• Sonuç bulunamadı

4. TEVÂRİH-İ CEZÎRE-İ GİRİD’İN KAYNAKLAR

4.1.4. Hikayet-i Azîmet-i Kandiye

4.1.4.2. Değiştirerek Verme

Hasan Efendi, “Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye” adlı eserinden aktarmalar yaparken ya kısaltmış ya da bazı ifadeleri değiştererek aktarmaya çalışmıştır. Bunlara örnek verecek olursak,

Venedik keferesinden gelen nâme sûretidir. Şevketlü ve kudretlü ve nusretlü şehin-şâh Sultân Mehemmed Şâh öteyaka ve Rumelinin ve Arab ve Acem ve Bağdad ve Basra ve Mısır ve Haleb ve Şam cennet meşâm ve meşrik ve mağrib ve dahi buna göre nice memleketler ve vilâyetlerin pâdişâhı... (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 3b)

Venedik Cumhûrundan Gelen Nâme Sûretidir

Şevketlü ve kudretlü ve nusretlü şehin- şâh Sultân Mehemmed Şâh öteyaka ve Rumelinin ve Arab ve Acem ve Bağdad ve Basra ve Mısır ve Haleb ve Şam cennet meşâm ve şark ve garp ve dahi buna göre nice memleketlerin ve vilâyetlerin pâdişâhı… (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 90a)

Ordu-yı hümâyuna gelip yirmi üç seneden beri ve Kandiye altında taş yaslanıp (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 10a)

Ordu-yı hümâyuna gelip yirmi dört seneden beri ve Kandiye altında taş yaslanıp (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 93a)

Bu Kanca dedikleri gāzi dilâver aslı Aydınlı idi. Yirmi seneden beri Kandiye altında işlerdi ve çok yararlılıkları var idi. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 21b)

Bu Kanca dedikleri gāzi dilâver aslı Aydınlı idi. Yirmi seneden beri Kandiye altında bayrağıyla eşer idi ve çok yararlılıkları var idi. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 97b)

4.1.4.3. Yapılan Eklemeler

Hasan Efendi, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye’den yararlanırken bazı yerlerde ise ondan farklı olarak bazı ilaveler yapmıştır. Bu ilavelerin bazısı birkaç kelime ve satırdan ibaret iken bazıları ise uzundur. Buna örnekler;

bu zikr olunan tabyalar kemâkân sekiz ayda tamâm oldu. Ve müddet-i mezkûrede tarafeynden sekiz yüz yirmi lağım atıldı. Ve yirmi beş bin kantar barut sarf olunup tahmînen sekiz bin İslâm askeri şehîd oldu. Ve yeniçeri ocağından dört yüz elli adam elsiz ve ayaksız amel-mânde olmakla etmek verilip mütekaʻid oldular. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 29b)

Ve bu zikr olunan tabyalar kemâkân sekiz ayda tamâm oldu. Ve müddet-i mezkûrede tarafeynden sekiz yüz yirmi dokuz lağım atıldı. Ve yirmi beş bin kantar barut sarf olunup ve tahmînen sekiz bin İslâm askeri şehîd oldu. Ve yeniçeri ocağından dört yüz elli yedi adam elsiz ve ayaksız amel-mânde olmakla etmek verilip mütekaʻid oldular. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 101b)

donanmâ-yı hümâyun küşâ-yı azîmet olundu. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 7a)

Ve donanmâ-yı hümâyûn kırk sekiz pâre çekdirme ve birkaç fırkateler ile Girid Cezîresi’ne teveccüh ve bâdbân- küşâ-yı azîmet eylediler. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 91b)

Tercümân Panayot dahi cevâb verdi ki “iki sene değildir İslâmı askeri ömürleri oldukça bu kalʻa’i terk etmezler. Bizzât eğer pâdişah ve vezîri dahi murâd etse bile asker-i İslâm bu kalʻadan çıkaramazlar. Zirâ kalʻanın içerisindedir ve ale’l-husûs nice yüz bin adamın kanlısıdır…” (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 60b)

Tercümân Panayot dahi “iki sene ceng etmek değil bu kalʻa uğrunda İslâm askeri öyle ceng eder ki bi’l-cümle Âl-i Osmân memleketinde ya Venedik Doju memleketinde baykuşlar ötse cengden fâriğ olunmaz. Yaʻni bu kalʻa’i asker-i İslâm bırakıp gidermi zan edersiz. Yok bizzât pâdişâhımız ve serdâr-ı ekremim murâd etseler bile asker-i İslâm bu cezîreden çıkmazlar. Zirâ derûn-ı kalʻada bu kadar katîlleri vardır...” (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 120a)

Sâhib-i devlet ağlayu ağlayu ayak üzere durup ve el kaldırıp ve bunca inʻâm ve ihsânlar edip kırk kurbân kesti. Ve küffâr zincirinden kırk esîr istihlas ve nezr eyleyip ve ol mezkûr yirmi esîrin bahâlârına iktifâ edecek kadar akça hazînesinden ihrâc edip Ankebut Ahmed Paşa’yı vekîl nasb eyleyip akçe’i merkūme teslîm eyledi. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 41a)

