• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KURUMSAL KURAMDA ÖRGÜTSEL MEŞRUİYET

1.4. Örgütsel Meşruiyet Tipleri

1.4.2. Ahlaki (Normatif) Meşruiyet

Ahlaki meşruiyet düzenleyici, ahlaki ve bilişsel normlar açısından beklentilere uyarak sosyal kabul sağlama olarak tanımlanır (Dephouse ve Carter, 2005: 332). Burada örgüt ve faaliyetlerinin normatif kural ve beklentilere uygunluğuna dair olumlu değerlendirme söz konusudur. Bu tip meşruiyette değerlendirici, faaliyetin faydalı olup olmadığı ile ilgili değil doğru olup olmadığıyla ilgili yargıda bulunur (Suchman, 1995: 579). Burada sosyal olarak inşa edilmiş norm, değer, inanç ve tanımlar değerlendirmenin yönünü belirler (Tost, 2011: 688). Bu meşruiyeti elde etmek için sadece kurumsal taleplere değil bu toplumsal ilkelere ve ilkesel ideallere de uymak zorunludur (Suchman, 1995: 588). Çünkü değerlendiriciler taleplerinin hangi oranda karşılandığının yanında nasıl karşılandığına da dikkat eder.

Ahlaki meşruiyet, geniş kültürel kuralların bir belirtisi ve örgütün topluma faydalı olduğuna ilişkin değerlendirmenin bir göstergesidir (Bitektine, 2008: 31). Bu yönüyle özünde pragmatik meşruiyetteki bireysel çıkardan farklı olarak toplum yanlısı bir olgudur (Suchman, 1995: 579). Bunun için ahlaki ilkelere uyum meşru örgütlerin ana göstergesi olarak kabul edilir (Mazza, 1999: 19). Fakat ahlaki argümanlar pragmatik anlayıştan çok daha kolay bir şekilde bireysel çıkarı manipüle etmeye müsaittir (Suchman, 1995: 579). Bazı örgütler uygulanmasının takibi ve ihlalinin yaptırımı

46

konusunda herhangi oturmuş bir prosedürü bulunmamasına rağmen etik ilkeler belirleyip ilan etmektedir (Asforth ve Gibbs, 1990: 180). Örgütlerin bu tür içi boş sembolik jestlerle destekledikleri ahlaki uygunluk iddiaları bir süre sonra kendilerine hizmet etmeye başlar (Suchman, 1995: 579). Örgütün bu şekilde kazandığı ahlaki statü ya da ahlaki değerlere uygunluk algısı ona meşruiyetini sağlama imkânı verir (Tost, 2011: 688). Bu meşruiyet türü çıktı ve sonuçların değerlendirilmesi, teknik ve prosedürlerin değerlendirilmesi, kategori ve prosedürlerin değerlendirilmesi ile lider ve temsilcilerin değerlendirilmesi olmak üzere toplam dört farklı form halini alır (Suchman, 1995: 579).

Sonuç odaklı meşruiyet; örgütlerin neyi başardıklarının değerlendirilmesiyle oluşur

(Suchman, 1995: 580). Çünkü örgütsel faaliyetlerinin çıktıları değerlendiriciler açısından önemlidir (Bitektine, 2008: 20). Bazı faaliyetlerde örgüt performansa odaklanarak özel bir konuya dikkat çekebilir. Otomobil emisyon hacmi, hastane ölüm oranı veya akademik test puanı gibi (Suchman, 1995: 580) gibi sonuçlar kabul edilebilirlik amacıyla gösterge olarak sunulabilir. Tabi bu göstergeler piyasanın daha önceden belirlediği standartlara göre olmalıdır. Yeni kurulan sektörlerde bu standartların oluşması zaman alır. Bu tarz sektörlerde değerlendiricilerin sonuç beklentilerini bilmek ya da doğru tahmin etmek zordur. Örgütler bir rol model olmaksızın görevlerini öğrenmek, bilmedikleri ve anlamadıkları bir çevreyle bağ kurmak zorundadır (Aldrich ve Fiol, 1994: 648).

Bu tip bir durumda örgütler için meşruiyetin anlamı, kendilerine bir çerçeve ve uygulama alanı geliştirmek, standartları oluşturmak ve onları korumaktır (Asforth ve Gibbs, 1990: 178). Kişilerin olmadığı örgütler arası piyasalarda bu biraz daha kolaydır. Çünkü bu piyasalar kalite ve değer ile yargılanır (Suchman, 1995: 580). Burada meşruiyet çoğunlukla sonuç üzerinden etkinliği ve çıkarı maksimize eden, eylemin etkisi ve ürün arasındaki olumlu dengeyi başaran bir ilişki olarak görülür (Mazza, 1999: 20). Fakat gerçek kişilerin olduğu piyasalarda sonuç odaklı meşruiyet, çıktının teknik özelliklerinin sosyal olarak tanımlandığı ve ampirik olarak keşfedilmesine izin veren somut anlamın var olmadığı bir mantığa dayanır (Suchman, 1995: 580). Sonuç odaklı ahlaki meşruiyet ile pragmatik meşruiyet birbirine yakın gibi görünür fakat aradaki fark oldukça ayırt edicidir. Pragmatik meşruiyet örgütsel sonuçların değerlendiricinin

47

taleplerini karşılama düzeyi ya da değerlendiricinin hangi düzeyde fayda sağladığı ile ilgilidir. Sonuç odaklı ahlaki meşruiyet ise örgütsel sonuçların daha önce kolektif olarak belirlenmiş standart, kalite değeri, ideal model, ölçüm değerleri gibi hedeflere uygunluğu ile ilgilidir.

