• Sonuç bulunamadı

c Kaynakların Şehzade Yakub’un İdamını Açıklama Gayretleri

B. ARAŞTIRMA ve İNCELEME ESERLER x

A.5. c Kaynakların Şehzade Yakub’un İdamını Açıklama Gayretleri

Şehzade Yakub Çelebi’nin idamına çeşitli şekillerde açıklama getirmeye çalışan kaynakların ulaşmak istedikleri amacın bu konuda Yıldırım Bayezid’i aklamak olduğu açıktır. Zira Yakub Çelebi’nin değerli ve sevilen bir şehzade olduğu bilinmektedir ve onun idamına karşı olayın akabinde tepkiler olduğuna dair kaynaklarda bazı işaretler vardır. Kaynaklarımızın bazılarında görülen açıklamaları daha sonraki devirlerde de ilk kardeş katlinin faili olarak gösterilen Yıldırım Bayezid’e ve hanedana kendi devirlerinde de geçerli olan kardeş katli uygulamasından dolayı her hangi bir eleştiri gelmesini engelleme teşebbüsü olarak okumak mümkündür.32

İbn Kemal, Şehzade Yakub’un idamı ile ilgili onun taht talebinin muhakkak olduğu tahminini belirtmek suretiyle onun bir nevi tedbir için öldürülmesini haklı görür.33

Bundan başka İbn Kemal aşağıdaki beyti nakleder ve bir memlekette iki hükümdarın olamayacağını ve fitnenin ortaya çıkmadan memleket yakılıp yıkılmadan bertaraf edilmesi gerektiğini, sonradan iş işten geçmiş olabileceğini anlatan açıklamalar yapar. İbn Kemal’in ulemâ kökenli bir tarihçi olması nedeniyle yaptığı bu açıklamalar oldukça ilginçtir. Muhtemelen İbn Kemal, yaşadığı dönemde de uygulaması bulunan kardeş katli aleyhinde söz söylemenin kendi dönemindeki uygulamalara karşı çıkmak gibi olduğunu düşünmektedir. İbn Kemal,

“Sıgar tar yire sıgar u kibâr

32

M. Zeki Pakalın eserinde Yakub Çelebi’nin katlinde Yıldırım Bayezid ile birlikte buna cevaz veren ulemayı suçlamaktadır. Buradan hareketle ulema mesleğinden yetişme tarihçilerin de eserlerinde bu hadiseyi tasvip ettiklerini iddia ediyor. Duran Sezer, “Mehmet Zeki (Pakalın)’nın Maktul Şehzadeler İsimli Eseri (Transkripsiyon ve Değerlendirme)”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2010. s.45.

33

“Birader-i kihteri Yakub Çelebi- ki matlûb-ı mergûb-ı riyâset ü siyâseti iktizâsı ve talebi muhakkak u musaddak idi…” İbn Kemal, TAO, 4. Defter, s.5-7.

38 Sıgamaz bir ile iki şehriyâr” 34

demek suretiyle de bir memlekette iki hükümdarın olamayacağına, dolayısıyla Osmanlı’da hâkimiyetin bölünmezliği ilkesine vurgu yapmıştır.

Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa’nın Fatih Kanunnâmesi'nin yazıldığı sırasında vezirizam olması hasebiyle eserindeki görüşlerin bizim için büyük önemi vardır. Paşa Şehzade Yakub’un idamını doğal ve elzem görerek “Yakub Çelebi’nin yaşamasında büyük kötülükler vardı. Sultan onun vucudunu kaldırttı. Çünkü zaruretler, yapılmayacak şeyleri yaptırır Böylelikle, atalardan kalan ülke, bir rakibin düşmanlığı ve aykırılığı olmaksızın yiğit, cömert ve yüce sultanın elinde kaldı”35

demektedir. Bu katl hadisesini Nişancı’nın merkezi güce ve hâkimiyetin bölünmezliği ilkesine dayandırdığı, hayatta olan güçlü bir rakibin ortadan kaldırılmasının gerekliliği üzerinde durduğu görülmektedir. Elbette onun bu beyanları Fatih Kanunnâmesi’nin ne tür bir psikoloji ile yazıldığını da göstermektedir.

