• Sonuç bulunamadı

6. Literatür Değerlendirmesi ve Araştırmanın Kaynakları

1.3. Vicdana Dair Teorik Çerçeve

1.3.3. Ahlâki Pratiklerde Vicdan Teorileri

1.3.3.1. Kendini Bil! İlkesi ve Vicdan Yönetimi

Antik Yunan ve Roma düşüncesi çalışmanın baş kısımlarında ifade edildiği gibi vicdanın kavramsal gelişimine önemli katkılar sunmuştur. Vicdanın pratiklerine dair uygulamalar ise vicdanın eğitimi ve ahlâki kemâli bakımından önemlidir. Antik Yunan ve Roma kültürlerinde uygulanan kendini bil! İlkesi ve vicdan yönetimi modellerinin en eskilerdindendir. Bu modelleri kendilik teknikleri ve vicdan yönetimi açısından inceleyen Foucault, kendini bil veya Delfi ilkesi olarak bilinen uygulamaya dikkat çekmektedir.

“Kendini bil!” Yunan mitolojisinde tanrı Apollon’un, insanları, hayvanları ve ekili alanları telef eden yılan/ejderha Python’u öldürdüğü yerde inşa edilen Delfi(Delphoi) tapınağının girişinde yazan bir sözdür. Söz bilge bir kişi olan Spartalı Klion’a atfedilir.

Fakat bu ilkeyi ilk defa dile getiren kişinin Efesli Herakleitos olduğu bilinmektedir.

Herakleitos fragmanlarından birinde “Kendini bilmek ve akıllı olmak, tüm insanlara verilmiştir.” ifadesini kullanarak kendini bilmek ve akıllı olmayı birbirinin şartı koşmuştur. Bu anlamda kendini bilmek ve akıllı olmak için doğru düşünmek ve doğru davranmayı öğütlemektedir.172 Antik Yunan ahlâk anlayışında özellikle Sokrates düşüncesinden etkilenen okullarda “kendini bil” buyruğu bir manevi eğitim metodu olarak uygulanmıştır. Bu metodu “kendilik teknikleri ve vicdan yönetimi”173 bakımından inceleyen Foucault, Antik Yunan, Roma ve Hristiyanlıktaki vicdan yönetimi uygulamalarının ahlâki özne üzerindeki tesirini karşılaştırarak ele almaktadır. Foucault, bu uygulamaları kişinin nefsiyle ilişkilerini yoğunlaştırdığı ve var oluşundaki neden ve sebepleri incelemeye almasını “kendilik kültürü”174 olarak adlandırılmaktadır. İnsan akıl sahibi ve özgür bir varlık olarak doğasında kendilik kaygısı ile yükümlü kılındığından175 bunun gereği olarak kendindeki düşünme yeteneği ile kendisi üzerine tefekkür ve incelemeye zaman ayırmalıdır.

172 Doğan Göçmen, “‘Kendini Bil!’Neşet Ertaş, Rousseau ve Felsefi Bir Emrin Anlam ve İçermeleri Üzerine”, (ts.), 3.

173 Kendilik teknikleri M. Foucault’ya ait bir ifadedir. Kişilere kendileri ya da başkalarının aracılığı veya yardımı ile kendi bedenlerini, maneviyatlarını, düşüncelerini, davranışlarını gerçekleştirme izni veren tekniklerle kendini dönüştürmesidir. Böylece kişi değişme, mükemmellik, mutluluk, saflık ve doğaüstü güçlere sahip olma gibi bir konuma erişmektedir. Michel Foucault, Hermenötiğin Kökeni, çev. Şule Çiltaş Solmaz (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2018), 17.

174 Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, çev. Hülya Uğur Tanrıöver (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2020), 330.

175 Foucault, Cinselliğin Tarihi, 334.

Kendilik kültürü, kişinin kendini tanıması ve kendini bir takım sınama yöntemleri ile kendilik bilgisini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu ilke gereği kendini sınamanın iki önemli rolü vardır. Birincisi insanın erdemler kazanması ikincisi ise erdemin kazanılması yoluyla ulaşılan noktayı ölçmedir. İlkenin bu özelliği sayesinde erdemlerin “giderek artması” beklenmektedir. Ayrıca yapay olan şeyden vazgeçebilme veya bir şeylerden yoksun kalma ile meydana gelen bağımsızlık hissi önemsenmiştir.176 Sokrates’in eserlerinde aktarılan biçimi ile nefis terbiyesine benzer sınama örneklerinden biri şöyle anlatılmaktadır. “Kişi önce kendini yoran bir hareketle acıkır ve iştahını açmaktadır.

