• Sonuç bulunamadı

Özdemir Başargan

Belgede Yazından Seçmeler - I (sayfa 55-60)

Gözümü açtım İstanbul’u gördüm. Gözümü açtım Si-vas’ı, Erzurum’u, Kayseri’yi, Bursa’yı gördüm, diye bir sö-zümüz vardır. İşte ben de Almanya’da gözümü açtım 1963 yılının karlı bir Ocak gününde Pforzheim kentini gördüm.

Bahnhof’un yirmi bir basamaklı dik merdivenlerini yegane malım mülküm, hazinem iki bavulla tırmandım o gün. Dı-şarıda kar serpeliyordu. Bavulları yere koydum, serpeleyen karlar arasından çan sesi gelen kilise kulesini aradım. Sol-dan geliyordu. Seçebildim Protestan kilisesini, uzun uzun, içli içli çalıyordu. Nice duygulandım. Kutsal bir karşılama mıydı benim için? Hazreti İsa’nın bir sözünü ansıdım: “Ya-bancıydım ve evsiz barksızdım, beni kabul ettiniz”. “Doğ-rusu size derim, kardeşlerimden en küçüğüne (horlanana) ufak bir şey yapsanız, bana yapmış sayılırsınız”.

Pforzheim kenti Belediye Başkanı Dr. Joachim Bec-ker’e mektupla sunduğum, ‘Teoman, der Ungukige’ adlı öykü kitabıma İsa’nın o sözünü yazıp imzaladım. Kitabı-mın arka kapağında ilk gelişimin Pforzheim olduğu yazılıy-dı. Üç yıl fabrikalarda çalıştım. İtalyan, Yugoslav, İspanyol ve Yunanlı emekçi arkadaşlarımla. Sonra ayrıldım bu kent-ten. Bir çocukluğumun anıları bir de ikinci doğum yerim

di-vireceğimi, çeviride kimi düzeltmeler, eklemeler yapacağı-mı, bu nedenle kenti 22 yıl sonra yeniden görmem, gözlem-lemem gerektiğini, burs verip veremeyeceklerini sordum.

Üç haftalık bir gezi için tüm masrafları üstlendiler.

Kulturamt yetkilisi, müze uzmanı Herr Frisch, müze-de Pforzheim’ın tarihçesini anlattı. Romalılar işgal etmiş, bir süre yaşamışlar, İsa’dan 200 yıl sonra. Portus, kapı, adını koymuşlar. Portus am Schwarzwald, Karaormanlar Kapısı.

Sonradan Almanlar Pforzheim adını koymuşlar. Almanlar, komşu bölgelerden her soydan boydan insanlar birleşerek

‘Alemanen’leri oluşturup, Romalıları Pforzheim’dan kov-muşlar. Allemannen, bildiğimiz Almanlar değil; Alle Ma-nen, yani herkes anlamında. “Herkes birleşip Romalıları kovdu” deyince belleğime kimi çağrışımlar üşüştü. Biz de Türk, İtalyan, İspanyol, Yunanlı, Yugoslav, yani çağdaş Alla Mannen olarak birleşip Pforzheim kentine hangi düşmanı kovmak için gelmiştik, birleşmiştik? İşsizlik ve ekonomik çöküntünün altında mı kalmışlardı? Ola ki, Romalılardan, savaştan kurtulduk, başka bir düşmanın, ekonomik buna-lımın boyunduruğuna girmemek korkusundan olacak, biz çağdaş Allemannen’lerle bu düşmanı da yendiler.

Pforzheim’ı zor tanıdım. Kiliseleri, postanesi ve sık-lıkla gittiğimiz Leopold Platz’daki Goldner Adler cafe ve binası olmasa üç yıl çalıştığım, yaşadığım kenti tanımaya-caktım. 23 Şubat 1945’te Amerikan bombardımanıyla yerle bir edilen, 17 bin insanı bir günde yok edilen bu kent, 60’lı yıllarda yeni yeni yarasını sarmaya başlamışken, şimdi yollar asfaltlanmış, dev binalar yükselmiş, az kıyısından geçen Enz Nehri boyunca parklar, çocuk bahçeleri, müze-ler, yaya geçitleri, satış mağazaları, yeni yapılan Belediye, Stadthalle, daha pek çok fabrikalar, yeni konutlarla, 70 binden 130 bine ulaşmış nüfusuyla Almanya’nın en güzel kentlerinden biri. 1767 yılında Markgraf von Friedrich, bu-rada saat ve ince çelik işleri fabrikasını kurar. Sonbu-radan mücevher işleyen fabrikalarla donanır. Degussa bu kentte-dir, altın işlenir. Sayısız saat, altın-gümüş yemek takımları

yapan fabrikaların yoğunluğu ‘Goldstadt Pforzheim’ olma özelliğini kazandırır.

Şehir kitaplığı ilk uğrağım oldu. Pforzheim ve çev-resinde 8 bin Türk yurttaşı yaşıyor. Kent kitaplığında bu nedenle Türkçe kitaplar çoğunlukta. Kitaplık yönetmeni Bayan Krauter aydın bir hanım. Gurbet Sofrası romanım varmış, konusunun Pforzheim kentinde işlendiğini bilmi-yorlarmış. Nice sevindi duyunca. Henüz Pforzheim kentini konu alan bir roman yazılmamış. ilk ben oluyorum. Ben de seviniyorum. Diğer kitaplarımı da aldı. Ekimde okumalar için yeniden çağıracaklar. Dostça kahve sohbetinden sonra Belediye Başkanı’yla buluşmamıza yetişebilmek için Reck-linhaus (Recklin 15. yüzyılda yaşayan Pforzheimlı bir hü-manist) adı verilen kent kitaplığından ayrıldık Herr Fischer ile.

