• Sonuç bulunamadı

Asuman Türkün Binnur Öktem Ünsal Mücella Yapıcı

(2006) (%) İBBS Düzey 2:

Seçilmiş bölgeler Tarım Sanayi Hizmet GSKD*

TÜRKİYE 100,0 100,0 100,0 100,0 TR10 İstanbul 0,9 28,4 31,1 27,5 TR31 İzmir 3,9 6,8 7,0 6,6 TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik 4,6 10,1 5,4 6,6 TR42 Kocaeli, Sakarya,

Düzce, Bolu, Yalova 4,7 8,6 5,2 6,1

TR51 Ankara 2,6 7,4 9,9 8,5

TR62 Adana, Mersin 7,1 3,3 3,9 4,1

TRA1 Erzurum,

Erzincan, Bayburt 1,8 0,5 0,9 0,9

TRA2 Ağrı, Kars, Iğdır,

Ardahan 2,0 0,3 0,6 0,7

(*) GSDK: Gayrisafi Katma Değer

alan gerektiren imalat faaliyetlerinin Kocaeli, Tekirdağ, Bursa ve Adapazarı’na yöneldiği ve kısmen bir sanayisizleşmenin yaşandığı söyle- nebilir. İstanbul’da yıllar içinde imalat sektörü- nün yarattığı katma değerin düşmesi ve hiz- metler sektöründeki artış bu eğilimi yansıt- maktadır (İstanbul Valiliği, İl Koordinasyon Kurulu, 2007). Ancak aynı veriler İstanbul’un imalat sektörü açısından Türkiye’nin hâlâ en önemli merkezî olduğuna da işaret etmektedir. Sanayi işletmelerinin bir kısmı kent dışına çık- mış olmasına rağmen çok büyük bir kısmı 1990’lar sonrasında açılan OSB’ler yoluyla yi- ne kent içinde desantralize olmuştur. İstan- bul’daki Organize Sanayi Bölgeleri incelendi- ğinde hepsinin 1990 sonrası kurulduğu ve ço- ğunun kapasitesinin henüz dolu olmadığı gö- rülür. OSB’ler Küçükçekmece, Büyükçekmece, Tuzla ve Ümraniye’de kurulmuştur ve bu böl- gelerde nüfus artışında önemli katkıya sahip- tirler. 1990’da kurulan Büyükçekmece İkitelli OSB’nin ve 1993’te kurulan Tuzla Deri OSB’- nin en büyük alana sahip OSB’ler olduğu gö- rülmektedir. Araştırma yaptığımız mahallele- rin kuruluş öykülerinde bu sanayi alanlarının önemine değinilecektir.

1992 ve 2002 Genel Sanayi ve İşyerleri Sa- yımı sonuçlarını incelediğimizde, Türkiye’de bu yıllar arasında imalat (inşaat dahil) ve hiz- metler sektörü istihdamının oransal olarak art- tığı, ticaret (otel ve lokantalar dahil) istihdamı- nın ise azaldığı anlaşılmaktadır. İstanbul’da bu değişimler çok daha keskin yaşanmıştır. Kentte 1992 ve 2002 yılları arasında imalat sektörün- de yer alan işletmelerin tüm işletmeler içinde aldığı pay hemen hemen aynı kalmış; ancak sağladığı istihdam % 29,1’den % 43’e çıkmış- tır. Ticaret sektöründe istihdam % 52,7’den %

33’e düşerken, hizmetler sektöründe % 17,8’den % 23,8’e yükselmiştir. Ticaret sektö- ründe yer alan işletmelerin birim sayısı olarak oranı hâlâ çok yüksek bir orana sahiptir; bu durum işletmelerin genelde küçük ölçekli ol- masından kaynaklanmaktadır.

