• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.1. Araştırmanın Konusu, Amacı ve Önemi

1.1.3. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları

Türkiye’de Nisan 2021 itibariyle göç alanında çalışan ulusal ya da uluslararası STK sayısı 888’dir.22 Bu sayının Suriye’de meydana gelen insani krizle ya da başka bir ifadeyle savaşla birlikte hayli yükseldiği bilinmektedir. Öte yandan, göç alanında faaliyet gösteren STK’ları belli bir bölgeyle sınırlamak oldukça güç bir durumdur. Zira birkaç STK dışında, STK’ların birçoğu lokal bazlı değil, Türkiye’nin ve dünyanın farklı bölgelerinde faaliyet gösterecek şekilde ulusal ya da uluslararası çapta çalışmakta ve faaliyet gösterdikleri bu bölgelerde temsilcilikler bulundurmaktadır. Bu sebeple, çalışmada STK’ların belli bir mekân sınırlaması yapılmadan değerlendirilmesinin daha uygun olacağı düşünülmüş; fakat genel anlamda, Ankara ve İstanbul merkezli STK’larla23 görüşülmüştür.

Göç alanında faaliyet gösteren birçok insani yardım kuruluşu, vakıf, sendika, meslek odası, dernek, gönüllü teşekkül ve sivil inisiyatifler bulunsa da, bu çalışma, Suriyeliler meselesine başından beri en yüksek katkı ve desteği sağlayan hak ve inanç temelli STK’lara ve bu kuruluşların konukseverlik yaklaşımlarına odaklanmaktadır.

Diğer yandan, STK’ların genel bir temsil oluşturmadığı ve sadece sivil toplumun bir parçası olarak ele alınmalarının gerektiğini24 — dolayısıyla yapılan değerlendirmelerin ve çizilen temaların tüm STK’lar için genel bir temsil oluşturmadığını ifade etmekte yarar vardır. Ayrıca STK’ların bünyesinde aktif katılım sağlayan aktörlerin de üyesi oldukları STK için genel bir temsil oluşturmaması ve araştırmada sadece katılımcının bakış açısından ve deneyimlerinden hareketle nitel bir okumanın yapılması söz konusudur. Bu nedenle, yapılan çalışma, Kasım 2020 ve Nisan 2021 tarihleri arasında kendini inanç ya

22 Göç ve Sivil Toplum, ‘‘Göç Alanında Çalışan Sivil Toplum Kuruluşları’’, 22 Nisan 2021,

https://datastudio.google.com/reporting/6b8ef21c-2865-4d27-8bdd-5971600c9d34/page/xwOZB?s=m02D72_YiAc, 22 Nisan 2021 tarihinde erişildi.

23 İstanbul’da göç alanında çalışan STK sayısı 209 iken, Ankara’da bu sayı 68’dir. Daha ayrıntılı bilgi için ayrıca bakınız: Göç ve Sivil Toplum, ‘‘Göç Alanında Çalışan Sivil Toplum Kuruluşları’’, 22 Nisan 2021, https://datastudio.google.com/reporting/6b8ef21c-2865-4d27-8bdd

5971600c9d34/page/xwOZB?s=m02D72_YiAc, 22 Nisan 2021 tarihinde erişildi.

24 Helen Mackreath ve Şevin Gülfer Sağnıç, Türkiye’de Sivil Toplum ve Suriyeli Mülteciler, haz. Ayşe Çavdar ve Fırat Genç (İstanbul: Zer Matbaa San. ve Tic. Ltd. Şti, 2017): 11.

11

da hak temelli STK olarak tanımlayan ve Suriyelilere yönelik faaliyet gösteren dernek ya da vakıflarda aktif görev alan 20 katılımcının deneyimleri ve bakış açıları ile sınırlıdır.

Araştırmanın temel tartışma alanlarını oluşturan Suriyeliler, konukseverlik ve STK meselelerinin de kavramsal ve pratik olarak sınırlarını çizmek gerekmektedir.

