• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.1. Göç Olgusuna İlişkin Temel Kavramlar

3.1.2. Göçe Dair Temel Kavramlar ve Hukuki Tanımlar

3.1.2.2. İltica Kavramı (Asylum) ve Hakkı

İltica, insanların yaşamlarının tehdit altında olması ya da kısıtlanmaları durumunda, sığınma isteminde bulunmalarına verilen isimdir. 10 Aralık 1948 tarihli ve 217 (III) sayılı kararla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesinin 1. bendinde iltica ya da sığınma hakkı,

‘‘Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanmak hakkı vardır.’’ şeklinde ele alınmaktadır.183 İnsani bir temel hak olan iltica hakkı, sığınılmak istenen ülkenin birtakım yasal prosedürlerinin yerine getirilmesiyle sağlanabilmekte ve iltica talebi veyahut başvurusu kabul edilene kadar kişi, iltica edilmek istenen ülkenin sınırları içinde geçici olarak barınabilme imkânına sahip olabilmektedir.

179 Gülören Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku (8. Bası) (İstanbul: Beta Yayıncılık, 2003): 6.

180 Rona Aybay, Yabancılar Hukuku (2. Bası) (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007): 14.

181 Bülent Çiçekli, Yabancılar Hukuku (4. Baskı) (Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2013): 26.

182 T.C. Resmi Gazete, ‘‘Türk Vatandaşlığı Kanunu’’, 12 Haziran 2009 No: 27256, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2009/06/20090612-1.htm, 4 Mart 2021 tarihinde erişildi.

183 Birleşmiş Milletler (UN), ‘‘Universal Declaration of Human Rights’’, 10 Aralık 1948, https://www.ohchr.org/EN/UDHR/Documents/UDHR_Translations/eng.pdf, 4 Mart 2021 tarihinde erişildi.

64 3.1.2.3. Göçmen (Migrant)

Uluslararası yasalar kapsamında ya da evrensel anlamda ortak bir tanımı bulunmayan göçmen, kalıcı ya da geçici bir şekilde ve buna binaen, çeşitli sebeplerle ister ulusal ister uluslararası bağlamda olağan meskeninden ayrılmış kişilere verilen isimdir.184 Diğer yandan, bireyin herhangi bir zorlayıcı etmen olmadan kendi özgür iradesiyle ülkesini terk etmesi185 ya da isteği dışında göç etmesi durumlarında da göçmen olarak nitelendirilebileceği ifade edilebilmektedir. Göçmenler, her ne kadar kendi ülkelerini terk etmiş olsalar da, memleketlerinin tüm vatandaşlık hizmet ve olanaklarından mahrum olmayan kişilerdir. Göç süreci ister düzenli ister düzensiz olsun, genel anlamda mevzubahis olaylar silsilesinin failleri, göçmen olarak nitelendirilmektedir.

Avrupa Birliği Konseyi’nin göçmen tanımı, söz konusu yaklaşıma zaman boyutu kazandırmaktadır. Zira bu tanımda, göçmenin en az 12 ay (bir yıl) boyunca ülkesinden ayrı, ister küresel bağlamda ister Avrupa Birliği ya da Avrupa Serbest Ticaret Birliği sınırları içinde olsun, başka bir ülkede kalması gerektiğine temas edilmektedir.186 Türkiye’de uygulanan yasal mevzuatta ise göçmen, ‘‘Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye'ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlardır’’ şeklinde ifade edilmektedir.187

Sonuç olarak göçmen, sığınmacı ve mülteci statülerini de kaplayacak şekilde çok geniş spektrumlu bir kavramdır ve göçmenler, toplumsal, ekonomik, siyasal, iklimsel ve çevresel faktörlere bağlı olarak yer değiştirebilmektedir. Göç süreci, uluslararası ölçekte gerçekleşiyorsa ve kişi, bu süre zarfında belli ülkelerde geçici ikamet ediyorsa transit göçmen adını almaktadır. Bu transit kişiler, bulundukları ülkeye yasadışı yollarla giriş

184 Uluslararası Göç Örgütü (IOM), ‘‘International Migration Law (No. 34)’’, ed. Alice Sironi, Céline Bauloz ve Milen Emmanuel (Cenevre: Uluslararası Göç Örgütü Yayınları, 2019): 132.

185 Richard Perruchoud, ‘‘Persons falling under the Mandate of the International Organization for Migration (IOM) and to Whom the Organization may Provide Migration Services’’, International Journal of Refugee Law, 4, no. 2 (1992): 209.