TÜİK, Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri kullanılarak daha sonraki yıllarda sektörlerin paylarındaki değişimler izlenebilmektedir. İs- tanbul’da imalat sektöründe çalışanların (inşa- at sektörü dahil) tüm çalışanların içindeki payı 2007’de % 36,7’ye düşmüştür. Ticaret sektö- ründe (otel ve lokantalar dahil) çalışanların pa- yı 2007’de % 35,7’ye, hizmetlerde çalışanların payı ise % 27,1’e çıkmıştır. Diğer bir deyişle, izlenen politikalar doğrultusunda İstanbul’da yıllar içinde sanayide çalışanların oranında bir düşme yaşanırken ticaret ve hizmet sektörü ça- lışanlarının oranı artmaktadır (TÜİK, Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri, 2004-2007). Ancak İstanbul’un çalışan nüfusunun çok önemli bir bölümünün hâlâ imalat sektöründe istihdam edildiğini vurgulamamız gerekir.

İstanbul’da 1992 yılında bütün sektörler içinde en fazla istihdam yaratan sektörler ara- sında, motorlu taşıtlar ve motosikletlerin dışın- da kalan perakende ticaret, kişisel ve ev eşyala- rının tamiri (% 24,4) birinci sıradadır; bunu sı- rasıyla motorlu taşıtlar ve motosikletler dışın- da kalan toptan ticaret ve ticaret komisyoncu- luğu (% 12,4); otel ve lokantalar (% 10,5) ve giyim eşyası imalatı ve kürkün işlenmesi ve bo- yanması (% 5,7) izlemektedir. 2002 yılında ise motorlu taşıtlar ve motosikletlerin dışında ka- lan perakende ticaret, kişisel ve ev eşyalarının tamirinin oranı bir miktar düşse de (% 13,9) yine birinci sıradadır. Ancak giyim eşyası ima- latı; kürkün işlenmesi ve boyanması (% 9,6) ve

tekstil ürünleri imalatı (% 7,2) daha üst sırala- ra çıkmıştır. Otel ve lokantaların payı ise (% 6,8) gerilemiştir.

1992-2002 döneminde en yüksek istihdam artış oranı, Dış Ticaret Şirketleri; finansal piya- saların yönetimi; posta ve telekomünikasyon; operatörsüz makine ve teçhizat ile kişisel ve ev eşyalarının kiralanması gibi daha çok hizmet ve ticaret sektöründe yer alan gruplarda görülme- sine rağmen bu sektörlerin istihdam yaratma kapasitelerinin çok düşük olduğunu belirtme- miz gerekir (TÜİK, 1992 ve 2002 Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımı). Yapılmış pek çok çalışma, barındırdığı hizmetler ve gelişen sektörler çer- çevesinde İstanbul’un küresel kentler içindeki konumunu belirlemeye çalışmaktadır. Bu çalış- malar İstanbul’un nitelikli üretici hizmetler, bankacılık, sigorta ve finans, reklamcılık ve hu- kuki hizmetler konularında önemli bir gelişme gösterdiğine işaret etmektedir (Taylor, 2001,

2003). Bu gelişmeler İstanbul’da bu tür sektör- lerde çalışanların oranlarında da bir değişime yol açmıştır; 1980 yılında bankacılık ve finans sektöründe çalışanlar tüm çalışanların % 5,6’sı- nı oluştururken, bu oran 2000 yılında % 8,7’ye ulaşmıştır. Sermayenin küreselleşmesiyle birlik- te dünyanın bütün önemli kentlerinde benzer bir eğilimin olduğu söylenebilir. Türkiye’ye yö- nelen yabancı sermaye yatırımlarının ise özel- likle 2000’li yıllarda ciddi bir biçimde arttığı ve bunun yarısından fazlasının İstanbul’da gerçek- leştiği de anlaşılmaktadır (Eraydın, 2008). Ya- bancı şirketler üzerine yapılan bir araştırmaya göre, bu şirketlerin İstanbul’u tercih etme se- bepleri arasında en önemlileri iletişimin niteliği, teknolojik kolaylıklar, potansiyel pazarlara ya- kınlık, nitelikli emeğin varlığı, yaşam kalitesi ve kültürel imkânlardır (Türel ve diğ., 2005).