Zorunlu olarak Türkiye’ye göçmek durumunda kalan Suriyeliler, hukuki anlamda geçici koruma kapsamında değerlendirilirken, bunun toplumdaki ve farklı ülkelerdeki görünümünün benzer olmadığına şahit olunmaktadır. Örneğin Türkiye toplumunda, geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler yerine, genel anlamda misafirler, sığınmacılar, mülteciler, göçmenler gibi etiketlerin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Bu çelişkili kullanım, mülteci ve zorunlu göç çalışmalarında akademik olarak sorun edinilen bir meseledir. Zira zorunlu olarak göç eden bireylerin bulundukları ülkedeki hukuki durumlarından bağımsız olarak farklı metodolojik ve terminolojik yaklaşımlara tabi tutulmaları, akademik anlamda nasıl tanımlanmaları gerektiği hususundaki uzlaşıyı zorlaştırmaktadır.25 Bu sebeple, çalışma, terminolojik ve hukuki farklılıkların sebep olduğu zorlukları aşmak için sadece ‘‘Suriyeliler’’ ifadesini kullanmaktadır.

Konukseverliğin sınırlarını ve politikalarını çizmek de oldukça güç bir meseledir. Genel anlamda konukseverlik literatürde 3 farklı yaklaşımla ele alınmaktadır.

Bu yaklaşımlar, konukseverliği hukuki ve politik yollarla sınırlayan liberal boyut, dünya vatandaşlığı fikrini temel alarak kozmopolitliğin yeniden gözden geçirilmesini savunan eleştirel boyut ve koşulsuz konukseverliği mutlak bir etik gereklilik olarak gören yapı-bozumsal (deconstructive) boyut şeklinde sıralanabilmektedir.26 Söz konusu bu çalışma ise yapı-bozumsal boyuttan hem beslenerek hem de eleştirisinden yola çıkarak inanç ya da hak temelli STK’larda görev alan sivil aktörlerin konukseverlik anlayışları ve politikalarını analiz etmektedir. Her ne kadar Derrida tarafından benimsenen konukseverlik anlayışı veyahut etiğinin sosyolojik-nitel bir analiz çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün gözükmüyor olsa da, bu durum, konukseverliğin toplumsal

25 Richard Black, ‘‘Fifty Years of Refugee Studies: From Theory to Policy’’, International Migration Review, 35, no. 1 (2001): 63.

26 Heidrun Friese, ‘‘The Limits of Hospitality: Political Philosophy, Undocumented Migration and the Local Arena’’, European Journal of Social Theory, 13, no. 3 (2010): 323-341.

12

bir gerçeklik alanı oluşturup oluşturamayacağının alternatif gösterilebilecek kavramsallaştırma ve tematik bağlamlar vasıtasıyla tartışılmasını engellememektedir.

Zira toplumsal örgütlenmelerin görünümleri ve bu görünümlerin var olduğu süreçler sosyal bir olgu ya da tezahürün yansıması olduğundan sosyolojik açıdan incelenebilmektedir. Çalışma kapsamında, konukseverlik, var olmayan ya da olması gerekenleri sorunsallaştıran etiğin penceresinden değil, her türlü soyutlamadan kurtulmuş farklı öznelerin — yani sivil aktörlerin mevcut mekânda yeni bir alan ve kimlik kaplayan Suriyelilere bakış açılarıyla ele alınmaktadır. Dahası, sosyo-bilimsel açıdan daha nasıl konuksever olunabilir sorusunun ve konukseverlik politikasının etik boyutundan ziyade, sivil toplumsal alandaki karşılığına ve yansımalarına odaklanmaktadır.