186 Avrupa Komisyonu (EC), ‘‘Migration and Home Affairs’’, https://ec.europa.eu/home-affairs/what-we-do/networks/european_migration_network/glossary_search/migrant_en, 4 Mart 2021 tarihinde erişildi.

187 T.C. Resmi Gazete, ‘‘İskân Kanunu’’, 26 Eylül 2006 No: 2630, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5543.pdf, 4 Mart 2021 tarihinde erişildi.

65

yapıyor ya da ülkede kalış izinleri süresi doluyorsa hukuki statüden mahrum kalmaktadır188 ve düzensiz göçmen olarak değerlendirilmektedir.

3.1.2.4. Uluslararası Koruma

14 Aralık 1950 tarihinde, İsviçre’nin Cenevre şehrinde kurulan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (United Nations High Commissioner for Refugees/UNHCR), savaştan ya da zulümden kaçıp başka ülkelere sığınan insanların kendi ülkeleri tarafından sağlanan temel insani haklardan bulundukları bölgede mahrum kalabileceklerini ifade etmektedir. BMMYK, insanların memleketlerine gönüllü olarak geri dönmeleri, iltica ettikleri ülkelere uyum sağlamalarını ya da üçüncü bir ülkeye yerleştirilmelerine kadar geçen süre zarfında bulundukları ülkeden kendi istekleri dışında geri gönderilmemelerini de kapsayacak şekilde bu kişilerin haklarının güvence altına alınmasını destekleyecek faaliyetler yürütmektedir.189 Söz konusu bu faaliyet ve hizmetler, genel anlamda uluslararası koruma olarak nitelendirilmekte ve mültecilik, şartlı mültecilik ve ikincil koruma şeklinde üç grupta ele alınmaktadır.

Devletlerin direkt koruma görevini üstlenemeyen BMMYK, bu bağlamda, insanların bulundukları ülkenin yetkili ya da gönüllü organları tarafından koruma altına alınmalarını sağlayacak tüm çalışma ve desteği ilgili devletlere sağlayan bir kuruluştur.

Bilhassa, geri döndüğünde işkence, zulüm veyahut hayatını tehdit edecek risklerle yüz yüze kalacağını düşünen kişilerin, sığındıkları devletlerce geri gönderilmemeleri gerektiğine vurgu yapmakta ve bu durumu, insani bir hak ve ilke olarak ele almaktadır.

BMMYK’nın uluslararası rejimine mutabık olan ülkeler arasında Türkiye de bulunmakta ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan insanların legal-politik açıdan kalış durumları, ulusal yasalarla çerçevesi çizilen geri göndermeme ilkesi (principle of non-refoulement) etrafında güvence altına alınmaktadır. Uluslararası koruma hususuna dair geri gönderme yasağı, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun

188 T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, ‘‘Düzensiz Göç Hakkında’’, https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-hakkinda, 5 Mart 2021 tarihinde erişildi.

189 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye, ‘‘Koruma’’, https://www.unhcr.org/tr/koruma, 5 Mart 2021 tarihinde erişildi.

66

(YUKK) 4. maddesi kapsamında ifade edilmiş ve şu şekilde karara bağlanmıştır: ‘‘Bu kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.’’190

3.1.2.5. Mülteci (Refugee)

1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolü çerçevesinde, mülteci statüsü ve statünün uluslararası düzeyde sahip olduğu tüm yasal haklar ve yükümlülükler ele alınmaktadır. Bu kapsamda, 28 Temmuz 1951 tarihinde resmen kabul edilen Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ya da diğer bir deyişle Cenevre Sözleşmesi’nin 1. maddesine göre mülteci, ‘‘1 Ocak 1951´den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıs’’ şeklinde tanımlanmıştır.191 4 Ekim 1967 tarihli New York Protokolü’nde (Mültecilerin Statüsüne Dair Protokol) ise dünya üzerinde insani kriz, düzensiz ve yasadışı göçlerin artmasıyla ‘‘1 Ocak 1951’den önce meydana gelen’’ ile ifade edilen zaman kısıtlaması ortadan kaldırılmış — fakat coğrafi kısıtlama ülkelerin tercihine bırakılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne çekince ve coğrafi sınırlama (geographical limitation) koyarak 1961 yılında taraf olmuştur. Türkiye’de zaman kısıtlaması hususunun kaldırılması ise 31 Temmuz 1968 tarihinde, Mültecilerin Statüsüne Dair 1967 Protokolü’nün Türkiye’de resmiyet kazanmasıyla

190 T.C. Resmi Gazete, ‘‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’’, 11 Nisan 2013 No: 28615, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/04/20130411-2.htm, 5 Mart 2021.

