• Sonuç bulunamadı

Ümraniye’de 1 Mayıs Mahallesi, Alibeyköy’de Kurtuluş Mahallesi, Küçükköy’de Gazi ve Karadeniz Mahalleler

Mevzuat, Aktörler ve Hâkim Söylem Asuman Türkün Şükrü Aslan Besime Şen

13 Ümraniye’de 1 Mayıs Mahallesi, Alibeyköy’de Kurtuluş Mahallesi, Küçükköy’de Gazi ve Karadeniz Mahalleler

ve Rumelihisar üstünde Hisarüstü Mahallesi bu tür gece- kondu gelişimine örnek olarak verilebilir (Tekeli, 1994b; Aslan, 2004).

yılları arasında saptanan konut ihtiyacı ile kul- lanma izni verilen konut sayısı arasındaki ciddi fark, kaçak yapılmış ruhsatsız yapıların yüksek oranına işaret etmektedir (Sey, 1994).

Bu dönemde en dikkate değer hususlardan biri de gecekondulaşmanın Ankara ve İstanbul dışındaki kentlerde de yaygınlaşmasıdır. İmar ve İskân Bakanlığı verilerine göre 1960’lı yılla- rın başında Ankara’daki konutların % 64’ü, Adana’dakilerin % 48’i, İstanbul ve Erzu- rum’dakilerin % 40’ı ve İzmir’dekilerin % 24’ü gecekondulardan oluşmaktaydı. Yüksek kentleşme hızına bağlı olarak konut ve arazi üretimi can alıcı bir konu haline gelmiştir. Bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak ele alınacağı gibi sorunun aciliyeti nedeniyle bu dönemde birtakım yasal ve kurumsal düzenlemeler ya- pılmaya başlanmıştır. Ayrıca mevcut gecekon- duların iyileştirilmesi, gecekondu çevrelerine dair haritaların çıkarılması ve bu alanda somut politikalar uygulamayı mümkün kılacak tespit- lerin yapılması önemli hedefler olarak benim- senmiştir. Hem Anayasa’da hem de Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda barınma meselesi ele alınmış ve hedefler belirlenmiştir. 1966’da çı- karılan 775 sayılı Gecekondu Yasası ile “gece- kondu” bir olgu olarak ilk kez yasalara girmiş ve gecekondular tasfiye, islah ve önleme bölge- leri olarak sınıflandırılarak bu soruna bir çö- züm oluşturulmaya çalışılmıştır.

Gecekondu önleme bölgesi ilan edilen yer- lerde devlet altyapılı arsa temin ederek ve ko- nut yapacaklara mali ve teknik yardım sağla- mayı hedeflemiştir. Ayrıca, mülk konutun yanı sıra kiralık konut yapılması da öngörülmüştür. Bu amaca uygun olarak hazine ve vakıflara ait arazilerin kullanılmasına kolaylıklar getirilmiş- tir. Bu uygulama ile Ankara’da altı adet Gece-

kondu Önleme Bölgesi (GÖB) tamamlanmış- tır. Aktepe GÖB ve Sincan 1. GÖB bunların en başarılı olanlarıdır. Ancak 775 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra uygulamaya ko- nulan gecekondu önleme bölgelerinde koope- ratiflere tahsis edilenin dışındaki araziler, dağı- tımda yaşanan gecikmeler nedeniyle hızla gece- kondu alanlarına dönüşmüştür. Bu yasayla İs- tanbul’da da bazı uygulamalar yapılmıştır; 1970 yılında batı yakasında 34 önleme bölgesi ile 518 hektar, doğuda ise 34 önleme bölgesi ile 816 hektar alan yerleşime açılmıştır. Bu alan- larda gecekondusu yıkılan ya da gecekonduda oturan ailelere arsa ya da konut sağlanmış ve borçlandırmayla dar gelirli kesimlerin konut ihtiyacına çözüm oluşturulmaya çalışılmıştır. 1965-80 döneminde çok sayıda gecekondu ön- leme bölgesi projesi uygulamaya konmuş ol- masına rağmen gecekondu yapımının önüne geçilememiştir. Nitekim, bu uygulama 1984’te 2981 sayılı gecekondu affını sağlayan yasayla birlikte yürürlükten kaldırılmıştır (Tekeli, 1994c).

Farklı Konut Sunum Biçimleri: İşçi Kooperatifleri, Toplu Konutlar ve

Yap-Satçı Model Dar Gelirli Kesimler İçin Bir Çözüm Oluşturabildi mi?