Sonra en leziz yemeklerle süslü masaların başına geçerek, bu yemekleri uzun uzun seyrettikten sonra hizmetkârlara vererek kendisi kölelerin yemekleri ile yetinmektedir.”177

Kendini tutma veya hâkim olma teknikleri olan bu uygulamalar, Epikurosçular ve Stoacılarda da uygulanmıştır. Fakat aralarında bazı farklılıklar söz konusudur.

Epikurosçular daha sıkı perhiz uygularlar ve kendilerini yoksun bıraktıkları şeyin hangi dereceden sonra acı vereceğini belirlemeyi hedeflerler. Stoacılarda ise eğitim, ün sahibi olma isteği, gösteriş merakı gibi insanı bağımlı kılan şeylerden vaz geçmenin ne denli kolay olduğunu göstererek insanı olası yoksunluklara hazırlamayı hedeflemektedirler.178

Seneca bu tür uygulamaları kişi için bir gerekli görür ve tıpkı askerin barış dönemlerinde bile sürekli idman yaparak kendini işlerle yormasına ve savaştan önce tâlim yaptırılmasına benzetmektedir. Her ayın üç dört gününde gönüllü bir şekilde yoksunluğun en alt noktasının ve en zor koşullarının yaşamaya dair ruha tâlimler yaptırılmaktadır.

Pythagorasçı eğitimde ise kişi sürekli bir kendilik/vicdan yoklaması yapmalıdır.

Bu sabah ve akşam olmak üzere günde iki sefer yapılmaktadır. Sabahki yoklama daha çok günün işleri ve sorumlulukları ile ilgili akşamki yoklama ise daha yoğun bir şekilde geçmiş günün yoklaması şeklindedir. Akşamki sorgulamada kişi ruhuna “hangi kötülüğünü düzelttin? Hangi yanlışınla mücadele ettin? Hangi konuda ilerledin?” gibi sorularla sorgulamaktadır. Bu bir tür küçük mahkeme sahnesi gibidir. Bu mahkeme suçlunun yargıç karşısında bulunduğu bir adli ilişki biçiminde değil daha çok denetimcinin bir işi tamamladıktan sonra kontrol etmesi gibidir.179 Bu mahkemede amaç kişinin suçluluğunu keşfetmek değil kişinin amaçlarına ulaşması için genel tutum

176 Foucault, Cinselliğin Tarihi, 344.

177 Plutarkhos, Demonde de Socrate( Sokrat’ın Dehası) eserinden aktaran Foucault, Cinselliğin Tarihi, 344.

178 Foucault, Cinselliğin Tarihi, 344.

179 Foucault, Cinselliğin Tarihi, 346.

kurallarının akılda kalmasını sağlamaktır. Aynı şekilde pişmanlık duygusunu hâtırlatmak değil başarısızlığı saptayarak onu anımsama ve üzerine düşünerek bilgece tutumlar sergilemeyi mümkün kılan yönü güçlendirmektir.

Bu ilkede düşüncenin üzerinde çalışmak da önem arz eder. Akla gelen temsillerin sürekli gözden geçirilmesi, denetlenmesi veya ayıplanması şeklinde gerçekleştirilir.

Foucault, şöyle bir örnek vermektedir. “Zihne temsiller geldiğinde her temsili durdurup ona tıpkı gece bekçilerinin ‘kimliğini göster’ demesi gibi ‘dur bakayım sen kimsin?

nereden geliyorsun?’” diye sorması gerektiğini söyler. Bir temsil akla geldiğinde denetim noktası temsilin kökeni veya bizzat nesnesi değil ona gösterilmesi gereken ya da gereksiz olan ilgide konumlandırılmalıdır.180 Ayrıca zihne gelen temsiller ile insanın kendisi arasındaki bağlantıyı öznenin kendisiyle ilişkisinde özgür ve sağduyulu tercihe bağlı olan şeyleri kabul edecek şekilde değerlendirmelidir. Kendini bil ilkesi insanı tüm bağımlılıklar ve köleleştiren şeylerden kurtararak kendine kavuşmayı sağlayan bir güzergâh olarak tanımlanmaktadır.181

Delfi ilkesindeki “kendini bil” buyruğu kendiliğin dışardan içe doğru girerek kendi içine eğilen bir benlik halini aldığı ilkedir. Bu ilkeye göre fail eylem halinde fiili işlerken kendini tanır. Kendiliğin keşfi dışarıdan içe doğrudur. Delfi öğretisinde yetişen bir kişi kendisini bir eylemde harcayabilir edilgen değildir. Romalı ilk düşünürlerde girişken mizacın eylemlerinin izlerine rastlanır. Kendine dönen kimse hem yargıç hem de yargılanan konumdadır.182 Kendini bilmek ve kendilik üzerine eğilerek vicdan muhasebesinde bulunmak ahlâki yönden kişiye güçlü bir kişilik kazandırdığı görülmektedir. Pagan kültüründe vicdan yönetimi bu şekilde yapılmakla birlikte Hristiyan kültürünün de vicdana hem kavramsal hem de pratikleri bakımından nasıl yorumladığı vicdanın dini yorumu bakımından da önem kazanmaktadır.