2007 yılına gelindiğinde, en yüksek istih- dam oranlarının yine motorlu taşıtlar ve moto- TABLO 4.3

İstanbul’da Sektörlere Göre İşletme Sayılarının ve İstihdamın Dağılımı (1992-2002-2007) Yıllar Madencilik ve taş ocakçılığı İmalat (inşaat dahil) Ticaret (otel

ve lok. dahil) Hizmetler Toplam

1992 birim sayısı 128 48.553 138.050 29.327 216.058 % 0,1 22,5 63,9 13,6 100,0 1992 istihdam 2.084 195.926 354.393 119.933 672.336 % 0,3 29,1 52,7 17,8 100,0 2002 birim sayısı 213 74 585 193.458 79.361 347.617 % 0,06 21,5 55,7 22,8 100,0 2002 istihdam 4.690 765.583 587.662 423.284 1.781.219 % 0,26 43,0 33,0 23,8 100,0 2007 birim sayısı - 151.477 319.910 183.632 655.426 % - 23,1 48,8 28,0 100,0 2007 istihdam - 1.088.104 1.057.752 802.683 2.963.910 % - 36,7 35,7 27,1 100,0

sikletler dışında kalan toptan ticaret ve ticaret komisyonculuğu (% 14,5) ve motorlu taşıtlar ve motosikletlerin dışında kalan perakende ti- caret, kişisel ve ev eşyalarının tamiri (% 13,1) alanında olduğu görülür. Ayrıca giyim eşyası imalatı; kürkün işlenmesi ve boyanması (% 7,7) ve tekstil ürünleri imalatının toplam istih- dam içindeki payları (% 4,1) bir miktar azalsa da hâlâ en yüksek istihdamı yaratan sektörler olarak görünmektedir. Otel ve lokantaların ya- rattığı istihdam payı % 5’e düşerken inşaat sektöründe önemli bir gelişmenin olduğu sap- tanmaktadır; 2002’de % 2,6 olan inşaat sektö- rünün payı 2007’de % 5,8’e çıkmıştır (TÜİK, Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri, 2004- 2007).

Sadece imalat sektörünün içindeki değişim- lere bakıldığında, yıllar içinde bu sektörde bir çeşitlenme ve katma değeri yüksek ürünlerin imalatında bir artış olduğunu görülür. Bunlar arasında büro makineleri ve bilgisayar imalatı; kimyasal madde ve ürünlerin imalatı; kâğıt ha- muru, kâğıt ve kâğıt ürünleri imalatı; radyo, te- levizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları ima- latı; tıbbi aletler; hassas ve optik aletler ile saat imalatı bulunmaktadır. Bu gelişmeler İstan- bul’un imalat sanayinin yapısında önemli bir dönüşüme işaret etse de bu faaliyet alanlarının yarattığı toplam istihdamın hâlâ çok düşük ol- duğu anlaşılmaktadır. Ayrıca tekstil üretiminin bu dönem boyunca yüksek bir artış oranına sa- hip olması da dikkat çekicidir. Bütün bu veri- ler, İstanbul’un inşaat, ticaret, konut ve diğer hizmet sektörlerindeki ağırlığının artmasına rağmen hâlâ en önemli sanayi kenti olma özel- liğini koruduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle, hem işletme sayısı hem de yarattığı is- tihdam bakımından imalat sanayinin önemi

devam etmektedir. Bu bağlamda İstanbul’un turizm, hizmet ve finans merkezi olması yö- nünde ortaya konan vizyonun ve geliştirilen kentsel politikaların bu gerçeklikle yüzleşmesi gerekmektedir. Vurgulanması gereken bir baş- ka önemli nokta da hizmet sektörünün talep ettiği emeğin niteliği ile ilişkilidir; bu sektörde nitelikli işgücünün payı çok düşük kalmakta, esas olarak niteliksiz ve çok düşük ücretlere ra- zı bir işgücüne talep artmaktadır.

