• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. Araştırmanın Yöntemi

1.2.2. Araştırma Veri Analiz Teknikleri ve Süreci

Çalışmanın örneklem grubunu, daha önce de ifade edildiği gibi Suriyelilere yönelik faaliyet gösteren inanç ya da hak temelli STK’larda görev alan 20 sivil aktör oluşturmaktadır. Her bir STK’dan ya elde edilen verilerin doygunluğa ulaşılmasından ya da ulaşılabilecek en fazla katılımcıyla görüşülmesinden dolayı, en az 1, en fazla 3 sivil toplum aktörü ile derinlemesine mülakat gerçekleştirildiğini ifade etmekte yarar vardır.

1’den fazla kişi ile görüşülmesi durumu, hem konukseverliğin farklı tonlarının hem de STK içinde farklı düşüncelerin analiz edilmesine olanak sağlamaktadır.

Araştırmaya katkı sağlamış 11 farklı STK’dan katılımcıların demografik bilgileri EK-1’de yer alan tabloda gösterilmektedir. Bu STK’lardan görüşülen aktörlerin kimlik bilgileri, araştırma etiği ve kuralları bakımından kullanılamayacağından, çalışmada katılımcılar, nitel değişken ve kodlarla ifade edilen demografik bilgiler vasıtasıyla ele alınmıştır. Zira bu demografik haritalama, elde edilen verilerin daha kolay analiz edilmesine olanak sağlamakta ve bu sayede, araştırmacı, katılımcıları harf ve sayılarla ya da farklı isimlerle tekrar nitelemek zorunda kalmamaktadır. Çalışma

38 Robert G. Burgess, ‘‘Early Field Experiences’’, Field Research: A Sourcebook and Field Manual içinde, ed. Robert G. Burgess (New York: Routledge, 2005): 22-25.

39 Kathy Charmaz, Constructing Grounded Theory: A Practical Guide through Qualitative Analysis (Thousand Oaks, California: Sage Publications, 2006): 27.

40 Ali Baltacı, ‘‘Nitel Araştırma Süreci: Nitel Bir Araştırma Nasıl Yapılır?’’, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5, no. 2 (2019): 373.

17

kapsamında ise katılımcıların yanıtları alıntılanırken yaş, cinsiyet ve üyesi oldukları STK’da görev tanımları veyahut meslekleri kullanılacaktır.

Yarı-yapılandırılmış derinlemesine mülakat yoluyla 20 katılımcıdan elde edilen niteliksel verilerin, doğası gereği standart hale getirilmeleri ve genellenmeleri zor olduğundan,41 oluşturulan fenomenolojik temalar vasıtasıyla tartışılması daha uygundur.

Nitel araştırma yöntemlerinden biri olan fenomenolojik yaklaşım ise katılımcıların anlam dünyasından yararlanılmasını ve verilerin ayrıntılarına inilerek anlaşılması güç olguların kavranmasını kolaylaştırmaktadır.42 Öte yandan, fenomenolojik yaklaşımın benimsediği bu çalışmada bulgular yorumlanırken betimsel analiz tekniği kullanılacaktır. Betimsel analizin özelliği, daha önceden belirlenmiş temalar ile araştırma esnasında elde edilen veriler arasında neden-sonuç ilişkisine dayalı bir tekniğin kullanılmasıdır.43 Veriler sınıflandırılırken böylelikle hem sahanın havasından hem de katılımcıların yorumlarından derinlemesine yararlanılabilmekte ve oluşturulan kavramsal çerçeve ile ilişkilendirilebilmektedir.

Fenomenolojik yaklaşımdan yola çıkılarak betimsel analiz yoluyla oluşturulan temalar, belirli bir zaman, mekân ve sınırları önceden çizilmiş sosyo-kültürel bir bağlam içinde değerlendirildiğinden ve bu bağlam durağan olmadığından, araştırmacıya sadece belli bir sosyal olgu hakkında deneyim ve bakış açısı sağlamakta ve bu durumun diğer olgu veyahut olaylara uygulanması mümkün olmamaktadır.44 Dahası, betimsel analizde, sırasıyla, belli tematik çerçeveler oluşturulmakta, bu temalara göre veriler işlenmekte, elde edilen bulgular tanımlanmakta ve ardından yorumlamaya tabi tutulmaktadır.45 Diğer yandan, Wolcott’a göre yorumlamaya tabi tutulan veriler, betimsel analiz yapılırken, kendine özgü formuyla ve katılımcının anlamlandırdığı şekliyle doğrudan alıntılarla

41 W. Lawrence Neuman, Basics of Social Research: Qualitative and Quantitative Approaches (Second Edition) (Boston: Pearson Education, 2006): 335.

