• Sonuç bulunamadı

6. Literatür Değerlendirmesi ve Araştırmanın Kaynakları

3.1. Muhâsibî’de Vicdanın Gerçekleşme Seyri

3.1.1. Aklın Bilgi ile Karşılaşması: Dinlemek(İstim’a)

Vicdanda oluşan kendilik bilgisi, bir idrak faaliyeti sonucu gerçekleşmektedir. Bu idrak faaliyeti hem içe hem de dışa dönük gelişmektedir. Buna duyuların ve aklın idraki demek de mümkündür.324 İnsan içe dönük idrak sayesinde kendisini idrak edebilir. Var olduğunun farkına varır ki bu çok değerli bir özelliktir. Aksi takdirde fark ettiğimizin farkına varma özelliğinin şuuruna eremezdik. İnsan hem bilir hem de bildiğini bilen bir varlıktır. İdrak edilen şeyler ise bildiklerimize eklenen anlamlar kümesidir.

Dışa dönük idrak ise kendimiz dışındaki nesneleri fark etmemizi sağlar. Başka anlamlar ise benliğimizin bir parçası haline gelir. Zihnimizde biriken bu idrakler bütününü parçalara ayırıp her bir anlamla birebir karşılaşmanın hazzını yaşarız. Böylece hem anlamlar düzenini zihnimizde yeniden inşa eder hem de onlarla kendimizi inşa ederiz. İşte idrakin içe ve dışa dönük yapısı itibariyle nesnelerin bize anlam şeklinde sunulduğunu ve kendinde birer anlam halinde var olduğunu anlarız.325 İnsan idrakine giren bilgilerin kişideki hem mevcut bilgiyi dönüştürme hem de kişiyi dönüştürme etkisi bulunmaktadır. İdrak sonucu bilgiler kişide benliğin bir parçası haline gelir. Zira bütünden ayrılan ve parçalanan her şey yine anlam olarak zihnimizde yerini alır. İşte insanın aklının ve vicdanın gelişmesinde idrake konu olan bilgi önem arz etmektedir.

Kendiliğin inşasında idrak ettiklerimiz bizi dönüştürür ve farkındalık kazandırır. Bu farkındalık ise bize mesuliyet yani mükellefiyet duygusu hissettirmektedir. Bu sorumluluk duygusu insana bilindiğini ve gözlem altında olduğunu fark ettirir.326

İnsandaki temel yetilerin harekete geçmesi ve kendisine uygun fiiller ve durumlarla karşılaşması o yetinin vazifesini yapabilmesi için önemlidir. Bu anlamda duyu organlarından kulak işitme görevini üstlenirken kendisine uygun nesne, ses ve sesin içeriğidir. Dinleme esnasında duyduklarımız beden ve ruhta bir açılım meydana getirmektedir. “Bilgi ile” duymak idrake neden olan şeyle ilgili ruhta ve bedende iz bırakmaktadır. Bu izlerin bedene yansıması birtakım duygular ile kendini gösterir. Coşku, hüzün, korku, haz, iç kıpırtısı, vecd gibi çeşitlidir. Her yeni idrak ruh ve bedende bir

324 Ömer Türker, Anlamı Tamamlamak (İstanbul: Ketebe Yayınevi, 2020), 102.

325 Türker, Anlamı Tamamlamak, 102.

326 Türker, Anlamı Tamamlamak, 103.

dalgalanma veya bir titreşim meydana getirir. Benzer eylemler tekrar ettiğinde duygular hafızadaki o bilgi veya izi hâtırlar. Böylece daha önceki tecrübe ile o şey hakkında iyi ya da kötü, hoş veya rahatsız edici olduğu ile yargıda bulunuruz.

Bu bakımdan “bilgi ile” dinlemek ve bilgi ile bakmak basit bir duyma ve bakma eyleminden farklılaşmaktadır. Duyu organları ve fiilleri tek başına ahlâkın konusu değilken “bilgi ile” karşılaştıklarında ahlâki eylemin oluşum sürecine katkıda bulunurlar.

Her duyu ve yetinin idrak için kendine has bilgisi vardır. Vicdanın bilgisi ise ahlâkın bilgi kaynağı meselesini gündeme getirir. Muhâsibî için bilgi kaynağı vahiy ve sünnettir.

Muhâsibî düşüncesinde insana verilen tüm yetiler ahlȃki ve dini yönden bir vazife yerine getirmektedir. Muhâsibî ahlâklanma sürecinde ilme önem verir ve ilim ortamlarından istifade etme oranına göre ahlâki ve dini yönden gelişmeye dikkat çeker.