Yüksek oranlarda göç alan kentlerde farklı im- kânlara ve gelir düzeylerine sahip kesimlerin konut talebinin ciddi bir biçimde artması ve pi- yasa koşullarında konuta erişmelerinde yaşa- nan zorluklar bu dönemde yeni yasal ve ku- rumsal düzenlemeleri de beraberinde getirmiş- tir. Dönem boyunca konut talebi, her biri fark- lı yerleşme özellikleri taşıyan ve piyasa içinde birbirlerini ikame eden üç ayrı konut seçeneği ya da sunum biçimiyle karşılanmıştır; bunlar,

gecekondu, kooperatif ve yap-satçı konut üre- timidir. Bu dönemde toplam konut arzı içinde % 40-45’lik dilim gecekondular, % 10’luk di- lim konut kooperatifleri biçiminde gerçekleşir- ken, geriye kalan kısım ise yap-satçı model ile gerçekleşmiştir (Bilgin, 1996). Göreceli olarak daha yüksek gelire ve güvenceli istihdam ola- nağına sahip olan kesimlerin konut ihtiyacını karşılamak üzere 1954 yılında 6217 sayılı yasa ile kat mülkiyetine imkân tanıyan yasal düzen- leme yapılmıştır. Bu düzenleme, 1965’te çıkarı- lan Kat Mülkiyeti Yasası ile tamamlanmış ve özellikle tek parselde ev yapmaya gücü yetme- yen orta sınıflar için bir imkân oluşturmuştur. Kat mülkiyetine geçişin en büyük etkisi, “yap- satçı” olarak tanımlanan küçük kapitalist ko- nut üreticilerinin konut üretiminde önemli bir pay edinmesidir. Apartmanlar boş arsaların yanı sıra az katlı yapıların bulunduğu arsalar üzerinde de yapılmaktadır; kentin imarlı ve ya- pılı alanlarında artırılan kat yüksekliklerinin yol açtığı ciddi yoğunluk artışları mevcut altya- pıyı yetersiz hale getirmekte ve sağlıksız kentsel alanların oluşmasına da neden olmaktadır. Türkiye’de yap-satçı konut üretim süreci, ser- maye birikiminin ve konut kredisi için ayrılan kaynakların yetersizliği koşullarına uyumlu bir süreçtir; çünkü bu sistem hem küçük sermaye- dar hem de alıcılar açısından bir çözüm oluş- turmaktadır (Türel, 1987). Bu süreçte kentin merkezî semtlerinde çoğunlukla orta ve üst ge- lir grupları için apartman tarzında konut üreti- lebilmiştir. İstanbul’da orta sınıf konut yerleş- meleri bu şekilde gerçekleşmiş, hem Avrupa hem de Anadolu yakasında kentin en önemli konut arzını oluşturmuştur.14

14 1970’li yıllara gelindiğinde, Kat Mülkiyeti Yasası’nın canlandırdığı spekülatif ortamda kentlerin prestijli cadde-

Yap-satçı konut üretiminin yanı sıra Emlak Kredi Bankası’nın toplu konut girişimleri bu dönemin en önemli gelişmelerinden biridir. Bankanın ilk girişimi 1957’de tamamlanan ve Levent’te 1.374 konutun yer aldığı yerleşimdir. Ancak bankanın en önemli girişimi, 1957 yılın- da yapımına başlanan ve 1964’te tamamlanan 12.000 konut biriminin yer aldığı Ataköy top- lu konut projesidir. Devlet, konut üretimi ko- nusunda Emlak Bankası aracılığıyla gerçekleş- tirdiği birkaç proje ve bazı öncü belediyelerin çalışmaları dışında konut problemini çözmek üzere doğrudan sürece katılmamışsa da, yaptı- ğı birtakım yasal düzenlemeler ile konut piya- sasını yönlendirmiştir. Bu dönemin önemli bir kurumsal gelişmesi ise 1969 yılında, 1164 sayı- lı kanunla Arsa Ofisi’nin kurulmasıdır. Arsala- rın aşırı fiyat artışlarını önlemek amacıyla tan- zim alış ve satış yapmak, konut, sanayi, eğitim, sağlık, turizm yatırımları ve kamu tesislerinin ihtiyacı olan arazi ve arsaları sağlamak ofisin kuruluş amacıdır. 1970’li yıllarda siyasi ikti- darlarda genel olarak konutun tek başına de- ğil, çevresiyle beraber ele alınması; buna göre kent merkezi dışında alt yapılı arsalar oluştu- rulması ve kent merkezleri ile ilişkili bir şekilde geliştirilmesi eğilimi öne çıkmıştır. Bu çerçeve- de toplu konut yapımı, sorunun çözümünde bir yöntem olarak benimsenmiştir. 1980’lerin başında yürürlüğe giren Toplu Konut Yasası ile birlikte kooperatifler ve özel konut girişim- cileri bu tür büyük ölçekli konut projelerini uy- gulamaya başlamışlardır.15

Emlak Bankası’nın ve özel girişimcilerin

lerinde arsa maliyetleri bina maliyetlerinin % 60’ına ulaş- mış durumdadır (Tekeli, 1994a).

15 Emlak Bankası’nın Bahçeşehir, Atakent, Mimaroba ve Si-

Outline

Benzer Belgeler