42 Ali Yıldırım ve Hasan Şimşek, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (10. Baskı) (Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2016): 69.

43 Murat Özdemir, ‘‘Nitel Veri Analizi: Sosyal Bilimlerde Yöntembilim Sorunsalı Üzerine Bir Çalışma’’, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11, no. 1 (2010): 336.

44 Zeki Karataş, ‘‘Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri’’, Sosyal Hizmet E-Dergi, 1, no. 1 (2015):

70.

45 Remzi Altunışık, Recai Coşkun, Engin Yıldırım ve Serkan Bayraktaroğlu, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri (6. Baskı) (Sakarya: Sakarya Kitabevi, 2010): 322.

18

sunulmalıdır.46 Bu sebeple, elde edilen bulgular, neden ve nasıl sorularını yanıtlamadan önce, okuyucuya tam olarak neyin problem edinildiğini göstermeli ve bu sorunsallaştırma belli kategori, örüntü ve temalar yoluyla okuyucuya aktarılmalıdır. Daha sonra söz konusu tematik çerçeveler, katılımcılardan doğrudan alıntılarla çözümlenerek neden ve nasıl sorularına yanıt vermeye odaklanmalıdır.47 Dolayısıyla, bu çalışma, Suriyeliler meselesi kapsamında, 20 sivil toplum aktörünün deneyim dünyasından yararlanarak,

• Kurumsal anlamda STK’larının

• Politik yapı ve aktörlerin

• Kendi bireysel konukseverlik yaklaşımlarını nasıl anlamlandırdıklarını betimsel analiz vasıtasıyla ele alacaktır.

1.3. Araştırmanın Özgün Değeri ve İlgili Literatür

Yapılan çalışmanın özgün değeri, Suriyelilerin gerçekleştirdiği göçe ilişkin kavramsal arka plan tartışılırken birtakım makale, kitap ve alan araştırmaları vasıtasıyla ele alınacak olsa da, bu özgünlüğün YÖK Tez Merkezine48 kayıtlı yüksek lisans ve doktora tezleri ile karşılaştırılarak gözden geçirilmesinde fayda vardır. Genel anlamda, bu tezlerin yapılan çalışma ile ilintili olarak 4 farklı kategori ya da konu başlığı altında sınıflandırılabilmeleri mümkündür.

Söz konusu kategorilerden ilki, STK’ların göç sürecinde izledikleri uyum, entegrasyon, faaliyet ve hizmet programlarına ve oynadıkları rollere yönelik araştırmalardır. Örneğin 2016 yılında, Aslı Tezel tarafından yapılan ‘‘Türkiye’de Kamp Dışı Suriyeli Çocuklar İçin Eğitim Sağlamasında Devlet-Sivil Toplum İlişkisini Anlamak’’ adlı doktora tezinde devletin tedbirleri ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri incelenmiş ve milli eğitim politikalarına Suriyelilerin uyumu bazında eleştirel bir dille yaklaşılmıştır. 2019 yılında, Hilal Barın tarafından kaleme alınan ‘‘Türkiye’deki

46 Harry F. Wolcott, Writing Up Qualitative Research (3rd Edition) (Thousand Oaks, California: Sage Publications, 2009): 30-31.

47 Matthew B. Miles, A. Michael Huberman ve Johnny Saldaña, Qualitative Data Analysis: A Methods Sourcebook (3rd Edition) (Thousand Oaks, California: Sage Publications, 2014): 161-162.

48 Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Ulusal Tez Merkezi, ‘‘Anasayfa’’, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/, 24 Nisan 2021 tarihinde erişildi.