İlmin insanı ahlâki yönden geliştirmesi için duyular Hak yolda ve doğru maksatlara yönelik kullanılmalıdır. Bu nedenle onun ahlâklanma sürecinde ele aldığı en önemli konulardan biri dinleme ile gelen ahlâki dönüşümdür. İnsan dinlediğinden öğüt çıkarabilen bir varlık olarak dinleme konuşma, hâtırlama ve anlama özelliğine sahiptir.

Muhâsibî’de ilmin idrak sürecinde ilk adımı, dinlemektir. Dinleme yoluyla zihne aktarılan bilgi bilinçte bir etkileşime girmekte, kişiyi fikren ve ahlâken dönüştürmektedir.

“Kuşkusuz tüm bunlarda kalbi olanlar için öğüt vardır” (Kaf, 50/37) ayetinde kalp /akıl sahipleri ya da görerek şahit olarak kulak verenlerdir şeklinde tefsir edilmektedir. Kalbi şahit tutmak, “bilinci ve nefsine bir şey arız olmadan” öğrenmektir.327 Başka bir ifadeyle kişinin hayâl kurup düşünceye dalmadan, konuşulanların farkında olarak dinlemesi şeklinde tefsir edilmiştir.328 Bir eylemin “ahlâki” diye nitelenebilmesi için onun bilinçle ve farkındalıkla yapılması gerekir.

Muhâsibî’de ilmin kaynağı olarak Kur’ân’ın nasıl dinlenilmesi gerektiği nemli bir konudur. Allah’ın ilmine dair ve ona dönük bir taleple Kur’ân’ı dinlemenin ahlâken dönüştürücü bir etkiye neden olacağını vurgular.329 “Onlar ki söz dinlerler ve onun en güzeline uyarlar.” (Zümer,39/18) Ayette “onlar” diye bahsedilenlerin Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği, sağduyulu kişiler olduğu ifade edilmektedir. Kişiyi sağduyulu yapan Allah’ın kelamını dinlemek ve kelamından muradını anlamaktır. Muhâsibî Kur’ân dinleme ile ilim öğrenmeyi eş değer görmektedir. Eserlerinde diyalektik yöntemi, soru

327 el-Muhâsibî, Fehmü’l-Kur’ân, 318.

328 el-Muhâsibî, er-Riâye, 20.

329 el-Muhâsibî, Fehmü’l-Kur’ân, 319.

cevap şeklinde diyaloglar o dönemin ilim metodu olarak düşünüldüğünde dinlemeye niçin önem verdiği daha iyi anlaşılabilir. Öğrenme, kalp uyanıklığı ile dinlemekle sağlanır. Anlamak ise o bilgiyi idrak etmektir. İdrak edilen bilgi ise davranışı etkiler. Bu nedenle dinlemek ahlâki eylemin yönünü belirleyen önemli bir fiile dönüşmektedir.

Muhâsibî, bilgiyi idrak için dinlemenin biçimini önemser. Aklın uyanık ve istekli bir şekilde dinlemesi ile anlama gerçekleşir. Anladıkları ile bilgilenmek ve onlarla amel etmek dinlemenin hem adabı hem de sonucudur. Böyle bir dikkat içinde dinleme zihnin keskinleşmesini meydana getirmektedir. Zihnin keskinleşmesi ise anlama isteği arttırarak yakin meydana getirmektedir. Tezekkür/hatırlama bu sayede artar ve fikir gücü kuvvetlenmektedir. Bu nedenle Allah Kur’ân’ın bu şekilde dinlenilmesinden övgüyle bahsetmektedir.330

Muhâsibî dinleme ve anlama arasındaki süreci Süfyan b. Uyeyne’den rivayet edilen bir filozofun hikâyesi ile örneklendirir. Bilgi ve bilginin dönüştürdüğü kişi ile çiftçi tohum ve toprak üzerinden bir anoloji kurarak anlattığı hikâyeden çıkarılan öğüt şudur.

Çiftçi nasıl ki tohumu ektiğinde toprağın verimliliği ölçüsünde ürün alıyorsa tıpkı onun gibi bilginin düştüğü zihin de açıklığı, uyanıklığı, berraklığı ve amacı anlama düzeyine göre o bilgiden istifade edebilmektedir.331 Dinleme ve bilgiye önem vererek onu kendine mâl etmek Muhâsibî düşüncesinde önemlidir. Özetle ilmin ilk adımı güzelce dinlemek, ikincisi anlamak, üçüncüsü akılda tutmak veya hıfzetmek, dördüncü amel etmek ve son olarak onu anlayıp anlatmaktır şeklinde ifade edilmiştir.

Dinleme esnasında bu kadar dikkat etmenin sebebini ise iki gerekçe ile açıklar.