Bugün kentin pek çok bölgesinde uygulan- maya çalışılan kentsel dönüşüm projeleri bu sektörlerin işgücünü oluşturan dar gelirli ke- simlerin ve “çalışan yoksulların” konut alanla- rını hedeflediği ölçüde kentteki ayrışmaları de- rinleştirmekte ve mağduriyetleri arttırmakta- dır. Bundan sonraki bölümde 1980’ler sonra- sında değişen ekonomik ve politik öncelikler çerçevesinde İstanbul’un kent politikalarının nasıl dönüştüğü ve bunun sosyo-mekânsal et- kilerinin ne olduğu dönemler itibarıyla ayrıntı- lı olarak ortaya konacaktır. Kentsel politikala- rın odak noktasını kentin pek çok bölgesini içi- ne alan kentsel dönüşüm uygulamaları oluştur- maktadır; bu bağlamda kentsel dönüşüm olgu- su tartışmaların da odak noktasında yer al- maktadır.

İstanbul’da 1980-1990 Döneminde Kentsel Dönüşüm: Piyasacı Kentleşmenin İlk Hamleleri

Askerî dönemi izleyen ANAP iktidarı döne- minde yapılan en önemli yasal düzenlemeler- den birisi, Büyükşehir yönetim modelinin geti- rilmesi ve plan yapma, onama ve uygulama yetkilerinin belediyelere devredilmesidir. Bu düzenlemeye bağlı olarak Büyük İstanbul Na- zım Plan Bürosu 1984 tarihli 3030 sayılı Bü-

yükşehir Belediyesi Kanunu’nun çıkarılmasıyla ortadan kaldırılmıştır. Böylece, İstanbul Bü- yükşehir sınırları içinde Nazım Plan yapma, onama ve uygulama hakları 1985 yılında yü- rürlüğe konulan 3194 sayılı İmar Kanunu ile Büyükşehir Belediyesi’ne verilirken, kentin mü- cavir alanlarında plan yapma, onama ve uygu- lama hakkı İstanbul Valiliği’ne ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’na bırakılmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Şehir Planla- ma Müdürlüğü kurulmuş, ancak nazım plan çalışmalarını devam ettirebilecek yeterlilikte uzman ve teknik personel ile donatılamamıştır. Daha da önemlisi, dönemin başbakanı Özal ve Belediye Başkanı Dalan 1980 Nazım Planı’nı statükocu ve gelişmenin önünde bir engel ola- rak görmüşlerdir. Bu dönemde Büyükşehir Be- lediyesi Planlama Müdürlüğü’nce 1/25.000 öl- çekli Çevre Düzeni Planları ile 1/5.000 ölçekli Nazım Plan çalışmaları yapılmış olmakla bir- likte, kentin farklı parçalarına ilişkin planlar yerli ve yabancı firmalara ihale edilmeye baş- lanmıştır (Öktem, 2005).

Planlama sisteminin esnekleşmesi Büyükşe- hir Belediyesi’ni kentin geleceğini kontrol et- mede güçlendirmişse de merkezî hükümet ken- tin gelişimi üzerindeki kontrolü tamamen kay- betmemek için birtakım yasal düzenlemeler de yapmıştır. 3194 sayılı İmar Kanunu’na 7. mad- de eklenerek Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bir parselden daha geniş alanlara gerekli gör- düğü hallerde plan yapma, onama ve uygula- ma hakkı verilmiştir. Merkezî hükümetin kent- sel alanda kontrol gücünü artıran başka yasa- lar da çıkarılmıştır. İstanbul’da ve özellikle ül- kenin kıyı bölgelerinde önemli mekânsal geliş- melere neden olan bu yasalardan en önemlisi, 16.03.1982’de yürürlüğe giren 2634 sayılı Tu-

