• Sonuç bulunamadı

YARARLANILACAK KISTASLAR

D. ŞÜPHE HALİNDE KEFALET KARİNESİ

V. BORCA KATILMA

Borca katılma, Türk Borçlar Kanunu’nun 201. maddesinde, “Mevcut bir borca

borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran” bir sözleşme olarak

tanımlanmıştır.340 Tanımdan da anlaşıldığı üzere kurulmuş olan bir borç ilişkisine,

üçüncü kişinin, sözleşmenin borçlu tarafında yer alacak şekilde katılarak önceki borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olmasına borca katılma denir. TBK m.201/II’de ise, borca

336 Arkan, s. 71.

337 Reisoğlu (Banka Teminat), s. 347-348; Arkan, s. 71-74. 338 Kahyaoğlu, s. 77; Arkan, s. 75.

339 Tandoğan (Özel Borç), s. 840.

340 BK’da borca katılma düzenlenmemişti; ancak kanunda bir hüküm bulunmasaydı dahi sözleşme

katılan kişi ile borçlunun alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olacakları düzenlenmiştir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, borca katılma, müteselsil borçluluktan ve borcu üstlenmeden farklı bir hukuki kurumdur. Müteselsil borçlulukta, borçlular arasındaki teselsül ilişkisini oluşturan borç, aynı anda doğar. Oysa borca katılmada, borç doğduktan sonra, katılan, sözleşmenin tarafı olur ve ancak bundan sonra müteselsil borçluluk ilişkisi doğar. Diğer bir deyişle, borcun doğumu esnasında bir teselsül ilişkisi mevcut değildir; müteselsil borçluluk, borca katılmanın bir sonucudur. Bunun yanı sıra, borca katılmada borcun doğumu sırasında fer’ilik söz konusu iken, müteselsil borçlu, borcun doğumu anından itibaren tamamen bağımsız bir yükümlülük altına girer.341 Borcun üstlenilmesinde ise, borcu üstlenen kişi borçlu sıfatını kazanır

ve eski borçlu borcundan kurtulurken; borca katılmada ilk borçlunun da borcu katılanla birlikte devam eder ve alacaklıya karşı müteselsilen borçlu olurlar.342

Borca katılma sözleşmesi çeşitli şekillerde düzenlenmekle birlikte, esas itibariyle teminat amacıyla kurulduğundan, genellikle teminat sözleşmesi niteliği gösterir.343 Nitekim, borca katılmanın en sık ortaya çıktığı hal, alacaklının ek bir

teminata gereksinim duyması; var olan borcun teminatının arttırılması halidir.344

Amaç, alacaklının alacağını güvence altına almaktır.345 Sözleşmeye katılmada,

sözleşmenin borçlu tarafında bir değişiklik olmaz; mevcut borçlunun yanına, onunla birlikte müteselsilen sorumlu olacak yeni bir borçlu daha eklenir. Görüldüğü üzere, borca katılma da tıpkı garanti sözleşmesi niteliğindeki banka teminat mektupları gibi bir kişisel teminat sözleşmesidir. Hem teminat amaçlı garanti sözleşmesi hem de borca katılma sözleşmesi, alacaklıya karşı borçlunun borcunu hiç veya gereği gibi yerine getirmemesi riskini teminat altına almak amacıyla yapılır. Borca katılma da garanti

341 Reisoğlu (Kefalet), s. 112; Reisoğlu (1992), s. 70.

342 Eren (Borçlar Genel), s. 1284; Oğuzman/Öz, s. 626 vd.; Özen, s. 9.

343 Altay, Sabah, Borca Katılma (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2010, s. 97; Turan Başara,

Gamze, Türk Borçlar Kanunuyla Getirilen Yeni Bir Müessese: Borca Katılma, AÜHFD, C.63, S.2, Ankara 2014, s. 421.

344 Yener Coşkun, s. 86; Reisoğlu (Kefalet), s. 112-113; Reisoğlu (1992), s. 70. 345 Oğuzman/Öz, s. 626 vd.

sözleşmesi gibi tek tarafa borç yükler. Ayrıca her iki sözleşme türünde de teminat veren tarafın yükümlülüğü bağımsız niteliktedir.

İlk bakışta amaçları itibariyle birbirlerine benzeyen bu iki kurum, birbirinden oldukça farklı hüküm ve sonuçlar doğurmaktadır. Teminat amaçlı garanti sözleşmesinde garanti verenin borcu, asıl borcun varlığından ve geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Oysa, borca katılma sözleşmesinde katılanın borcu, kuruluş aşamasında fer’i; devamında bağımsızdır.346 Diğer bir deyişle, borca katılma

sözleşmesinin geçerliliği, geçerli olarak kurulmuş bir asıl borcun varlığına bağlı olmakla birlikte347, ilk borcun sona ermesi halinde borca katılanın sorumluluğu

ortadan kalkmaz.348 Dolayısıyla, borca katılanın borcunun fer’ilik niteliği, borcun

geçerli bir şekilde doğmasından itibaren kalkar ve asli bir yükümlülüğe dönüşür.349