191 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), ‘‘Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü Çerçevesinde Mülteci Statüsünün Belirlenmesinde Uygulanacak Ölçütler ve

Usuller Hakkında Elkitabı’’,

https://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa66404, 5 Mart 2021.

67

gerçekleşmiştir.192 Bu konu, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 61.

maddesinde de, ‘‘Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir.’’

şeklinde ele alınmıştır.193 Dolayısıyla, Türkiye’ye Avrupa Konseyi ülkeleri dışından — yani Somali, Sudan, Suriye, Afganistan, Irak, İran gibi ülkelerden iltica etmek isteyen kişiler, mülteci statüsü kapsamına alınamamaktadır. YUKK, bu hususta şartlı mülteci veyahut ikincil koruma gibi alternatif tanımlara yer vermiştir.

3.1.2.6. Şartlı Mülteci

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 62. maddesi kapsamında, şartlı mülteci, ‘‘Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir.’’ şeklinde ele alınmıştır.194 Coğrafi sınırlamaya tabi tutulan bu statüdeki kişilerin üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de kalmalarına izin verilmektedir.195

192 T.C. Resmi Gazete, ‘‘Kararnameler’’, 5 Ağustos 1968 No: 12968, https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/12968.pdf, 5 Mart 2021 tarihinde erişildi.

193 T.C. Resmi Gazete, ‘‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’’, 11 Nisan 2013 No: 28615, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/04/20130411-2.htm, 5 Mart 2021 tarihinde erişildi.

194 T.C. Resmi Gazete, ‘‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’’, 11 Nisan 2013 No: 28615, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/04/20130411-2.htm, 5 Mart 2021 tarihinde erişildi.

195 T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, ‘‘Şartlı Mülteci’’, https://www.goc.gov.tr/sartli-multeci, 6 Mart 2021 tarihinde erişildi.

68 3.1.2.7. İkincil Koruma

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 63. maddesi kapsamında, ikincil koruma statüsü, ‘‘Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

3.1.2.8. Sığınmacı (Asylum Seeker)

Kendi ülkesini muhtelif gerekçelerle terk ederek başka bir ülkenin mülteci statüsüne başvurusu bulunan ve bu başvuru sonuçlanana kadar bekleyen kişiye sığınmacı denilmektedir. İltica arayan bu kişiler, sığınma hakkı elde ederlerse mülteci olmaktadır.

Bu hususta, şunu ifade etmekte fayda vardır ki BMMYK tanımlarında, yerinden edilmiş kişilere (displaced people) ve mültecilere farklı şekilde yer vermektedir.196 Söz konusu tanımlarda, çeşitli nedenlerle, mülteci statüsü verilmeden sığınma hakkı arayanlara genel anlamda yerinden edilmişler denilmekteyken, bu kişiler, zoraki nedenlerle aynı ülke sınırları içerisinde yerinden edilmişlerse, ülke içerisinde yerinden edilmiş kişiler (internally displaced people/IDPs) olarak adlandırılmaktadırlar. Yurtiçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi (Internal Displacement Monitoring Centre/IDMC) verilerine göre, 2019 yılının sonu itibariyle, dünyada yaklaşık 45.7 milyon insan, hak ihlalleri, savaş, şiddet gibi sebeplerle ülke içerisinde yerinden edilmiştir.197

196 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), ‘‘Refugees and Displaced People 62 (I)’’, 15 Aralık 1946, https://www.unhcr.org/excom/bgares/3ae69ef14/refugees-displaced-persons.html, 6 Mart 2021 tarihinde erişildi.

197 Internal Displacement Monitoring Centre (IDMC), ‘‘Global Report on Internal Displacement 2020’’, Nisan 2020, https://www.internal-displacement.org/sites/default/files/publications/documents/2020-IDMC-GRID.pdf, 6 Mart 2021 tarihinde erişildi.