19

Suriyelilerin Entegrasyonunda Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü: Ankara Örneği’’

başlıklı doktora tezinde ise Suriyelilerin yerel, toplumsal, kültürel, eğitsel, dilsel, siyasal, dini, ekonomik entegrasyonu bağlamında STK’ların faaliyet ve düşüncelerine yer verilmiştir. Bununla beraber, 2016 yılında, Hıdır Düzkaya tarafından yapılan

‘‘Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacıların Entegrasyonu ve İstihdam Politikaları’’ ve 2017 yılında, Barış Can Sever tarafından yazılan ‘‘Mültecilerin Yerel Entegrasyonunda Türkiye’deki Devlet Dışı Aktörlerin Rolü: Mersin’deki Suriyeli Mülteciler Örneği’’

başlıklı yüksek lisans tezleri de Suriyelilerin uyum ve entegrasyon süreçlerinde STK’ların rollerini ele almıştır. Ayrıca aynı yıl, Sıla Sezge Çınar tarafından ‘‘İsveç ve Türkiye’deki Farklı STK’ların Gözünden Suriyeli Mülteci Krizi’’ adlı yüksek lisans tezi çalışılmış ve bu tezde, STK’lar ve siyaset ilişkisi bağlamında Suriyeliler meselesi karşılaştırılmalı olarak iki ülke ekseninde tartışılmıştır. Bu tezlerin yanı sıra, 2018 yılında, ‘‘Suriyeli Mültecilerin Sosyal Uyumunda Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü: İzmir Örneği’’ isimli yüksek lisans tezi Caner Bayrak tarafından ve ‘‘Suriyeli Mülteci Krizini Yönetmede Türkiye’deki Ulusal Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü’’ adlı yüksek lisans tezi Zeynep Sümeyye Demirdağ tarafından kaleme alınmış ve söz konusu bu tezlerde, sivil toplum ve uyum çerçevesinde STK’ların Suriyeliler krizine ve krizin çözümüne yönelik yorumları incelenmiştir. 2019 yılında, İsmail Sizer tarafından yazılan ‘‘Ankara’daki Suriyeli Sosyal Sermayesinin Oluşum Süreci’’ ve Rana Molbay tarafından çalışılan ‘‘Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşlarının Suriyeli Sığınmacılar Konusundaki Rolü’’ başlıklı yüksek lisans tezleri ise Suriyelilerin uyum sürecinin STK boyutuyla ilgilenmişlerdir. 2020 yılına gelindiğinde, Işınsu Köksal tarafından yapılan ‘‘Hak Savunusu Yapan Sivil Toplum Kuruluşlarının Suriyeli Mülteciler Odağında Sosyolojik Analizi’’ isimli yüksek lisans tezinde, göç alanında faaliyet gösteren STK’ların Suriyeliler meselesine katkıları ve çözüm önerileri sosyo-bilimsel açıdan ele alınmış ve STK’ların mevzubahis önerilerine odaklanılmıştır. Bu çalışma ise STK’ların uyum ve entegrasyona yönelik yaklaşım ve faaliyetlerini muhtelif konukseverlik anlayışları ve politikaları bağlamında değerlendirecektir.

İkinci bir kategori olarak tezlerde, STK’lardan ziyade, toplum bireylerinin tutum, davranış ve görüşleri çalışılmış ve araştırmaya katılım sağlayan bireylerin perspektifinde güvenlik algısı, uyum, kültürleşme ve entegrasyon gibi konu başlıkları

20

tartışılmıştır. Örneğin 2017 yılında, Leman Yeşim Yılmaz tarafından yazılan ‘‘Yerel Halkın Türkiye’deki Suriyelilere Bakışı: Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay ve Adana Örnekleri’’ ve 2020 yılında, Önder Bozkurt tarafından kaleme alınan ‘‘Hatay'ın Yayladağı İlçesine Göç Eden Suriyelilerin Bütünleşme Süreçleri’’ başlıklı doktora tezleri, uyum sürecinde Suriyelilerin ve yerel halkların deneyimlerini karşılaştırmalı olarak ele almıştır. Aynı şekilde, 2018 yılında, Saliha Sargın tarafından çalışılan

