• Sonuç bulunamadı

1.7. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

1.7.3. Belirsizlik ve Kaygı

Politik ve sosyo-ekonomik etmenler gibi çeşitli sebeplerle değişik kültürdeki insanları isteyerek ya da mecburi olarak bir araya getirmektedir. Farklık dil, din, soy, sınıf ve mezheplerden gelen birey ya da grupların birbirleriyle etkileşimleri ve iletişimleri giderek artmaktadır. Tüm bu gelişmeler sonucunda, değişik kültürel ortamlarda ortaya çıkan kaygı ve belirsizlik problemi üzerinde durulması gereken önemli bir konu hâline gelmiştir (Çelebi, 2015: 28). Başka bir deyişle; Farklı kültüre mensup üyeler ile iletişim ve etkileşime girmek, birçok insan için alışılmışın dışında bir

durumdur. Bu durumda etkili olan temel etmenler ise belirsizlik ve kaygı olarak kendini göstermektedir (Kartarı, 2014: 240).

Birçok toplumda kültürel çeşitliliğin artması, kültürlerarası iletişimi teşvik eden ve engelleyen süreçleri daha iyi anlamak için artan bir ihtiyaç doğurmuştur. Yeni kültürel temas ve öğrenme faaliyetinin genellikle belirsizlik, karışıklık ve endişe olarak ortaya çıkan stres ve yoğun duygu eşlik edebilir. Sonuç olarak, endişe ve belirsizlik, kültürlerarası etkileşimi engelleyen ve kaçınılmasına neden olan faktörler olarak sıralanmıştır. Kültürlerarası bir iletişim sırasında birçok kişi, utangaç olma, gülünç olma veya reddedilme gibi olumsuz değerlendirmenin tehdit korkusu algısından kaynaklanan düşünce kaygısı ve buna bağlı negatif duyguları yaşar. Kültürlerarası etkileşimler sırasında yaşanan kaygı, davranışsal sonuçları doğurur. Kaygı, insanları mümkün olduğunca çabuk etkileşimden kaçmaya ya da terk etmeye yönlendirecek ve yoğun duygular rahatsızlık, korku, kızgınlık, hatta öfke ve tiksinti gibi duygusal sonuçlar doğuracaktır. Birisi farklı bir etnik veya kültürel kökenden başka biriyle etkileşim kurduğunda, iletişim konusunda endişe duyacaktır (Logan ve ark, 2015: 39-40).

Kaygı kavramı 20. yüzyılın ilk yarısında Psikoloji bilimine girmiştir. Alandaki araştırma ve çalışmalar 1940’lı yılların sonunda yapılmaya başlanmıştır. İnsanlık tarihi boyunca en fazla kullanılan kavramlardan birisi olmuştur. Psikoloji alanında kavramı ilk kez kullanan, tanımlayan ve sebeplerini araştıran freudur. Türkiye’de kuruntu, vesvese ve ya evham olarak da belirtilen kaygı; nesnel olmayan bir tehlikeye karşı duyulan endişe, gerginlik hissi, korku ve sinirlilik, hoş olmayan düşünceler ve fizyolojik değişikliklerin bileşimlerini kapsayan heyecansal tepkilerdir. Bir başka ifadeyle kaygı, bireyin kendini tehdit altında hissettiği durumlarda oluşan sıkıntı, endişe ve bunalma duygularıyla beraber ortaya çıkan bedensel tepkilerin oluştuğu bir durumdur. Günümüzde kaygıya neden olan çok fazla kaynak vardır (Kara ve Acet, 2012: 246).Belirsizlik ise; başkalarının davranışlarını tahmin etmek için yeterli bilgi sahibi olunmadığı ve rahat etkileşimin olmadığı durumlarda oluşmaktadır. Bu durumda can sıkıntısına ve yanlış etkileşime sebep olur. Başkalarının düşünce veya davranışlarını anlamada veya katılımcıların davranışsal tutumlarını tahmin etmede yetersiz kalma durumu olarak ifade edilen belirsizlik durumu kaygı düzeyinin artmasına yol açar (Çelebi, 2015: 32).

