. Zeynep Direk ve Erdem Gökyaran (İstanbul: Metis Yayınları, 2003): 175.

78 Emmanuel Levinas, ‘‘Sunuş’’, Sonsuza Tanıklık içinde, haz. Zeynep Direk ve Erdem Gökyaran (İstanbul:

Metis Yayınları, 2003): 10.

79 Çınar-Özkan, ‘‘Levinas’ta Etik Sonsuzluk, Şiddet ve Derrida’’, 42.

31

Levinas, tasavvur ettiği etik anlayış vasıtasıyla benin kendine yönelme olanağını tersine çevirmeye çalışmaktadır.80 Böylece başkası olan, aynının ona uyguladığı şiddet unsurundan kurtulmakta ve yüzyıllardır ona biçilmiş aynılaştırma rolünü yeniden gözden geçirmek durumunda kalmaktadır. Mevcutta olan aynı ve başka arasındaki ilişkinin ancak aynının kendine yabancılaştığı sonsuzluk minvalinde, başka lensinden görülebileceğine inanan Levinas,81 bu bağlamda aynının karşısında duran başkaya yoğunlaşmaktadır.

Dolayısıyla, başkasının üzerine temellendirilen bir ilişkisellik söz konusudur. Fakat şunu ifade etmekte yarar vardır ki Levinas’ın kurduğu başkasının kendilik etiğinde, aynının kendini anlamlandırmaya başladığı sürecin öncesine bir atıf vardır.82 Zira anlamlandırma bir yönelme durumuna işaret etmekte ve bu yöneliş de şiddetin doğmasına zemin hazırlamaktadır. Bu anlamlandırma öncesi — diğer bir ifadeyle sınırların başkayla aynı arasında doğmadığı periyoda, bilinmeyen bir zamana, haliyle de bilinmeyenin konuğa sorulduğu gibi kimsiniz, nereden geldiniz gibi sorularla muhatap kalmadığı bir sürece karşılık gelmektedir. Başkası tamamen aynının ona yöneldiği zamansal ve uzamsal örüntüler bütününden uzak ve kendiyle baş başa kalmaktadır. Böylelikle referans noktası olarak alınan başkası üzerinden artık aynıyı görmek mümkün olabilmektedir.

Levinas’ın öteki ifadesi yerine başka tabirini kullanması dikkat çekici bir noktadır. Öyle ki, öteki bilinen ve belli başlı ölçütlerle tanımlanabilenken, başka olan mutlak başka ya da mutlak bilinmeyendir.83 İşte Derrida’nın da Levinas’tan esinlendiği kısım tam da burasıdır: Belli koşullara ve aynının — diğer bir ifadeyle, ev sahibinin belirlediği kurallarla tanımlanmış bir konuk ya da yabancı figürünün olmadığı — mutlak bilinemeyen konukluk. Kant’ın dünya vatandaşlığı ile sınırlarını ve koşullarını çizdiği vatandaşlığın aksine Derrida, Levinas’tan esinlenerek davet öncesi kısma, yani konuğun davetsiz olduğu bir bilinmeye odaklanmaktadır.84 Bu bilinmeyenlikte konuğun adı, ulusu,

80 Robert Bernasconi, ‘‘No Exit: Levinas’ Aporetic Account of Transcendence’’, Research in Phenomenology, 35, (2005): 107.

81 Levinas, ‘‘Sunuş’’, 23.

82 Rutli, ‘‘Yapısökümü Etik Açıdan Okumak: Derrida ve Konukseverlik Düşüncesi’’, 137.

83 Rodolphe Calin ve François-David Sebbah, Levinas Sözlüğü, çev. Murat Erşen (İstanbul: Say Yayınları, 2011): 35.

84 Gilbert Leung ve Matthew Stone, ‘‘Otherwise than Hospitality: A Disputation on the Relation of Ethics to Law and Politics’’, Law and Critique, 20, no. 2 (2009): 194.

32

cinsiyeti, ülkesi gibi sahip olduğu müşahhas kategorilerin tümünün ötesinde bir imgelem bulunmaktadır. Derrida için bu davetsiz olma durumu, mutlak konukseverliğin (absolute hospitality) kendisine en yakın olan, yani koşulsuz konukseverlik (unconditional hospitality) anlamına gelmektedir.

Levinas’ın etik anlayışı bir nevi dışarıdan gelen yabancıyı ev sahibi olmaya davet etmekte ve böylece konuk ve ev sahibi arasına çizilmiş bir sınır ya da yerleştirilmiş bir kapı bulunmamaktadır. Bilhassa, kapı olmaması, konuk ve ev sahibi arasında kurulu olan koşullu konukseverlik hududunu aşmakta ve buna yönelik üretilecek her türlü siyasa faktörünü, deyim yerindeyse insani ilişkilerin ürünü olan toplumsallık sembolünü ortadan kaldırmaktadır. Derrida’nın da eleştirdiği Levinas etiğinin olanaksızlıkları bu noktada gelişivermektedir. Ona göre, konuk ve ev sahibi ilişkisinden bahsedilebiliyor olunması için bir kapı olması gerekmekte; ancak bir kapı varsa artık konukseverlik yok demektir.