‘‘Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’deki Uyum Süreçleri: Afyonkarahisar Örneği’’ isimli yüksek lisans tezi de uyum ve entegrasyon boyutlarını yerel halk ve Suriyeliler arasında çift taraflı (karşılıklı uyum) bir süreç olarak incelemiştir. 2019 yılına gelindiğinde, Hakan Ömer Tunca’nın ‘‘Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacıların Toplumun Güvenlik Algısına Etkisi: Gaziantep ve Balıkesir Örnekleri’’ başlıklı doktora tezi ve Osman Aydın’ın

‘‘Sultanbeyli’de Yaşayan Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeli Göçmenlerin Entegrasyon Süreçlerine İlişkin Niteliksel Bir Araştırma’’ adlı yüksek lisans tezi, Suriyeliler krizini güvenlik algısı bağlamında sosyal, ekonomik ve kültürel yönleriyle araştırmıştır. Aynı yıl, Uğur Karaman tarafından yazılan ‘‘Şanlıurfa’daki Suriyeli Sığınmacıların Neden Oldukları Toplumsal Etkiler ve Çözüm Önerileri’’ ve Halil Kurt tarafından ele alınan ‘‘Bir Entegrasyon Aracı Olarak Din Üniversite’de Okuyan Suriyeli Öğrenciler’’ isimli yüksek lisans çalışmaları da Suriyeliler meselesini uyum, kültürleşme, entegrasyon ve sosyal etkiler bağlamında tartışmıştır. Ayrıca 2020 yılında Arif Altuntaş tarafından ‘‘Türkiye'de Toplumun Suriyelilere Bakış Açısı: Konya Örneği’’ başlıklı bir yüksek lisans tezi yapılmış ve diğer çalışmalara benzer bir şekilde, bu tezde de yerel halkın Suriyelilere yönelik bakış açısı ve düşünceleri niteliksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. Bu çalışmada ise inanç ya da hak temelli STK’larda görev alan sivil toplum aktörlerinin penceresinden kendi sivil-kurumsal ve politik yapı ve aktörlerin konukseverlik anlayışları betimlenecek ve tartışılacaktır.

Üçüncü olarak tezler incelendiğinde, Suriyeliler meselesini söylem ve politikalar bağlamında ele alan çalışmaların olduğu görülmektedir. Örneğin 2017 yılında, Ece Çim tarafından bitirilen ‘‘Suriyeli Mültecilerin Siyasal Söylemdeki Yeri (2011-2016)’’

başlıklı yüksek lisans tezi, siyasi faillerin Suriyeliler krizine yaklaşımını Foucauldian analizden yararlanarak irdelemeye çalışırken, aynı zamanda Suriyelilere yönelik geliştirilen söylem gücünün sosyo-ekonomik, kültürel ve politik ilişkilerle yeniden

21

üretildiğine dikkat çekmiştir. Aynı yıl benzer bir çalışma, Aysel Öztürk tarafından

‘‘Devlet Söyleminde Mülteci Öznelliklerinin Üretimi: Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler’’

adlı bir yüksek lisans tezinde yapılmış ve bu araştırmada da Suriyelilere yönelik algının politik konjonktüre göre yeniden üretildiği ve bağlama göre farklı anlamlar kazandığına değinilmiştir. Yapılan bu çalışmada ise siyasi aktörler tarafından benimsenen konukseverlik anlayışı ilk olarak Derrida’nın yapı-bozuma uğrattığı perspektiften değerlendirmeye tabi tutulacak ve ardından söz konusu anlayışın sivil toplum aktörleri gözünden neyi ifade ettiği tartışılacak — gerekirse Derrida’nın konukseverlik etiğine sivil aktörlerce benimsenen alternatif bir okuma gerçekleştirilecektir.

Çalışılan tezlerin son bir kategori olarak konukseverlik tartışmasına değindikleri gözlemlenmektedir. 2019 yılında, Baran Yıldırım tarafından yapılan ‘‘Konukseverlik Etiği ve Özne: İzmir'de Mültecileri Karşılama Pratiklerinin Genişletilmiş Analizi’’ adlı doktora tezi, Suriyelileri koşulsuz konukseverlik pratikleri vasıtasıyla karşılayan kurum ve kişileri incelemiş ve etik-politik öznenin kuramsal anlamda inşasına odaklanmıştır.