rizmi Teşvik Yasası’dır. Yasanın amacı bazı alanları “turizm alanı, merkezi ya da bölgesi” ilan ederek buralarda yatırımları özendirmek ve turizm sektörünü geliştirmektir. Bu alanlar Turizm Bakanlığı’nın önerisi ve Bakanlar Ku- rulu kararı ile belirlenmektedir; yasa bu alan- lardaki plan yapma ve onama yetkisini Turizm Bakanlığı’na vermektedir. Ayrıca turizm alan- larına yatırımı teşvik için bir dizi tedbir uygu- lanmış ve “turizm ve iş merkezi” tanımı getiril- miştir (Ekinci, 1994). Turizmi Teşvik Yasa- sı’na dayanarak 1982 ile 1989 arasında 37’si İstanbul’da olmak üzere Türkiye’de toplam 142 turizm alanı ilan edilmiştir. ANAP’ın İs- tanbul ve birçok diğer belediyede 1989 yerel seçimlerini kaybettiği dönemde bu kararlar, merkezî yönetim ile yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri arasında anlaşmazlıklara ne- den olmuştur. Sivil toplum örgütleri, kentsel rantın yüksek olduğu bu alanların sermayeye kolayca açılması adına Turizm Teşvik Yasa- sı’nın kullanıldığına dair kaygılarını ifade et- mişlerdir. 1989’da ilan edilen turizm alanları- nın bir bölümü 1993’te mahkemece iptal edil- miştir; ancak kentin tarihî ve doğal özellikle- riyle öne çıkan ve rantın yüksek olduğu alanla- rı hedefleyen turizm alanı kararları bazen tu- rizm bahane edilerek iş merkezleri oluşturmak için de kullanılmıştır.

Bu dönemde, kentin merkezî iş alanı ulaşım aksları boyunca gelişmeye devam etmiştir. 1980 Nazım Planı’nda, kentin kuzeye doğru gelişmesi sakıncalı bulunarak Büyükdere-Mas- lak aksı üzerinde yer alan Zincirlikuyu-Maslak arasındaki bölgenin gelişmesi hedeflenmiştir (TMMOB, Mimarlar Odası İstanbul Büyük- kent Şubesi, 2007). Dolayısıyla bu aks, hem sermaye hem de yerel yönetimlerce destekle-

nen, gökdelen formunda ofis, rezidans ve alış- veriş komplekslerden oluşan bir yapılaşmayla gelişmiştir. Bu aks üzerindeki gelişme, yerel yö- netimlerin ve birtakım sermaye gruplarının uluslararası iş merkezi yaratma projeleriyle desteklenmiş, özellikle Birinci ve İkinci Boğaz Köprülerinin ve bağlantı yollarının inşa edil- mesiyle kısa süre içinde kentin uluslararası iş merkezi olarak anılır olmuştur. Ulaşım olanak- larının artmasıyla birlikte merkez gelişmesi Anadolu yakasına da sıçramış, merkezî iş ala- nının devamı olarak düşünülen Altunizade ve Kozyatağı ikincil bir merkez olarak ortaya çık- mıştır. Ayrıca, kent merkezinin tarihi ve doğal açıdan önemli alanlarında lüks otellerin yapımı teşvik edilmiş, kentin hem merkezî iş alanında hem de çeperinde birçok yabancı iştirakli alış- veriş merkezinin gelişimi yine bu dönemde kente damgasını vuran önemli mekânsal geliş- meler olmuştur (Öktem, 2005, 2006).

1960 Doğu Marmara Bölge Planı’ndan iti- baren İstanbul’un gündeminde olan sanayinin desantralizasyonu kararı ve bu bağlamda 1970’lerde başlayan ve 1980’lerde hızlanan de- santralizasyon süreci, küçük üreticilerin küçük sanayi sitelerine, daha büyüklerin ise organize sanayi bölgelerine taşınması ve kent merkezle- rinin imalat faaliyetlerinden arındırılması şek- linde gelişmiştir (Doğan, 2007). Sanayinin de- santralizasyonu hedefi, daha sonra İstanbul’u “dünya kenti” yapma söylemi ile birleşmiş, bu kapsamda Haliç ve Tarihî Yarımada’da yerleş- miş bulunan çeşitli üretim tesisleri ve basın ku- ruluşları kentin batısında yer alan İkitelli’ye ta- şınırken Kazlıçeşme’deki deri sanayi Kurtköy’e taşınmıştır. Sanayinin desantralizasyonu kimi zaman plan kararlarıyla, kimi zaman da Bü- yükdere-Maslak örneğinde olduğu gibi, büyü-