Teminat amaçlı garanti sözleşmesinde garanti veren, borçlunun borcunu hiç veya gereği gibi yerine getirmeme riskini üstlenmektedir. Bu nedenle, garanti verenin sorumluluğundan bahsedilebilmesi için riskin gerçekleşmesi; borcun gereği gibi yerine getirilmemesi gerekir. Aksi halde muhatabın, garanti veren durumunda olan bankaya başvurulabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, garanti veren tarafın sorumluluğu, ikinci derecedendir.350 Oysa, borca katılmada, katılanın borcu birinci

derecedendir. Katılan kişi de ilk borçlu gibi asli borçlu sıfatını taşır ve alacaklıya karşı edimin ifasından ilk borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olur. Bu nedenle, alacaklının, ilk borçluya başvurmaksızın doğrudan doğruya borca katılandan borcun ifasını istemesi mümkündür.351

Garanti ve borca katılma sözleşmesi arasındaki diğer bir fark ise, edim konusunda kendini gösterir. Garanti verenin ediminin konusu, teminat altına aldığı borcun yerine getirilmemesi riskidir. Diğer bir deyişle, garanti verenin borcu asıl

346 Reisoğlu (Kefalet), s. 109; Reisoğlu (1992), s. 67. 347 Reisoğlu (Garanti), s. 131.

348 Reisoğlu (Kefalet), s. 109; Reisoğlu (1992), s. 67. 349 Altay, s. 180.

350 Turan Başara, s. 432.

borçlunun ediminin ifası değil, bu edimin yerine getirilmemesi halinde uğranılan zararın tazminidir.352 Buna karşılık, borca katılanın borcunun konusu, ilk borçlunun

edimi ile aynıdır. Borca katılma sözleşmesi ile, katılan ve ilk borçlu, alacaklıya karşı aynı borcun yerine getirilmesinden müteselsilen sorumlu olurlar. Kısacası, garanti verenin yükümlülüğü riskin gerçekleşmesi halinde doğan zararı tazmin etmek iken, borca katılanın yükümlülüğü sözleşmedeki edimin aynen ifasıdır.353

Katılınan borcun hukuki sebebi ile katılma yoluyla ortaya çıkan borcun hukuki sebebi aynıdır.354 Oysa, teminat amaçlı garanti sözleşmesinde, garanti verenin

borcunun hukuki sebebi, esas ilişkinin borçlusunun hukuki sebebinden tamamen farklıdır; garanti verenin amacı, teminat sağlamaktır.

Garanti verenin alacaklıya karşı ileri sürebileceği defi’iler, yalnız alacaklı ile aralarındaki sözleşmeden kaynaklanan kişisel def’ilerdir.355 Bunun haricinde garanti

verenin, borçluya ait def’i ve itirazları ileri sürmesi mümkün değildir. Buna karşılık, borca katılan, katılma ilişkisi doğum anı itibariyle fer’i bir nitelik gösterdiğinden, ilk borçluya ait ve borcun doğduğu sırada var olan tüm def’i ve itirazları alacaklıya karşı ileri sürebilir.356 Ancak, katılmadan sonra ilk borçlu ile aralarında müteselsil borç

ilişkisi kurulduğundan, ilk borçluya ait kişisel def’ileri ileri süremez.357

Borca katılmada katılan, ilk borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağından, ifada bulunduğu takdirde kanuni halefiyetten yararlanabilir. Borca

352 Reisoğlu (Garanti), s. 131; Tandoğan (Özel Borç), s. 809. 353 Tandoğan (Özel Borç), s. 708; Reisoğlu (Garanti), s. 131.

354 Doktrinde teselsül, “tam teselsül” ve “eksik teselsül” olmak üzere iki grupta ele alınmaktadır. Tam

teselsülde, her borçlunun borcunun hukuki sebebi birbiriyle aynıdır. Oysa eksik teselsülde, her bir borçlunun borcunun hukuki sebebi, diğerinden farklıdır. Borca katılma açısından ele alındığında, var olan bir borca katılmada, tam teselsülün olduğu görülmektedir. Nitekim, var olan ilk borç ile katılma yoluyla ortaya çıkan borç, hukuki sebepleri bakımından birbiriyle aynıdır. Eren, bu ayrımı, yapay ve dayanaksız olduğu gerekçesiyle eleştirmekte ve bu ayrımın terk edilmesi gerektiğini savumaktadır. Eren (Borçlar Genel), s. 1243-1244.

355 Garanti veren, alacaklıya karşı ancak garanti sözleşmesinin geçersizliğini, sözleşmenin sona erdiğini

veya sözleşmede belirlenen riskin gerçekleşmediğini ileri sürebilir. Bunun dışındaki (asıl borçluya ait) def’ileri ileri sürmesi mümkün değildir. Bkz. Reisoğlu (Banka Teminat), s. 57. vd.