1.3.3.2. İtiraf ve Vicdan Muhasebesi

Antik Yunan ve Roma kültüründe kendini bil ilkesine göre yapılan vicdan yönetimi Hristiyanlık manastır öğretilerinde “tüm düşüncelerini ruhani bir rehbere itiraf etmek”

şeklindedir.183 Vicdanın kendisi ile bilgisini paylaşma anlamı, Hristiyanlık’ ta

180 Foucault, Cinselliğin Tarihi, 348.

181 Foucault, Cinselliğin Tarihi, 349.

182 Taburoğlu, Vicdan, 122-123.

183 Foucault, Hermenötiğin Kökeni, 19.

manastırlarda din adamlarına itiraf ederek uygulanmıştır. Kendini itiraf eden vicdan muhasebesini de hayata geçirmiş olmaktadır. Kişinin kendine ait suçluluk bilgisi din adamlarına itiraf edilerek ahlâken yetkinleşme ve ruhun arındırılması için kullanılan bir yönteme evirilir. Kişi kendi hakkında itiraf ettikçe var oluş hakikatini gözden geçirir ve gündelik eylemlerinde bile tefekkür ederek boş konuşma veya boş işlerle uğraşmama konusunda Tanrıya dua eder. Böylece boş kalan yönlerini tefekkürle doldurarak zihnine gelen ve tefekkürü bozan düşünceleri engellemeye çalışır. Manastırlardaki bu uygulama sadece ruhsal derinliklerde değil düşüncelerdeki en küçük hareketin bile kontrolden geçirilmesi yani rahibe itiraf etmeyi gerektirmektedir. Buradaki maksat kişinin içinin ve dışının bir olmasını sağlamaktır.184

Hristiyanlıkta uygulanan kendilik teknikleri ve vicdan yönetimi Delfi uygulamasındaki aktif yapıdan daha edilgen bir yapıya dönüşmüştür. Kişi kendilik bilgisini ruhani rehbere itiraf ederek kendi kusurları ile yüzleşme ve bunu bir tür manevi arınma metodu olarak uygulamışlardır. Foucault’nun çileci bir ruhsallık olarak adlandırdığı bu arayışta kişi içe bakış ve günah çıkarma yöntemi ile benliğini inşa eder ve ruhsal arınma ile artık hakikatin kaynağı olmaktadır.185

Roma ve Antik Yunan’da vicdan muhasebesi eylemle yapılmaktadır. Kendilik daha çok eylemsel tarzda icra edilen ve keşfedilen bir yöntemle ortaya konmaktadır.186 Hristiyanlıkta ise kendilik anlatıldıkça ortaya çıkmaktadır. Özellikle Hristiyanlıkta itiraf müessesi, vicdan yönetiminde önemli bir işlev görmektedir. Kişi tövbekâr veya günahkâr olarak kendi kişiliğini sergilemelidir. Foucault bunu “kendilik çilesi” diye adlandırır. Bu itiraf sadece sözlü değil aynı zamanda başkalarının bakışları altında ve halkın eleştirilerine maruz kalarak yapılmalıdır. Ancak bu sayede kişi tekrar toplumla bağ kurabilmektedir.187 Bu uygulama eksiksiz bir şekilde tamamlandığında öznenin inşası sağlanmıştır. Kişi amacı ve özelliklerinde ahlâki değişime uğramıştır. Foucault burada iki yöne dikkat çeker. Öznenin inşasında bu kökten değişimi sağlayan ilkelerden biri itaat ikincisi de tefekkürdür. Bir de doğuştan günah inancı düşünülürse bu iki yönden itirafı gündeme getirmektedir. Birincisi “ontolojik günah eğilimi” ikincisi ise yaşanmışlıkla gelen düşünce ve eylemlerle işlenen günahlar şeklinde tasnif edilmektedir. Her iki durumda da vicdanı yönetilen bireyin yaşamı, tüm yönleri ile idare altına alınmakta ve

