• Sonuç bulunamadı

Ali Koç

Belgede Yazından Seçmeler - I (sayfa 149-154)

Ellili ve altmışlı yıllarda biz göçmen deyince yalnız Balkan ülkelerinden Türkiye’ye gelen aileleri düşünür-dük. Halk arasında bunlara muhacir, köylü ağzıyla ma-cır denirdi. Hatta onlara bu özellikleriyle ilgili takma ad-lar da yakıştırılmıştı. Macır Hasan, Arnavut Mustafa gibi.

Kimi Romanya’dan, kimi Bulgaristan’dan, kimi Yugos-lavya’dan, Yunanistan’dan, Girit’ten geliyordu; Pomak, Boşnak, Arnavut, Avrupa Çingenesi gibi adlandırmalarla toplumda yerlerini aldılar.

Söz gelişi o zaman Side halkının önemli bir bölümü-nü Girit’ten gelen göçmenler oluşturuyordu. Şimdiki tu-ristik Kemer’e Kıbrıs’tan gelenler yerleşmişti. Antalya’da Koyunlar Köyü deyince de Yugoslav göçmenleri akla ge-liyordu. Yüz binlerce insan şu veya bu nedenle yurtlarını bırakıp Türkiye’ye gelmişlerdi.

Gelen kişiler genelde Müslümandılar ve kısa sürede

Böyle durumlarda bağnazlıktan uzak dindaş olmanın etkileri de görülüyordu. Muhacirlerin durumu Muham-med’in Mekke’den Medine’ye hicreti ile karşılaştırılıyor, yerli Müslüman halktan kendilerine anlayış gösterilmesi ve yardım edilmesi isteniyordu. Halk da gelen göçmenle-re biraz acıma duygusu ile, biraz da dindaşlık temelinde yardım ediyordu.

Tabii zaman zaman rekabet ortamı da söz konusu oluyordu ve çıkarına dokunulan kişiler göçmenler hak-kında hoş olmayan sözler sarf edebiliyorlardı. Ancak Tür-kiye’de zaten varolan etnik çeşitlilik böyle çıkışları kısa sürede etkisizleştirip bütünleşmeyi sağlıyordu.

Antalya yöresindeki ilk önemli turistik işletmele-rin bu kişileişletmele-rin girişimleriyle kurulduğunu hatırlıyorum.

Meslek sahibi ve becerikli göçmenlerin başka şehirlerde de önemli yenilikler getirdiklerini gördük. Söz gelişi Ela-zığ’da ticari anlamda çilek üreticiliğini bir Romanya göç-meni başlatmıştı. Halk bu kişiyi sevgi ve minnetle anlatır.

Almanya’daki göçmenlik olgusu ise Türkiye’dekin-den çok daha değişik bir gelişim gösteriyor. Almanya as-lında tipik bir göçmen ülkesi değil. Buraya gelen Güneyli işçilerin çoğu başlangıçta kendi ülkelerine dönme niyetiy-le çalışmaya başladılar. Bu anlamda kendiniyetiy-lerine göçmen gözüyle bakılmadı ve misafir işçi denildi. Gerçek göç olayı ise Doğu Almanlar tarafından gerçekleştirildi. Yani onlar geldikleri ülkelere geri gitmemek üzere Almanya’ya yer-leştiler. Geleceklerini de buna göre planlıyorlar. Almanya bu kişilere baştan kendi vatandaşı gözüyle bakıyor ve ona göre uygulama yapıyor. Uzun zaman Almanya’da çalışsa-lar da Güneyli işçilerin kalışının geçici olduğu düşünülü-yor.

Türklerin Alman vatandaşlığına geçmek istemeleri nispeten yeni bir olay. Vize zorluğu, oturma ve çalışma izinlerindeki kısıtlamalar, iş ve meslek yönünden bazı

ay-rıcalıklar Türkler arasında da Alman vatandaşlığı konu-sunu güncelleştirdi. Son dönemlerde Türkiye de Alman vatandaşlığına geçişi özendiriyor. Buna rağmen Türk top-lumu Alman vatandaşlığına beklendiği kadar rağbet et-miyor. Biz herhalde hâlâ göçmen olmaktansa göçebe ol-mayı yeğliyoruz.

Yaşımdan mıdır bilmiyorum, ben de Almanya’daki göçmenlik olayına bir türlü ısınamadım. Yarı ömrümü Almanya’da geçirdim; yine de aklım hep Türkiye’de, hep ne zaman kendi ülkemde yabancılık duygusu taşımadan yaşayabileceğimi hayal eder dururum. Bu yüzden Alman vatandaşlığına geçmek için bir girişimde bulunmadım.

Tek istediğim Almanların kendilerine tanıdıkları temel hakları ve özgürlükleri biz yabancılara da tanımaları. İlle de seçmenleri, seçilenleri olayım demiyorum. Tabii ola-bilsek daha iyi. İkide bir yabancılar dairesine çağırmasa-lar, çoluk çocuğumuzdan vize istemeseler birçok ayrıma katlanacağım. Hem vize için müracaat ettirirler, paramızı alırlar, hem vize vermezler. Yapılan masraf, kaybedilen zaman, çekilen eziyet ve üzüntü onları hiç ilgilendirmez.