Zira her evin kapısı ve penceresi olduğundan ve bunlar ev sahibi ve konuk ilişkisini belirlediği ve tanımladığından konuksever bir evden bahsetmek mümkün değildir.85 Bu sebeple, yapı-bozumsal açıdan koşulsuz bir konukseverliğin toplumsal bir gerçeklik olarak değerlendirilmesi güçleşmektedir.

Derrida, koşullara dayanmayan bir konukseverlik yasasının herhangi bir politik konsept taşımadığı86 ve bunun da ilerisinde bir etik problemi87 olduğuna inanmaktadır.

Öte yandan, Bernasconi’nin de işaret ettiği gibi, etiğe dayanan problemler, belli bir olanağa dayanmaktan ziyade, gerçeklik üzerinden tartışılamayan ve hatta imkânlar dâhilinde ele alınamayan olasılıkları kapsamaktadır.88 Zira etik sorumluluk, kural ya da yasaların uygulanması değil, kural ya da yasaların icat edilmesi meselesidir.89 Dolayısıyla, her iki fikirden de yola çıkarak denilebilir ki: Koşulsuz konukseverliğin hem

85 Derrida, ‘‘Konuksev (-er/-mez-) lik’’, 29.

86 Rutli, ‘‘Yapısökümü Etik Açıdan Okumak: Derrida ve Konukseverlik Düşüncesi’’, 137-138.

87 Jacques Derrida, ‘‘Violence and Metaphysics’’, Writing and Difference içinde, çev. Alan Bass (Chicago:

University of Chicago Press, 1978): 111.

88 Robert Bernasconi, ‘‘Deconstruction and the Possibility of Ethics’’, Deconstruction and Philosophy içinde, ed. John Sallis (Chicago: University of Chicago Press, 1988): 135.

89 Banu Alan Sümer, Jacques Derrida ve Sorumluluk Etiği (Ankara: Nobel Bilimsel Eserler, 2020): 114.

33

insan faktörünün politik öncesi yönüne işaret eden etik90 açıdan hem de fiiliyatta uygulanabilirliği açısından ciddi sorunları bulunmaktadır. Bununla beraber, konukseverliğe ütopik bir kapı açan Levinas, konuğun dünyasından bizlere kurulu sınırları özgürleştirme yolu sağlarken, ev sahibinin lensinden bir anlayış yolunu eksik bırakmakta — tabiri caizse, ev sahibi kendi evinde konuğun esiri olmaktadır.91 Bu da Derrida’nın işaret ettiği gibi, konuğun ev sahibine karşı uygulayabileceği şiddet unsuruna sebebiyet verebilmektedir. Zira ev sahibi kendi varlığını konuk için feda etme durumunda kalmakta ve onun üzerinden kendini tanımlar duruma geçmektedir. Daha da ötesi, ev sahibi konuk, konuk da ev sahibi konumuna düşmekte — öyle ki, ev sahibi konuğa kendini ve evin tüm olanaklarını sonsuz kere açmış ve kendinden vazgeçmiş durumdadır.

Bu nedenle, koşulsuz konukseverlik, eve sığınan her ötekinin koşulsuz kabulünü gerektirmekte ve hatta evin, öteki üzerinden tanımlanmasına bireyleri ve kurumları davet etmektedir. Derrida içinse böylesi aşkın bir ilişki ağı, sınırlı ve koşullu konukseverliğin ilerisine geçememekte — yani Kant’ın ev sahibinin yasalarıyla güvence altına aldığı yabancı/konuk figürüne geri dönmektedir. Levinas’ın konuğu merkeze koyan düşüncesi sadece konukluk koşulluluğu ve olanaksızlık hatasına düşmemekte, aynı zamanda konuk ve ev sahibi ilişkisi bağlamında diğer konukları da — konuğun da konuğunu (başkasının da başkası) ihmal etmektedir. Derrida’nın bu bağlamda, çoklu konukluk ve ev sahipliği kavramsallaştırmalarına da ışık yaktığını ifade etmekte yarar vardır. Zira ev sahibinin ve konuğun farklı konuk ve ev sahipleriyle kurduğu farklı özneleşme süreçleri bulunmakta ve Levinas tarafından söz konusu bu süreçler ihmal edilmektedir. Dolayısıyla, Levinas’ın konukluk talep eden konukseverlik fikri, Derrida için yeteri kadar mutlak konukseverliğe hitap etmemektedir.

90 Leung ve Stone, ‘‘Otherwise than Hospitality: A Disputation on the Relation of Ethics to Law and Politics’’, 199.

91 Jacques Derrida, Adieu to Emmanuel Levinas, çev. Pascale-Anne Braut ve Michael Naas, ed. Werner Hamacher ve David E. Wellbery (Stanford: Stanford University Press, 1999): 29.

34

2.1.4. Konukseverlik Daha Nasıl Mümkün Olabilir: Yapı-bozumsal