me için yeterli alana sahip olmayan ya da yük- sek rant potansiyeline sahip alanlarda bulunan sanayi tesislerinin kent dışına taşınması şeklin- de gerçekleşmiştir. Bu dönemde Haliç ve çevre- sindeki sanayi ve konut alanlarının yıkımları- nın gerçekleşmesini sağlayan Haliç Çevre Na- zım İmar Planı uygulaması, batıdaki “kentsel yenileme” uygulamalarına bir örnek olarak de- ğerlendirilebilir (ODTÜ, 2005).

Bu dönemde, planlama sürecini esnekleşti- ren bir diğer gelişme de kentin mücavir alanın- da belde belediyelerinin kurulmasıdır. 1988 yı- lında çıkarılan 335 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yerel yönetimlerle ilgili yasada bir değişiklik yapılmış ve anakent belediyesi sı- nırları içinde, ilçe belediyelerinin yanı sıra bel- de belediyelerinin kurulmasına olanak sağlan- mıştır. Mücavir alan sınırları içinde nüfusu 2.000 kişiyi aşan köy yerleşmelerinde 1580 sa- yılı Belediye Kanunu çerçevesinde belde beledi- yelerinin kurulmasıyla bazı köylerin sınırları belde belediyesi sınırları haline gelmiştir. So- nuç olarak, İmar Kanunu kapsamında plan onama mercii de belde belediyesi olmakta, özellikle lüks konut alanları, özel üniversiteler ya da F1 pisti gibi kullanımlar için alan açmak kolaylaşmaktadır. Bütün bu gelişmeler sonu- cunda, kent makroformuna ilişkin bir önceki dönemin sembolü olan saçaklanarak büyüme- nin yerini yağ lekesi şeklinde büyüme almıştır (Kurtuluş, 2005). Bu dönemde inşa edilen İkin- ci Boğaziçi Köprüsü ve çevre yolları, merkezî iş alanının kuzeye doğru gelişmesi ve kuzeydeki orman ve su havzalarında belde belediyelerinin kurulmasıyla kent makroformu kuzeye doğru genişlemeye başlamıştır. Ayrıca dönem boyun- ca artan ikinci konut üretimi, kentin doğusun- da ve batısındaki kıyı yerleşmelerinin hızla ya-

pılaşmasına neden olmuştur; dolayısıyla ana ulaşım aksları boyunca çevreye doğru bir yayıl- ma söz konusudur.

1980 sonrasında konut alanında yapılan en önemli düzenlemelerden birisi Toplu Konut İdaresi’nin kurulmuş olmasıdır. Bugün konut, hatta genel olarak tüm inşaat sektörünün en önemli aktörü haline gelmiş olan TOKİ, 1980’lerdeki yeniden yapılanma sürecinin ese- ridir. Daha önceki dönemlerde toplu konut uy- gulamalarını başlatan kesimler içinde özel ser- maye ve yerel yönetimler ön plandayken, 1980 sonrası dönemde merkezî yönetim toplu konut uygulamalarında etkinlik kazanmıştır. Daha çok kooperatif örgütlenmesi şeklinde gelişeceği kabulünü içeren 2487 sayılı Toplu Konut Ya- sası 1981 yılında hazırlanmış ancak farklı tep- kiler nedeniyle uygulanamamıştır. Yasa, hedef- leri itibariyle sosyal konutu özendirici ve teşvik edici içeriğe sahiptir. Bu hedefler arasında, top- lu konutu özendirmek, konut açığını kapa- mak, dar gelirlilerin konut sorununu çözmek üzere sosyal konut üretimini sağlamak, büyük kentlerde yığılmayı önlemek, merkezî yöneti- min kontrolünü sağlamak ve ulusal bütçenin en az % 5’ini Kamu Konut Fonu’na aktarmak bulunmaktadır (Taşkın, 2007). Bu yasa büyük sermaye gruplarını ve inşaat şirketlerini kap- sam dışında tutma ve daha çok kooperatiflerin önünü açma niyetini taşımaktadır.