356 Reisoğlu (Kefalet), s. 110; Reisoğlu (1992), s. 68. 357 Özen, s. 13.

katılma sonucu katılan kişi ve ilk borçlu arasında teselsül ilişkisi kurulduğundan, dış ilişki açısından her bir borçlu, alacaklıya karşı borcun tamamının ifası ile sorumludur. Borçlular arasındaki iç ilişkiye bakıldığında ise, müteselsil borcun bir sonucu olarak, her borçlu ancak kendi payı oranında sorumludur. Bu nedenle, borcunu payından fazla olacak şekilde ifa eden borçlu, payını aşan kısım kadar diğer borçlulara rücu etme imkânına sahiptir.358 Ancak, garanti sözleşmesinde garanti verenin borcu, asıl borç

ilişkisinden tamamen bağımsız ve asli nitelikte olduğundan, garanti verene kanuni bir halefiyet hakkı tanınmamıştır. Bunun bir sonucu olarak, borca katılmada katılan, payından fazla ödediği kısım için ilk borçluya rücu etme imkânına sahipken; garanti sözleşmesinde garanti verenin lehtara rücu edebilmesi, bunun ayrı bir sözleşme ile (genellikle kontrgaranti sözleşmesi ile) kararlaştırılmış olmasına bağlıdır.

VI. AVAL

Türk Ticaret Kanunu’nun 700 ve 702. maddeleri arasında düzenlenen aval, poliçe bedelinin ödenmesinin kısmen ya da tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir kurumdur. Aval veren (avalist), kambiyo senedinden doğan alacağın vadesinde ödeneceğini senet hamiline taahhüt etmektedir. Doktrinde avalin, bir nevi kefalet olduğu savunulmaktadır.359 Öyle ki, geçersiz olan avalin, tarafların teminatı

yalnız kambiyo senetleri çerçevesinde vermeyi kastetmemiş olmaları şartıyla, garanti sözleşmesi olarak ayakta tutulabileceği kabul edilmektedir.360

Aval de garanti sözleşmesi gibi kişisel teminat türlerinden biri olduğu için, bu iki sözleşme birbiriyle bazı benzer özellikler göstermektedir. İlk olarak, avalistin borcu da tıpkı garanti verenin borcu gibi bağımsız niteliktedir. Bu durum TTK m. 702/2’de yer alan, avalistin teminat altına aldığı borcun şekli eksiklik dışında başka bir nedenden dolayı geçersiz olması durumunda avalistin taahhüdünün geçerli olacağına ilişkin düzenlemeden anlaşılmaktadır. Ancak bu bağımsızlık, garanti sözleşmesindeki

358 Reisoğlu (Kefalet), s. 110; Reisoğlu (1992), s. 68.

359 Bozer, Ali/ Göle, Celal, Kıymetli Evrak Hukuku, 8. Bası, Ankara 2018. 360 Tandoğan (Garanti), s. 37.

düzeyde değildir.361 Nitekim, şekli açıdan incelendiğinde, aval verenin taahhüdü fer’i

niteliktedir; aval ile teminat altına alınan borç, şekil yönünden eksik ise, avalistin taahhüdü de geçerli olmaz.362 Oysa garanti sözleşmesi, temel borç ilişkisinin şekli

eksiklik nedeniyle geçersiz olmasından etkilenmez. İkinci olarak, aval veren, garanti sözleşmesinde olduğu gibi asıl borçluya ait kişisel def’ileri ileri süremez.

Buna karşılık aval ve garanti sözleşmesi, birçok açıdan birbirinden farklılık göstermektedir. İlk olarak, avalde avalist ile borçlu arasında kurulmuş bir sözleşme söz konusu iken; garanti sözleşmesi, garanti veren (banka) ile garanti alan (muhatap) arasında kurulmaktadır.363 Ayrıca, yalnız kambiyo senetlerinde borçlu sıfatını taşıyan

kişiler için aval verilmesine karşın; garanti sözleşmesi, her çeşit borç için düzenlenebilir. İkinci olarak, aval veren kişi, borcun yerine getirilmesinde diğer poliçe borçluları ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Buna karşılık garanti veren kişi, borcun yerine getirilmesinde lehtar ile birlikte müteselsilen sorumlu değildir. Son olarak, TTK m. 702/3’te, poliçe bedelini ödeyen avaliste, poliçeden doğan haklarla sınırlı olarak rücu hakkı tanınmıştır. Buna karşılık, garanti sözleşmesi niteliğindeki banka teminat mektupları için herhangi bir kanuni halefiyet hakkı ya da rücu imkânı tanınmış değildir.

361 Kahyaoğlu, s. 41.

362 Tandoğan (Özel Borç), s. 841-842; Tandoğan (Garanti), s. 38.

İKİNCİ BÖLÜM

BANKA TEMİNAT MEKTUBUNUN TARAFLARI VE TARAFLAR