Solakzâde, bu katl olayının sebebini Savcı Bey olayı olarak göstermekte ve tedbir amaçlı bir uygulama olarak şehzade Yakub’un katlini mazur görmektedir. Solakzâde’ye göre devlet adamları “fitne, katl’den daha şiddetlidir” şeklinde düşünmüşlerdir.36

Behiştî ve Hoca Sâdeddin Efendi de hadiseye kendi lisanlarınca benzer açıklamalar getirmeye ve Kur’an ayetlerini delil olarak göstermeye çalışmışlardır. Her iki tarihçinin de hadise hakında Allah’ın ortağı olmadığı gibi sultanın da ortağı olmaması gerekliliğini vurguladıkları, saltanat işlerinin ortak kabul etmeyeceği esası ve fitnenin zuhurunun engellenmesinin gerekliliği üzerinde durdukları görülmektedir.37

Hadîdî’nin ise hadise hakkında; “Bu yanadan haber irişdi nâ-gâh

34

“…Bir niyâmda iki hüsâm ârâm ve bir neyistânda iki arslân mekân tutamayacağını bildiler. Fitne seyli ve fesâd yili ile il ü gün harâb u yebâb olub yıkılmadın tedârik kıldılar…”. A.g.e., s.7.

35

Nişancı, Osmanlı Sultanları Tarihi, s.347.

36

Solakzâde, Solak-zâde Tarihi, s.68-69.

37

Behiştî, “Behiştî Tarihi”, s.7-8; Hoca Sâdeddin Efendi, Tacü’t Tevarih, İstanbul, Tabhane-i Âmire, 1279, s.124.

39 Didiler gel seni ister Şehin-Şâh

Hemân döndi gelüp irişdügi dem Atâsı gibi itdiler anı hem

Be-nevbet Yıldırım Hân oldı sultân Bu resmedür ezelden kâr-ı evrân Cihân sevdaları benzer seraba Sebatı âdemün aynî hubaba Geçen ömrün yine gelmek olur mı Giden su, cûyâ bir dahi gelür mi”38

demek suretiyle yaptığı değerlendirme de olayı doğal bir olay olarak gördüğü ve tevekkülle karşıladığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca Solakzâde ve İdrîs-i Bitlisî de bu idam hadisesini Yakub’un yanında çok sayıda asker bulunması dolayısıyla Savcı tecrübesinde olduğu gibi isyan etmesinin kuvvetli ihtimal olmasına bağlarlar.39

Görüldüğü üzere Osmanlı kronikleri genel anlamda Şehzade Yakub’un katledilmesi hadisesini üç noktada değerlendirmişlerdir. Bunlardan birincisi hâkimiyetin bölünmezliği ilkesidir. Yukarıda değerlendirdiğimiz gibi önceki şehzade idamları hadiselerinde her ne kadar isyan suçu işlenmiş olsa da tahta kimin geçeceği hususundaki belirsizlik nedeniyle hayatta kalan her şehzadenin her daim doğal bir hükümdar adayı olarak telakki edilmesi ve gün gelip bu şehzadelerin haklarını aradıkları tecrübe edilince I. Bayezid döneminden itibaren padişah olan şehzadenin diğerlerini ortadan kaldırması uygun görülmüştür. Bazı kaynaklar bu uygulamanın bir tedbir olduğunu iddia ederler.

Osmanlı kroniklerinin şehzade katli’nde dayandıkları ikinci husus ise şehzade isyanları ile meydana gelen fitne hadisesinin meydana gelmeden bertaraf edilmesi gerekliliğidir. Bu hususta kroniklerin özellikle bazı Kur’an ayetlerini kullanarak

38

Hadîdî, TAO, s.107.

39

İdrîs-i Bitlisî, Heşt Bihişt II, s.12; Solakzâde, Solak-zâde Tarihi, s.69; Solakzâde matbu metin İstanbul, 1297, s.50.

40 olaya dinsel bir dayanak oluşturma çabaları da görülmektedir. Özellikle bazı kronik yazarlarının ulemâ kökenli olmaları bu konunun derin şekilde işlenmesini kolaylaştırmıştır. Fakat bu izahlar uygulamanın İslâm hukukuna uygunluğu konusundaki tereddütleri bertaraf edecek nitelikte midir? Bu ayrı bir tartışma mevzusudur. Bu katl hadisesinde üçüncü husus ise Şehzade Yakub’un askerî gücünden çekinilmesidir.

Ancak kaynaklarımızdan bazılarının bu açıklamaları yeterli görmeyerek yaşanan trajik durumu eleştirdikleri, Yıldırım Bayezid’i bu kötü âdeti başlatan kişi olarak gördükleri ve tasvip etmedikleri de görülmektedir. Bu müverrihler Yıldırım Bayezid’i atalarının yolundan ayrılarak kardeşleri ile ortak hareket etmek yerine onları isyan etmeden katleden acımasız bir kişi olarak suçlarlar.