Prosedürel meşruiyet; sosyal olarak kabul edilmiş teknik ve prosedürlere uyumla

kazanılabilir (Suchman, 1995: 580). Sosyal olarak kabul edilmiş prosedürler uygulandığında, faaliyetler sosyal norm ve örgütsel sonuçlarla çatışsa bile örgütler rasyonel ve meşru etkisini sürdürür (Elsbach ve Sutton, 1992: 700). Çünkü prosedürel meşruiyet, örgütün prosedür ve süreçlerinin güvenilirliğinin değerlendirilmesi ile ilgilidir (Bitektine, 2008: 20). Sonucun güvenilirliği, rasyonel mit olarak görülen bilim gibi bazı metodolojiler aracılığıyla çıktılarla ilgili olmayan bir şekilde değerlendirilir (Suchman, 1995: 580). Mesela ekonomik analizlerin kullanılması örgütsel projeleri gerekçelendirmek ve güvenilirliği artırmak için kurumsal bir norm olarak sunulur. Başarı kullanılan yönteme indirgenir ve başarısızlık olsa bile yöntem rasyonel hesap verme sağlar (Elsbach ve Sutton, 1992: 701). Bu yüzden sadece yöntemin değeri değil sonuçların değeri de dikkate alınmalıdır (Suchman, 1995: 580).

Yapısal meşruiyet; örgütsel yapının kurumsal çevrede kabul edilmiş örgüt yapılarına

uygunluğu üzerinden elde edilir. Örgütsel yapı, örgütün faaliyetlerinde performansını belirleyen özelliklerinin sosyal olarak inşa edilmesi olarak tanımlanır ve bu yapılar prosedürler gibi strateji, amaç ve çıktılara göre tasarlanır (Suchman, 1995: 581). Örgütsel yapı unsurları arasında ürünler, hizmetler, teknoloji, örgütsel büyüklük, programlar, politikalar, kurallar, kriterler, standartlar, ilkeler, pozisyonlar, iş birimleri, bürolar gibi iş faaliyetlerini etkileyen faktörler sayılabilir (Meyer ve Rowan, 1977: 340-342). Yapısal meşruiyet, örgütün yapısal özelliklerine ve hangi sınıfta değerlendirildiğine göre oluşur (Bitektine, 2008: 21). Örgütün yapısı kurumsal çevrede kabul gören örgütsel yapı modeline uygunsa, çevresel unsurlarca örgüt değerli ve desteğe layık görülür (Suchman, 1995: 581).

Bu tip meşrulaşmış yapılar bir nevi model olarak görüldüğü için örgütler taklit ve ödünç alma yoluyla kendi yapısını ona göre biçimlendirir ve bu sayede meşruiyetini kazanabilir (Aldrich ve Fiol, 1994: 663). Çünkü bu yapılar, çevresel güvenin kaynağıdır ve değerlendiricilerin örgüte bakışını etkiler (Suchman, 1995: 581). Örgütler

48

kurumsallaşmış alanlarda önceki başarılı modellerden bir şeyler öğrenerek faydalanıyorken yeni kurulan bir alandaki örgütün böyle bir avantajı yoktur (Aldrich ve Fiol, 1994: 653). Örgütsel yapılar, geniş prosedürler içerdiğinden dolayı prosedürel meşruiyet ile yapısal meşruiyet birbirine karıştırılır. Prosedürel meşruiyet bir kapalı alan içerisinde rutin görüşlere odaklanırken, yapısal meşruiyet genel örgütsel özelliklere odaklanır (Suchman, 1995: 581). Prosedürel meşruiyette herhangi bir örgütsel faaliyetin gerçekleştirilirken hangi yol ve yöntemlerin izlendiği önemli iken, yapısal meşruiyette hangi departmanların kurulduğu, organizasyon yapısı, örgütsel hiyerarşi şeması gibi yapısal boyutlar önemlidir.

Kişisel meşruiyet; örgüt liderlerinin bireysel karizması ya da algısı üzerine inşa edilir

(Suchman, 1995: 581). Bu tip meşruiyette, güçlü kişi grubun temsilcisi olarak varsayılır (Woodward, Edwards ve Birkin, 1996: 330). Kurumsallaşmadaki ve nesnellikteki düşüşle birlikte kişisel etkinin davranışlar ve tutumlar üzerindeki belirleyiciliğinin arttığı söylenebilir (Suchman, 1995: 581). Özellikle yeni kurulan alanlarda, faaliyetlerin kanıksanması ve sosyal onayın elde edilmesi için ilk önce kişisel ve kişilerarası etkiye sahip olmak zorunda olunduğu ifade edilir (Aldrich ve Fiol, 1994: 650). Bu tarz yeni örgütsel alanlarda yapısal özelliklerin ve iş faaliyetlerinin çevre tarafından kabulü örgüt liderlerinin kişisel karizması ile sağlandığı düşünülür (Bitektine, 2008: 21). Bu tip alanlarda yeni norm setlerinin oluşturulması ve mevcut engellerin aşılması için liderler önemli fırsatlar oluşturabilir (Aldrich ve Fiol, 1994: 647). Kişisel meşruiyetin, genel anlamda kendine has olması ve göreceli olarak geçici bir eğilim taşımasına (Suchman, 1995: 581) rağmen kişiler arası süreçleri başarılı ve doğru bir biçimde şekillendirdiği belirtilir (Aldrich ve Fiol, 1994: 650).