• Sonuç bulunamadı

BEŞİNCİ NÜSHAMIZIN YAZI MÜSABAKASINDA TAKDİR EDİLEN YAZILARDAN:

Belgede Çicek mecmuası (İnceleme-Metin) (sayfa 197-200)

-Küçük Hikâye-

MELİKE

Yeisli, mütevekkil bir akşam.. Son hasta renkler ufukta titriyor.. Güneş ateşin nurlarıyla denizi öperek karanlık yuvasına çekiliyor.. Her şey, ilahi bir sükûnla susmuş… Penceresinden esmer, kızıltılı bulutlarını seyr eden Melike; bu akşam yine çok yeisliydi.. Başını zaif kollarına dayamış babasını, senelerden beri mütehessir olduğu sevgili babasını düşünüyordu. Şimdi o, kim bilir hangi diyarın meçhul bir köşesinde aynı güneşin gurubunu seyrederken belki de İstanbul'u düşünüyor ve hayalinde sevgili kızı yaşıyordu. Bu akşamki gurup ne kadar hoştu. Denizin eflatun koynunda titreyen elmas dalgacıklar gittikçe neftleşen karşıki tepeler canlı ve manalı duruyorlardı.

Melike yavaş yavaş kaybolan ufkun sonra beyazlıklarına doğru kollarını uzattı. “Baba! Babacığım!.. Nerdesin.. Artık gel..” diye inledi.

&&&

Melike, çok içli bir çocuktu. Küçüklüğünden beri her şeyden müteessir olur en ufak sebepler onun küçük ruhunda büyük elemler yaratırdı.. Hatta bir kış gecesi sokakta bir kedi yavrusunun titrek bir sesle miyavladığını duyan Melike, bebeklerini bırakarak gazete okuyan babasının kucağına atılmış, yüzünü küçük elleriyle kapayarak uzun uzun hıçkırmıştı. Metin, azimkâr bir Türk askeri olan babası, kızının daha küçük yaşta bu kadar hassas olmasını, yürüyeceği sarp ve dikenli hayat yolu için muvafık bulmuyordu. Şimdi kendisinin büyük bir ihtimamla yetiştirdiği bu nazlı çiçeği, sonra kimler himaye edecek, onu kaderin haşin rüzgârlarından kim saklayacaktı?

&&&

Harb-i umumi ilan edilmiş. Melike'nin babası Galiçya’ya sevk edilen orduya kumandan tayin olunmuştu. Selim Bey’e bu vazife çok tatlı geliyordu. O zaten saçlarını askerlikte, bu mukaddes meslekte ağartmıştı. Şimdi yine harp etmek,

hayatta her şeyden aziz bildiği vatanını korumak için, bu ulvi görev uğrunda çalışmak, uğraşmak, icabında ölmek ne hudutsuz, ne ilahi bir zevkti. Selim Bey’e hiçbir şey, İstanbul'dan, kardeşinden ayrılmak kadar zor gelmiyordu.. Yalnız Melike.. Kendisine çok düşkün olan bu zayıf, içli çocuk bu kılığıyla çok harap olacaktı. Bu düşünce, Selim Bey'e çok acı geldi.. Bir an için her şeyi, bütün vazifesini unuttu cepheye gitmemek, kızından ayrılmamak istedi. Fakat biraz sonra bu fikrinden utandı. Böyle bir zaafı yüksek seciyesi için bir sükût telakki etti. O gidecek hatta lazımsa hiç dönmeyecekti..

&&&

Melike o kadar düşündüğü halde babasının gittiği günü hiç hatırlamıyordu. Onu bir hafta kadar Erenköy’ündeki teyzesinin evine göndermiştiler. Geldiği zaman herkeste bir mahzunluk vardı. Bilhassa halasının kızarmış gözlerinde akmaya mahya gibi duran yaşlar, Melike'nin “Babam nerede?” sualiyle taştı. Halası:

-Yavrum, baban “taburunun” başına gitti. Fakat bir hafta sonra gelecek..

-İYİLİĞİN ZAFERİ -

İkinci Perde

Faik Bey (Alat-i Ziraiye Fabrikası Müdürü) Ziya Bey (Eski mektep arkadaşı)

Sadi Efendi (Kundura tamircisi) Hademe..

Sahne. Alât-ı Ziraiye Fabrika’larından birinin müdüriyet odası. Perde açıldığı zaman: Direktör Faik Bey masa başında meşguldür. Hademe elinde bir kartvizitle içeri girer.)