Aynı yıl, Aslı Ceren Noyan tarafından ele alınan ‘‘Misafirperverlik Yasasından Koşulsuz Misafirperverliğe’’ başlıklı yüksek lisans tezi de konukseverliğin yasal anlamda tartışılmasının olanaksızlığını göçe ilişkin kavramlarla açıklama yoluna gitmiş ve konukseverliğin etik boyutuna vurgu yapmıştır. Bu çalışma ise konukseverliği etik bir meselenin ötesinde görmekte ve toplumsal gerçeklikler çerçevesinde ele almayı amaçlamaktadır. Bunu yaparken hak ya da inanç temelli STK’larda aktif görev alan aktörlerin konukseverlik anlayışlarını sosyolojik bir perspektifle irdelemekte ve bu anlayışın sivil aktörler vasıtasıyla toplum bireyleri, siyasal ve sivil toplumdaki yansımalarını görmeye çalışmaktadır.

22

II. BÖLÜM

KONUKSEVERLİK ANLAYIŞINA KAVRAMSAL YAKLAŞIMLAR

2.1. Jacques Derrida ve Konukseverliğin Olanaksızlığı: Yapı-Bozum ve Konukluk

2.1.1. Derrida’nın Düşünsel Arka Planına Giriş: Yapı-Bozum (Déconstruction)

Jacques Derrida, çağdaş düşünce tahayyülüne ve post-yapısalcı yaklaşıma nitelikli katkıları olan günümüz düşünürlerinin başında gelmektedir. Edebiyat ve sanat da dâhil olmak üzere, sosyoloji, felsefe, siyaset bilimi, dilbilim, psikanaliz, göstergebilim gibi birçok alanda derin etkiler bırakmış bir isimdir. 1960’ların erken yıllarından itibaren Derrida, felsefi ve edebi tartışmaların yanında, toplumsal olgu, kavramsallaştırma ve politik kurumları incelerken, logos (logocentrisme) kavramını — yani varlığı kendinden olan mevcudiyetin egemen olduğu bir fikir dünyasının düşünsel altyapısını haritalamaya koyulmuş49 ve bunu eleştiren yapısalcı fikrin açmazlarını ortaya koyarak post-yapısalcılığa yeni bir nefes kazandırmıştır. İncelediği edebi ve felsefi metinlerde yer alan anlam ve yazı ilişkisine yoğunlaşmış, tartıştığı kavram ya da olguların göstergebilim ve dilbilimsel kökenlerine inmiş ve ardından bunları, geliştirdiği yapı-söküme/bozuma başvurarak yeniden yorumlamıştır.

Derrida, Platon’dan başlayan idealizmin ve daha sonraları Hegel’in birbirine zıt kutupların çatışma süreci üzerinden tanımlanan diyalektik yönteminin eleştirisi üzerine bina edilen yapısalcı okulun, kendi eleştirdikleri önceden belirlenmişlik tasavvurunun ya da yapısının ürettiği entelektüel ve düşünsel çelişkileri tespit etmektedir. İkili karşıtlıkları (güzel/çirkin, iyi/kötü, suçlu/masum, uzun/kısa, büyük/küçük gibi) tersine çevirmeye çalışan yapısalcıların son tahlilde, yine kendilerinin o ikili karşıtlığın tam ortasına düştüklerine inanmaktadır. Yapısalcıların söz konusu kısır döngülerini ortaya çıkarmak içinse Ferdinand de Saussure’ün dilsel imge, olgu ve göstergeler üzerine inşa ettiği

49 Esra Başak Aydınalp, ‘‘Jacques Derrida’da Yazı ve Anlam Oyunu’’, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 38, 2017: 153

23

yapısal anlayışı eleştirmekle işe başlamaktadır. Öyle ki, bu anlayışta, göstergeler merkezi ve bağımsız bir alanı işgal etmektedir.