Bunun birinci nedeni sözün gücünden ve kaynağından kaynaklanmaktadır. Çünkü söz Allah’ın kelamıdır. Muhâsibî sözü saygı ve özen ile dinlemeyi şu örnekle izah eder:

Mesela sevdiğimiz bir kişiden mektup geldiğinde onu tekrar tekrar okuruz. Eğer anlamını bilmediğimiz kelime varsa onu araştırarak anlamaya çalışırız. Bu davranışın arkasındaki niyet mektuptaki faydalı veya zararlı şeye karşı tedbir almayı sağlamaktır. Mektubu okumamak ve anlamaya çalışmamak ise kişinin ihmalidir. Mektubun sahibi ile bir gün karşılaşıldığında ihmalin neticesi ile yüzleşmek durumunda kalınır.332 Muhâsibî bu örnekle Kur’ân’ın insan için Allah’tan gelen bir mesaj oluşuna dikkat çekerek onun özenle anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Dinlemenin kalp uyanıklığı ile

330 el-Muhâsibî, Fehmü’l-Kur’ân, 319.

331 el-Muhâsibî, er-Riâye, 21.

332 el-Muhâsibî, Fehmü’l-Kur’ân, 315-316.

yapılmasındaki ikinci neden kişinin bilgilenme sürecinde kendisine gelen tutkular dolayısıyladır. Tutkular kişinin amele dönük niyetinden vazgeçmesine neden olabilir.

Muhâsibî bu tutkuların amele olan müdahalesini “kulak verme, susma, itaate niyetlenme ve bunu sabırla sürdürme” ile bertaraf edilebilir görüşündedir. Eğer kişi Allah’ın sevdiği tarzda dinlerse Allah onun dinlediği şeyleri zaten bilendir ve onların yönelişlerinden haberdardır. Allah kendisini anlamayı murad etmeyen kişiyi kınamakta ve kişilerin kendi aralarında gizli veya açıktan konuştuklarından haberdar olduğunu hatırlatmaktadır.

Allah’ın sürekli gördüğü bilinci yani ihsan bilinci vicdanın gelişim sürecinde önemli bir aşamadır. Kişinin bu bilince ulaşması ise ilim ile mümkündür. Muhâsibî insanın nasihate olan ihtiyacından bahsederek “nasihatin en küçüğü terk edilmesi sana sıkıntı veren ve ancak tuttuğun zaman seni rahatlatan nasihattir”333 diyerek insanın nasihati ihmal etmemesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu nedenle ilim ortamları aynı zamanda nasihat alma yerleridir.

Muhâsibî, dinlemenin ahlâk üzerindeki tesirine dikkat çeken sûfî müelliflerdendir.

Daha sonraki dönemlerde dinlemek-işitmek anlamında sem’a bir ritüel haline gelmiştir.

Amelin ilk derecesi sözü işitmek olduğundan “Dinleyip de sözün en güzeline uyanları müjdele!” (ez-Zümer, 39/18) ayeti temel alınmıştır. İdrakin ilk aşaması olması hasebiyle tasavvufta dinlemek görmeye göre önceliklidir.334 Hz. Peygamberin vahye muhatap olmasının dinleme ile başladığını düşünürsek vahiy ilkin işitilerek zihinleri dönüştürmüştür. Muhâsibî dönemi, okur yazarlık oranı ve kitaba ulaşma imkânı açısından değerlendirildiğinde dinlemenin daha yaygın kullanılan bir ilim metodu olduğu söylenebilir. Çocuk eğitiminde de evvelâ işitme yoluyla öğrenme gerçekleşir. Bu yönleriyle Muhâsibî insanın öğrenme doğası ile ilgili önemli bir noktaya dikkat çekmektedir. Dinlemekle oluşan idrakin kişide nasıl bir etki ve dönüşüme imkân tanıdığı erken dönem tasavvufun üzerinde durduğu bir husustur. Muhâsibî ve sonrası sûfîler, dinleme fiiline işaret ederek bunların nesnesi olan güzel ses, söz, müzik veya sohbetin insanı manevi açıdan besleyen ve gönle rikkat kazandıran yönüne dikkat çekmektedir.

Bazı sûfîler ise kalpte hakîmiyet kurarak dinlemenin kalbin tasfiyesinde riyâzetten daha etkili bir yöntem olduğunu savunmuşlardır. Dinleme meclislerinde arkadaşlık anlamında sadık insanlarla bulunmanın da ahlâken sıdk içinde kalmayı sağlamaktadır.335

333 el-Muhâsibî, Adâbu’n-Nüfûs, 53.

334 et-Tûsî, el-Lüma’, 275-290.

335 Ahmet Cahid Haksever, 16. Yüzyıl bir Türk Sûfîsi: Yakub-ı Çerhi (Ankara Üniversitesi, Yayımlanmış Doktora Tezi, 2005), 130.

Dinleme ile elde edilen bilgi peşinden kişide hatırlamaya neden olmaktadır.

Hatırlama vicdanın farkındalığına imkân tanıyan zihni eylemlerden biridir.