Faik – [Karta bakarak] Buyursunlar [Hademe çıkar biraz sonra Ziya Bey girer] Birinci Meclis

Faik -[Ayağa kalkarak] Ooo. Ziyacığım, buyur bakalım [oturur] Nasılsın, iyi misin? Ziya - Teşekkür ederim

Faik -İşler nasıl? Ziya- Fena değil..

Faik- Kuzum Ziya, bizim arkadaşlardan hiç kimseyi gördüğün var mı? [Odacı kahve getirir ve gider]

Ziya –Hayır!.. Yalnız geçenlerde bizim Sadi’yi gördüm..

Faik – Sadiyi mi gördün?.. Ne hikmet, şu çocuğu mektepten çıktıktan sonra bir daha görmek kısmet olmadı.. Acaba ne halde, ne alemde.. Kim bilir, belki iyi bir mevki sahibi olmuştur.

Ziya -Ne söylüyorsun Faik, zavallı sürünüyor Faik –[Hayret ve taaccüple] Ne?..

Ziya – Evet, eskicilik ediyor. Eski ayakkabılarını tamir ile meşgul.. Biçarenin talihsizliği kendisini nasıl bu hale koymuş.. Evvelce o kadar fakir değildi.. Ben de kendisini senelerden beri görmemiştim.. Geçen bir gün tesadüf bana Sadi’yi tanıttı.. Görsen Faik, haline gibi yürekler dayanacak şey şey değil.. Kendimi tanıtınca dayanamadı ağladı..

Faik – Zavallı Sadi.. [kendi kendine] Benim büyük kalpli kardeşim? Seni bu halden kurtaracağım [Ziya’ya] Dükkânı nerede?

Ziya – Zeyrek tarafında bir dükkânın altında. Faik – Ama söyle! (bir kâğıt alıp yazar)

Ziya – Attar Nuri Efendi'nin oturduğu 127 Numaralı dükkanın altındaki bodrum.. Geceleyin yattığı yerde orasıymış..

Faik – [Zile basar gelen odacıya adresi vererek] Bu adresi al.. Doğru Zeyrek’e git ve ayakkabıcı Sadi Efendi’yi behemahal al buraya getir. Çabuk [Odacı çıkar]. Vah zavallı Sadi.. Ne kadar iyi kalpli bir çocuktu. Hele bir gün hiç unutmam, çocuklar

sınıfta benimle alay ediyorlardı.. Galiba içlerinde sende vardın ya [Ziya kızarır] ne ise.. Beni o, kurtarmıştı.. Sonra muallim yoklama ediyordu. Benim kalemim yoktu. Zavallı Sadi, kalemin yarısını kırıp bana vermeye razı olmuştu… Ah Sadi’ciğim.. Sen bu halde kalmamalısın.. Vicdanının mükafatını almalısın!..

Ziya – Bak, eski hatıraları uyandırdın da aklıma geldi. Bizim bir Esat vardı. Hani bir gün kopya ederken yakalanmıştı da muallim ilerde kendisinin bir sahtekâr olacağını söylemişti. Muallimin dediği çıktı. Sahte banknot basarken yakalanmış..

Faik –Tuhaf şey.. Zaten o çocuğun ne olacağı o zamandan belliydi. [Telefon çalar] Alo, alo.. Efendim.. Evet efendim.. Alat-ı ziraiye fabrikası.. Faik Bendeniz.. Peki efendim.. Bey yüz mü buyurdular.. Bir ay sonra.. Başüstüne Efendim.. [Reseptörü yerine takar] Ziraat vekaleti Anadolu'ya gönderilmek üzere beş yüz harman makinesi sipariş ediyor..

Ziya – Çok güzel.. Muvaffakiyetlerinden dolayı doğrusu şayan-ı takdirsin Faik.. Faik - Teşekkür ederim.

Ziya - Fabrikada çalışan işçiler ne kadar? Faik – Beş bin.

Ziya – Maşallah..

Faik - [Saatine bakarak] Hala da gelmediler. Acaba nerede kaldılar. [Kapı vurulur hademe ile Sadi girerler. Ziya ile Faik hemen yerlerinden fırlarlar. Faik Sadi’nin boynuna sarılarak]

İkinci Meclis

[Evvelkiler – Sadi Efendi]

Faik – E kardeşim, Sadi’ciğim. Senin sonun, senin istikbalin böyle mi olacaktı. [Ağlar, Sadi şaşkın şaşkın etrafına bakınmaktadır. Sadi’yi bir yere oturturlar] Sadi’ciğim, kardeşim, beni tanıdın mı.. Eski mektep arkadaşın Faik..

Sadi – Faik.. Kardeşim!..

Belgede Çicek mecmuası (İnceleme-Metin) (sayfa 197-200)