Baden Württemberg eyaletine bağlı Pforzheim. CDU çoğunlukta olmasına karşın Belediye Başkanı SPD’li. Ma-kam arabasına binmez, otobüsle gider gelirmiş işine. Se-çimden önce kapı kapı dolaşıp politikasını anlatmış halka.

Pek sevmişler, sevinmişler bu tutumundan dolayı ve de oy-larıyla kentin belediye başkanı yapmışlar onu genç yaşta.

Yabancılara karşı politikası da olumlu. Örneğin ‘Merhaba Hemşerim’ adlı bir dergi çıkacak beş dilde. Para için baş-vurmuşlar, kabul etmiş.

Derginin ilk sayısı ‘Merhaba Komşu’ adıyla Mayıs’ta çıkacak. Adını nasıl bulduğumu sordular. Almanların

‘Nachbarschaft’ sözünden esinlenmişler, ne var ki

‘Hem-görüşmemiz olmuştu. Burada buluştuk. Yardımlarını esir-gemedi. Evinde kendi eliyle pişirdiği güzel yemeklerle do-nattı masayı. Dördüncü sınıfa geçen oğlu Özgür, akordiyon çaldı. Altıncı sınıfa giden kızı Pınar, babasına yardım etti.

Hanımı Türkiye’deymiş, akrabalarından birisi aniden ra-hatsızlanmış. Yemekten sonra Schlossberg Zentrum’a git-tik. Her ulustan gençlerin boş zamanlarını değerlendirdiği bu yerde eğitim, danışma saatleri de var. Yönetmeni izin-deymiş. Sosyal işler uzmanı genç bir hanım merkez hak-kında bilgi verdi. Duvarda asılı bir mektubu çıkarıp getirdi.

Üzgüyle bana uzattı. Stuttgart Türkiye Başkonsolosluğuna kitap bağışı için mektup yazmışlar. Gelen yanıtta, “ maale-sef böyle bir bağışta bulunabilmek için parasal olanağımız yok’’ demişler. İtalyan ve öteki ulustan gençlerin konsolos-lukları ise kitap bağışında bulunmuşlar. Kınayıcı bir mek-tup yazacaklar. Ben de Alman Yazarlar Birliği Berlin Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olarak Stuttgart Konsolosumuzun bu çağdışı tutumunu ve duyarsızlığını protesto edeceğim.

Her gençten 15 bin Mark alırlar, ama kitap armağan etmez-ler.

Pforzheim ve çevresi Türk Dershaneleri Okul Aile Bir-liği, 25 Nisan Cumartesi günü Börth-halle spor salonunda 23 Nisan’ı kutlama günü düzenlemişti. Salonun bir ucun-dan öteki ucuna iplere asılmış kağıt Türk bayrakları, du-vardaki tuvalde Türkiye haritası ve ortasında Atatürk çizgi büstü. Etrafta ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’, ‘Ne Mutlu Tür-küm Diyene’ belgileri... Ekrem öğretmen ateşli bir konuş-ma yaptı. Milli duyguları galeyana getirici şiirler okudu.

Ben de ona ülkenin bugünkü durumunu söyleyecektim, ama yanıma yanaşmadı. Karlsruhe Konsolosu da çağrılmış bayrama ama gelmedi. Kutlama mesajıyla yetindiler. Tek memurlarının bile katılmamasını hayretle karşıladım. Ola ki birilerini yollayıp Türk Hava Kuvvetleri’ne bağış toplar-lardı. ‘Göklere Hakim Olunmadıkça Vatana Hakim Oluna-maz’ diyorlar. Demek ki vatana hakim olamadığımız bu yüzdendir.

Pforzheim’da doğup büyümüş birbirinden güzel kız ve erkek öğrencilerin oyunlarını, şiirlerini sonuna kadar izledim. Şiir okurken unuttukları yerde, ağlayarak terk et-mediler mikrofonu. Gayet soğukkanlı, işaret parmaklarını şakaklarına dayayarak sonunu getirmeye çalıştılar. Kız ço-cuklarının defilesi de görülmeye değerdi.

Caddelerde direklere asılmış başka bir konser ila-nı ilişti gözüme: ‘Barış-Demokrasi-Eşit Haklar’ deniliyor.

Geceye katılanlar Melike Demirağ, Melih Hazar ve Orhan Temur. Yeni Halkevi kurulmuş, onlar düzenlemiş. Orada oturan birisi beni arabasıyla götürdü.

Melike’nin haberi yoktu bu yörede olduğumdan. Beni görünce şaşırdı. Kucaklaşıp öpüştük.

Sonra dünya şampiyonu bir yurttaşımızla tanıştım.

Şaşıracaksınız kuşkusuz, güreşte yengi alamıyoruz, başka da dünya şampiyonluğumuz yok. Malatyalı Hasan Ergen adındaki bir yurttaşımız, kapkara bıyıklarıyla vatanımızın yüzünü ağartmış. Dünya Bıyık Şampiyonu! Tam bir metre 76 santim bıyığıyla ender bir dünya şampiyonluğu kazan-dırmış bize. Bıyıklarını bazen omuzlarından aşağı bazen arkaya atarak dolaşıyor utkuyla. Dünya bıyık şampiyonla-rının resimli kitabı çıkmış, hem de Berlin’de bir yayınevin-den.

Masamda oturanlar Stuttgart’tan gelmişlerdi. FİDEF’e bağlı bir işçi derneğinden. Tanıştıktan sonra hayıflandılar, kitaplarımı şimdiye kadar neden okumadıklarına. “Yazın dergisini, Die Brücke’yi okuyor musunuz

Belgede Yazından Seçmeler - I (sayfa 55-60)