Sivil toplum olarak ifade edilen birliktelik alanı, devlet ile devletten ayrı, aynı zamanda devletle ilişkisi bağlamında özerk bir kimliğe sahip olan ve toplum bireylerini kendi çıkar veyahut değerlerini muhafaza etmek için gönüllü olarak bir araya getiren kuruluş ya da örgütler bütününü ifade etmektedir.27 Bu durum, STK’ların hem toplumsal hem de siyasal kulvardan farklı bir yerde değerlendirilmelerini gerektirmektedir. Sivil alan olarak ifade edilebilen bu sahada, ortak talep, ortak bakış açısı, ortak sağduyu ile gönüllük esasına dayanarak bir araya gelen aktörler bulunmakta ve sivil toplum aktörleri, devletin yönetimsel, kültürel, hukuki ve üretici organları dışında kendilerini farklı bir yere koyarak vakıf, dernek, sivil girişim, platform, inisiyatif, sendika gibi yapılarda faaliyet göstermeleri ile sivil toplum kuruluşlarını meydana getirmektedir.28

1980’li yıllarla birlikte, Türkiye’de farklı siyasaların ortaya çıkması ve bu siyasaları sorgulayan yeni bir toplum profiliyle karşı karşıya kalınması, sivil toplum kuruluşlarının politik arenada elini güçlendirmiş29 ve hükümet politikaları üzerinde etkili olmaya başlamışlardır.30 Bu sebeple, belli toplumsal olaylar karşısında farklı sosyal

27 Gordon White, ‘‘Civil Society, Democratization and Development (I): Clearing The Analytical Ground’’, Democratization, 1, no. 3 (1994): 378.

28 İsmail Akbal, Sivil Toplum: Sivil Toplum Düşüncesi, Sivil Toplum Kuruluşları ve Kamu Yönetiminde Karar Alma Üzerine Etkisi (Konya: Çizgi Kitabevi Yayınları, 2017): 105.

29 Çaha, ‘‘Sivil Toplum ve Devlet’’, 270.

30 Yakup Bulut, Soner Akın ve Ömer Fuad Kahraman, ‘‘Kamu Politikalarının Oluşturulmasında Sivil Toplum Kuruluşlarının Etkisi’’, Strategic Public Management Journal, 3, no. 6 (2017): 28.

13

grupların ‘‘ben de varım’’ demek için sivil toplum yoluyla seslerini duyurmaya başlamaları, ülkede sık karşılaşılan bir olgu halini almıştır. Ayrıca ülkede son 25 yıldır deneyimlenen toplumsal kriz ve doğal afetlere devlet dışı aktörlerin etkin müdahelesi, yine STK’ların kamusal alanda ellerini güçlendiren nedenler arasındadır. Günümüzde de Suriyeliler meselesinde, özellikle inanç ve hak temelli dernek ve vakıfların, bu krizle yakından ilgilendikleri ve pek çok başarılı projeye imza attıkları görülmektedir.

Araştırmaya katılım sağlayan STK’ların kurumsal kimlik bağlamında kuruluş amacı, vizyon ve misyonları birbirlerinden büyük ölçüde farklılık gösterdiği için bu örgütleri, faaliyet alanları ya da yasal statüleri dışında kategorize etmek oldukça zordur.

Bu çerçevede, herhangi bir STK çalışılırken araştırma sonuçlarının söz konusu STK’yı konu edinen evrene genellenmesi de olanaksızdır. Zira sivil toplum hiçbir ferdin genel düşüncelerinin yansıması değildir. Dolayısıyla, STK’ların bir konuya ilişkin bakış açıları ele alınırken birbirinden farklı — bilhassa birbirine zıt tanımlamalarla karşılaşılması muhtemeldir.31 Öte yandan, göç alanında çalışan inanç ve hak temelli STK’ların birçok konuda fikir ayrılıkları ve aidiyet farklılıkları bulunsa da, Suriyeliler meselesinde toplumdaki bireyler ve siyasi aktörlerden farklı olarak bazı ortak kanaatlere sahip olabildikleri de görülmektedir. Bu nedenle, söz konusu sivil toplum alanında inşa edilen bu ortaklık, sosyo-kültürel temelli konukseverlik ve Derrida’nın konuksev-er(-mez)-lik davetinden ziyade, yeni bir konukseverlik anlayışının mümkün olup olmayacağı düşüncesinin niteliksel yöntemlerle tartışılmasını zorunlu kılmaktadır.