Soruna Almanya’da uzun süre çalışan Türkiye va-tandaşı bir öğretmen olarak baktığımda, yine de kendi-mi bir göçmen olarak hissedekendi-miyorum. Belki bu ülkede göçmen olmaktan biraz korkuyorum. Çünkü Alman va-tandaşlığına geçsem bile burada yabancılıktan bir türlü kurtulamayacağımı düşünüyorum. Üstelik saçım kara, kaşım kara, alnımda yazıyor Asyalı olduğum. İyi Almanca

Önyargılar üst düzey devlet memurlarında bile var. Kendi uzmanlık alanımızdaki konuları bile meslekten olmayan Alınanlara sormayı tercih ediyorlar. Bu duruma itiraz et-tiğimizde de en azından Alman vatandaşlığına geçmiş ya da bir Almanla evli yabancı arama yoluna gidiyorlar.

Esasında Almanya’daki düzenin güvenini kazan-mak için yalnız Alman vatandaşlığına geçmek yetmiyor.

Alman vatandaşlığına geçmiş bir yabancı da bir gün is-tenmediğini anlayıp üzülerek mesleğini ve işini bırakıp yabancılara özgü uğraş dallarıyla yetinmek zorunda ka-labilir.

Okuttuğumuz derse değer veren azdır. Bir yandan görev derler, bir yandan isterse veli çocuğunun kaydını sildirebilir dersten, diye madde koyarlar kararnamele-rine. Şimdi buna bir de gönüllülük ilkesi eklediler. Yani öğrenciler altıncı sınıftan sonra isterlerse gelecekler der-se, istemezlerse gelmeyecekler. Zaten kayıt sildirme ola-nağı yüzünden daha önce de birçok öğrenci dersi bırakıp dışarıda oynamayı ya da ders sırasında para kazanmak üzere bir işte çalışmayı tercih ediyordu. Velilerin de bu konuda dersten ve öğretmenden yana tavır koydukları söylenemez. Genelde çocuk ne istiyorsa onu yapıyorlar.

Bu da dersin işlevinin meslek öğrenimi ve iş bulma yö-nünden belirsiz bırakılmış olmasından kaynaklanıyor.

Daha önce geri dönüşü kolaylaştırmak için konulduğu anlaşılan Türkçe dersinin bu beklenti gerçekleşmeyince ne yapılacağı açık seçik düşünülmemiş. Belirsizlik ve kar-maşa ortamı öğretmenlerle öğrenci ve veliler arasındaki dayanışmaya da zarar veriyor.

Doğu Almanya ile birleşmeden sonra başlatılan tasarruf tedbirlerinden Türkçe dersi de etkilendi. Hes-sen’deki gelişmeleri dikkate aldığımızda, şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Önce öğrenci başına ayrılan kitap parala-rında kısıntıya gidildi, sonra dersle ilgili kararname uzun

vadede dersi ortadan kaldıracak biçimde değiştirildi. Ger-çi bir yandan da liseye gidecek öğrenciler iGer-çin Türkçe’nin ikinci yabancı dil yerine alınabilmesi yeniliği getirildi, fa-kat yeni kararname ile sayıca öğrencilerin hemen hemen yarısının gittiği temel eğitim okullarında derse katılanlar azalacaktır. Dersin tamamen isteğe bağlı olması ise öğret-menlerin işini zorlaştırıyor ve gerilim içinde bir çalışma ortamına yol açıyor.

Yeni kararnamenin hazırlanmasında ve yürürlüğe girmesinde SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) ile eyalet hükümetini kurmuş olan Yeşiller Partisi’nin de rolü var. Yeşiller Partisi düşük oy oranına rağmen kilit parti olarak SPD’nin eğitim politikasını etkiliyor. Hessen’de se-çimleri kazanamayan FDP (Hür Demokrat Parti) ise dersin tamamen kaldırılmasından yana. FDP açıktan açığa, ‘Ya Alman vatandaşlığına geçin, ya da çekip gidin!’ demek is-tiyor. Yabancılara karşı beklenmedik çıkışlarla oy oranını artırmaya çalışıyor.

Yabancıların da bu ülkede vergi ödedikleri, sosyal sigortalara ve Doğu Almanya ile birleşme masraflarına katkıda bulundukları, dolayısıyla aynı zamanda hizmet bekleme hakları olduğu kolayca unutuluyor. Tam tersi-ne, bir yandan kesintiler çoğalırken, öte yandan hizmetler azaltılıyor.

Sonuçta bizi küçük partilerin isteği doğrultusunda, ya Almanlaşmaya ya da Almanya’dan gitmeye zorluyor-lar. Daha doğrusu, birçok kişi için artık geçicilikle kalıcılık,

Belgede Yazından Seçmeler - I (sayfa 149-154)