184 Taburoğlu, Vicdan, 129.

185 Taburoğlu, Vicdan, 127.

186 Taburoğlu, Vicdan, 127.

187 Foucault, Hermenötiğin Kökeni, 25.

Tanrı’yı tefekkür edebilmenin gerekli koşulu olan ruhu arındırması hayât boyu kendini adaması ile mümkündür. Manastırlarda belli kurallar çerçevesinde dindarlar en derinlerindeki dürtüleri itiraf etmedikçe dışarı ile uyum sağlayamazlar ve din adamları içten gelen dürtülerin temizlenmesinde yol gösterici konumdadır. Kişinin kendiliğine dair ne kadar bilgi varsa bunlar kontrolden geçmelidir. Böylece kişinin düşebileceği muhtemel boşluklar doldurulur ve şeytandan gelen meyillere kapılar kapanmış olur.188 Hristiyanlıkta itiraflar olmadan kendilik inşası mümkün gözükmemektedir.

Foucault, bu türden bir uygulama ile kişi “kendi özgürlüğünün ve esaretinin kaynağını aynı eylemle yapıyor gibidir” diyerek ilginç bir tespitte bulunmaktadır. Yani kendi ruh halini ve derinliklerindeki dürtüleri itiraf eden kişi kendini yeniden inşa etme fırsatı bulmaktadır.189Görüldüğü gibi kadim dönemlerden itibaren insanın kendini bil!

ilkesi farklı kültürlerde farklı araçlar ve yöntemlerle uygulanmıştır.

Netice itibariyle vicdan, insanı ahlâki bilinçte yükselmeye vesile kılan insani bir yöndür. İnsanın eğitilmeye açık doğası vicdanı gerekli kılmaktadır. Vicdan eğitimi ise insanın kendini tanıması ve kendilik bilgisine sahip olması ile mümkündür. Çünkü insan tabiatında bulunan bir takım arzu ve heveslerin tesirinde kalan bir varlıktır. Bu yönlere kadim dönemlerde de dikkat çekilerek insanı ahlâken yükseltmenin çareleri aranmıştır.

Bu yönüyle vicdan sadece Yunan-Roma veya Hristiyan düşüncesine ait bir kavram değil insanlığın doğuşu ile insana yüklenen ahlâki bilinçtir. Bu bakımdan İslam düşüncesinde vicdan daha çok araştırmalara konu olmalıdır. İnsana dair bu hakikatin farkında olan ilk sûfîlerden Muhâsibî ise kendini bil anlayışını marifet-i nefs ve muhasebe kültürü üzerine inşa etmiştir. Muhâsibî’nin görüşlerinde vicdanı anlamak için öncelikle bilişsel yönüyle insanı nasıl tanımladığı önem kazanmaktadır.

188 Foucault, Hermenötiğin Kökeni, 20.

189 Batıda itirafla gelen iç derinlikleri tahlil kültürü farklı ilim alanlarında eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Örneğin Michel de Montaigne (1533-1592)’nin Denemeler eseri bu türdendir. Michel de Montaigne, Denemeler, çev. Süleyman Doğru (İstanbul: Koridor Yayıncılık, 2020).

İKİNCİ BÖLÜM

MUHÂSİBÎ’NİN TASAVVUF DÜŞÜNCESİNDE VİCDANIN BİLİŞSEL YÖNÜ Muhâsibî’nin tasavvuf düşüncesinde insanı bilişsel yönü nasıl ele alındığı vicdanı anlamaya katkı sağlayacaktır. Fakat buna geçmeden önce Muhâsibî’nin vicdanı hangi kavram yapısı altında ele aldığını anlamak önem kazanmaktadır. Eserlerinde vicdanla ilişkili diğer kavramları belirleyerek akıl vicdan ilişkisine yer vereceğiz. Muhâsibî’de kalp merkezi bir konudur. Kalbe gelen havâtır ise doğru eylemi seçmede etkili olan bilişsel bir güçtür. Havâtıra çeşitli yönlerden gelen bilgilerin kaynağını araştırmak Muhâsibî için önemli bir konudur. İnsan ahlâki yönden çevresinin etkisinde kalan bir varlık olarak arkadaşlık ahlâki eylem ilişkisi önem kazanmıştır. Bu sıralama içinde ele aldığımız bu bölümde amacımız vicdanın kavramsal karşılığını belirleyerek kadim kültürlerdeki alt yapısına Muhâsibî’nin katkısını belirlemektir. İkincisi ise Muhâsibî düşüncesinde vicdanın bilişsel yönünü anlamaktır.