Belirsizlik, çevre veya diğerleri hakkında atıf yapma ve tahmin yapma konusunda yetersizlik hissi anlamına gelir. İnsanlar belirsizlikle ilgili maksimum ve minimum eşik değerlerine sahiptir. Maksimum eşiğin üzerindeki belirsizlik, kişilerin başkalarının davranışlarını öngörmeye yetecek kadar bilgi sahibi olmadığında ortaya çıkar ve bu da rahat etkileşim eksikliğine yol açar. Minimum eşiğin altındaki belirsizlik, başkalarının davranışlarına aşırı güveni verir ve can sıkıntısı ve yanlış yorumlamaya neden olabilir. Özetlemek gerekirse, belirsizliği azaltma, bir bireyin etkileşimde bulunanların davranışlarını göz ardı etme ve öngörme kapasitesine atıfta bulunur. Bilişsel olan belirsizlikten farklı olarak, kaygı çoğunlukla duygusaldır ve muhtemel olumsuz sonuçlar konusunda kaygı anlamına gelir. Belirsizliğe benzer şekilde, insanlar kaygı için maksimum ve minimum eşik değerlerine sahiptir. Kaygı miktarı maksimum eşiğin üstünde olduğunda, insanlar son derece tedirginleşir ve bilgiyi basit bir şekilde işleme eğilimindedir. Kaygı miktarı minimum eşik değerin altında ise, insanlar hiç iletişim kurmaya motive değildir. Hem iletişim etkinliği hem de uyum, olumlu iletişim sonuçlarını temsil eder ve bu olumlu sonuçlar, belirsizlik ve kaygıların başarılı bir yönetiminden kaynaklanır (Ni ve Wang, 2011: 272-273).

Özetle, Belirsizlik bilişsel bir olgu iken, kaygı, tüm bireylerin üstesinden gelmek zorunda olduğu “temel sorunlardan biri” olarak düşünülen duygusal bir eşdeğerdir. Kaygı düzeyinin ve / veya belirsizlik düzeyinin artması ya da azaltılması konusunda mükemmel bir yönetim, etkili iletişim sağlamasına yol açar. Dikkatli olmak, belirsizlik ve kaygı yönetim sürecinde önemli bir rol oynamaktadır (Yoshitake, 2002: 179).

İKİNCİ BÖLÜM

TOPLUMSAL YAŞAMDA KÜLTÜRLERARASI DUYARLILIK

Bireyin, kültürlerarası iletişimde uygun ve etkin bir davranış göstermesini teşvik eden, kültürel farklılıkları anlamaya ve takdir etmeye yönelik olumlu bir duygu geliştirme becerisi olarak ifade edilen kültürlerarası duyarlılık; kültürel farklılıklara ve diğer kültürlerdeki insanların görüşlerine duyarlılığı vurgulayan bir kavramdır. Yine kültürlerarası duyarlılık, kültürel farklılıklar ile baş etmek için bireyin sahip olduğu psikolojik gücünün derecesini gösterir ve kültürlerarası iletişim yeterliliği kazanılmasının ön koşuludur (Aksoy, 2016: 39).

2.1. KÜLTÜRLERARASI DUYARLILIK KAVRAMI ÜZERİNE

İletişim ve ulaşım teknolojilerinde meydana gelen değişimler; ekonomi, siyaset, turizm ve eğitim gibi çeşitli alanlarda yaşanan gelişmeler kültürlerarası etkileşimleri zorunlu hale getirmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak âdeta küresel bir köy haline gelen günümüz dünyasında tüm insanlığın varlığını devam ettirebilmesi için güçlü bir şekilde kültürlerarası duyarlılık yeteneğine sahip olması gerektirdiği söylenebilir. Sonuç olarak; Bugünün giderek daha çoğulcu toplumlarında Kültürlerarası duyarlılığa daha fazla ihtiyaç duyulduğu açıktır. Demografik yapısındaki değişiklikler ve toplumlardaki çeşitlilik artışı, bireylerin kültürlerarası iletişimini zorunlu kılmıştır. Dahası, bir ölçüde verilen her iletişim, kültürlerarası niteliktedir. Bu durum kültürlerarası duyarlılığı yalnızca teorik açıdan değil aynı zamanda pratik açıdan uygun bir yapı haline getirmiştir (Chen, 1997: 2-3; Tamam, 2010: 174).