1984 yılında çıkartılan ve çeşitli değişiklik- lerle günümüze kadar gelen 2985 sayılı Toplu Konut Yasası ise, bu alanın büyük sermaye gruplarına açılmasına yol açmıştır (Tekeli, 1993). Bu ikinci toplu konut yasasında sosyal konut yaklaşımından oldukça uzaklaşılmıştır; bireysel kredilerin önü açılmış, kredi sağlana- cak konutların büyüklüğü 150 m2’ye çıkartıl-

mış ve büyük sermaye gruplarına ciddi kredi destekleri sağlanmıştır. İkinci konut yapımının desteklenmesi de bu yasa ile mümkün olmuş- tur. Ayrıca özerk bir Toplu Konut Fonu oluş- turulmuş ve Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi’nin bütçe dışı kaynaklarla beslenmesi öngörülmüştür. Bir önceki Toplu Konut Yasa- sı’nda olduğu gibi yetkilerin tümü merkezî yö- netimin elinde tutulmuştur; ancak yetki artık Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nda değil, Top- lu Konut ve Kamu Ortaklığı Yönetimi’ndedir (Taşkın, 2007). 1990 yılında 412 ve 414 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı şeklinde iki ayrı idare oluş- turulmuştur. Toplu Konut İdaresi’nin yapısı ile ilgili önemli diğer bir gelişme, 1993 yılında Toplu Konut Fonu’nun Genel Bütçeye dahil edilmesiyle finansal kaynaklarındaki erimedir. 2001 yılında 4684 sayılı Kanun’la Toplu Ko- nut Fonu tamamen kaldırılmış; ancak TO- Kİ’nin kasasına girdi sağlayacak yeni kaynak- ların yasal altyapısı bu dönemde hazırlanmaya başlamıştır.

İdare, 1984-2003 yılları arasındaki ilk dö- neminde fonun imkânlarıyla 43.000 konut üretmiştir. Bu dönemde İdare’nin asli görevi konut üretmek değil, yapılmakta olan konutla- ra finansman desteği sağlamaktır; nitekim bu dönemde çoğu kooperatif konutu olan 940.000 konutun yapımında kredi desteği sağlanmıştır (Ankara Enstitüsü Vakfı, 2012). Bu süreçte bü- yük ölçekli toplu konut üretimini gerçekleşti- ren önemli kamusal kanallar kooperatif birlik- leri ve belediyeler olmuştur. Emlak Bankası da üretim kapasitesini eskisine göre artırmış, an- cak piyasayı düzenleyecek alternatif mekâniz- malar oluşturmak yerine, örnek olma iddiasın-

da orta ve üst gelir grupları için mülk konut ar- zıyla yetinmiştir (Bilgin, 1996). Bu süreçte kimi zaman inşaat firmaları, kimi zaman da birta- kım kurumlara bağlı çalışanlar tarafından or- ganize edilen kooperatifler, çoğunlukla kentin çeperinde birbirine benzeyen apartmanlardan oluşan bir görüntünün ortaya çıkmasına yol açmıştır (Keyder ve Öncü, 1993). Bu tür ko- nutlara, ilk başlarda sanayi ve hizmet sektörle- rinde güvenceli işlerde çalışan dar ve orta gelir- li kesimler de ulaşabilmiştir. Ancak zaman içinde dar gelirli kesimler için konut üretme he- definden uzaklaşılmış ve orta sınıfların talep ve tercihlerine uygun konutlar üretilebilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi finansman ve kredi desteği sağlanan bu konutların önemli bir bölümü sosyal konut olmaktan uzaktır. Bu dönemde spekülatif konut alımlarının da yay-

Outline

Benzer Belgeler