Dilin temel bir neticesi olan göstergenin, gösterenin (signifier) ve gösterilenin (signified) birleşiminden meydana geldiğini savunan50 Saussure, gösterenin belli uzlaşıların sonucu olarak belirli şartlar altında gösterilene bağlı olarak meydana geldiğini öne sürmekte — yani dizgesel ve aynı zamanda tarihsel birtakım bütünlüğe ve tasarıma tabiiyetten söz etmektedir. Böylelikle dil, toplumsal bir olgu olarak hem sözcüğü hem de anlamı aynı anda üretmektedir. Öte yandan, Derrida, bu düşünceye karşı çıkarak anlamın çoğulcu yönüne ve sabit bir anlam varlığının mümkün olmayacağını savunmakta; zira gösteren ve gösterilenin sürekli olarak bir devinim halinde ve kalıplaşmış anlamsal dizgelerden bağımsızlığı olduğu kanaatindedir. Dahası, ona göre, anlam asla göstergeye bağlı olarak sabitlenememekte51 ve anlamın dinamik bir ilişkisel ayağını oluşturan sözün yerine, hiçbir anlama indirgenemeyen yazının52 (arche-writing) öncelenmesi gerekmektedir. Yazıyı anlamdan tevarüs eden söze üstün tutan Derrida, sözün uçup gitse bile, yazının kalıcı olacağı ve yazının üstüne söylenecek tüm sözlerin yazıdan türeyeceği fikrindedir.53 Bu sebeple, sözün ya da anlamın yüzyıllardır Batı düşüncesinde kurduğu otoriteyi diyalektik ilişkiler penceresinden sarsmaya çalışan yapısalcıların aksine Derrida, yazıyı söze önceleyecek — diğer bir ifadeyle sözü, yazı üzerinden yapı-bozuma uğratacak çıkarımlarda bulunmuştur. Dolayısıyla, Derrida’nın yapısalcı anlayışın post-yapısal (yapıyı aşan, yapı ötesi, yapıyı eleştiren) yorumuna katkılarda bulunduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır.

Kendisinin tabiriyle, yapı-bozum/söküm, kesinlikle ne bir kurala ne de bir teoriye dayanmakta54 — işin gerçeği, yapı-sökümün kendisi de ne bir anlam ne de bir

50 Türkan Fırıncı-Orman, ‘‘Jacques Derrida Düşüncesinde Dil’’, Kilikya Felsefe Dergisi, 1, (2015): 66.

51 Madan Sarup, Post-yapısalcılık ve Postmodernizm, çev. Abdülbaki Güçlü (Ankara: Ark Yayınları, 1995):

40-41.

52 Jacques Derrida, Of Grammatology, çev. Gayatri Chakravorty Spivak (Baltimore: Johns Hopkins University Press, 1976): 60.

53 A.g.e., 144.

54 John Brannigan, Ruth Robbins ve Julian Wolfreys, ‘‘As if I were Dead: An Interview with Jacques Derrida’’, Applying to Derrida içinde, ed. John Brannigan, Ruth Robbins ve Julian Wolfreys (London:

Palgrave Macmillan,1996): 218.

24

spesifik sürece ya da yönteme karşılık gelmekte;55 sadece var olan tüm düşünce kalıplarını sabit olmayan, belli bir anlama indirgenemeyen ve üzerinde uzlaşı sağlanmış kararlı yapıları kararsızlaştıran; kısaca, var olanın olanaksızlıkları ile bir gerçeklik teşkil ettiğini ortaya çıkarmaktadır. Diğer yandan, Derrida’nın tahayyülünde yapı-söküm, bizlerin algıladığı doğrusal ve düzenli duyumsama ve alımlama yolu ya da bir teknik için izlenilen usuller totaline verilen isim değil; aksine, tüm bu bahsi geçen yöntemleri tersine çevirmeye verilen addır. Bu sebeple, Derrida’nın düşünsel arka planını belli bir çerçeveye oturtmak oldukça güçtür. Ancak Martin Heidegger’in Sein und Zeit (Varlık ve Zaman) adlı eserinde, varlığın hayatı boyunca, ona yol göstereceği ilksel deneyimlere ulaşma amacı olarak tanımladığı56 destruktion’u, zerstörung (yıkım, tahrip) terimiyle birleştirerek yapı-bozuma yeni bir veçhe kazandırdığı bilinen bir hadisedir.