69 3.1.2.9. Vatansız (Stateless People)

Herhangi bir devletin vatandaşı olarak sayılmayan ve bu statünün getirdiği hiçbir olanaktan faydalanamayan ve tüm yasal sorumluluklardan muaf olan kişilere vatansız denilmektedir. BMMYK tahminlerine göre, bugün dünyada 10 milyondan fazla kişi vatansız durumda198 ve vatansız insanlar, bu durumun getirdiği sosyo-kültürel, ekonomik ve politik olumsuzluklarla yüzleşmektedir.

3.1.2.10. Birlikte Yaşama Modelleri

Göçmenlerin bulundukları ülkelere uyum sağlamaları beklenmekte ve uyum süreci hem psiko-sosyal anlamda bireysel (mikro) hem de sosyo-kültürel, ekonomik ve politik anlamda grup (mezzo) ya da toplum (makro) bazlı gerçekleşmektedir. Buna binaen, birlikte yaşama pratikleri, her iki tarafın kendini kültürel olarak koruma refleksiyle hareket etmesine sebep olabilmekte ve bu bağlamda, gruplar arası etkileşim ve iletişim, mevzubahis olgunun yönünü belirlemektedir. Birlikte yaşama süreçlerinde, iktisadi ve hukuki yapı gibi daha maddi unsurların benimsenmesi kolay olabilirken, sosyo-kültürel ve psiko-sosyal temelli uyumların yaşanması zaman alabilmektedir. Şayet farklı kültürlerden bir araya gelen topluluklardan biri ya da her ikisinde sosyo-kültürel anlamda bir değişiklik meydana geliyor199 ve bu durum süreklilik arz ediyorsa akültürasyon (kültürel etkileşim/ kültürel karşılaşma) söz konusudur. Çoğunlukla göçmenlerin, ev sahibi toplumun değerlerini tanıması ve içselleştirmesi200 üzerinden temellendirilen bu olgu, ayrılma (segregation) ve marjinalleşme (marginalization) gibi sonuçlar da doğurabilmektedir.201

198 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), ‘‘Global Action Plan to End Statelessness’’, 4 Kasım 2014, https://www.refworld.org/docid/545b47d64.html, 6 Mart 2021 tarihinde erişildi.

199 Robert Redfield, Ralph Linton ve Melville J. Herskovits, ‘‘Memorandum for the Study of Acculturation’’, American Anthropologist, 38, no. 1 (1936): 149.

200 Young Yun Kim, ‘‘Communication and Acculturation’’, Intercultural Communication: A Reader (4.

Baskı) içinde, ed. Larry A. Samovar, Richard E. Porter ve Edwin R. Mcdaniel (Belmont, CA: Wadsworth, 1982): 380.

201 John W. Berry, ‘‘A psychology of Immigration’’, Journal of Social Issues, 57, (2001): 615-631.

70

Entegrasyonun tam tersi olan ayrılmada göçmen ya da azınlık grupları ev sahibi toplumla sosyo-kültürel ve yapısal açıdan tamamen bağlarını koparabilmektedir.202 İlerleyen yıllarda, bu tür grup yoğunlaşmalarının mekânsal yoğunlaşmaya da yol açabilmesi olasıdır ve bu sürece gettolaşma adı verilmektedir. Bir nevi sosyal çözülmeye yol açan bu durum, işsizlik ve yoksulluk şeklinde tezahür edebilmekte ve suç gibi toplumsal olguların artışına neden olabilmektedir.203 Egemen toplumsal yapıdan farklı hem sosyo-ekonomik hem de kültürel bağlamda meydana gelen bu tür mekânsal yoğunlaşmalar, belli grupların marjinalleşmesine, ekonomik, kültürel ve toplumsal açıdan dezavantajlı duruma düşmesine ve prekaryalaşan yeni grup kimliklerinin oluşumuna zemin hazırlayabilmektedir.

3.1.2.10.1. Asimilasyon

En kolay tabiriyle asimilasyon, göçmenlerin bulundukları mesken ülkenin yerli halkıyla arasında bulunan farklılıklarının minimuma indirgenmesi maksadıyla, bireysel olarak göçmenin ya da göçmen topluluğun yerli kültüre benzetilmesi veyahut benzemesi sürecine verilen isimdir. Bu süreçte göçmen toplulukların, mesken ülkenin sosyo-kültürel norm ve değerleriyle öz kimliklerini kaybetmesi oldukça muhtemel bir durumdur. Sosyo-kültürel benzeşmeyle etnik temelli tüm farklı yönlerin ev sahibi ülke lehinde eritilmesi204 söz konusudur. Bununla birlikte, literatürde çoğunlukla tartışılan 3 farklı asimilasyon modeli bulunmaktadır. Mevzubahis bu modeller, Anglo-uyum modeli (İngiliz uyum modeli), eritme-potası modeli ve çok-kültürlülüğe dayalı model şeklinde sıralanabilmektedir.205

202 Sezel Saygın ve Derya Hasta, ‘‘Göç, Kültürleşme ve Uyum’’, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 10, no.

