• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.1. Göç Olgusuna İlişkin Temel Kavramlar

3.1.2. Göçe Dair Temel Kavramlar ve Hukuki Tanımlar

3.1.2.10. Birlikte Yaşama Modelleri

Göçmenlerin bulundukları ülkelere uyum sağlamaları beklenmekte ve uyum süreci hem psiko-sosyal anlamda bireysel (mikro) hem de sosyo-kültürel, ekonomik ve politik anlamda grup (mezzo) ya da toplum (makro) bazlı gerçekleşmektedir. Buna binaen, birlikte yaşama pratikleri, her iki tarafın kendini kültürel olarak koruma refleksiyle hareket etmesine sebep olabilmekte ve bu bağlamda, gruplar arası etkileşim ve iletişim, mevzubahis olgunun yönünü belirlemektedir. Birlikte yaşama süreçlerinde, iktisadi ve hukuki yapı gibi daha maddi unsurların benimsenmesi kolay olabilirken, sosyo-kültürel ve psiko-sosyal temelli uyumların yaşanması zaman alabilmektedir. Şayet farklı kültürlerden bir araya gelen topluluklardan biri ya da her ikisinde sosyo-kültürel anlamda bir değişiklik meydana geliyor199 ve bu durum süreklilik arz ediyorsa akültürasyon (kültürel etkileşim/ kültürel karşılaşma) söz konusudur. Çoğunlukla göçmenlerin, ev sahibi toplumun değerlerini tanıması ve içselleştirmesi200 üzerinden temellendirilen bu olgu, ayrılma (segregation) ve marjinalleşme (marginalization) gibi sonuçlar da doğurabilmektedir.201

198 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), ‘‘Global Action Plan to End Statelessness’’, 4 Kasım 2014, https://www.refworld.org/docid/545b47d64.html, 6 Mart 2021 tarihinde erişildi.

199 Robert Redfield, Ralph Linton ve Melville J. Herskovits, ‘‘Memorandum for the Study of Acculturation’’, American Anthropologist, 38, no. 1 (1936): 149.

200 Young Yun Kim, ‘‘Communication and Acculturation’’, Intercultural Communication: A Reader (4.

Baskı) içinde, ed. Larry A. Samovar, Richard E. Porter ve Edwin R. Mcdaniel (Belmont, CA: Wadsworth, 1982): 380.

201 John W. Berry, ‘‘A psychology of Immigration’’, Journal of Social Issues, 57, (2001): 615-631.

70

Entegrasyonun tam tersi olan ayrılmada göçmen ya da azınlık grupları ev sahibi toplumla sosyo-kültürel ve yapısal açıdan tamamen bağlarını koparabilmektedir.202 İlerleyen yıllarda, bu tür grup yoğunlaşmalarının mekânsal yoğunlaşmaya da yol açabilmesi olasıdır ve bu sürece gettolaşma adı verilmektedir. Bir nevi sosyal çözülmeye yol açan bu durum, işsizlik ve yoksulluk şeklinde tezahür edebilmekte ve suç gibi toplumsal olguların artışına neden olabilmektedir.203 Egemen toplumsal yapıdan farklı hem sosyo-ekonomik hem de kültürel bağlamda meydana gelen bu tür mekânsal yoğunlaşmalar, belli grupların marjinalleşmesine, ekonomik, kültürel ve toplumsal açıdan dezavantajlı duruma düşmesine ve prekaryalaşan yeni grup kimliklerinin oluşumuna zemin hazırlayabilmektedir.

3.1.2.10.1. Asimilasyon

En kolay tabiriyle asimilasyon, göçmenlerin bulundukları mesken ülkenin yerli halkıyla arasında bulunan farklılıklarının minimuma indirgenmesi maksadıyla, bireysel olarak göçmenin ya da göçmen topluluğun yerli kültüre benzetilmesi veyahut benzemesi sürecine verilen isimdir. Bu süreçte göçmen toplulukların, mesken ülkenin sosyo-kültürel norm ve değerleriyle öz kimliklerini kaybetmesi oldukça muhtemel bir durumdur. Sosyo-kültürel benzeşmeyle etnik temelli tüm farklı yönlerin ev sahibi ülke lehinde eritilmesi204 söz konusudur. Bununla birlikte, literatürde çoğunlukla tartışılan 3 farklı asimilasyon modeli bulunmaktadır. Mevzubahis bu modeller, Anglo-uyum modeli (İngiliz uyum modeli), eritme-potası modeli ve çok-kültürlülüğe dayalı model şeklinde sıralanabilmektedir.205

202 Sezel Saygın ve Derya Hasta, ‘‘Göç, Kültürleşme ve Uyum’’, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 10, no.