Kültürler, geçmişte birbirlerinden farklı, ayrı ve bağımsız birer yapı göstermişlerdir. Ancak, son yüz yılda kültürler ve uluslar, birtakım kendine has özellikleri taşımakla birlikte, giderek daha fazla bağlantılı ve bileşik hale gelmiştir. Kültürlerarası iletişim kavramı, farklı kültür ve aidiyet bağlarının iletişim ve etkileşim yapılarının ele almasının çok ötesinde kültürlerarası diyaloğa çağrıyı da barındırdığı ifade edilebilir (Bekiroğlu & Balcı, 2014: 431-432). Şöyle ki; iletişimde bulunan bireyler, farklı kültüre üye olan kişilerin iletişim davranışlarını bilmediği sürece

anlatımları, tavır ve davranışları kendi kültürel kural ve standartlarına göre olacaktır. Bu durumda kültürlerarası etkileşim aşamasında iletişim çatışmalarının yaşanması beklenebilir (Selçuk, 2005: 2).

Konuyla alakalı olarak; Avrupa Konseyi’nin amacı doğrultusunda kültürlerarası diyalog; karşılıklı anlayış ve saygı temelinde farklı etnik, kültürel, dini ve dil kökenli ve miraslara sahip bireyler ve gruplar arasında açık ve saygılı görüş alışverişini içeren bir süreç olarak anlaşılır. Ayrıca Kültürlerarası diyalog, insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne tam saygıyı teşvik etmek için, üzerinde durulması gereken çeşitli amaçlara hizmet edebilir. Özgürlük ve kendini ifade etme yeteneği, başkalarının görüşlerini dinleme konusundaki isteklilik ve kapasiteyi gerektirir. Kültürlerarası diyalog, kültürel, toplumsal, kültürel ve ekonomik entegrasyona ve kültürel olarak çeşitlilik gösteren toplumların kaynaşmasına katkıda bulunur. Eşitliği, insan onurunu ve ortak amaç duygusunu besler. İşbirliği ve katılımı (veya seçim yapma özgürlüğünü artırmak için), kişisel büyüme ve dönüşüme izin vermek ve diğerine hoşgörü ve saygı duyulmasını sağlamak için çeşitli dünya görüş ve uygulamaları üzerine daha derin bir anlayış geliştirmeyi amaçlıyor (White Paper on Intercultural Dialogue, 2008: 17).

Özellikle son yıllarda kültürlerarası duyarlılık giderek daha çok kültürlü toplumlar, okullar ve işyerlerinde insan ilişkilerini geliştiren kritik bir hedef haline gelmiştir (Coffey ve ark, 2013: 605).

Kültürlerarası duyarlılığın önemi akademisyenler tarafından İletişim Araştırmaları, Eğitim ve Psikoloji gibi çeşitli disiplinlerde vurgulanmıştır. Çoğu kültürlerarası duyarlılığın, farklı kültürel geçmişe sahip kişiler arasında başarılı ve verimli iletişim için gerekli olduğu sonucuna varmışlardır. İletişim ve ulaşım teknolojisinin hızlı gelişmesinden dolayı, küreselleşme, çağdaş insan yaşamının her alanında farklı kültürlere, etnik kökenlere, coğrafyalara ve dinlere mensup insanları bir araya getirdi. Yaşanan bu gelişmeler sonucu kültürel farklılıklara duyarlı olmak, etnikmerkezciliği ve dar görüşlülüğü azaltmak ve kültürlerarası veya çok kültürlü etkileşimde yetkin olmak için kritik bir önem kazanmaktadır (Chen. 2010: 1).

Son yıllarda çokkültürlü ve küreselleşen toplumda kültürlerarası duyarlılığa verilen önem arttıkça, kavramla ilgili karışıklıklar arttı (Chen & Starosta, 2000: 3).