3 (2018): 315-316.

203 Sulhi Dönmezer, Toplumbilim (11. Baskı) (İstanbul: Beta, 1994): 428.

204 Richard Alba ve Victor Nee, Remaking the American Mainstream: Assimilation and Contemporary Immigration (Cambridge, MA: Harvard University Press, 2003): 11.

205 Anglo-uyum modeli, göçmen gruplarının baskın/yerli grubun etno-kültürel değerlerine göre yeniden yapılanması ve baskın gruba benzemesi; eritme-potası modeli, her iki grubun kültürlerinin bir araya gelerek melez ve öyle ki, yeni bir kültürel yapı meydana getirmesi; çok-kültürlülük temelli model ise her etno-kültürel grubun kendi sosyo-etno-kültürel özelliklerini koruyarak ve görünür bir şekilde yaşayarak uyum içinde birlikte var olması anlamına gelmektedir. Daha ayrıntılı içerik için ayrıca bakınız: Milton M. Gordon, Assimilation in American Life: The Role of Race, Religion, and National Origins (New York: Oxford University Press, 1964): 84-159.

71 3.1.2.10.2. Entegrasyon

İlk başlarda adaptasyon olarak ele alınsa da, daha sonraları entegrasyon olarak kullanılmaya başlanan kavram, göçmenlerin kendi etnik kimliğini korumalarıyla beraber, göç ettikleri ülkeye kültürel, yapısal ve politik anlamda uyum sağlama süreci olarak ifade edilebilmektedir.206 Kültürel açıdan entegrasyon, daha çok ev sahibi toplumun norm, alışkanlık, kural ve değerlerine entegre olma durumuna karşılık gelmekteyken, yapısal entegrasyon, mesken ülkenin kurum, kuruluş veyahut farklı iş sektörlerine katılımı ifade etmekte ve bu katılım sonucu göçmenlerin yeni paralel formlar üretmesi sürecine işaret etmektedir. Politik entegrasyon ise göçmenlerin bulundukları ülkenin vatandaşı olma yolunda attığı tüm yasal ve sosyo-politik adımlara ve bu yasal sürecin doğurduğu birtakım hak ve yükümlülüklere uyum ve bunları kazanım süreci olarak ele alınabilmektedir.

3.1.2.10.3. Çok-Kültürlülük (Multiculturalism)

Çok-kültürlülük kavramı, farklı kültürel arka planlara sahip toplulukların, kendi geleneksel ve kültürel değer, davranış ve örüntülerini kaybetmeden ve birinin diğerine benzeşmeden birlikte var olduğu yaşama süreçlerine ve pratiklerine verilen genel addır.

20. yüzyılın ortalarına doğru popülerlik kazanan bu konsept, toplulukların kendilerini var oldukları topluluklar arasında özgürce ve farklılık içinde tanımlaması ve ifade etmesi olarak da nitelendirilebilmektedir.207 Çok-kültürlülük perspektifine göre, bir kültür diğerinden asla üstün değil — yani kültürler birbirine eşittirler. Kültürel farklılığı bir sorun olmaktan çıkaran ve toplumsal, iktisadi ve siyasi boyutları olan çok-kültürlülük, asimilasyonun tam tersidir.

Çok-kültürlülüğün ideal bir bakış açısı mı yoksa toplumsal bir olgu mu olduğu literatürde oldukça tartışılan bir konudur. Öyle ki, Say’a göre, çok-kültürlülüğün kavramsallaştırılmasında problemler yattığından ve farklı kültürlerin karşılaştırılırken hangi özelliklerinin ölçüt alınıp hangilerinin alınmayacağı bir çıkmaza yol açtığı ve bu

206 Tuomas Martikainen, ‘‘Din, Göçmenler ve Entegrasyon’’ çev. Nebile Özmen, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 38, (2010): 266-267.

207 Ömer Say, ‘‘Çokkültürlülük Kavramı ve Anlamın Çokluğu’’, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7, no. 1 (2017): 31.