Aslında yapı-bozum, dil ve düşünce dünyasına yerleşmiş birçok kavram ve olgunun yeni baştan sorgulanmasına zemin hazırlamakta ve buna binaen, her defasında eşsiz (birbirinden farklı) sonuçlar elde etmeyi amaçlamaktadır. Özellikle Batı kültüründe yer edinmiş varlık ya da yer yer akıl olarak ifade edilen logos konseptini yeniden sorgulamayı ve haliyle kendinden önce gelen Platon, Kant, Rousseau, Hegel, Levi-Strauss ve Saussure gibi birçok Batılı düşünürün var olan anlayış örüntülerini yıkmayı hedefleyen Derrida, herkesi toplumun kalıplaşmış kavramlarının paradoksal yönleri üzerinden bir sorgulayışa davet etmektedir. Bu davetin temel gerekçesi ise Batılı literatüre yerleşmiş ben-diğeri gibi ikili özdeşliklerin gerçekte birer özdeşsizlik olduğu kanısına dayanmaktadır. Zira bu özdeşliklerin kendi yapısı içinde, aynı zamanda kendi çelişkilerini bulundurduğu ve bu çelişkilerinin herhangi bir anlamı olmayan ayrım (différance) vasıtasıyla ancak çözümlenebileceğini ileri sürmektedir. Bu özdeşsizlik çözümlemelerinden birini ise 1996 yılında, Paris’te konukseverlik (hospitality) üzerine düzenlediği bir dizi seminerlerden yola çıkarak yapmaktadır. İlk olarak 1998 yılında, kitap halinde Of Hospitality: Anne Dufourmantelle Invites Jacques Derrida to Respond

55 Peggy Kamuf, ‘‘Letter to A Japanese Friend’’, A Derrida Reader içinde, ed. P. Kamuf, Harvester, New York, NY, 1991, 273.

56 Martin Heidegger, Being and Time, çev. John Macquarrie ve Edward Robinson (New York: Harper, 1962): 44.

25

adlı eserde basılan bu seminerler dizisi, konukseverliği yapı-bozuma uğratarak kavramın kendi içinde var ettiği çelişki ve olanaksızlığın üzerine argümanlar üretmektedir.

Derrida, hiçbir kavram ya da olgunun bir nihayete sahip olmadığını savunmakta ve ona göre, yapı-bozumsal sorgulayış ile her seferinde bu kavram ya da olgulardan nihai olmayan yollar ve olanaklar, hatta ikilemler meydana getirmek mümkün olabilmektedir.

İşte bu bağlamda Derrida, konukseverliği bahsi geçen eserde yeni bir ufka taşımaktadır.

Her ne kadar bu eserler dizisinde Oedipus, Hz. İbrahim, Lot, Sokrates gibi karakter ve düşünürlerin yabancıya (xenos)57 dair örneklemelerine ve düşünsel arka planlarına, Derrida atıflarda bulunsa da, Immanuel Kant’ın Perpetual Peace: A Philosophical Sketch (Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Deneme) adlı çalışmasında ve Emmanuel Levinas’ın başkasına karşı sorumluluğu ihtiva eden etik anlayışında58 ele alınan konukseverlik kavramsallaştırmalarını yapı-bozuma uğratması kitabın temelini oluşturmaktadır. Bu bölümde ise Kant’ın konukluk anlayışından yola çıkılarak Levinas’ın başkası (autri) ya da başka (autre) etiğine uzanan bir konukseverlik okuması yapılacak ve bu okumalar,

Her ne kadar bu eserler dizisinde Oedipus, Hz. İbrahim, Lot, Sokrates gibi karakter ve düşünürlerin yabancıya (xenos)57 dair örneklemelerine ve düşünsel arka planlarına, Derrida atıflarda bulunsa da, Immanuel Kant’ın Perpetual Peace: A Philosophical Sketch (Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Deneme) adlı çalışmasında ve Emmanuel Levinas’ın başkasına karşı sorumluluğu ihtiva eden etik anlayışında58 ele alınan konukseverlik kavramsallaştırmalarını yapı-bozuma uğratması kitabın temelini oluşturmaktadır. Bu bölümde ise Kant’ın konukluk anlayışından yola çıkılarak Levinas’ın başkası (autri) ya da başka (autre) etiğine uzanan bir konukseverlik okuması yapılacak ve bu okumalar,