Sâhib-i devlet ağlayu ağlayu ayak üzerine kalkıp ve el kaldırıp gāzilere duʻâ ve senâlar eyledi. Ve münasib olanlarına hılʻatler giydirip ve kurbân kesti. Ve küffâr zincirinden kırk esîr ibunca inʻâm ve ihsânlar edip kırk stihlas ve âzâd olmasına nezr eyleyip ve ol gün mezkûr kırk esîrin bahâlârına kifâyet edecek kadar akça hazînesinden ihrâc edip Ankebut Ahmed Paşa’yı vekîl nasb eyleyip akçeyi merkūme teslîm eyledi. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 108b)

4.1.4.4. Özetleyerek Verme

Bazı yerlerde müellif, kaynağından yararlanırken kelime bazında da olsa atlama ya da kısaltmalar yaparak nakletmistir. Mesela;

On yedi aded balyemez topçu üç havân topları vazʻ edip gayri mezbûr tabyadan kalʻanın içerisi görünür ve hem Kumkapısuna küffârın zahîre sefineleri gelemez oldular. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 29a)

On yedi aded balyemez topçu üç aded havân topları vazʻ edip mezbûr tabyadan kalʻanın içerisi görünür ve hem Kumkapısına zahîre sefîneleri gelemez oldular. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 101a]

ve cebeciler ocağından dahi iki yüz nefer ifrâz edip ve üzerlerine ocaklarından iki çavuş taʻyîn olunup ve bu asker üzerine Halil Paşa serʻasker taʻyîn olunup ve gece mahfice ordu-yı hümâyûndan çıkıp Resmo’ya vardılar. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 31b)

ve cebeciler ocağından dahi iki yüz nefer ifrâz edip ve üzerlerine ocaklarından iki çavuş taʻyîn olunup ve gece mahfice ordu-yı hümâyûndan çıkıp Resmo’ya vardılar. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, vr. P102b-103a)

Birkaç gün mürûrundan sonra küffâr-ı düzâh-ı karar edip esîr tutulan beyzâdelerini bahâ ile taleb eyledi. Sâhib-i devlet dahi vermeyip ve cevâb eyledi ki biz bâzirgân değiliz ve hazîneye dahi muhtâcımız yoktur. Bizim şevketlü ve kudretlü pâdişâhımızın eyyâm-ı devletinde akçaya müzâyakamız yokdur dedi. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 58a)

Birkaç gün mürûrundan sonra küffâr vire edip esîr tutulan beyzâdelerini bahâ ile taleb eyledi. “Sâhib-i devlet dahi şevketlü pâdişâhımızın eyyâm-ı

devletinde akçaya müzâyakamız

yokdur” dedi. (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 118b)

kalʻa’i Küçük kurbunda bir münâsip yere yanaşdı. Beriden sâhib-i devlet Karakulak Ahmed Ağa’yı ve tercüman Panayot zımmiyi ve bir iki söz anlar adamları koşup gönderdi. Çünki varıp birbirine mülâki oldular. Selâm ve kelâmdan sonra feth-i kelâm olunup gelen kefereler cevâba agâz edip dediler ki biz size bir kalʻa vermeğe murâd eyledik ki böyle metîn bir kalʻa cihân içinde misli yokdur. Ve biliriz böyle bir cevâhir vereriz ki bir pâdişah mâlik olmuş değildir. (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 60a-b)

Küçük kalʻa kurbuna yanaştı. Ordu-yı hümâyûn tarafından yine Karakulak Ahmed Ağa ve divân-ı hümâyûn tercümânı Panayot mahall-i mezbûra varıp gelen kâfir ile mükâlemeye başladıklarında “size bir kalʻa veririz ki dünyada misli yokdur ve öyle bir cevâhir veririz ki bir pâdişah mâlik olmuş değildir.” (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, P., vr. 119b)

ve hâlâ mahz-ı atiyye-i celile-i hüsrevânem ve inâyet-i seniyye-i şahânemden bir sevb serâ-sere kaplı sammur-ı fâyikü’z-sürûr bir sevb-i sîn serâser ve bir kabza-i şimşîr add ve tedmîr ve bir kabzâ-i murassaʻ hançer sana ihsân-ı hümâyûnum olup hâssa musâhiblerimden Yusuf Ağa kulum ile gönderilmişdir. Ve vüzerâ ve mîrimîrân ve ümerâ ve sâ’ir kullarıma dahi birer sevb hılʻat gönderilmiştir. Envâʻi iʻzâz ve ikrâm ve taʻzîm [ü] ihtirâm ile istikbâl edip… (Azîmet-i Sefer-i Kandiye, vr. 49b)

Ve hâlâ mahz-ı atiyye-i celîle-i hüsrevânem ve inâyet-i seniyye-i şahânemden bir sevb serâ-sere kaplı sammur-ı fâizü’s-sürûr ve bir top serâser ve bir kabza-i şemşîr add ve tedmîr ve bir kabzâ-i murassaʻ hançer sana ihsân-ı hümâyûnum olup hâssa musâhiblerimden Yusuf Ağa kulum ile gönderilmişdir. Envâʻ-ı iʻzâz ve ikrâm ile ve taʻzîm [ü] ihtirâmla istikbâl edip… (Tevârîh-i Cezîre-i Girid, , P., vr. 113b)