Bilim adamları, duygusal, bilişsel ve davranışsal boyut unsurlarına dayanan kültürlerarası duyarlılık ölçümü geliştirmek için kültürlerarası iletişim yetkinliği kavramını kullandılar. Onlar tarafından kullanılan unsurlar arasında şunlar sayılabilir: birinin davranabileceği farklı yolların anlaşılması, açık görüşlülük, karşılaşılan farklılıklar ve birinin yeni bir kültürde gösterdiği davranış esnekliği derecesi.Yukarıdaki gözden geçirme, kültürlerarası duyarlılığın kavramsallaştırılması için bir temel sağlar. Bununla birlikte, kavramın tanımını üretmeden önce iki karışıklık netleştirilmelidir. İlk olarak, kültürlerarası duyarlılık, etkileşimsel durumun bilişsel, duyuşsal ve davranışsal yönleriyle ilişkili olmasına rağmen, çoğunlukla duygularımızı ele alır. İkincisi duyguyla ilgilidir, kültürlerarası farkındalık (bilişsel), kültürlerarası duyarlılığın (duygusal) temelidir ve bu da kültürlerarası yetkinliğe (davranışsal) yol açacaktır. Başka bir deyişle, üçü birbirine yakından ilişkili ancak ayrılmış kavramlardır (Chen, 1997: 5).

Bu noktadan hareketle; kültürlerarası duyarlılık bir kişinin kültürlerarası iletişimde uygun ve etkili bir davranışı teşvik eden kültürel farklılıkları anlama ve takdir etme yönünde olumlu bir duygu geliştirme yeteneği olarak kavramlaşabilir. Bu tanım, kültürlerarası duyarlılığın dinamik bir kavram olduğunu gösterir. Bu durum ise kültürlerarası duyarlılığa sahip kişilerin, kültürlerarasındaki farklılıkları anlamaları, takdir etmeleri ve kabul etmeleri için kendilerini motive etme ve kültürlerarası etkileşimlerden olumlu sonuçlar üretme arzusuna sahip olduklarını ortaya koymaktadır (Chen, 1997: 6). Fritz, Graf, Hentze, Möllenberg ve Chen, Chen ve Starosta’nın kültürlerarası duyarlılık görüşünün bir kişinin kültürlerarası etkileşim öncesi, sırasında ve sonrasında olumlu duygusal sinyalleri alma ve gönderme yeteneğini içerdiğini de sözlerine eklediler (Coffey ve ark, 2013: 606).

Kültürlerarası duyarlılık, kültürel farklılıklara ve farklı kültürlerden bireylerin bakış acılarına duyarlı olmayı ifade eder (Bhawuk, Brislin, 1992, 414). Kültürlerarası duyarlılık, hem uluslararası hem de yurtiçi kültürel sınırlardaki insanlarla etkin bir şekilde çalışmanın önündeki engellerin aşılmasında önemli bir kabiliyet olarak görülebilir (Matkin ve Barbuto, 2012: 295).Başka bir ifadeyle Kültürlerarası duyarlılık, bir kişinin kültürlerarası iletişimde uygun ve etkin davranışı teşvik eden kültürel farklılıkları anlamaya ve değerlendirmeye yönelik olumlu bir duygu geliştirme yeteneği olarak tanımlanır (Mao, 2015: 118).Sonuç olarak; kültürlerarası duyarlılık,

“Kültürlerarasındaki farklılıkları anlamaya, takdir etmeye, bunları kabul ve motive etmeye yönelik arzular” olarak ifade edilir ve kültürlerarası duyarlılığı daha yüksek olan bireylerin öz saygı ve benlik saygısı üzerine daha özenli ve empati kurdukları düşünülmektedir (Bae ve Song, 2017: 439).

Bhawuk ve Brislin (1992: 413) ise kültürlerarası duyarlılığı, insanların diğer kültürlere uyumlarının ve her ikisinin de kendi kültürlerinin dışında yaşaması ve etkin bir şekilde çalışması için hazırlanan uygulamalı programlardaki teorik analizlerde sıklıkla önemli görülen bir kavram olarak tanımlamışlardır.