72

sebeple, muğlak bir anlam taşıdığı için,208 toplumsal bir gerçeklikten ziyade, felsefi sahayla sınırlı tutularak tartışılması daha doğrudur. Diğer yandan, Giddens ise bu konuda, çok-kültürlülüğün toplumsal bir çoğulculuk modeli olduğuna inanmakta ve çoğulcu toplum tahayyülünün gelişebilmesi ve tüm alt kültürlerin eşit derecede geçerli olabilmesi için bir çabalama sürecinin gerektiğini düşünmektedir.209

3.1.2.11. Diaspora

Diaspora, yer ve dönem açısından tanımlanması ve sınıflandırması oldukça güç bir kavramdır. Yunanca dia (için, dolayı) ve sporos (tohum) kelimelerinden türeyen diaspora, ‘‘sağa sola dağılmış/saçılmış tohumlar’’ anlamına gelmektedir.210 Günümüzde, dünya üzerinde diaspora (kopuntu) olarak nitelendirilebilecek birçok etnik grup ya da sosyo-kültürel, ekonomik ve politik temelli göçmen topluluğu bulunmakta; ancak bunların taksonomisi, benimsenen yaklaşım bağlamında değişmektedir. Bununla beraber, küresel aktörler halini alan diasporalar, bulundukları ülkede örgütlü yapılara sahiptir ve anavatanlarıyla kültürel, ekonomik ve politik anlamda bağlarını devam ettirmektedir.

Diaspora kavramı etrafında şekillenen yaklaşımlar, literatürde çoğunlukla iki farklı ekolden beslenmektedir. Bu yaklaşımlardan ilki, klasik diaspora kavramından yola çıkılarak geliştirilmiştir. Yahudi diasporasını orijin alan klasik yaklaşım, daha çok Ermeni, Filistin ya da Afrika diasporası bağlamında tartışılmaktadır. Kaynak ülkeyle ekonomik, politik, sosyal ve kültürel anlamda bağını koparmama ve bulunulan ülkeyle arasına duvar çekerek cemaatleşme eğilimde olan bu diaspora temelli kimlikler, asimilasyona ve belli bir derecede entegrasyona karşı direnç göstermekte ve kendi sosyo-kültürel faaliyetlerini sürdürmektedirler. Ancak klasik ekolden beslenen yaklaşımların, özellikle Yahudi ve belli etnik grupları temel alması211 ve maskülen bir niteliğe sahip olması eleştiri almalarına neden olmuştur.

208 A.g.e., 35.

209 Anthony Giddens, Sosyoloji, haz. Hüseyin Özel ve Cemal Güzel (Ankara: Ayrıntı Yayınları, 2000): 251.

210 Fırat Yaldız, ‘‘Diaspora Kavramı: Tarihçe, Gelişme ve Tartışmalar’’, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 18, no. 18 (2013): 290.

211 Kim D. Butler, ‘‘Defining Diaspora: Refining A Discourse’’, Diaspora: A Journal of Transnational Studies, 10, no. 2 (2001): 190-192.

73

Diasporayı çağdaş çalışmalar çerçevesinde inceleyen yaklaşımlar da mevcuttur ve bu yaklaşımlar diasporanın klasik anlamda kullanılmasına karşıdırlar. Etno-kültürel topluluktan ziyade, birey ve insan hakları temelli bakan çağdaş yaklaşım, karşılıklı uyum, çoğulculuk, çok-kültürlülük ve kültürel anlamda melezleşme gibi daha küresel normlar üzerinden kurulu bir toplum tahayyülüne sahiptir.212 Özellikle göçmenlik, misafirlik, mültecilik ya da etnik cemaatleşme gibi hukuki statü ve oluşumlar üzerinden tanımlanan

Diasporayı çağdaş çalışmalar çerçevesinde inceleyen yaklaşımlar da mevcuttur ve bu yaklaşımlar diasporanın klasik anlamda kullanılmasına karşıdırlar. Etno-kültürel topluluktan ziyade, birey ve insan hakları temelli bakan çağdaş yaklaşım, karşılıklı uyum, çoğulculuk, çok-kültürlülük ve kültürel anlamda melezleşme gibi daha küresel normlar üzerinden kurulu bir toplum tahayyülüne sahiptir.212 Özellikle göçmenlik, misafirlik, mültecilik ya da etnik cemaatleşme gibi hukuki statü ve oluşumlar üzerinden tanımlanan