3 (2018): 315-316.

203 Sulhi Dönmezer, Toplumbilim (11. Baskı) (İstanbul: Beta, 1994): 428.

204 Richard Alba ve Victor Nee, Remaking the American Mainstream: Assimilation and Contemporary Immigration (Cambridge, MA: Harvard University Press, 2003): 11.

205 Anglo-uyum modeli, göçmen gruplarının baskın/yerli grubun etno-kültürel değerlerine göre yeniden yapılanması ve baskın gruba benzemesi; eritme-potası modeli, her iki grubun kültürlerinin bir araya gelerek melez ve öyle ki, yeni bir kültürel yapı meydana getirmesi; çok-kültürlülük temelli model ise her etno-kültürel grubun kendi sosyo-etno-kültürel özelliklerini koruyarak ve görünür bir şekilde yaşayarak uyum içinde birlikte var olması anlamına gelmektedir. Daha ayrıntılı içerik için ayrıca bakınız: Milton M. Gordon, Assimilation in American Life: The Role of Race, Religion, and National Origins (New York: Oxford University Press, 1964): 84-159.

71 3.1.2.10.2. Entegrasyon

İlk başlarda adaptasyon olarak ele alınsa da, daha sonraları entegrasyon olarak kullanılmaya başlanan kavram, göçmenlerin kendi etnik kimliğini korumalarıyla beraber, göç ettikleri ülkeye kültürel, yapısal ve politik anlamda uyum sağlama süreci olarak ifade edilebilmektedir.206 Kültürel açıdan entegrasyon, daha çok ev sahibi toplumun norm, alışkanlık, kural ve değerlerine entegre olma durumuna karşılık gelmekteyken, yapısal entegrasyon, mesken ülkenin kurum, kuruluş veyahut farklı iş sektörlerine katılımı ifade etmekte ve bu katılım sonucu göçmenlerin yeni paralel formlar üretmesi sürecine işaret etmektedir. Politik entegrasyon ise göçmenlerin bulundukları ülkenin vatandaşı olma yolunda attığı tüm yasal ve sosyo-politik adımlara ve bu yasal sürecin doğurduğu birtakım hak ve yükümlülüklere uyum ve bunları kazanım süreci olarak ele alınabilmektedir.

3.1.2.10.3. Çok-Kültürlülük (Multiculturalism)

Çok-kültürlülük kavramı, farklı kültürel arka planlara sahip toplulukların, kendi geleneksel ve kültürel değer, davranış ve örüntülerini kaybetmeden ve birinin diğerine benzeşmeden birlikte var olduğu yaşama süreçlerine ve pratiklerine verilen genel addır.

20. yüzyılın ortalarına doğru popülerlik kazanan bu konsept, toplulukların kendilerini var oldukları topluluklar arasında özgürce ve farklılık içinde tanımlaması ve ifade etmesi olarak da nitelendirilebilmektedir.207 Çok-kültürlülük perspektifine göre, bir kültür diğerinden asla üstün değil — yani kültürler birbirine eşittirler. Kültürel farklılığı bir sorun olmaktan çıkaran ve toplumsal, iktisadi ve siyasi boyutları olan çok-kültürlülük, asimilasyonun tam tersidir.

Çok-kültürlülüğün ideal bir bakış açısı mı yoksa toplumsal bir olgu mu olduğu literatürde oldukça tartışılan bir konudur. Öyle ki, Say’a göre, çok-kültürlülüğün kavramsallaştırılmasında problemler yattığından ve farklı kültürlerin karşılaştırılırken hangi özelliklerinin ölçüt alınıp hangilerinin alınmayacağı bir çıkmaza yol açtığı ve bu

206 Tuomas Martikainen, ‘‘Din, Göçmenler ve Entegrasyon’’ çev. Nebile Özmen, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 38, (2010): 266-267.

207 Ömer Say, ‘‘Çokkültürlülük Kavramı ve Anlamın Çokluğu’’, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7, no. 1 (2017): 31.

72

sebeple, muğlak bir anlam taşıdığı için,208 toplumsal bir gerçeklikten ziyade, felsefi sahayla sınırlı tutularak tartışılması daha doğrudur. Diğer yandan, Giddens ise bu konuda, çok-kültürlülüğün toplumsal bir çoğulculuk modeli olduğuna inanmakta ve çoğulcu toplum tahayyülünün gelişebilmesi ve tüm alt kültürlerin eşit derecede geçerli olabilmesi için bir çabalama sürecinin gerektiğini düşünmektedir.209